5 Ekim 2024 Cumartesi

Serhat Rojavalı yazdı | Erdoğan Soçi'den Putin'in İdlib ajandasıyla döndü

Gelişmeler, faşist şeflik rejimi için iki emperyalist gücün karşılıklı rekabetinin gölgesinde siyaset yapma döneminin kapanmaya yüz tuttuğu anlamına geliyor. Dengelere oynama ve krizleri fırsata çevirme, kendi deyimleri ile 'kazan-kazan' siyaseti için alan daralıyor. Soçi sonrasında İdlib'e yönelik bombardımanın sürmesi de bunu gösteriyor.

Faşist şef Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında yapılan Soçi toplantısı siyaset gündeminin ana tartışma konularından biri oldu.

Erdoğan, Birleşmiş Milletler toplantısı için gittiği ABD'den hayal kırıklığı ile döndü. Yaşadığı burukluğu üzerinden atamadan yüzünü Rusya'ya çevirdi. Görünen o ki, 29 Eylül günü Soçi'de Putin ile yaptığı ikili görüşmeden de istediğini alamadı. Üstelik toplantı, görüşmenin içeriğine ya da iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğine dair sözlerin ifade edileceği bir ortak açıklama dahi yapılmadan bitirildi.

Yakın döneme kadar, sömürgeci devlet politikalarına fırsat yaratmak için Rusya ve ABD arasındaki gerilimli dengelere oynayan Erdoğan, zorlu bir kulvarda ilerledi. ABD politikalarına esip gürleyerek Rusya'ya yanaşmaya çalıştı. Moskova'yı kızdıran açıklamalarla ABD ile bozulan ilişkilerini iyileştirmeye çalıştı. Her defasında, aradığını bulamayınca yüzünü diğerine döndü.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu öncesinde Erdoğan'ın, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünden dem vurup, Kırım'ın statüsünü tanımayacaklarını söylemesi Rusya'yı zorlamıştı. Ancak ABD'den yine de umduğu ilgiyi bulamadı. Üstelik, Erdoğan gittiği ülkede resmi olarak da karşılanmadı. Erdoğan, ABD Başkanı Biden ile görüşme talebine olumsuz yanıt alarak geri döndü.

ABD her fırsatta, S-400 anlaşmasını hatırlatarak Türkiye-Rusya yakınlaşmasını hedef almış, hatta bunların bir bedeli olacağını açıkça söylemişti. Erdoğan, ABD'nin küçümseyici tutumu karşısında "Biden ile iyi başladık diyemem" bile demek zorunda kaldı. Ayağının tozuyla Rusya yollarına düştü. Ancak, Rusya'dan da beklediği ilgiyi bulamadı.

Soçi öncesinde yapılan değerlendirmelerden hareketle toplantının zorlu geçeceği belliydi. Diktatör Erdoğan, Soçi'ye eli oldukça zayıflamış bir dönemde gitti. Suriye, Kafkasya ve Libya dosyalarının yanı sıra Afganistan'daki gelişmeler, doğalgaz ve yeni S-400 anlaşmaları gibi konuların ele alındığı ifade edildi. Toplantının ana gündeminin ise İdlib olduğu biliniyor. Tüm bu konular, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde işgal ettiği bölgelerden çıkması gerektiği şeklindeki yorumlara karşı "tüm yabancı güçler çıkana kadar kalacağız" şeklindeki tutumu üzerine Rusya'nın sert tavrıyla birlikte ele alınmış oldu. Türk devletine İdlib bölgesinde kafasına göre davranamayacağı bir kez daha hatırlatıldı.

Sömürgeci Türk devleti, Halep-İdlib arasındaki bölge için yürütülen savaş esnasında Rusya-İran-Şam güçleri karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştı. İdlib merkezine yönelik olası bir saldırıyı durdurmak için Halep'in çevresinde yer alan çeteleri geri çekmeyi kabul etmişti. Rusya, Türk askerlerine ait üs ve konvoyların da dahil olduğu bombardımanlar ile Türk devletini hizaya çekmiş, ardından "gözlemci pozisyonunda kalma ve ağır silah bulundurmama" şartıyla bölgede kalmasına onay vermişti. Anlaşma sadece bununla sınırlı değildi. Rusya, Türk devletine ayrıca yerine getirmeyeceğini bile bile "çeteleri ayrıştırma ve silahsızlandırma" görevi de vermişti. Rusya bu durumu, hep bir pazarlık kozu olarak elinde bulundurdu.

Anlaşma sonrasında Türk devleti, Şam güçlerinin eline geçen bölgelerin ortasında kalan gözlem noktalarını sürdürmekte ısrar etti. Bırakalım askeri malzeme sevkiyatını, yiyecek lojistik desteğini dahi Rusya eskortluğunda götürmek zorunda kalmıştı. Öyle kötürüm bir hale getirildi ki, Türk devleti kalmakta inat ettiği üsleri bir süre sonra kendi isteğiyle boşaltmak zorunda kaldı.

