22 Kasım 2024 Cuma

Siyasal İslamcı reorganizasyonun ve Kemalist restorasyonun ötesi

Rejimin siyasal İslamcı reorganizasyonu ile Kemalist restorasyonu arasına sıkışan ufuksuz bir çatışma arasındayız. Ve ikisine de mahkum değiliz, olamayız. Masa başı projelere karşı halkların, ezilenlerin devrimci demokratik seçeneği mümkündür ve bütün planları bozacak, halkları-ezilenleri aktif siyaset sahnesine taşıyacak olan da onu en kuvetli oluşumla ortaya çıkarmaktır.
Anketlerin müşterek noktası halkın OHAL'den bıkkınlığı ve süreğen baskı düzenine tepki. Bu durum hesapları değiştiriyor. 15 Temmuz sonrasında yakalanan rüya sona erdi. Kuzey Kürdistan siyaseti limitine dayandı. Türlü gerekçelerle halkın, doğal temel demokratik haklardan feragat etme isteği ve dayatması yolun sonuna geldi.
 
Tam o sırada Saray'dan fısıldanan "OHAL'in tekrar uzatılmayabileceği" mesajını AKP Manifesto'su yalanladı. Orada açıklamalar bir heyecan üretmek şöyle dursun MHP'leşmiş, o siyasal hatta yerleşmiş bir iktidar-AKP görüntüsüdür. Kürtlerle köprüler atılıyor, gençlere  fütuhatcılık vaat ediliyor.
 
AKP'nin tıkanma-tükenme eşiklerini aştığını, halka yeni, heyecan yaratıcı tek söz söyleyemediğine tanık olmanın beraberinde getirdiği soru şudur: Türkçü-Milliyetçi-Mukaddesatcı söylemin başarı imkanı var mıdır?
 
Seçimlere kadar yeni bir mühendislik projesi bunu mümkün kılar mı? Akla gelen ilk seçenek, AKP'nin toplumu laik-siyasal İslamcı biçimindeki saflaşmaya itecek polisiye, adli veya idari hamlelerdir.
 
Kaos korkusu şimdiden yayılıyor. Seçimlerin muhtemel sonuçları çeşitli. Tayyip Erdoğan'ın devlet başkanı seçilmesi fakat AKP koalisyonun üç yüz bir vekil bulmaması bunlardan biri. Şu sıralar, hiç değilse parlementoda çoğunluğun sağlanamayacağı neredeyse kesin. Bunu değiştirecek hamlelere mecbur olduğu için yanlış saflaştırma taktiği hayata geçirilebilir. Kaba bir Batı-Hristiyanlık karşıtlığı da buna dahildir.
 
Diğer yandan CHP'nin katalizörü olduğu seçim koalisyonu bir enerji yaratmaya odaklı. AKP'nin güncel yöneliminin aksine Kürtlerle köprüleri atmayan bir dile mecbur oldukların düşünüyorlar. Bunda birçok etmen var.
 
Muhtemel bir ikinci tur halinde CHP'nin adayını Kürt halkının da desteklemesi ümidi bunlardan biri. Yani sıra parlementoda çoğunluğu kaybetmiş AKP'ye karşı bir koalisyonu da içeren yaklaşım çabası gözleniyor. Kürtlere stepne gibi yaklaştıkları söylenebilir. Uzak duralım ama mecbur kalırsak mecburen desteklerini alalım, biçiminde özetlenebilecek dışlayıcı egemen ulus kibri.
 
Siyasetin buzlu ve ateşli suları iç içedir. Her olasılık kendini mümkün kılan olayların verimi olarak ele alınır. Günden güne değişir bu olaylar ve durumlar. Aslolan çıkar ilişkisinin ana çizgilerine sadakattir.
 
Egemenler adına çatalanan ve bütün topluma yayılan saflaşmada devrimci demokrasi güçlerinin ana amacı bir üçüncü alan inşasıdır. Bu da kuvvet kazanmaktan geçiyor. Konu seçimler ise alınacak her oy bu kuvvet durumuna işaret edeceğinden dolayı ve o ölçüde anlam taşır.
 
