21 Eylül 2024 Cumartesi

Sendikal düzene MOR itiraz

Biz Mor Liste'nin ne kadar doğru bir zamanda, doğru bir noktada çıktığını kadınların o sizin görmek istemediğiniz desteğinden biliyoruz. Emekçi kadınlar, Olağanüstü Kongre'nin yapıldığı salonda bu mücadeleyi verirken, birkaç yüz metre ötemizde kadınlar, her ülkede yapılan #LasTesis dansını yaptıkları için tartaklanıp gözaltına alındılar. Bu da gösteriyor ki, emek mücadelesini kadınların "yaşam" mücadelesinden azade görerek, kadınlara sendika yönetiminde "göstermelik" görevler vererek karar mekanizmasından uzak tutmak sendikal mücadelenin şu andaki açmazlarından biri. Ancak böyle devam edemez.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu İstanbul Anadolu Yakası 1 Nolu Şube'nin geçen pazar günü gerçekleşen Olağanüstü Kongresi pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi. Kimi Genel Merkezin şube yönetimine "darbe" yaptığını söyledi, kimi mevcut yönetimin toplu iş sözleşmelerinde "işçiden yana yeterli ve geçerli bir tavır takınmaması"nı gerekçe gösterdi. Bu iki neden de, oturup üzerine ciddi tartışmalar yürütülmesi gereken mevzular… Ancak biz bunun asla yapılmayacağını biliyoruz. Sonuç olarak 248 delegeden en az beşte birinin -tüzüğe uygun olarak- imzasıyla mevcut yönetim düşürüldü ve Olağanüstü Kongre kararı alındı.

Kadıköy, Ataşehir ve Kartal belediyelerinde örgütlü, binlerce üyeye sahip DİSK Genel-İş Sendikası ne bu sürece dair işçiye doğru dürüst bir açıklama yaptı ne de bilgilendirme toplantıları düzenledi. Ne olduğunu, hem sendikalı bir belediye işçisi hem de bir gazeteci olarak ben de tam olarak bilmiyorum. Yöneticilerden de sağlıklı bir bilgi almak mümkün değil. Çünkü başta da belirttiğim gibi herkes farklı bir yönden değerlendirip farklı açıklamalarda bulunuyor. Gerçeğe ulaştığımız gün, mücadelenin hedefe kilitlenerek daha büyüyeceğine inancım tam, ama kirli politikalarla yürütülen sendikal mücadele içinde saf gerçeğe ulaşmak çok zor.

Olağanüstü Kongre kararından sonra seçimlere sadece 18 günde hazırlanıldı. Aslına bakarsınız, hiç de şeffaf bir şekilde yürütülmeyen liste belirleme süreçlerinin sonunda üç liste oluştu. Yıllarca Genel-İş Anadolu Yakası 1 Nolu Şube'nin başkanlığını yapmış ve KHK ile güvenlik soruşturmalarından geçirilerek ve neredeyse tüm hakları ellerinden alınarak kadroya geçirilen taşeron işçinin haklarını korumak için hiçbir çaba sarfetmeyen Genel-İş'in "genel" tavrının sürdürücüsü Mahmut Şengül ve ekibinin mavi listesi, henüz bir yıllık yönetimi dolmadan delegelerin imza toplayarak yönetimden indirdiği Ahmet Arıkan ve ekibinin beyaz listesi, imzacı delegelerin çoğunluğunun desteklediği Murat Aydoğan ve ekibinin turuncu listesi.

İşte bu liste oluşturma ve aday belirleme süreçlerinde yine "görmezden gelinen", "cepte görülen", sadece "yardımcı ve destekçi" kategorisinde değerlendirilen bir kesim vardı ki o da kadın işçilerdi. Kendini sosyalizmin, solun öncüsü ve bekçisi gören erkek dünyasında dişiyle tırnağıyla etiyle kanıyla var olma mücadelesi veren kadın işçiler…

Bu sefer susup beklemediler, yukarıda saydığımız hiçbir listenin ve takipçilerinin beklemediği bir şekilde 10 günde örgütlenip alternatif bir liste oluşturdular: Mor Liste.

Mor Liste aslen Kadıköy Belediyesi'nde çalışan bir grup kadının bir araya gelerek, var olan sendikal düzene bir itirazı olarak ortaya çıktı. Evet, bir tepki olarak buluştu kadınlar ancak asla yeni ve bir anda ortaya çıkmış bir birliktelik değildi bu. Yılların getirdiği birikimin, sendikal yozlaşmaya artık tahammülün kalmadığının, "bizim de sözümüz var emeğe dair" demenin bir yoluydu.

10 günde neler mi yapıldı? Toplantılarda ortak dertler konuşuldu, manifesto hazırlandı, basın bültenleri yazıldı, temizlik işçisinden ofis çalışanına kadınlarla videolar çekildi, sosyal medya aktif bir şekilde kullanıldı, sadece delegelere değil tüm çalışanlara ulaşmak için söz konusu belediyelerde bildiriler dağıtıldı, yüz yüze konuşmalar yapıldı. Neden böyle bir listeye ihtiyaç duyulduğu anlatıldı, tüm işçilerden destek istendi. Peki listeleri çok önceden hazırlanmış sadece yönetimi kazanmaya kilitlenmiş diğer üç liste ne yaptı? Bilmiyoruz, ben görmedim, siz gördünüz mü?

