23 Kasım 2024 Cumartesi

Rojhat Malazgirt: Bu savaş, hepimizin savaşıdır

HPG komutanlarından Rojhat Malazgirt, sömürgeci Türk devletinin PKK'nin tasfiyesi için bugüne kadar bölgesel ve emperyalist güçlerin desteğini alarak imha savaşı yürüttüğünü söyledi. Bu savaşın sadece gerillaya dönük olmadığını, Kürtlerin, Kürdistan'a ait değerlerin imhasının hedeflendiğine dikkat çeken Malazgirt, süren savaş ve işgal saldırılarının hiç kimsenin uzağında olmadığını kaydetti. "Tüm insanlığın, devrimcilerin başarma umutları tehdit altındadır. PKK şahsında gelişen gerillacılığın da yenilebileceği, dünya devrimcilerine ve ilerici insanlığına ibretlik bir örnek olarak gösterilmek isteniyor" diyen Malazgirt, Türkiye ve Kürdistan devrimcilerine gerillayı sahiplenme çağrısı yaptı.

Türk burjuva devletinin Kürt ulusuna yönelik sömürgeci savaşı Güney Kürdistan'da gerillaya yönelik tasfiye saldırısıyla sürüyor.

Faşist Türk devletinin KDP işbirliği ile geliştirdiği işgal savaşının geldiği düzey, gerillaya dönük tasfiye saldırısı üzerine ETHA'ya konuşan Halk Savunma Güçleri (HPG) komutanlarından Rojhat Malazgirt, bu savaşın gerilla ile sınırlı olmadığını vurgulayarak, "Bu savaş hepimizin savaşı" dedi. Gerillanın varlığı ve savaşının mücadele eden tüm kesimlere yönelik saldırıların önünde bariyer olduğuna dikkat çeken Malazgirt, "Kürdistan ve Türkiye halkları ve devrimcileri başta olmak üzere tüm dünya devrimcileri ve ilerici insanlığına; gelecek sahibi olmak istiyorsalar her alanda gerillayı sahiplenmelerini, savaşı kendi savaşları olarak görmelerini ve ellerinden geleni bugün yapıp yarına bırakmamalarını söylüyoruz. Her onurlu insanın ve devrimcinin en temel görevidir bu" diye konuştu.

HPG komutanlarından Rojhat Malazgirt'in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

GERİLLANIN TASFİYESİ ORTAKLAŞILMIŞ PLANDIR

Faşist şef Erdoğan, 2024 yılında PKK'yi bitirmek üzerine kapsamlı plan yaptıklarını açıkladı. Irak merkezi hükümeti ve KDP'yle yaptığı görüşmelerdeki açık ve gizli anlaşmalar değerlendirildiğinde bu işgal savaşının önceki işgal savaşlarından farklı yanları var mı? Varsa nelerdir?
Kürdistan özgürlük sorunu ve kısmen de olsa çözme çabası PKK'den önce de vardı. Bu sorunu çözmek uğruna belli bir düzeyde mücadele de verildi. Hem verilen mücadele hem de halkımıza yönelik geliştirilen kapsamlı saldırılar, katliamlar halen tanıklarıyla birlikte yaşayacak kadar canlıdır. Rêber Apo ve PKK'nin çıkışı bu sürecin sonucudur. Çözülmemiş bir sorunun çözümü için önderliğimiz arayışa girdi. Bunun yol ve yöntemlerini bulup çözmeye çalıştı. Özgürlük hareketimiz ve gerillacılığın gelişimi de bu temelde oldu. Var olan sorunun çözümü için dünyada benzer sorunların çözümünde denenmiş yol ve yöntemlerin sonuç alıcılığı bize de umut oldu. Bu yol ve yöntemlerin kendi koşullarımıza uygulanması ile var olan sorunları çözme inancı ve umudunu geliştirme imkanı doğdu.

