Saygılı: İşçi kıyımı yaşanıyor acilen üretim durdurulsun
Korona salgını hızla yayılıyor, can kayıpları artıyor. Salgın fabrikalarda, çalışma alanlarında yoğunlaştı. İktidar buna rağmen üretimi durdurma kararı almadı. Limter-İş Genel Başkanı Kanber Saygılı, "Canımız tehlikede, işçi arkadaşlarımızın canı" gidiyor diyerek, salgının tehlikeli boyuta ulaştığına dikkat çekti. Saygılı, acilen zorunlu alanlar dışında üretimin durdurulmasını, koronanın iş kazası ve meslek hastalığı olarak kabul etmesini istedi, işçilere de mücadele çağrısı yaptı.
Koronavirüs salgını dünyada can alıyor. Türkiye'de de iktidarın Türk Tabipleri Birliği (TTB) başta olmak üzere, bilim insanlarının uyarılarına rağmen almadığı önlemler nedeniyle can kayıpları artıyor.
Son olarak 30 Kasım'da açıklama yapan AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, salgına karşı aldıkları önlemleri açıkladı. Bu önlemler yine işçi ve emekçileri değil, sermayeyi gözeten önlemler. İktidar, çarklar dönsün diye işçi ve emekçileri yasaklardan muaf tutarak üretimin devamını esas alırken, akşam 21.00’dan sonra ve haftasonu sokağa çıkma yasaklarıyla emekçileri fabrika-ev kıskacına sokuyor.
TTB ve DİSK başta olmak üzere sendikalar, demokratik kitle örgütleri, iktidarın bugüne kadar açıkladığı "önlemlerin" halkın koronadan korunması için yeterli olmadığına dikkat çekiyor. Ancak iktidar, bunu duymazdan gelerek, sermayenin büyümesi için işçilerin ölmesine göz yumuyor.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na (DİSK) bağlı Gemi Yapımı ve Deniz Taşımacılığı, Ardiyecilik ve Antrepoculuk İşçileri Sendikası (Limter-İş) Genel Başkanı Kanber Saygılı, iktidarın alması gereken önlemleri, Covid-19’un neden iş kazası ve meslek hastalığı olarak kabul edilmesi gerektiği ve işçi sınıfının diğer taleplerini ETHA'ya değerlendirdi.
'BUNLAR TEDBİR DEĞİL, YASAKÇI UYGULAMALAR'
İktidarın, pandeminin başından beri aldığı önlemlerle işçi sınıfı değil, sermayeden yana tavır aldığını belirten Saygılı, şunları söyledi: "Devlet ve iktidar, bugüne kadar Kürtlerin, Alevilerin, gençlerin, kadınların, işçi ve emekçilerin taleplerine kulaklarını tıkamış durumda, hiçbir çözücü önerme sunmuyor. Daha çok yasaklarla ya da hak gasplarıyla bu işi çözmeye çalışıyor. Dolayısıyla da sorunlar çözülmüyor. Pandemi konusunda da 'tedbir' diye ileri sürdükleri şey esasen yasakçı bir mantığı içeriyor. Bunlar, koronavirüse karşı pansuman tedbirler dahi değil. Daha çok kamuoyunun gözünü boyamaktır."
'SAĞLIK BAKANI AKLIMIZLA DALGA GEÇİYOR'
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın, "Tezcanlı olmayın, kalabalık araçlara binmeyin, canınız gider, on dakika gecikseniz de olur" paylaşımının utanç verici olduğunu söyleyen Saygılı, "Aklımızla alay ediyorlar adeta" diyerek tepki gösterdi. Saygılı, "Tamam diyelim ki öyle yaptık, sormak lazım, geç kaldığımızda patronların bize ne dediğini biliyorlar mı? Ya da bununla ilgileniyorlar mı? Siz aynı zamanda bir devlet, Sağlık Bakanı olarak böyle durumlarda patronlara bir yaptırım uygulayabiliyor musunuz? Zaten böyle bir anlayış söz konusu olsaydı, işçilerin, emekçilerin, halkın, sağlığını düşünen bir Çalışma Bakanı, bir devlet ya da bir Sağlık Bakanı ile karşı karşıya olmuş olsak bunların yerine, zorunlu işler dışındaki iş kollarında üretim ve hizmet durdurulur, işçiler ücretli izne çıkarılır, halkın en temel ihtiyaçlarının, faturalarının ödenmesi gibi köklü çözümler alınmış olurdu.
'KORONA İŞ KAZASI SAYILMALI'
Koronavirüsün iş kazası olarak kabul edilmesinin önemli olduğunun altını çizen Saygılı, nedenini de şöyle açıkladı: "Mart ayından beri 107 işçi arkadaşımız korona nedeniyle yaşamını yitirdi. Bu rakam bildiğimiz kadarıyla tabi. Sağlık emekçilerinin durumu zaten ortada. İktidar sürekli sağlık emekçilerine güzellemeler yapıyor ama Covid-19 meslek hastalığı olsun dediği zaman da bunu dikkate almıyor, görmezden geliyorlar. Hakikaten pandemiye karşı mücadele istekleri söz konusu olsaydı, Covid-19'u iş kazası olarak kabul ederler.
Neden iş kazası ve meslek hastalığı olmalı? İş kazaları önlenebilir kazalardır. Gerekli tedbir alındığı, risk ortadan kaldırıldığı zaman iş kazası yaşanmaz. Covid-19'da böyle. Gerekli tedbirler alındığı koşullarda, olanaklar sağlandığı durumda önlenebilir.
