25 Kasım 2024 Pazartesi

SES: Pandemi en çok işsizleri ve yoksulları vurdu

İki aylık pandemi süreci ile ilgili raporu açıklayan SES, çocukların, kadınların, mültecilerin, mahpusların ve sağlık emekçilerinin bu süreçte korunmadığına işaret etti. Koronavirüsün en çok işçileri ve yoksulları etkilediğine dikkat çeken SES, 'yeni normal'in emek düşmanı politikaları artıracağını belirterek, mücadele edeceklerini vurguladı.

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), koronavirüs (Covid-19) pandemisiyle ilgili olarak iki aylık raporu açıkladı. SES Eş Genel Başkanı İbrahim Kara tarafından açıklanan raporda, tüm dünyada salgına yakalananların sayısının 5 milyonu, yaşamını yitirenlerin sayısının da 334 bini geçtiği hatırlatıldı.

"Covid-19 pandemisi ile birlikte en çok duyduğumuz söylem "önümüzdeki iki hafta kritik" söylemi idi. Nedense şimdi duymaz olduk. Böyle beş tane on dört günlük dönem geçti, yani on hafta geçti" diyen Kara, "Oysaki durum Bakanın söylediği gibi değil. Sekizinci haftada kontrol edilmiş bir salgın söz konusu değil. Beşinci dönemde dahi 22.924 yeni vaka sayısı bunun kanıtı olarak tüm çıplaklığı ile karşımızda duruyor. Türkiye toplam 150 bini geçen vaka sayısı ile dünya genelinde salgından en çok etkilenen dokuzuncu  ülke konumunda..." şeklinde konuştu.


SALGIN EN ÇOK İŞÇİLERİ VE YOKSULLARI ETKİLEDİ
Açıklanan vaka sayılarının gerçekleri yansıtmadığının altını çizen Kara, "Ülkemizde Covid-19 vakalarının çoğunluğunun büyük şehirlerde ve işçilerin yoğun yaşadığı semtlerde olduğunu Bakanlık paylaşımlarında görüyoruz. İstanbul, İzmir, Ankara, Kocaeli, Sakarya, Zonguldak, vb. nüfusun ve işçi sınıfının yoğun olduğu kentlerde salgının boyutunun yüksek olduğu paylaşılıyor. Sağlık Bakanlığı'nın nadir paylaşımlarında vaka sayısının yetişkin grupta, ölüm sayısının yaşlı grupta daha çok olduğu bildiriliyor. Yine kronik hastalığı bulunanlar, sigara içenler hastalıktan daha fazla etkileniyorlar. Bilgilerimiz oldukça sınırlı olup salgının nüfusun çeşitli kesimleri nasıl etkiledi bilemiyoruz. Sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı olanlar, işçi nüfus, yoksullar, cezaevindeki tutsaklar, mülteciler vb. toplum kesimlerinin istatistikler verilmese de oldukça sert etkilendiği gözlenmektedir. Medyada yer alan haberler ve demokratik kitle örgütlerinin raporları bu yorumu yapmamızı kolaylaştırıyor" dedi.

"Salgının erken aşamalarında Covid-19'a biçilen 'herkesi etkileyeceği' algıları artık kaybolmuş durumdadır.Salgının işçi sınıfı, yoksullar, ötekileştirilenler ve mülteciler üzerine çok daha ciddi etkisi olduğu yaşanarak görülmüş-öğrenilmiş oldu" diyen Kara, "Salgına rağmen 'üretim devam edecek' stratejisi işçi sınıfını salgına feda etmeden başka anlam taşımamaktadır. İşçilere yapılan uygulama örtülü dahi olmayan sürü bağışıklığıdır ve bu uygulamalar kapitalizmin normal zamanlardaki sınıf alışkanlıklarının da devamıdır. Bu stratejinin sonucu büyük kentlerde salgının aldığı boyut ile de kendini ortaya koymuştur. Konaklama, yeme-içme hizmet alanı, AVM, inşaat,metal iş kolu, tekstil, liman gibi yoğun emek, düşük ücret alanlarında üretimin/hizmetin durmasını veya yavaşlamasını bahane ederek pek çok işçi işten çıkarıldı" değerlendirmesinde bulundu.