Faşist şef, işte şimdi İdlib konusunda altına imza attığı bu anlaşmanın ağırlığıyla yüzleşiyor. Suriye'de işgal edilen topraklardan çıkmayacaklarını ima eden konuşmaları, her defasında Rusya tarafından tepki görüyor. ABD yönetimi, Türk devletine yüz vermiyor. Gidişat Erdoğan için pek de iyi görünmüyor.

Rusya, toplantı öncesinde İdlib'i çevresinin yanı sıra, Türk devletinin işgali altında bulunan Efrîn'de bulunan çete kamplarını da vurarak, masada elini yükseltti. Bu dönem içinde İran ve Rusya'nın askeri desteğiyle hareket edebilen Şam hükümet güçleri, İdlib'in güneyine yönelik operasyonlarını artırdı. Türk devleti ile Şam hükümet güçleri karşılıklı bombardımanlar da gerçekleştirdi. Türk devleti, Kırım konusundaki sözlerinin acısını, Suriye sahasında ağır ödemeye başladı. Görüşmenin sıkıntılı geçeceğini gösteren veriler, sonucu da bu yönde etkiledi.

Soçi toplantısı öncesinde Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Kırım konusunda Türkiye ile konuşulacak bir konu olmadığını belirtirken, Türkiye-Ukrayna askeri anlaşmalarına dikkat çekmişti. Faşist şeflik bir süredir askeri alışveriş halinde bulunduğu Ukrayna'dan aldığı kimi savunma füzelerini İdlib'e kurarken, Rusya ile gerilim halindeki Ukrayna'ya İnsansız Hava Aracı satışı gerçekleştirmişti. Bu durumdan rahatsızlık duyduklarını söyleyen Rusya sözcüleri, her fırsatta Moskova Anlaşması'na dikkat çekerek, Erdoğan ve ekibine artık ABD-Rusya dengelerinden istifade döneminin bir süre kapalı olduğunu hatırlatmış oldu.

Görünen o ki, Rusya-Şam-İran üçlüsü Suriye sahasında Türk devletinin hareket alanını daraltmaya yöneldi. Putin'in, "Erdoğan ile görüşmemiz her zaman sorunsuz geçmiyor" sözleri, dönemsel karşıtlıkların bir dönem daha devam edeceğinin işareti oldu. Yapılan açıklamalar ve sahadaki gelişmeler, kısa vadede Halep-Lazkiye (M4 yolunun devamı) yolunun güneyinin çetelerden alınması için harekete geçileceğinin izlerini taşıyor.

Şimdi işgalci Türk devletinin, denetimindeki çeteleri M4 yolunun kuzeyine çekmek yada bu bölgede sert bir savaşı göze almak durumunda. Bunu yapıncaya kadar İdlib'te Şam ve Moskova'nın saldırıları sürecek.

Başında da söyledik, Soçi toplantısının ayrıntılarının paylaşılmaması, faşist şefin Putin'den istediğini alamadığı sonucunu ele veriyor. Erdoğan'a güçsüz pozisyonunun hatırlatıldığı, Soçi sonrasında Peskov'un yaptığı açıklamadan da belli oluyor.

Diğer yandan ise ABD ve Rusya'nın Suriye'deki genel durum ve siyasi çözüm tartışmalarına geçişe ilişkin anlaşma sağladığına ilişkin yorumlar var. Gelişmeler, faşist şeflik rejimi için iki emperyalist gücün karşılıklı rekabetinin gölgesinde siyaset yapma döneminin kapanmaya yüz tuttuğu anlamı taşıyor. Dengelere oynama ve krizleri fırsata çevirme, kendi deyimleri ile 'kazan-kazan' siyaseti için alan daralıyor. Soçi sonrasında İdlib'e yönelik bombardımanın sürmesi de bunun temel göstergeleri arasında.

Faşist şeflik rejiminin işgalci yayılmacı saldırılarını sürdürme hevesini gören ABD ve Rusya, Suriye, Karabağ ve Libya gibi konuların çözümünü doğrudan görüşüyor. Yapılan açıklamalara göre sorunların nasıl çözüleceği konusunda bir planları da var. Erdoğan'ın payına ise bugüne kadar rahat hareket ettiği alanın daralması oluyor. Elbette ki, iki güç de Türk devletini bir kenara atmayacak. Ancak her istediği an at koşturmasına da seyirci kalmayacaklarının mesajını veriyorlar.

Erdoğan'ın New York ve Soçi'den istediğini alamayarak eli boş dönmesinin sonuçları olacak. Tüm bu görüşmelerin sonuçları sahaya nasıl yansıyacak, ilerleyen aylarda daha fazla anlam kazanacak. Faşist şef, işgal ettiği topraklardan ağır ağır çıkma potasına giriyor. Suriye, Libya sahasında yalnızlaşan faşist şefin daha da saldırganlaşması olası bir durum. İdlib düğümünün çözülmesi bir domino taşı etkisi yaratabilir. Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spi'nin de tartışılacağı günlerin geleceği bir sır değil.