24 Kasım 2024 Pazar

Sema Uçar yazdı | Ekimin kızıl kadınları

Ceylan Yayınları'nın kolektif kadın tarihi ve kadın yazın alanına kazandırdığı 'Ekimin Kızıl Kadınları', 1917 Devriminin yaratılmasında ve sonrasında, komünist kadınların mücadele dolu çok yönlü yaşamlarını anlatan, tarihin erkek anlatımına karşı kadınların kendilerini ve kadın yoldaşlarını anlattığı mütevazı ve önemli bir kaynak.

"Hayatta korkulacak hiçbir şey yoktur. Sadece anlaşılacak şeyler vardır. Şimdi anlama zamanıdır. Böylelikle daha az sayıda şeyden korkabiliriz." Maria Curie

Ceylan Yayınları'nın 'Kadın Kitaplığı' projesi ile kolektif kadın tarihi ve kadın yazın alanına kazandırdığı bir kitap 'Ekimin Kızıl Kadınları'. Kitabın önsözünde de yazdığı gibi; 1917 Devriminin yaratılmasında ve sonrasında, komünist kadınların mücadele dolu çok yönlü yaşamlarını anlatan, aynı zamanda tarihin erkek anlatımına karşı kadınların kendilerini ve kadın yoldaşlarını anlattığı mütevazı ve önemli bir kaynak.

Kitaptaki kadın hikayelerini okurken 'Kadın Kitaplığı' projesinin hangi ihtiyaçtan ve sorumluluktan doğduğunu daha iyi görebiliyoruz. Sadece kadın özgürlük mücadelesine dair yazılı kaynak yetersizliği ile açıklanabilecek bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bu mücadele tarihinin kadınlar tarafından, kadın aklı ve cins bilinci ile yazılması, geçmişle ilgisine dair bir bellek oluşturma, birbirinden öğrenme sorumluluğu da taşımaktadır. Sınırsız gökyüzü altında dört mevsimin her türlü can yakıcılığıyla birlikte tüm güzelliklerinin de yaşandığı, herkesin hem öğretmeni hem öğrencisi olduğu bir okul düşünün. İmtihan var ama puan yok, başarı var ama mezun olmak yok. O zaman korkacak -korkulacak- bir şey de yok.

Okul metaforu; Sovyet devriminin yaratılmasında yer alan binlerce kadından bazılarının hikayelerini okurken, dar anlamda pek yerinde kullanılmamış gibi görünse de tarihsel anlamı bakımından metaforu da aşan bir yerde bulunmaktadır. Otuzlu yaşlarını göremeyen binlerce kadından olgunluk ve yetkinlik dersi gibi. Kurşun kalemle yazılmasına rağmen yıllarca silinmeyen yazılar gibi. Yemek pişirmek için gaz ocağının etrafında toplanarak uluslararası sorunların tartışılması gibi.

Kendisini kadın özgürlük mücadelesinin bir parçası olarak gören herkesin hikayeleri okurken zihnindeki çağrışımların farklılığı, her hikayeyi aynı heyecanla okumayacak olması, günün sonunda ölüm treninde doğurduğu bebeğini soğuktan kaybeden ve bebeğinin ölümünden kısa bir süre sonra kurşuna dizilen Marusya'nın ve anlatıcı kadın militanın içinde keder barındırmayan gelecek hayallerine ortak olmamıza engel teşkil etmeyeceğini düşünüyorum.

1920/21 kış mevsiminde Clara Zetkin'in sadece kadınlar, çocuklar ve yaşlı erkeklerin kaldığı İvanov şehrindeki kadın işçilerle buluşmasında kürsüye çıkan kadın işçiler, katlanmak zorunda kaldıkları zorluklardan ve yoksunluklardan yakınmayıp, devrim davasına bağlılıklarını dile getiriyor. 8 Mart 1925'te yine İvanov'da işçi, köylü, öğretmen kadınların Sovyet iktidarının ilk yıllarında kadınlar arasındaki çalışmaların sonuçlarını değerlendiren ve emekçi kadınları devlet inşasına etkin biçimde dahil etmenin yolları üzerinde duran eyalet(bölge) kongresi düzenlemeleri, Clara'nın deyimiyle "Dünyada hiçbir kadının sahip olmadığı kadar eşitlik elde ettiniz" cümlesindeki 'elde ettiniz' ifadesinin altını kırmızı kalemle çizdiriyor bana okuduğum bu hikayede.

Diğer bir hikayede ise 1919 yılında, doğru anı kaçırmaktan korkuyormuşçasına 'ben' diye bağırıp ve bir ilkokul öğrencisi edasıyla elini kaldıran genç bir kadının 1923'te Moğolistan'a gitmesi, oradaki kadınlarla teması ve sonraki yıllarda Moğolistan'da kadınların kendi elleriyle sosyalizm inşasını okurken Rosa Luxemburg'un sözleri geliyor aklıma. "Doğru yaşam; ne zaman başlar ki bu? Kaçırılır mı yoksa yanından geçip gidilir mi?"

Siyasi bir mahkumun anlatıldığı başka bir hikayenin kahramanı Romana'nın mahkeme savunması, mesleğini gururla söylemesi, içinde taşıdığı mutluluğu ile her yerde mutlu olması ile ilgili satırları okurken benzer anlatılar, söyleşiler, röportajlar eşliğinde yakın tarih hafızamız yenileniyor.

Üç kız kardeşin hikayesinde, kadın emeğinin yaygın olduğu, kadın işçilerin nadiren kırk yaşın üstünü gördüğü koşullarda, anlatıcı olan kardeşin 'Biz, üç kız kardeş, basit kadın işçiler olarak devrimin zaferi ve Sovyet iktidarımızı güçlendirmek için mücadele ettik. Bizim yolumuz o dönem kadın işçilerin yürüdüğü ortak yoldu' sözlerindeki mütevazılık hem şaşırtıyor hem de hayranlık uyandırıyor.

Kitaptaki son hikayenin anlatıcısı -her ne kadar kadın yoldaşlığı olarak adlandırmamış olsa da- zorlu ve önemli göreve başladığı ilk günlerde biraz çekingen olduğunu, başarısızlık ve kendisine duyulan güveni boşa çıkaracağı korkusunun üstesinden kadın yoldaşları sayesinde geldiğini ifade ediyor.

Kadın(ların) özgürlük mücadelesinin beş bin yıllık öğretisi olan cins aklının izlerini bulacağımız, zincirin eksik halkalarından biri olan yazın alanına özellikle de tarih yazın alanına dair ulaşabileceğimiz kaynak yok denecek kadar az. Bu sorunun tarihsel nedenlerinde boğulmadan 'kadın kitaplığı' gibi somut adımlar atılması çok kıymetli. Emeği geçen herkese teşekkürler.