Şafağa en yakın an
Son bir hafta içinde yaşanan gelişmeler faşist şeflik rejimiyle özgürlük, adalet ve halklara eşitlik mücadelesi veren güçler arasında sert ve sonuç alıcı bir mücadele döneminin başladığına işaret ediyor. Veriler, faşist iktidar blokunun son beş yıl içinde uygulanan amansız faşist teröre rağmen gelinen aşamada tıkanmanın da ötesine geçerek çözülme zeminine geldiğini gösteriyor. Rejimin esasen yasal ve yasadışı iç savaş aygıtlarına ve kısmen de henüz yörüngesinde tutmayı başardığı kitleye dayanarak yansıttığı güçlülük yanılsamasına rağmen, son gelişmeler zayıf karakterini daha fazla görünür kılıyor.
Erdoğan'ın bugüne kadarki bütün koruma kalkanına rağmen Berat Albayrak'ın istifası, Merkez Bankası başkanlığına getirilen Naci Ağbal ile Albayrak'ın koltuğuna oturan Lütfi Elvan'ın aynı tornadan çıkmış sözleriyle TÜSİAD ve uluslararası sermayeye verdikleri mesajlar, tüm bunların üstüne faşist şefin "Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik dönemi" başlattığını duyurarak yeni yargı reformuna vurgu yapmasıyla ortalığı kaplayan "şeffaflık", "adalet", "sosyal hukuk devleti" sözleri, buna paralel ortalıkta kol gezen eski kontrgerilla şefleri ile faşist mafya bozuntularının güncel siyasetin enstrümanı haline getirilmesi; egemenler cephesinden rejimin çıkışsızlık ve arayış içinde çırpındığını gösteren gelişmeler oldu. Öte yandan İstanbul Sözleşmesi'ni iptal girişimlerinin fiilen rafa kaldırılması, kıdem hakkını gaspeden maddenin torba yasadan çıkarılması, haftalardır faşist zora rağmen direnişlerine devam eden madencilerin İçişleri Bakanı'nca muhatap alınması, faşist şeflik rejiminin farklı toplumsal güçlere dönük saldırı gücünün sınırlarını gösterdi. Bunlarla birlikte rejimin stratejik saldırı planları ve amaçlarının hemen tüm emekçi sol güçlerce kavranmış olması, bu düşünsel kavrayışın giderek pratik bir mücadeleye dönüşme fikrinin daha da belirginleşmesi, özgün bir form kazanma yoluna giren devrimci ve antifaşist güçlerin faşizme karşı mücadele birliğini genişletme girişimleri de işçi sınıfı ve ezilenler cephesinden bu tabloya eklenecek diğer önemli verilerdir.
Özellikle iktidar bloku cephesinden yapılan ve bugüne kadar yürütülen sürecin görünürde aksi yönünde kullanılmaya başlayan söylemler ve bunlarla uyumlu kimi pratik hamleler nasıl değerlendirilmeli? İktidarın propaganda güçleri tarafından ilan edildiği gibi bu "yeni bir süreç" mi? Gelişmeler ne tür bir risk ve olanak taşıyor? Devrimci, demokratik ve antifaşist güçlerin bu gelişmelere karşı tutumu ne olmalı?
Bu açıklamalar ve gelişmeler, faşist şeflik rejiminin ister ekonomik ister politik olsun bugüne kadar izlediği stratejinin yenilgisinin göstergesidir. Rejim, 5 yıllık ez-çöz stratejisinin odağında tuttuğu ulusal demokratik hareket ile devrimci ve antifaşist güçleri kitlelerden tecrit ederek yok etme, şu ya da bu gündem etrafında bir araya gelen, sokağa çıkarak direniş örgütleyen kitleleri ise bu yolla iradesiz bırakarak teslim alma hedefine ulaşamadı. Yanı sıra faşist şeflik rejiminin kitle tabanı daraldı, buna karşılık rejime öfke duyan yığınlarda ise büyük bir mücadele potansiyeli birikti. İşçiler, kadınlar, gençler, doğa ve çevre savunucuları, farklı ulus, inanç ve cinsel kimliklerden oluşan geniş bir antifaşist taban oluştu.
Yeni dönem ve ekonomik-hukuksal reform açıklamaları ile buna uygun düzenlemeler tam da böylesi bir anda devreye konuldu. Rejim, giderek ağırlaşan kriz ortamında kimi anlaşmalar yoluyla uluslararası tekelci sermayenin desteğini sağlamaya, "milli ve yerli" dediği sermaye çevresiyle TÜSİAD arasında görece dengeli bir ekonomi politikası izleyerek güç toplamaya çalışıyor. Yanı sıra demokrasi, hukuk, reform söylemleriyle daralan tabanını genişletmeyi, toplumda değişim yönünde beklenti yaratmayı hedefliyor.
