Safları sıklaştıralım, adımları hızlandıralım!
Hareketin böylesi yükseliş dönemlerindeki yeni görevlerin esas olarak örgütlenme sorunlarının çözümüne bağlı ele alınması, örgütsel önderliğin yönlendirici ilkesi olduğu kadar, başarısının da ölçüsü olacaktır. Yeni alanlara ve dolayısıyla yeni kitlelere açılmayı başarmak, partiye yönelen taze kuvvetleri örgütlemek, bir yandan bu güçleri kapsayacak, öte yandan potansiyel mücadele dinamiklerini açığa çıkaracak geniş ve esnek örgütler kurmak, örgütsel gelişim stratejisinin dikkat merkezinde durmalıdır.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü eylem ve etkinlikleriyle siyasal mücadele baharının startı verildi. Böylece erkek egemenliğiyle kadın özgürlük mücadelesi, sömürgecilikle Kürt ulusal özgürlük savaşımı, patronlarla işçi sınıfı arasında ve nihayet faşist diktatörlükle komünist, devrimci-demokratik güçler arasında süregiden kavganın en özgün mücadele dönemi olan mart-mayıs süreci güçlü bir eylemsellik ve moralle açılmış oldu. Siyasal mücadele baharının bu ilk rüzgarını şimdi Gazi ve Halepçe protestolarına, Newroz ve 1 Mayıs kutlamalarına taşıma görevi omuzlarımızda.
Hiç şüphe yok ki, mart-mayıs sürecine çok daha güçlü bir ivme kazandıracak olan mücadele rüzgarı, geride bıraktığımız birkaç aylık dönemde kendisini hissettirmeye başladı. En başta işçi baharını muştulayan grev ve direnişler, yoksulların hemen tüm kesimlerinin öfkesini açığa çıkaran eylemler, ekonomik krizin mayaladığı yeni bir hareket olarak kopacak fırtınanın ilk esintileri oldu.
Yoksul halk kesimlerinin belini büken zam yağmuru olanca şiddetiyle sürüyor. Ukrayna topraklarında cereyan eden emperyalist savaş ise işçi sınıfı ve ezilenler adına kriz tablosunu daha da ağırlaştıran bir rol oynuyor. Bu durum, aynı zamanda daha büyük toplumsal öfke mayalanmasının da işaretidir. İşçi sınıfı ve ezilenlerin öfkesi ve mücadele isteği büyürken, emekçi solun özneleri de daha fazla sokağa çıkıyor, ajitasyon sahasını genişletiyor, propaganda ve örgütlenme faaliyetlerine yoğunlaşıyor.
Burjuvazinin ve onun politik islamcı faşist saray rejiminin penceresinden bakıldığında ise onlar açısından işlerin pek de ferahlar bir tarafı olmadığı görülebilir. Bilakis, Rusya'nın Ukrayna'yı işgale girişmesi, 2015'ten bu yana ABD/NATO ve Rusya arasında tahterevallinin ağırlık yönüne göre dengeyi bulan diktatörlüğün işlerini hayli karıştırdı. Böylece rejimin yalnızca uluslararası dengelerdeki yeri değil, halihazırda bozulmuş olan moral dengesi de yıkıma yüz tuttu. Süren işgal ve savaşın güncel ekonomik yansımaları dışında yakın ve orta vadede ABD/NATO kampıyla ama özellikle emperyalist Rusya'yla kurulan ekonomik, politik ilişkilerin seyrinde yaşanacak dalgalanmaların da saray rejimini kara kara düşündürdüğü açık. Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz; yerel ve uluslararası düzeyde yaşanan gelişmeler Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfı ve ezilenlerine yeni olanakların kapısını aralarken, burjuva egemenliğini ve saray diktatörlüğünü ise daha da zorlu bir dönem bekliyor.