46 yıldır PKK öncülüğünde yürütülen mücadele ile 40 yıldır HRK, ARGK ve HPG adı altında yürütülen gerillacılık süreci, mücadele ve savaşı başlı başına bir değerlendirmeyi gerektirmektedir. Tabii konumuz açısından bu hususların değerlendirmesine girmeyeceğiz. Ancak gerillacılık geliştikçe, yaygınlaşıp kökleştikçe faşist TC bize karşı çok çeşitli imha planlarını devreye koydu. Bu imha planlarını başarıya ulaştırmak için yerel ve bölgesel birçok güçten destek aldı. Hatta hareketimizin kendileri açısından alternatif olma ve sorunları çözme gücünü, halklara umut olma durumunu fark ettikçe ABD'nin başını çektiği küresel güçler de bizzat işin içerisine girmiş, uluslararası planlar yapmış ve hareketimizin tasfiyesi için TC'ye destek vermiş ve bölgesel güçlerin de TC'ye destek vermelerini sağlamışlardır. 1992-95 ve ‘97'de bize karşı geliştirilen saldırılar tamamıyla uluslararası planların ürünüydü. Bu saldırılar stratejik olarak konumlanmış ve denge durumunu yakalamaya yaklaşmış gerillayı geriletme ve stratejik olarak yenilgiye uğratma planlarının sonucuydu.

PKK'NİN GELİŞİMİNİ ENGELLEMEK İÇİN KDP'YE ROL VERİLDİ
KDP ve Başûrlu diğer güçlerin bizzat bu süreçte savaşa katılmaları böyle gelişti. Zaten ABD'nin Irak işgali başlamış, bir taraftan Saddam'ı daraltma, diğer taraftan PKK'nin gelişimini engelleme amaçlı Başûrlu güçlere alan açılmıştı. Başûrlu güçlere özellikle KDP şahsında Barzani ailesine verilen rol, PKK öncülüğünde gelişen özgürlük mücadelesini engellemek olmuştur. Özellikle Barzani ailesi kendilerine biçilen bu misyonu layıkıyla yerine getirdi ve halen de getirmektedir.

ÖCALAN ABD VE İSRAİL'İN İSTİHBARATIYLA ESİR EDİLDİ
1999'da önderliğimizin esaretiyle sonuçlanan komplonun gelişimi ve yürütülüşünü hareketimiz, halkımız ve halkımızın dostları ile tüm devrimci ve ilerici insanlık yakından takip etti. Bu durum bize karşı geliştirilen savaşın ne denli kapsamlı planlar olduğunu ve esas yürütücülerinin kim olduğunu göstermektedir. ABD ve İsrail istihbaratının takibi sonucu önderliğimiz İmralı Adası'na mahkum edildi. Küresel güçlerin yanında Kürt işbirlikçi ve ihanetçi çizgisinin oynamış olduğu rol de o derece önemli, o derece kirli ve hainceydi. Halkımızın ve hareketimizin direniş değerlerine, özgürlük umutlarına saplanmış bir hançer olarak durmaktadır. Bu yaklaşımın aşılması için bu yaklaşım sahiplerini bundan vazgeçirmek için hareket olarak oldukça kazanımcı bir dil ve yaklaşım içerisine girdik. Ne yazık ki bu güçleri bu konumlarından, bu uğursuz rollerinden vazgeçirmeyi başaramadık. Özellikle Barzani ailesi içerisinde her şeyiyle kirlenmiş ve hiçbir şekilde halkı düşünmeyen bu kesimi vazgeçirmeyi başaramadık.

KDP ÖZGÜRLÜK DÜŞÜNCESİNE DÜŞMANDIR
Tabii bunun birçok nedeni vardır. KDP ve Barzani ailesi kendi aile çevresi ve kendi ailesi şahsında Kürdistan'daki egemen güçlere hizmet etmeyen hiç kimseye yaşam hakkı tanımamaktadır. Özgür düşünen hele hele özgür yaşayan herkesi kendilerine tehdit olarak görüp tasfiye etmek istemektedir. Kuruluş gerekçesi tam olarak budur zaten. 