PANDEMİ ÖNLENEBİLİR MİYDİ?
2008'den bu yana Dünya Sağlık Örgütü'nün kez küresel acil durum ilan ettiğini hatırlatan SES Eş Genel Başkanı İbrahim Kara, pandeminin dünyada ve özelde Türkiye'de önlenebilmesinin koşulunun, halk sağlığına öncelik verilmesi olduğunu söyledi. Kara, bunun için de sağlıktaki emek gücünün bu konuda seferber edilmesi ve bilgi ve deneyimin sağlık emekçilerinin katılımı ile hazırlanan politikalarla geliştirilmesinin önemine işaret etti.

"Bununla birlikte aslolan hastalığı ortaya çıkartacak koşulların yok edilmesi olan önleme olmalıdır" diyen Kara, doğanın sınırsız bir şekilde sömürülmesine ve tahrip edilmesine dikkat çekti, "Wuhan eyaleti örneğinde görülen bir gerçek tüm dünyada karşılık bulmuştur. Kölelik koşullarına dönen çalışma yaşamı. Mülksüzleştirilenler emek gücünü satmaya zorlanan milyonlar, milyarlar... En vahşi istihdam ve çalışma koşullarında üretimde yer alan işçiler" dedi.

TOPLU KRİZ YAŞAYAN KAPİTALİZM PANDEMİYİ DOĞURDU
Kara, şöyle devam etti: "Toparlarsak çoklu kriz yaşayan kapitalizm, Pandemiyi doğurmuştur. Obeziteyi, KVS hastalıkları, kanserleri, psikolojik sorunları doğurduğu gibi. Çoklu kriz kastımız kapitalizmin yapısal krizi, meta fetişizmi, doğa üzerine tahakkümün derinleşmesi-doğanın sömürgeleştirilmesi, sermayeleşme-proleterleşme, mülksüzleştirme, kamu hizmetlerinin sermayeleşmesi-metalaşması, eril zihniyetin iktidarcı özelliğinin sirayet ettiği toplumsal yaşantı, devlet aklının egemen hale gelmesi-toplumun bağımlı kılınması, kentleşme, akademik kapitalizm, yaratıcı yıkım-savaşlar, biyopolitikalarla toplumun ve bireyin ele geçirilmesi, esnek üretim vb. ile özetleyeceğimiz ekonomik-siyasal-sosyal-ekolojik ve patriyarkal krizin sağlık krizi ile görünür hale gelmesidir."

ÇOCUKLAR ŞİDDET RİSKİ ALTINDA
"Salgın döneminde özel olarak gözetilmesi gereken gruplardan biri çocuklardır. Ancak, çocukların salgın döneminde nasıl korunacağına ilişkin özel kurumsal önlemler ne yazık ki alınmamıştır" diyen Kara, "Bildiğimiz gibi çocukların en çok şiddete maruz kaldığı alanlardan biri evlerdir. Salgın boyunca çocukların evlerde kapalı kalması; çocuk istismarının ortaya çıkmasında en önemli kurumlar olan eğitim, sağlık ve sosyal hizmet kurumlarının çocukla temasının ise son derece zayıflamış olması, çocuklar için oldukça büyük bir risk teşkil etmiştir" şeklinde konuştu. Salgın döneminde istismar bildirimlerinin azaldığını söyleyen Kara, bu durumun, bildirim mekanizmalara ulaşmanın azalmasından kaynaklandığını belirtti.

Çocukların temel geçim ihtiyaçlarının, uzaktan eğitimden kaynaklanan sorunlar nedeniyle eğitim hakları sınırlandığına, mülteci ve tarım işçisi çocukların sorunlarına vurgu yapan Kara, "Tüm bu süreç, aynı zamanda çocuklara yönelik istismarın aklanmasına, cinsel istismarın meşrulaştırılmasına yönelik söylem, açıklama ve yasal düzenleme tartışmalarının da sürdüğü bir süreç olarak işlemeye devam etmiştir. Bu da tabloyu daha olumsuz hale getirmektedir" dedi.