Ama bildiğimiz bir şey var: delege pazarlıkları! Sadece seçimde oy kullanacak delegelere gidildi, oy istendi, pazarlıklar yürütüldü. Mor Liste bu pazarlıkların dışında kalmayı yeğledi; zira amaç zaten bu düzene bir itirazdı. Delege kazanmadan yönetime aday olmak doğru muydu? Bu tartışılabilir elbette; ancak 10 günde, canhıraş bir şekilde çalışan Mor Liste'nin derdi emeğin kadınlarını görünür kılmaktı ve bunu başardı.

Arkamızdan neler söylenmedi ki! "Bunlar lezbiyen", "Arkalarında erkek aklı var", "Listeleri bölüyorlar", "Çok dayak yemişler o yüzden isimleri mor"… Bunlar beklediğimiz tepkilerdi, asla kadın aklına güvenmeyen, sürekli yedekleyen bu zihniyetle savaşıyorduk zaten… Kaldı ki Mor Liste içinde bir tane bile delege yoktu ki 'bölücü' olabilsin. Keşke olabilseydi tabii. Genel-İş Anadolu Yakası 1 Nolu Şube'nin 6000 üyesinden 1700'ünün kadın olmasına rağmen 248 delegeden sadece 28'inin kadın olduğunu da bu noktada belirtmek lazım.

8 Aralık'taki seçime pankartıyla ve sloganlarıyla giden tek liste, sadece kadın işçilerden oluşan Mor Liste'ydi. Başkan adayı Veda Ağar konuşmasını yaparken en coşkulu sloganları atan Mor Liste'ydi. Sadece oyunu kullanıp giden delegelere karşı sabahtan akşama kadar salonu terk etmeyen, herkese derdini anlatma çabasında olan Mor Liste'ydi. Bıyıklı sendikacılığın ortasında rengârenk dövizleriyle kadın mücadelesini o salona taşıyan Mor Liste'ydi.

Mor Liste bir irade gösterip bu seçime girmeseydi, omuz omuza vermiş erkeklerin fotoğrafları yansıyacaktı o salondan.

Emek mücadelesinin karar mekanizmasında yer almak isteyen ve bunun için kendini ortaya koyan kadınlara itirazlardan biri de, bu oluşumun "zamansız" çıkmış olmasıydı. Peki sevgili erkek sendikacılar, sizce en uygun zaman hangisi? Böyle bir zaman var mı, o gün gelecek mi? Yoksa tam da bu her şeyin en doğrusunu bildiğinizi sandığınız tavrınızdan dolayı mı böyle bir süreçte çıktı işçi kadınlar ortaya? Hadi biraz düşünün, yapabilirsiniz.

Biz Mor Liste'nin ne kadar doğru bir zamanda, doğru bir noktada çıktığını kadınların o sizin görmek istemediğiniz desteğinden biliyoruz. Sadece 7 delegeden oy almış olmamıza rağmen, hepinizi sarsmamızdan biliyoruz, yarattığımız rüzgârdan biliyoruz. Ne kadar çabalasanız da Mor Liste'yi görmezden gelememenizden biliyoruz.

Emekçi kadınlar, Olağanüstü Kongre'nin yapıldığı salonda bu mücadeleyi verirken, birkaç yüz metre ötemizde kadınlar, her ülkede yapılan #LasTesis dansını yaptıkları için tartaklanıp gözaltına alındılar. Aynı saatlerde erkek şiddeti çetelesini açıklayan Bianet, Kasım ayında 21 kadının öldürüldüğünü duyurdu. Bu da gösteriyor ki, emek mücadelesini kadınların ''yaşam'' mücadelesinden azade görerek, kadınlara sendika yönetiminde ''göstermelik'' görevler vererek karar mekanizmasından uzak tutmak sendikal mücadelenin şu andaki açmazlarından biri. Ancak böyle devam edemez.

Gelelim emekçi sol hareketin bu oluşuma tepkilerine… Politik çıkarlar yine pek çok değeri unutturmuş gibi görünüyor. Bir kadın olarak DİSK Genel Başkanlığı görevini yürüten Arzu Çerkezoğlu'nun desteğini göremeyişimiz bunun bir göstergesi. Diğer yandan "emek haberciliği" iddiasında olan Evrensel gazetesinin kongre sonrası kaleme aldığı haberde Mor Liste'nin kadın işçilere ve dahi onlarla açtığı alanı yok sayarak "bir platform açamadığı'nı iddia etmesi ve hatta ileri giderek kadın işçilerin yönetime aday olma iradesini "patron listesinin kazanmasının önünü açacak bir bölünme" olarak göstermesi; hadi daha naif bir ifadeyle söyleyelim – beyaz listenin açık propagandasını yapmaktan geri durmayarak- Mor Liste'den "kenar süsü" gibi bahsetmesi, başlattığımız mücadelenin ne kadar kıymetli olduğunu ve henüz ne kadar başlangıçta olduğumuzu bize bir kez daha gösteriyor.

Kadınların sendikal yozlaşmaya ses yükseltmesi, yönetim iddiası elbette yeni değil. Rosa Luxemburg'dan, Clara Zetkin'den, Zehra Kosova'dan biliyoruz bu mücadelenin zorluğunu. Daha gidecek çok yolumuz var; ancak Rosa'nın dediği gibi biliyoruz ki "Düzeniniz kumdan inşa edilmiştir."

Vardık, varız, varolacağız…