Bu işbirlikçi ve ihanetçi aile ve çevre TC, İran, Irak, Suriye devletlerinin kurgulanmasının bir sonucu olarak parçalara ayrılmış Kürdistan'ın bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşmasının engellenmesi için içeriden oluşturulmuş işbirlikçi ve ihanetçi bir kesimdir.

KDP ÖNCEKİ SAVAŞLARDAN FARKLI OLARAK TEMEL GÜÇTÜR
"Son süreçte gelişen saldırıların önceki saldırılardan farkı var mı" sorusuna verilecek cevap bu görüşmeler ve anlaşmalarla bağlantılı ifade edilirse eksik kalır. Çünkü hareketimize ve gerillaya karşı benzer anlaşmalar öncesinden de yapılmıştı. Örneğin 2007'de hareketimize karşı örgütlenen ABD-Irak-TC ortak koordinasyonu, saldırılarını o süreçte Zap'a kadar vardırdı. Irak'ın içinde yer alması daha çok sembolik kalmıştı. Onun için çok sonuç alıcı olmadı onlar açısından.

Bu süreçte bundan ders çıkarmış olmalılar ki, gerilla alanlarında somut karşılığı olan KDP, bu saldırılar için temel güç olarak örgütlendirildi. Bu noktada önceki saldırılardan ayrışmaktadır. KDP bir nevi yumuşak bir geçişle zemin hazırlayarak TC ordusunun gelip yerleşmesini sağlamaktadır. Şimdiye kadar hareketimizin bu konuda göstermiş olduğu duyarlılığı suistimal etmeye çalıştı. Biz ısrarla KDP güçleri ile sıcak çatışma yaşanmasın diye hassas yaklaşım gösterirken KDP önce kendisi gelip yerleşme temelinde alanlarımızı daraltmaktadır. Ardından gelip yerleştiği alanlara artık gizleme gereği duymadan açık bir şekilde TC ordusunu yerleştirmektedir.

SAVAŞ SADECE GERİLLAYI İMHAYA DEĞİL, KÜRDİSTANİ DEĞERLERE DÖNÜKTÜR
Irak ve KDP ile TC'nin son yapmış olduğu anlaşmaların temel farkı şu noktadadır. Öncesinde kent merkezlerinden ve sivil yerleşim alanlarından uzak olan alanlarda geliştirmiş olduğu saldırıları, TC çok fazla koordine ihtiyacı duymadan kendisi yürütüyordu. Ancak şu an savaş gerçek anlamda Başûrê Kürdistan'a yayıldı. Sivil yerleşim alanları ve kent merkezleri savaş alanına döndü. İşgal edilen sadece kırsal ve dağlık alanlar değil, köyler, kasabalar, ilçelerdir. Son anlaşmaların buraların işgale açılmasının anlaşmaları olduğu daha iyi açığa çıkmış oldu.

Yoksa savaş ve saldırılar yeni başlamadı. 2015 yılından bu yana Bakurê Kürdistan'dan başlamak üzere bugüne kadar yaz kış demeden Medya Savunma Alanları'nda savaş kesintisiz sürdü. Bugün açığa çıkan durum esas olarak Kürdistan'da geliştirilen bu saldırıların amacının daha iyi ve somut bir şekilde görülüyor olmasıdır. Bu savaş sadece gerillaya karşı yürümüyor. Tüm Kürdistani değerlerin imha edilmesi ve coğrafyasının TC'ye dahil edilmesinin savaşı olarak yürüyor.

PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan'ın 2024 Newroz'unda açıkladığı İHA-SİHA'ları etkisiz kılacak savunma sistemi savaşa stratejik bir boyut kazandırdı. HPG tüm bu yeni savaş teknik ve taktik savaş olgularını askeri strateji bakımdan nasıl ele alıyor?
HPG tekniğe dayalı bir açıklama yapmadı. O nedenle biz, teknik silahlar konusuna dair bu soruya cevap vermiyoruz.

