Senem Nur Pektaş yazdı | Erkeklik saldırısı ve erkeklik krizi
Arda Küçükyetim, saldırının ardından açığa çıkan anlatımlarında, "kadınları anlamakta güçlük çeken" genç bir erkek olarak kendini tarifliyor. Göçmen düşmanlığı, LGBTİ+ düşmanlığı, Kürt ve Ermeni düşmanlığı ile sıralanıp giden kişisel manifestosunda daha önce yaşamı boyunca herhangi bir kadınla cinsel ve romantik ilişki yaşamadığını, yaşayacağını da düşünmediğini, kadınlarla bağ kuramadığını anlatıyor. Bu anlatım bize klasik bir "incel" görüntüsü çiziyor. "İncel"ler, 21. yüzyıl kapitalizmi ve erkek egemenliğinin krizinin yansımasının bir parçası olarak ele alınmalıdır.
Eskişehir'de 18 yaşındaki Arda Küçükyetim'in bir camiye, üzeri nasyonal sosyalist amblemlerle kaplı kıyafetlerle bıçaklı saldırısı coğrafyamız tarihinde henüz alışılagelmiş bir biçim değil. Yoğunlukla ABD, son on yılda ise Avrupa ülkelerinden sıkça haberlerini aldığımız tipte bu yeni faşist saldırıların bir örneğini ilk kez görmüş olduk. Toplumsal çelişkiler yumağında gerçekleşen saldırının mevcut düzende yaşayamamak, kendine bir yer edinememek, mülteci düşmanlığı, Türk üstünlükçü ırkçı yeni faşist fikirler, LGBTİ+fobi ve kadın düşmanlığında birleştiğinde neye evrildiğini gördük. Saldırının genç bir erkek tarafından kadın cinsine düşmanlık temelinden yükselerek örgütlenmesi incelenmeye değer. Diğer faktörleri ötelemeden saldırıyı yaratan motivasyonu bir erkeklik krizi olarak da ele almaya, kadın özgürlük mücadelesi bağlamında okumaya ihtiyaç var.
Arda Küçükyetim, saldırının ardından açığa çıkan anlatımlarında, "kadınları anlamakta güçlük çeken" genç bir erkek olarak kendini tarifliyor. Göçmen düşmanlığı, LGBTİ+ düşmanlığı, Kürt ve Ermeni düşmanlığı ile sıralanıp giden kişisel manifestosunda daha önce yaşamı boyunca herhangi bir kadınla cinsel ve romantik ilişki yaşamadığını, yaşayacağını da düşünmediğini, kadınlarla bağ kuramadığını anlatıyor. Bu anlatım bize klasik bir "incel" görüntüsü çiziyor. Özellikle histerik biçimlerde girişilen kitle saldırıları ile sıkça duyduğumuz "incel" ne anlama geliyor? Failin saldırısında nereye oturuyor? "İncel", lügatımıza İngilizceden girmiş kısaltma bir kavram. İngilizce açılımı "involuntary celibate" yani "istemdışı bakir". Bu kavram, tüm istek ve çabasına karşın kadınlarla ilişki yaşayamayan erkekleri ifade ediyor. Erkek kendini, kadın cinsi tarafından "cinsel ve romantik haklarından mahrum bırakılan", "mağdur" olan taraf olarak tarif ediyor. İncel erkekler "fakirlikleri" ya da "çirkinlikleri" nedeniyle bu durumda olduklarını iddia ediyor. Yani esasında bu yeni yükselen kavramın ardında erkek egemenliği eliyle şekillendirilmiş bir estetik algısı ve kapitalizmin mevcut koşullarında ezilenlerin saflarında derinleşen yoksulluk bulunuyor.
Bu mağduriyet yalnızca kendi içine çöken bir yerde kalmıyor, bir bütün olarak kadın cinsini suçlamaya yöneliyor. Bu krizi yaratan temelin, kadınların birlikte olacakları erkeğe kendi iradeleriyle karar vermesi, erkeğin bunun dışında kalması olduğu iddia ediliyor. Yani erkek egemenliğinden kendine düşen pay küçüldükçe kriz derinleşiyor. Bu bakımdan incel erkeklik, kadın özgürlük mücadelesinin gelişimi ile kadın cinsinin kendi bedeni ve yaşamını yönlendirmede bir aktör haline gelmesi ile yaşanan toplumsal erkeklik krizinin bir çıktısı olarak okunmalıdır. Bu mağduriyet ilişkisi içerisinde bir incel olan Arda Küçükyetim'in, "feministlerin benzin depolarına şeker konulmalı, ortadan kaldırılmalılar" ifadesi anlam kazanıyor. Kadın özgürlük mücadelesi kadınlara tercih hakkı tanımış, erkek cinsinin istediğini alma hakkına ket vurmuştur. Tam da bu nedenle mücadeleci kadınlar bu erkeklik krizi saldırılarının sıkça sözlü ve eylemli hedefi olmakta. Failin geçmiş dönem sosyal medya paylaşımları incelendiğinde de kadın cinsine nefret saldırıları düzenleme planları yaptığını görüyoruz.