İş kazası sayılması durumunda, işçi arkadaşlarımızın sağlık giderlerinin tamamı patron ve devlet tarafından karşılanır. Aynı zamanda geçici ya da kalıcı iş görmezlik durumu söz konusu olduğunda tazminat ödenir. Bir vefat söz konusu olduğunda yakınlarına maaş bağlanır, arkasında kalan yakınlarının mağduriyeti giderilebilir. İşte iktidar tüm bunlardan kaçıyor.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 11 Aralık 2009'da Ukrayna'ya gidip gelen TIR şoförünün o dönemde yakalandığı domuz gribi nedeniyle yaşamını yitirmesine ilişkin davada, domuz gribini iş kazası olarak kabul etti. Bu örnek bir karardır."
İşçilerin sadece işyerinde değil, toplu taşıma araçlarında da korona kapabileceğine dikkat çeken Saygılı, "İş kazası olarak tanımlandığı durumda, iş yerinde kapmadı denilerek hakları gasp edilemez" dedi.
'İŞÇİ KIYIMI YAŞANIYOR'
Salgının fabrikalarda, işyerlerinde yoğunlaştığına dikkat çeken Saygılı, "Bir işçi kıyımı yaşanıyor" diye vurguladı. Saygılı şöyle devam etti: "Giderek daha da vahim hale geleceği çok açık. İşçi, üretim alanında çalıştıktan sonra evine, mahallesine gidiyor. Üretim ve yaşam alanlarını da içine alan bütünlüklü tedbirler alınması şart. Bunlar olmadığı koşullarda tedbirler yetersiz olur.
İktidar, üretimi durdurmayarak 'çarklar dönsün, ölen ölsün bana ne' diyor. Patronlar da işçilerin ölmesini önemsemiyor çünkü 10 milyonun üzerinde işsiz var. Ölen ölür kalan işçiler devam eder diyorlar. Sürü bağışıklığı dedikleri de böyle bir mantıkla yürütülüyor."
İşçilerin, servislerde ve toplu taşıma araçlarında tıka basa yolculuk yaptığını, dolayısıyla da koronadan korunmalarının mümkün olmadığını vurgulayan Saygılı, "Bu nedenle biz servislerin mahalleden işyerine, işyerinden mahalleye bırakacak şekilde düzenlenmesini istiyoruz. Servislerde sosyal mesafe ve hijyen kurullarının uygulanması önemli tabi" dedi.
'DEVLET İŞÇİ VE EMEKÇİLERİ GÖZDEN ÇIKARDI'
Devletin, işçi ve emekçileri gözden çıkardığının altını bir kez daha çizen Limter-İş Genel Başkanı Saygılı sözlerini şöyle sürdürdü: "İşsizlik epeyce arttı, diğer taraftan ekonomi batıyor, siyaset giderek içinden çıkılmaz hal aldı, yönetememe krizi giderek derinleşiyor... Bu ülkede iktidarlar hep işçilerin haklarının gasbı üzerinden kendini kurdu, iktidarını sürdürdü. Hatırlayın, Marmara depreminde Ecevit hükümeti tarafından mezarda emeklilik yasası çıkarıldı. Bu bir devlet aklı, bir devlet yöntemidir."
'BÖYLE DEVAM EDERSEK ÖLMEYE DEVAM EDECEĞİZ'
Saygılı, "Canımız tehlikede, işçi arkadaşlarımızın canı tehlikede, emekçilerin canı tehlikede" dedi ve ekledi: "Dolayısıyla kadınlar, gençler, işçiler, doktorlar, hemşireler, mühendisler yani tüm ezilenler, koronadan zarar görecek olan herkes sisteme karşı çıkmalı. Önerilerimizi uygulamazsanız işyerlerimize gitmiyoruz, artık genel grev yapacağız, genel direniş yapacağız şeklinde bir örgütlenmenin içerisine girmemiz gerekiyor. Bunu eyleme, toplumsal bir harekete dönüştürmediğimiz durumda ölmeye devam edeceğiz." Saygılı, tarihte verilen mücadeleler ile hakların kazanıldığına yönelik çokça örnek olduğuna da işaret etti.
'ÜRETİM DURDURULSUN, KORONA İŞ KAZASI VE MESLEK HASTALIĞI KABUL EDİLSİN'
Öncelikli ve en temel taleplerinin zorunlu alanlar dışında üretimin durulması, koronanın iş kazası ve meslek hastalığı kabul edilmesi olduğunu vurgulayan Saygılı, bu haklardan sendikalı/sendikasız, taşeron/kadrolu, güvenceli/güvencesiz, göçmen ayrımı yapılmadan tüm işçilerin yararlanması gerektiğini belirtti.
Saygılı, talepleri şöyle sıraladı:
- Covid-19 sağlık emekçileri için meslek hastalığı, diğer işkollarında çalışan işçiler için ise iş kazası olarak tanımlanmalıdır.
- İşyerlerinde başta üretim alanları olmak üzere ulaşım, beslenme, barınma gibi tüm alanlarda işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmalıdır.
- Kronik hastalığı olan ve belli bir yaşın üzerindeki işçiler bu süreçte idari/ücretli izne çıkarılmalıdır.
- İşten atmalar yasaklanmalı ve 1168 TL değil tam ücret ödenmelidir.
- Çalışma saatleri, ücretlerde kesintiye gitmeden azaltılmalıdır.
- İşçilere ücretsiz/yaygın testler yapılmalı, vakaların arttığı işyerlerinde üretime ara verilmelidir.
- Evden çalışan işçilerin çalışma saatleri düzenlenmeli ve iş için yaptıkları harcamalar karşılanmalıdır.
- Sendikal örgütlenmenin ve eyleminin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.