KDP'NİN PKK'NİN MEŞRUİYETİNE İLİŞKİN TARTIŞMASI DEVLET POLİTİKASIDIR

TC, KDP işbirliğiyle uluslararası kamuoyu ve halklara "Başûr Kürtleri PKK'yi Başûr'da istemiyor" algısı örgütlemeye çalışıyor. İşbirlikçi Barzani oligarşisi ve KDP'nin bu savaştaki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Keza YNK ve Başûr halkının işgalci savaşa karşı tavrını nasıl görüyorsunuz?
Bizim savaşımımızın bir yönü ilk başladığı günden bu yana düşmanın geliştirmiş olduğu kara propagandayı boşa çıkarmak ya da boşa çıkarma mücadelesi oldu. Her dönem ve koşulda düşmanın önderliğimizin ve hareketimizin hem uluslararası alanda hem de halklar nezdinde istenmeyen kişi ve hareket olarak kabul edilmesi için büyük çaba harcadığını gördük. Bunun en somut örneği 1999'daki komplo sürecinde önderliğimizin istenmeyen kişi ilan edilmesidir. Dünya egemenlerinin ve TC devletinin önderliğimizi ve hareketimizi hiçbir şekilde istemedikleri bir gerçek. Onların işbirlikçilerinin de aynı tutumu benimsemeleri de bir o kadar gerçektir. Bu açıdan KDP veya Barzani ailesinin PKK'yi Başûr'da istememesi anlaşılır bir durumdur. Bu sadece Başûr için de değil, KDP ve Barzani ailesinin büyük bir kesimi ilk çıkışından bu yana Bakur, Başûr ve bütün Kürdistan'da PKK'ye karşı büyük bir savaş yürüttü. Şu an için Kürdistan'daki meşruiyetimizi bile tartışma konusu yapabilmektedir. Bu, TC devlet politikasının bir devamıdır.

Daha geniş baktığımızda emperyal devletlerin saldırganlıklarının zeminini yaratmak için denedikleri klasik bir yöntemdir. Bu yöntem Kürdistan özgünlüğünde bize karşı kullanılmaktadır. Tabii bu durumun halklar nezdinde bir değeri olup olmadığına bakmak önemlidir. PKK istenmiyorsa o halde istenen kimlerdir? TC devleti ve KDP mi isteniyor? Bakurê Kürdistan'da TC en fazla bize karşı savaşı güya, "halkı bizim baskımızdan kurtarma" propagandası üzerinden yürütmeye çalıştı. Ama sonuç ne oldu? Bizim esas kıstasımız olmamasına rağmen yapılan seçimlerde tüm hile ve baskılara rağmen TC devleti halkımız tarafından kabul görmemektedir. Tersine halk önderlik çizgisi ve özgürlük hareketimizi sahiplenmektedir. Peki o halde istenmeyen kim? Aynı durum Başûrê Kürdistan için de geçerlidir. Bu durum şu soruya verilecek cevapla da tamamlanabilir. Eğer PKK Başûr halkı tarafından istenmiyorsa Başûr halkımızın istediği kimdir? TC devletinin işgalini mi istiyor? Bunun gibi onlarca soru sorulabilir. Ama konunun anlaşılması için sadece bu iki soru yeterlidir.

BAŞÛR'DA TÜRK DEVLETİNE İTİRAZ ÖRGÜTLÜ HALE GETİRİLMELİ
Barzani ailesi ve KDP zaten 2 şehre sıkışmış ve oraları da kaybetme korkusuyla yapılması gereken seçimleri yapmamak için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadır. Halk nezdinde meşruiyetini kaybetmiş bir KDP ve Barzani ailesinin bu propagandasının TC saldırıları ve yaptıkları anlaşmalarla direkt bağlantılıdır. Başûrê Kürdistan'ın büyük bölümünü parayla TC'ye sattıklarına ilişkin tartışmalar bizim dışımızdaki çevreler tarafından da yürütülmektedir. Kimi çevreler daha derin bir kaygı taşımaktadır. Başûrê Kürdistan'ın Irak'tan koparılıp TC'ye entegre edilme planının varlığından bahsetmektedirler. Bizce de gözardı edilmemesi gereken bir değerlendirmedir. Zaten mevcut Bahçeli-Erdoğan faşist şefleri bunu açık bir şekilde dile getirmekten çekinmemektedir. KDP bunun uygulanmasının koç başıdır.