"İstemdışı bakirler" hayatlarında ilişki yaşayamayacak olmayı kabulleniş noktasında yol ayrımına girerek birkaç yoldan birine yöneliyor. Bu erkekler, yeterince çalışarak vücut geliştirirse ya da zengin olmayı başarırsa kadınların kendileri ile kurduğu ilişkinin değişeceğine inanıyor ve adanmışça kişisel gelişime saplanıyor. Diğerleri ise bu ilişkinin geri dönüştürülemez olduğunu söyleyerek, çıkışı, ancak sorunun yani "kadın"ın yok edilmesinde görüyor. İkinci örnek için Arda Küçükyetim'in de esinlendiği Elliot Rodgers örnek gösterilebilir. Amerika'da 7 kişiyi öldürüp 14 kişiyi de yaralayan incel katil, ardında motivasyonlarını açıklayan bir manifesto bırakarak intihar etmişti. Kendi ideolojisini inşa için "manifesto"lar yazma inceller arasında yaygın bir örüntü. Bu yolla esasen nefret ve saldırılarını meşru, politik bir zemine oturtmaya çalışarak sıradan olarak tarifledikleri adli vakalardan ayrışmayı ve aynı zamanda bu fikri propaganda etmeyi amaçlıyorlar. Eskişehir'de 18 yaşındaki genç bir erkeğin oturup bir manifesto yazması, ardından sosyal medyada pek çok failin aynı cümlelerle kendisini göstermesi buna güncel bir örnektir.
"İncel"ler, 21. yüzyıl kapitalizmi ve erkek egemenliğinin krizinin yansımasının bir parçası olarak ele alınmalıdır. Bu yazıda geçen kavramlar önce yabancı gelse de erkeğin kendini "mağdur" olarak konumlandırması ve bunun üzerine kadına yönelik şiddete yönelmesi kadınların hafızasında oldukça eskiye dayanıyor. Erkeklik krizinin içindeki bu plastik mağduriyeti uzakta, illa da internet dehlizlerinde aramamıza gerek yok. Bir ideoloji haline bürünmese de bugün pek çok erkeğin ağzından "Parası olmayan erkeğe kadınlar bakmaz"ı duymuyor muyuz? Emekçi semtlerin duvarlarında sıkça "Parası olmayan erkeği ancak annesi sever" yazılamaları ile karşılaşmıyor muyuz? Sosyal medyada her gün kadınların yakışıklı erkeklere baktığını, çirkin erkeklerin tacizci olarak görüldüğünü erkeklerin dilinden okumuyor muyuz? Farklı ifadelerde yaşam bulabilirler ama, erkeklik krizinin şiddetle buluşmaya zeminli bu hali bugün kol gezmektedir. Sıkça karşılaştığımız evlilik, cinsel ilişki tekliflerini reddettiği için katledilen veya boşanma kararı aldığı için şiddet gören kadınlar somut örnekleri oluşturuyor. Kadın özgürlük mücadelesinin birikimi ve kadın kitleleri arasında yaygınlığı arttıkça; kriz daha da derinleşerek, şiddet pratikleri gündelik biçimlerden taşarak uçlaşmakta, faşist ideolojiler eliyle de politik bir zemin kazandırılmaktadır. Bu krizin keskinliğini ve yeni faşist hareketlerin buradaki rolünü erkek şiddetinin yaşının düşmesi ve genç erkeklerin şiddet faili olarak kadınların karşısına sıkça çıkmasından da görebiliriz.
Özelikle Zafer Partisi aparatı eliyle bu kriz örgütlü bir çehre içinde körüklenmektedir. Ülkemizdeki incel faillerin Ümit Özdağ takipçisi erkekler oluşu, Arda Küçükyetim'in sıkı bir Zafer Partisi takipçisi oluşu tesadüfi değildir. Zafer Partisi programatik olarak "incel" erkeklik vurgusu yapmıyorsa da yeni faşist hareketlerin Türk üstünlükçü, mülteci ve göçmen düşmanı, ezilen uluslara düşman fikirlerinin erkeklikle buluştuğu yatak olma ve bir örgüt formatında yan yana gelme işlevi görmekte. Bu ırkçı ve ezilenlere düşman faşist fikirler, erkek egemen karakterde ve yaratmak istedikleri insanın merkezine erkeği koyarak inşa olduğu için kadını öteki cins olarak görmekte ve incel fikirlerle hızlıca aynı yörüngeye girmektedir. İkisi de kendini sanal mecralarda var ederek ve örgütleyerek ortak bir kümede buluşmaktadır.