Ne var ki, faşist şeflik rejiminin bu yolla gidişatı durdurma ve iktidarını tahkim etme imkanı yoktur. Ne ekonomik krizin sorunlarını çözebilir ne de rejimin yapısal ve yönetsel sorunlarını aşabilir. Uluslararası tekeller ve onların yerli işbirlikçileri lehine izleyeceği her türden ekonomi politikasının işçi sınıfı ve emekçiler için tek bir anlamı olacaktır; o da daha katmerli bir yoksulluk, yeni ve daha ağır vergiler, zamlar ve işsizler ordusuna binlerce yeni katılımdır. Bunun bilincinde olan Erdoğan durumu geleneksel tarif olan "acı reçete" deyimiyle ilan etti bile. Dolayısıyla burjuvazi için kimi yenilikler içerse bile işçi sınıfı ve ezilenler için anlamlı yeni bir süreç ve gelişme olmayacaktır.
Ekonomi ile hukuksal alandaki reformun yan yana konulmasının anlamı da burada yatmaktadır. Sömürüyü katmerleştirirken esas amaç sözde kimi reformlar yoluyla demokrasi beklentisini büyütmek, biriken patlama dinamiklerini sönümlendirmek, mücadele fikri ve kararlılığı gelişen antifaşist güçler ve kitleler arasında da beklenti yoluyla kararsızlık örgütlemek, böylece antifaşist mücadelenin gelişimine set olmaktır. Faşist şef, ancak Kürt özgürlük hareketi ve batıdaki emekçi sol hareketin mücadelesini ezebildiği oranda iktidarını koruyabileceğini biliyor. Sopa ya da havuç fark etmeksizin her türlü yolla mücadeleyi ezmek, hiç değilse kontrol altında tutmak, bölüp parçalayarak zayıf düşürmek istemektedir.
Risk tam olarak buradadır. Halihazırda kimi sol-liberal çevrelerde de, emekçi sol saflarda da, ulusal demokratik hareketin içindeki kimi sınıfsal çizgilerde de reformlar yoluyla "eskiye" dönme anlayışına teşne kesimler mevcut. Son beş yılın ağır devlet terörü koşullarında mücadele yerine ölü taklidi yapanlar tam da böylesi anlarda canlanarak iktidar blokundan yumuşama beklentileri içine girme eğilimini belirginleştirirler. Antifaşist mücadeleyi büyüterek faşizmi yıkma kararlılığına girişen güçler ve bugünkü en geniş antifaşist kitle tabanına sahip olan HDP bu riski görmeli, rejimin dökülmüş makyajını yinelemesine fırsat vermemelidir. Burjuvazinin ve faşist rejimin her türlü hile, yasal düzenleme ve oyalama taktiğini milyonlara teşhir etmenin, onun sahtekarlığını göstermenin en etkili yolu ise ajitasyon, propaganda ve eyleme dayalı politik faaliyeti sokakta örgütlemektir. Sokak, faşist devlet iktidarı ve halklarımız için ayrıştırıcıdır, gerçek bir test alanıdır.
Risk yaratabilecek bu durum aynı zamanda bağrında gerçek bir politik olanağı da barındırıyor. Bütün bunlar faşist şeflik rejiminin zayıf karakterini ve giderek çözülme zeminine geldiğini gösteriyorsa o halde yapılması gereken şey, faşizmin üzerine daha kararlı ve cesaretle yürümektir. Bu ise başlayan ve bir aşamaya ulaşan antifaşist birleşik mücadeleyi daha kararlı hale getirmek, onu eylem gücü yüksek gerçek bir politik çekim merkezi kılmaktır.
Yanı sıra faşist şeflik rejiminin iktidarını korumak adına atacağı her türlü reform adımının belirli bir anda kitle hareketinin önünü açan bir mücadele zeminine dönüşme ihtimali de hesaba katılmalıdır. Bu yanıyla kendisine yol arayan bir suyun bulduğu çatlağı büyütmesi ve akarak geçtiği her yerde yeni yaşam formlarına yol açmasına benzetilebilir kitle hareketlerinin gelişimi. Bu tür bir gelişimin öncülüğünü yapmak ancak hemen bugünden güçleri hazırlamak, eylemli pratik içinde olmakla mümkündür.
Faşist şeflik rejimi için değil, ancak özgürlük, adalet ve halklara eşitlik için mücadele verenlere yeni bir dönemin kapısı aralanıyor. Şafağa en yakın andayız. Birbirinden bağımsız yanan irili ufaklı çoban ateşlerini çoğaltalım ve birleştirelim. Halkın değişik kesimleri içinde parlayıp sönen kıvılcımları harlayalım ve yangına çevirelim. Durağanlığı harekete, dağınıklığı birleşmeye, kararsızlığı cesarete dönüştürelim. Gelecek bizimdir ve onu kazanmak bugünü örgütlemekten geçiyor.
* Atılım Gazetesi'nin 20 Kasım tarihli 453. sayı başyazısı.