KDP tam da bu noktada değerlendirilmelidir. Başûrê Kürdistan gerçekliğinde KDP'nin bir karşılığı var mı? Başûr halkımızın yurtseverliğini biliyoruz. Hareketimiz içerisinde binlerce şehidi var. Ve halen bir o kadar mücadele içerisinde olan arkadaşımız var. Bunun yanında hareketimizi bağrına basmıştır. En az diğer alanlardaki halkımız kadar bu devrim sürecinde emeği var. Bunun yanında bizden önce de büyük bir özgürlük arayışı ve mücadelesi vermiş bir halktır. Halkımızın Başûrê Kürdistan'daki özgürlük arayışının karşılığı bu coğrafya parçamızı da TC'ye peşkeş çekmek olmamalıdır. Buna büyük bir direnç var. Örgütsüz olması bu gerçeği değiştirmez. Bunun örgütlendirilmesi ve sesinin daha gür çıkması önemlidir. Özellikle savaşın şu an kapsamlı bir şekilde yürüdüğü Behdînan'da bu durum çok net gözükmektedir.

TC DEVLETİ YNK'Yİ YALNIZLAŞTIRIP TESLİM ALMAK İSTİYOR
Bir Başûrlu örgüt olan YNK'nin tavrının farklı olmasının nedenlerini iyi görmek açısından bir hususu belirtmek önemlidir. KDP ile YNK arasında yaklaşık 50 yıllık ve hatta daha öncesine dayanan çelişkiler var. Bu çelişkilerin karakterinden kaynaklı tümden aynılaşmaları her noktada aynı tavrı göstermeleri daha zor olmaktadır. Ama TC devleti Irak ve KDP üzerinden YNK'yi yalnızlaştırıp teslim almak için oldukça kapsamlı planlar yapmaktadır. Bu çelişkiler ve dayandığı Soran mıntıkasının direniş ve yurtseverlik geleneği YNK'nin tümden bu politikanın parçası olmasının önünde engel olsa da nereye kadar direnç göstereceğini zaman gösterecek. Bu noktada gerillamızın etkinliği ve direnişi herkese moral ve güç verdiği gibi YNK'nin de bu güçlere tümden teslim olmasının önünde engel olacak bir rol oynamaktadır.

Türk sömürgeciliğinin ikinci temel hedefi Rojava'dır. Rojava'ya dönük olası işgal savaşı için değerlendirme ve öngörüleriniz nedir?
Rojavayê Kürdistan'a dönük öngörülerimiz olsa da paylaşmayı uygun görmüyoruz. Rojavayê Kürdistan ve Kuzey-Doğu Suriye'nin durumunu oranın özgürlük güçleri olan YPG, YPJ ve QSD, yine demokratik özerk yönetimi ve halkımızın kurumlarının daha iyi değerlendirip gerekli tedbirleri aldığına inanıyoruz. Bu konuda onlara kulak vermenin daha doğru ve yerinde olacağını düşünüyoruz.