SALGINLA KADINLARIN YÜKLERİ ARTTI
Salgın döneminde kadınlara yönelik şiddetin de artığını hatırlatan Kara, "Ancak salgın koşullarında kadınların yaşadıkları şiddete karşı destek alacakları, başvuracakları merkezlere ulaşmalarının daha zor olacağı öngörülebilecek bir durum iken, bu koşulların nasıl kolaylaştırılabileceğine ilişkin önlemler alınmamıştır" dedi. Kadına yönelik şiddetle ilgili önlemlerin artırılması yerine tam tersinin yapıldığını söyleyen Kara, "Üstelik, 6284 sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesinin uygulanması kadınlar aleyhine daraltılmaya çalışılmış; uzaklaştırma kararlarının verilmesinde, önlemler alınmasında engeller artırılmış, kadınlar can güvenlikleri riskine rağmen şiddet ortamında kalmaya zorlanmıştır" şeklinde konuştu. Kara, salgın boyunca kadınların yüklerinin arttığına dikkat çekti.

ALİ HEMDAN'IN ÖLDÜRÜLMESİ MÜLTECİLERİN DURUMUNU GÖSTERİYOR
Mültecilerin de durumuna dikkat çeken SES Eş Genel Başkanı Kara, "Zaten düşük ücretlerle ve güvencesiz kayıtsız çalışmaya mahkum edilen mülteciler salgın döneminde çok yüksek oranda işsiz kalmış ve açlıkla karşıya karşıya kalmıştır. İşsizlik ödeneğinden de yararlanamamaktadırlar. En temel  besin ve hijyen malzemelerinin dahi karşılanamadığı, bunların karşılanması için desteklenmediği koşullar riski de artırmıştır" dedi. 19 yaşındaki Ali Hemdan'ın çalışmaya devam etmek zorunda kaldığı için polis tarafından katledildiğini hatırlatan Kara, "Bu, mültecilerin içinde bulunduğu tablonun sonucudur" dedi.

'NORMALLEŞME' İÇERDE BASKI DIŞARDA SAVAŞ
Salgınla birlikte özellikle hapishanelerin büyük risk altında olduğunu söyleyen Kara,"Adalet Bakanlığı bir dizi önlem serisini açıkladı. Açıklanan önlemler daha çok tutuklu ve hükümlülerin haklarının kısıtlaması olarak yansıdı" dedi, çıkarılan yargı paketiyle muhaliflerin hapiste tutulmaya devam edildiğini söyledi.

"Mahpusların yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmesinin sağlanması ve vitamin takviyesi yapılması yeterli çalışma yürütülmemiştir. Mahpusları düzenli aralıklarla covit-19 testi yapılmamaktadır" diyen Kara, "Tüm bu sorunlarla birlikte iktidarın bekası için toplum sağlığı görmezlikte gelen iktidar muhaliflere karşı ayrımcı tutumu ile 'yeni normalleşme' sürecine girmeye çalışıyor. Bu "normalleşme" içerde baskı ve dışarda savaş ile devam eden kapitalizmin ulus devlet refleksinin dışında bir 'normalleşme' olmayacağı ceza infaz yasası açıkça göstermiştir" dedi.

SAĞLIK EMEKÇİLERİ KORUNMADI
"Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)'nün 28 Nisan tarihli raporuna göre dünya genelinde 35 binden fazla enfekte sağlık emekçisi vardır" bilgisini veren SES Eş Genel Başkanı İbrahim Kara, aynı dönem içerisinde sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin de arttığına işaret etti.