Üçüncü alanın katalizörü HDP seçeneğidir. Onun da ikili bir işlevi var. İlki Kuzey Kürdistan'da düzen/rejim partilerini tabela partileri haline getirecek ittifaklardır. Kürtlerin demokratik ilkeler etrafındaki iç barışının ve birliğinin sağlanması Kürdistan sathında önemli ve gereklidir. Rejim her zaman o çatlaklardan sızmayı denemiştir zira.
 
Batı'da ise siyasal özgürlükler mücadelesinin bileşeni olan tüm güçleri, azami bir halk içinde saha çalışmasını esas alan bir bakış açısıyla ortaklaştırmaktır. Kürdistan'daki ittifakların ölçüleri orası için gerekli iken Batı'da bu kadar yeterli olmayacaktır. Adalet-eşitlik-özgürlük mücadelesini yaygın-etkin ve çok renkli sürdürebilecek tek güç HDP'dir.
 
Türkiye'de rejim, kendi içinde zaman zaman el değiştiren iktidar partileriyle kendini devam ettirdi. Partiler büyük oranda devlet partileri oldu. AKP' de yola öyle çıkmasa bile, bir devlet partisi halini aldı. Devletin karakteri neyse ona yaklaşan partilerin üstlenecekleri görev de onu sürdürmektir. Bunu yapmayansa alt edilir. Bir başka neden de devletin partisinin büyük bir sıçrama ile kanun değiştirmek ve devleti ele geçirme, ona sahip olma hamlesinin, rejimin bunca kuvetlerince engellenmesi hedefidir.
 
Şu anda rejim, evet, bir eşiktedir. 100. yıla giderken, büyük oranda Kürt direnişinin yol açtığı bir kriz içindedir. Yanı sıra emperyalistlerle, 'komşu' devletlerle ilişkilerde yan unsurlardır.
 
Dağılmış, kriz içindeki rejim içi güçler iki yerde saflaşmışlardır. AKP'nin programı, rejimi siyasal İslamcı reorganizasyona tabi tutmaktır. Bu uğurda epey yol da aldı. Ancak en zorlu etabı 24 Haziran'da tamamlamak istiyor. Kendisini bir dava partisi olarak sunma inadı ve gayreti buradan el alıyor. Bunu, devletin Kürt ve sol karşıtı siyasetini herkesten iyi uyguladığını iddia ederek ve mümkün olduğunca göstererek rejim içindeki tepkileri yumuşatmaya çalışarak elde etmeyi de amaçlıyor.
 
CHP'nin seçim koalisyonu ise rejimin Kemalist restorasyonu amacı ile çerçevelenmiştir. Bunun kendiliğinden hali '30'lar Türkiyesi'dir. Azami sınırı ise 60'larTürkiyesi. Köprünün altından çok su aktığını unutan, dahası Kürdistan'ın kültürel devrimini yok sayan vasat bir mühendislik projesine dayanmaktadır.
 
Başarabilirler mi? Sosyal toplumsal olaylar matematik formullerinden farklıdır. Eğilimlerden ve toplumsal psikolojiden ve irade faktöründen bağımsız düşünülemez.
 
Şunu söyleyebilirse 16 yılın, kendileri bakımından en geniş kapsamlı koalisyonu ile bunu elde etmeye çalışacaklardır.
 
Kısacası rejimin siyasal İslamcı reorganizasyonu ile Kemalist resterasyonu arasına sıkışan ufuksuz bir çatışma arasındayız. Ve ikisine de mahkum değiliz, olamayız. Masa başı projelere karşı halkların, ezilenlerin devrimci demokratik seçeneği mümkündür ve bütün planları bozacak, halkları-ezilenleri aktif siyaset sahnesine taşıyacak olan da onu en kuvetli oluşumla ortaya çıkarmaktır. Seçimle, parlemontayla devrim olmaz, olamaz. Ancak bazen oy vesilesiyle irade beyanında bulunan milyonların varlığı daha büyük ve kendini yürürlükteki yasalarla sınırlamayan atılımların kaldıracı da olabilir.
 
Siyasal İslamcı yeniden yapılandırmaya da Kemalist resterasyona da hayır. Ezilenlerin siyasal özgürlüğü derhal ve koşulsuz sağlanmalıdır.