Yeni faşist hareketler eliyle yükseltilen bu erkeklik krizinin bileşenleri ise iyi incelenmelidir. İnternet erişimi yüksek, çoğunlukla yabancı dil hakimiyeti olan, "okuyup araştıran" ve erkek egemenliğinin krizinin etkisine giren genç erkek kesimlerini daha çok liseliler ve üniversiteliler oluşturuyor. Bu durum lise ve üniversitelerde kadın özgürlük mücadelesi eksenli ideolojik mücadelede yeni dönemde önümüze görevler çıkarıyor. Bu görevlerden biri de gençlik hareketinde antifaşist mücadelenin kadın özgürlükçü görüş açısıyla örgütlenmesidir.
Peki bu erkeklik krizinin yeni yörüngesine karşı kadın özgürlük mücadelesi nasıl bir duruş sergileyecek? Öncelikle tekil erkek şiddetine karşı tepki pratiklerini aşmalı, kadına yönelik şiddeti ideolojik temeli belleyen faşizme ve yeni faşist hareketlere karşı mücadeleyi eksen almalıyız. Kadına yönelik şiddeti, faşist şeflik rejimi ve bekası için beslediği yeni faşist hareketlerin inşası sorunu olarak ortaya koymalıyız. Bu temelde kadın özgürlük mücadelesi antifaşist kuvvetlerle mücadele zeminlerini genişletmelidir. Aynı zamanda bu yeni faşist kadın düşmanı akımlar, tüm antifaşist toplumsal kesimlerin mücadele konusu haline getirilmelidir.
Erkeklik krizine karşı çağrımız, toplumsal erkeklikle yüzleşme ve erkek cinsine dönük insanlaşma olmalıdır. İnsanlaşmayan, kadın cinsinin özgürlüğü için mücadeleye katılmayan erkek kitleleri, erkek egemenliği hegemonyası içerisinde sağcılaştırılmakta, ezilenlere düşman bir figür haline getirilmekte ve kendine de bu yolla yabancılaşmaktadır. İnsanlaşma tartışması bu dönemde erkeklik krizine karşı mücadelede ideolojik olarak önemli bir eşikte durmaktadır. Kadın cinsinin özgürlüğü sorununa kayıtsız ya da düşman erkeğin yeni faşist hareketlerin dümenine girdiği keskin biçimde ortaya konulmalıdır. İnsan kalmak için erkek egemenliğinin krizinden sağ kurtulmanın anahtarı olarak kadın özgürlükçü program dahilinde devrimci mücadeleye atılım çağrısı güçlü ele alınmalıdır. İnsanlaşma çağrısı yalnızca kadın örgütlerinin değil tüm antifaşist bölüklerin erkek cinsine dönem çağrısı olmalıdır.
Yazımızın başında vurguladığımız gibi bu kriz temelinde, kapitalist sistemde ezilen erkeklerin yaşadığı sınıfsal çelişkileri barındırıyor, özü itibariyle sistem karşıtı ve çıkış arayan bir yana sahip. Bu akımların ve saldırıların, derinleşen yoksullaşma krizi ile aile evi dışında barınabileceği hiçbir yer kalmayan, sosyalleşme imkanları internetin sanal ortamı ile sınırlandırılan, kendini var edebileceği alanların tamamı kapatılmış gençlik kitlelerinden doğduğu ve politik özgürlük sorunu ile kaynaşık olduğu da görülmelidir. Bu arayışın faşist saldırı olarak gün yüzüne çıkması ise bir hegemonya sorunudur. Düzen dışı bir yaşamı işaret eden güçlü bir sol-sosyalist rüzgarın alternatif olarak sunulamaması, buna karşın egemenler eliyle güçlendirilen yeni faşist hareketler denklemi bizi bu saldırıya getirmektedir. Bu kriz devrimci olanla buluşturabildiğimiz ölçüde şekillenmeye müsaittir. Bu görüş açısını kaçırmadan kadın ve erkek cinsi çelişkisinin bu ayağında kitlelerle buluşma adımlarımızı sıklaştırmalıyız.