"Tablo Türkiye'li sağlık emekçileri açısından ise daha kötüdür. 18 Nisan tarihindeki çalışmamızın sonuçlarına göre 8 binden fazla sağlık emekçisi enfekte durumdadır. Bu sayının geçtiğimiz bir ay içinde 10 bini aştığını ifade edebiliriz. 36 sağlık emekçisi hayatını kaybetmiştir" diyen Kara, şöyle devam etti: "Türkiye'de de sağlık emekçilerinin çok yüksek oranda Covid-19 pozitif çıkmasında başta koruyucu ekipman sağlanmaması olmak üzere alınmayan önlemler; sağlık emekçisi sayısının ısrarla ihtiyacı karşılayacak şekilde artırılmaması, sağlık emekçilerine rutin test yapılmaması, sağlık emekçi sayısı azlığı nedeniyle idari izinli olması gereken sağlıkçılara izin verilmemesi, iş yükünün fazla olması, mesailerin halen salgına uygun şekilde kısaltılmaması, temaslı sağlık emekçilerinin dahi çalışmaya mecbur edilmesi; hatta Covid-19 tanılı ve temaslı sağlık emekçilerini bir şekilde çalıştırmaya devam ettirmek için sürekli algoritmaların değiştirilmesi gibi uygulamalardır."

"Sağlık emekçilerinin salgın döneminin başından beri dile getirdikleri talepler karşılanmamış; ama yeni sorunlar eklenmiştir" diyen Kara, şunlara dikkat çekti:

"Sağlık emekçilerine emeklerinin karşılığı verilmemiş; tersine 3 ay 'tavandan ödeme' ile sağlık emekçileri başka bir yıkıma uğratılmış, hakları gasp edilmiş, ekip çalışması ve iş barışı hedef alınmıştır; dönüşümlü çalışmadan kaynaklı olarak sağlık emekçilerinin gelirlerinde kayıplar oluşturulmuştur; Covid-19'un iş kazası ve meslek hastalığı sayılmasına ilişkin uygulamadaki zorlukların yanına SGK Genelgesi ile yeni engeller çıkartılmıştır. 3600, yıpranma payı hakkı hala sağlanmamıştır."

'YENİ NORMAL' EMEK DÜŞMANI POLİTİKALARI ARTIRACAK
"Tüm dünyada sermaye salgını kendisi için bir fırsata dönüştürmenin, sömürü düzenini ağırlaştırmanın hesaplarını yapıyor. Türkiye'de de MÜSİAD'ın duyurusunu yaptığı çalışma kampları -izole üretim üsleri projesi ile 1000 ailenin hayattan izole sadece sermayenin ihtiyaçları için nefes alıp çalışacaklar- dış dünyaya tamamen kapalı alanlar oluşturulması planlanmaktadır" diyen Kara, salgın süreci boyunca sermaye sahiplerinin işçileri nasıl çalıştırdıklarını hatırlattı.

"'Normal' dönemin emek düşmanı politikaları salgının yarattığı kriz bahanesi ile daha da derinleştirilecektir" tespitinde bulunan Kara, "Faşizmin kurumsallaşması, tek adam rejimin otoriter tutumu siyasi partileri işlevsiz hale getirme, kayyumlar, meslek odalarının işlevsiz hale getirilmesi, tüm demokrat kesimlerin baskı altında tutulması, sosyal medyanın kullanımını engelleyecek yasal düzenlemeler, savaş çığırtkanlığının artması salgınının fırsata dönüştürülmek istendiğini bize gösteriyor" dedi.

Bilim insanları ve DSÖ'nün sıklıkla pandemi ile uzun süre yaşayacağımız yönünde açıklamalar yaptığını hatırlatan Kara, pandeminin gidişatının belirsiz olduğunu belirtti. Kara, "Bizler sürecin başından beri hem salgınla ilgili toplumsal olarak alınması gerek tedbirler, hem sağlık alanının salgın için organizasyonu, sağlık emekçilerinin her yönden korunması ve haklarının verilmesi için taleplerimizi duyuruyor, paylaşılıyor mücadele ediyoruz. Salgın boyunca da bu sürecin sadece nesnesi haline dönüştürülemeyeceğimizi gösterdik; bulunduğumuz her yerde mücadele ettik. Bundan sonra da hem salgın süreci ve bu süreçteki haklarımız, hem de salgın sonrası mücadele etmeye devam edeceğiz" dedi.