Bir süredir özellikle bu köşemizde burjuva düzen ile emekçiler, faşist saray rejimi ile antifaşist güçler arasındaki mücadelede ibrenin halk ve devrimci-demokratik güçler lehine, zamanın da ömrünü tamamlamış saray iktidarı aleyhine işlediğini, bu sürecin objektif zemininin olgunlaştığını vurguladık. Ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde yaşanan gelişmeler dolaysız bir şekilde işbirlikçi Türk burjuvazisini ve diktatörlüğü etkiliyor. Öte yandan yoksul kesimler düne göre ekonomik ve politik ajitasyona daha açık hale gelirken, işçi sınıfının farklı bölükleri talepleri için eyleme geçmede daha kararlı ve istekli halde.
Bütün bunlar hareketin yükseliş içinde olduğunu gösteren gelişmeler. Bu gelişmelerin kendiliğinden hareketin ufuksuzluğuna, burjuva partilerin düzen içi politikalarına ve seçim taktiklerine, reformcu güçlerin ekonomist hedeflerle sınırlı programlarına, örgütsüzlüğün yaydığı umutsuzluğa ve çürümeye mahkum olmaması için devrimci bir potada örgütlenmesi ise zorunlu görev olarak karşımızda duruyor. Bu tablonun, komünist hareketin fiili meşru mücadele cephesinde konumlanmış bölüğüne örgütsel önderlik gücünü arttırma çağrısı yaptığına ise şüphe yok. Dönem içinde yakalanması gereken halka, güçlü örgütsel gelişim stratejilerinin oluşturulması, bu dönem stratejisine bağlı şekilde örgütlenme sahasının genişletilmesidir. Mücadeleye çekilecek bölüklerin nicel artışının örgütlenmedeki nitelik yükselişi ve örgütlenme sahasının genişletilmesiyle buluşturulması, faşist saray rejimiyle yürütülen savaşımda kitleleri kazanmanın asıl teminatıdır.
Devrimci sosyalistlerin politik ve örgütsel önderlik gücünün sınandığı zorlu bir dönem geride bırakıldı. Şimdi bir yandan bu niteliğini yeni düzeyde örgütlerken, diğer taraftan mücadele cephelerini yeniden düzenliyor, safları sıklaştırıyor, yeni örgütlenme sahalarına girmeye, yeni güçleri kazanmaya odaklanıyor. Akılda tutulması gereken nokta şudur: Hareketin böylesi yükseliş dönemlerindeki yeni görevlerin esas olarak örgütlenme sorunlarının çözümüne bağlı ele alınması, örgütsel önderliğin yönlendirici ilkesi olduğu kadar, başarısının da ölçüsü olacaktır. Yeni alanlara ve dolayısıyla yeni kitlelere açılmayı başarmak, partiye yönelen taze kuvvetleri örgütlemek, bir yandan bu güçleri kapsayacak, öte yandan potansiyel mücadele dinamiklerini açığa çıkaracak geniş ve esnek örgütler kurmak, örgütsel gelişim stratejisinin dikkat merkezinde durmalıdır.
Bir durumdan başka bir duruma doğru geçiş sürecindeyiz. Yalnızca politik süreç bağlamında değil, öncünün örgütsel durumunu ileri yöne doğru değiştirme sürecidir sözünü ettiğimiz. Son birkaç haftada atılan kimi adımlar gelişmenin yönünü göstermesi bakımından son derece önemli ve dikkate değer veriler sunuyor. Parti örgütlerinin ve kadrolarının niteliğini yükseltme pratiği... Propaganda faaliyetindeki nitelikli artış... Kimi yeni iş kollarındaki sendikal örgütlenme yönelimi, grev ve direnişlerle daha içerden ilişki kurma ve öncülük çabası, işçi kitle konseri gibi sınıfla buluşmada moral veren etkinlikler, Gebze'den Aliağa'ya, İstanbul'dan Karadeniz'e uzanan işçi örgütlenme alanları yaratma yönelimi... Komünist gençlerin saflarını yeniden güçlendiren, yerellerdeki cüretkar adımlarla örgütlenme sahasını genişleterek yeni mücadele araçlarını devreye koyması, bu temelde Ankara ve Eskişehir'de komünist gençlerin kitlesel, coşkulu geçen açılış etkinlikleri, iradi bir çabayla örgütlenen liseli gençlik kurultayları... Komünist kadınların İstanbul'da attığı yeni örgütlenme adımları ve işçi kadın örgütlenmesi girişimi dönemin ışıldayan örgütsel gelişmeleri olarak kayda geçti. Karamsarlıkla malul atmosferden devrimci iyimserliğe, olanaksızlıklardan yakınmaktan olanaklardan en verimli şekilde yararlanmaya, dağınıklıktan örgütler arası yoldaşça işbirliğine ve kolektivizmin hakim olmasına, kesimci yaklaşımlardan aynı amaca yönelmiş sistemli örgütsel birliğin sağlanmasına doğru bir geçiş sürecidir bu.