BAŞÛRÊ KÜRDİSTAN'A DÖNÜK SALDIRILAR ABD, NATO PLANLAMASIDIR

İşgal saldırılarında başta ABD, Rusya olmak üzere emperyalist güçlerin rolü nedir?
ABD ve Rusya'nın işgal saldırılarına ilişkin rollerini, olumlu ve olumsuz duruşlarını değerlendirmek önemlidir. Başûrê Kürdistan'a dönük geliştirilen saldırılarda ABD onayının olduğu ve bu noktada Irak ve KDP'nin TC'nin yanında pozisyon alması noktasında en azından teşvik ettiği bilinen bir gerçektir. ABD'nin onayı ve teşviki olmadan bu güçler Türkiye ile bu kapsamda bir saldırı ilişkisi içerisine girmeye cesaret edemezler. Bu durum da şunu gösteriyor: Başûrê Kürdistan'a dönük gelişen saldırılar aslında bir ABD ve NATO planlaması dahilinde gelişmektedir. 2019'da hareketimizin önder kadrolarını başına ödül konan arananlar listesine almalarıyla başlayan süreç hızından hiçbir şey kaybetmeden sürmektedir. Bununla birlikte Türkiye'ye özellikle SİHA'ların yapımı için gerekli teknik donanımı vermeleri de bununla bağlantılıdır. Hem teknik olarak Türkiye'yi avantajlı bir konuma getirecek şekilde donatmaları hem de nüfuzlarını kullanarak bölgesel güçleri TC ile birlikte hareket edecek noktaya getirmeleri bu savaşta oynadıkları en başlıca rol olmaktadır.

Bu durum Rusya açısından da geçerlidir. Her iki gücün de TC ile derin çıkar ilişkileri ve işbirlikleri var. Ve bunu riske atmak istemiyorlar. Her zaman TC'yi memnun eden bir siyaset yürütmeyi ve bu temelde TC'yi kendilerine hizmet eden bir pozisyonda tutmayı esas almışlardır. Bundan sonrası açısından da bu yaklaşımı terk edeceklerine dair bir belirti şimdilik gözükmüyor. Halkımızın her zaman bir savaş durumunu yaşaması ve saldırı altında olması bu emperyal güçlerin TC politikasıyla direkt bağlantılıdır. Bunu aştıracak temel yaklaşım; tüm desteklerine rağmen TC'nin başarılı olamayacağını göstermekle mümkün olur. Yenilmeyen bir devrim ve gerilla mücadelesi herkesi yeniden değerlendirme yapmak zorunda bırakacaktır.

ENTERNASYONALİST YOLDAŞLARIMIZ KÜRDİSTAN DEVRİMİNİN TÜRKİYE DEVRİMİ OLDUĞUNU GÖRDÜ

İşgal saldırılarına karşı Türkiye, Kürdistan ve dünya halklarından beklentiniz, çağrınız nedir?
Mücadele tarihimiz boyunca bizi ayakta tutan ve gelişme sağlamamıza yol açan temel yaklaşım halkımızın mücadelemizi gittikçe benimsemesi ve kendi mücadelesi olarak görüp sahiplenmesidir. Türkiye ve dünya devrimcilerinin de ilgisini çekmiş olan hareketimize bu temelde enternasyonal devrimcilerin büyük bir katılımı gerçekleşmiştir. Mücadelemizin başladığı ilk günden bu yana bu gerçeklik böyledir. Karadeniz halkının asil ve yiğit evlatları olan büyük devrimci Haki Karer ve Kemal Pir yoldaşlar, rêber Apo ile birlikte mücadelemizi başlatan ilk enternasyonal yoldaşlarımızdır. Bu yoldaşlar yalnızca dayanışma için gelmediler. Türkiye halklarının kaderini Kürt halkının kaderiyle bir gördüler. Ve Kürdistan'da gelişecek devrimin aynı zamanda bir Türkiye devrimi olduğunu gördüler. Bu temelde katıldılar. Sadece katılmakla kalmadılar, bu mücadelede ipi en önde göğüslediler, zorlukları göze aldılar. Haki Karer yoldaşın şehadetinde görüldüğü üzere düşmanın ilk hedefi oldular. Kemal Pir yoldaşın büyük mücadelesinde görüldüğü üzere kendilerini dirhem dirhem erittiler. Yani öyle normal ve sıradan bir katılım biçimi değildir. Mücadeleyi kuran, karakterini belirleyen, yürüten ve çizgisini oluşturan bir katılımdır. Biz de yaşayan yoldaşların örneği pek fazla verilmez ama mesela heval Abbas'ın (Duran Kalkan) mücadelemizde 50 yıllık bir devrimci öncülüğü, çok büyük bir emeği, rêber Apo ile hakiki yoldaşlığı ve çetin mücadeleciliği vardır.