Tüm bunlar dönemin olumlu örgütsel başarılarıdır. Tam da burada örgütsel önderliğin önemli bir başka niteliği açığa çıkıyor. Devrimci mücadeleye dönük faşist kuşatmaya, kesintisiz saldırılara ve baskılara rağmen, mücadele sahasındaki taktik düzeydeki bu türden başarı ve kazanımları, tümüyle savaşın belirleyici gücüne, yani stratejik başarıya dönüştürmeyi başarmak, örgütsel önderliğin ayırt edici bir özelliğidir. Her başarı yeni bir başarının, her küçük zafer daha büyük bir zaferin temeli haline getirilmeli, tüm bunlar ise faşizmin yıkılmasına hedefine bağlanmalıdır. Devrimci mücadelenin gelişimi, ancak bu temelde kendi başarılarına basarak atılacak adımlarla mümkündür.
Gelişmeler, girilen bu hatta derinleşmenin, bu gelişimin sürekliliğini sağlamanın, atılan adımların sıklaşması ihtiyacına işaret ediyor. Başta İstanbul gelmek üzere, bir tek komünistin, bir parti taraftarının, şu ya da bu düzeyde partinin ideolojik etkisi altındaki bir emekçinin bulunduğu her iş yeri, her mahalle, her kent örgütlenme adımının atılacağı ilk dayanak olarak görülmelidir. Politik faaliyetin vazgeçilmez temel unsurları olan ajitasyon, propaganda ve örgütlenme arasında güçlü bir ilişki kurularak hareket edilmeli, alanı ve hedef kitlesi saptanmış bir ajitasyon-propaganda çalışması üretilmelidir. Bu konuda sıradanlıktan, yüzeysellikten, genelcilikten kurtulmayı güvenceleyen bir sistem kurulmalıdır. Örgütlenme faaliyeti ise kategorik olarak bu çalışmalardan ayrı değil, doğrudan hareketin içinde başarılması bilinciyle ele alınmalıdır. Ajitasyon-propaganda yoluyla farklı emekçi kesimler arasında devrimci fikir ve eğilimlerin örgütlenmesinin yanı sıra, partiye yönelen yeni kuvvetlerin hızla parti örgütleriyle, kurulan ya da kurulacak olan esnek araçlarda örgütlenmesinin sağlanması, temas edilen kitleler içinde muhakkak birebir örgütlenmenin başarılması, bu kapsamda gençlik, kadınlar ve işçiler arasında yakın zamanda mücadeleye girişen hareket halindeki kesimlerin partiyle bağlarının güçlendirilmesi görevi örgütlenme çalışmasının temel ekseni olarak görülmelidir. Partiyle temasa geçen işçi, kadın ve gençliğe yönelik eğitim çalışmaları, kültür-sanat etkinlikleri, güncel gelişmelere dönük propaganda ve tartışma platformları, ev ve iş yeri ziyaretleri bu türden örgütlenmelerin en temel biçimleri olarak değerlendirilmelidir.
Yeni dönemin örgütsel başarıları, yukarıda sıraladığımız aydınlatma fişekleri niteliğindeki adımlarla atıldı. Şimdi aydınlanan bu yolda yürüyüşümüzü hızlandırmalı, mart-mayıs sürecinde yükselişe geçen kitle hareketinin rüzgarını fırtınalara dönüştürmeyi hedeflemeliyiz. Bunu başarabiliriz ve başaracağız!
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 11 Mart tarihli 53. sayı başyazısı.