DEVRİMİMİZ HALKLAR DEVRİMİDİR
40 yıllık gerillacılığımızda burada ismini sayamayacağımız binlerce enternasyonalist yoldaşımız oldu. Ve halen mücadele saflarında amansızca kavgaya tutuşan, aynı mevzilerde omuz omuza ortak ruh ve bilinçle halklarımızın düşmanlarına karşı savaştığımız yoldaşlarımız vardır. Bu anlamda savaşımımız gerçek anlamda bir halkların özgürlük savaşıdır. Devrimimiz gerçek anlamda bir halklar devrimidir. Buna dönük geliştirilen saldırılar da bu temelde sadece bize karşı gelişen bir saldırı değildir. Çok kurnazca yürütülen saldırıların meşrulaştırılması için düşmanlarımızın özel savaş kapsamında kullandığı zehirli dilin etkisini iyi görüp teşhir etmek gerektiğini düşünüyoruz.

HEDEF SADECE KÜRT GERİLLASI, PKK DEĞİLDİR
Hedef sadece Kürt gerillası değildir. Hedef sadece PKK değildir. PKK'yi ve gerillayı ve Kürt gerillasını kriminalize edip, hedef olarak göstermek büyük bir savaş hilesidir. Halklarımızı refleksiz bırakma hamlesi ve algı operasyonudur. Bu anlamda yürüyen savaş ve işgal saldırıları hiç kimsenin uzağında değildir. Hiç kimsenin dışında değildir. Ve hiç kimsenin özgür geleceğinin bundan bağımsız var olabileceği bir durum değildir.

Tüm insanlığın, devrimcilerin başarma umutları tehdit altındadır. PKK şahsında gelişen gerillacılığın da yenilebileceği, çok açık bir şekilde dünya devrimcilerine ve ilerici insanlığa ibretlik bir örnek olarak gösterilmek isteniyor. Tabii biz de, bilakis demokratik modernite gerillacılığının muzaffer gerillacılık olduğunu, ezilen tüm halkların umudu olduğunu kanıtlamak istiyoruz.

GERİLLACILIK ÖLÜRSE İNSANLIK NEFESSİZ KALIR
Bu temelde Kürdistan, Türkiye ve dünya devrimcileri ile ilerici insanlık şunun çok iyi farkında olmalıdır: Savaş mekan olarak dağda ya da Başûrê Kürdistan'da ve belki de Rojava'da yürüyebilir. Ama bu savaş gerilla şahsında direnen ve umut dolu olan insanlığın kalbine vurulmak istenen bir hançerdir. Gerillanın, gerillacılığın ölümü devrimciliğin ve ilerici insanlığın nefessiz kalmasıdır. Umudunun yitirilmesidir. Bunun için çok büyük direnmek ve sahiplenmek gerekir.

BU SAVAŞ SADECE GERİLLANIN DEĞİL HEPİMİZİN SAVAŞI
Bu savaşı sadece gerilla ile sınırlı bir savaş olarak görmek tam da düşmanlarımızın yaptığı propagandaya alet olmaktır. Bu savaş, hepimizin savaşıdır. Hepimizin varlık ve yokluk savaşıdır. TC ve onun ağababaları gerillayı tasfiye etmeyi başardıktan sonra diğer muhalefet odaklarının yaşamasına izin vereceğini kim iddia edebilir? Hepimiz şunu biliyoruz: Gerillanın varlığı ve savaşı diğer kesimlere yönelimin önündeki temel bariyerdir. Bu aşıldığı zaman herkes tasfiye olmakla karşı karşıya kalacak. Çünkü faşizm ortalığı yerle yeksan edecektir. Şu ana kadarki faşist uygulamalar bunun delilidir.

Bu duyarlılıkla Kürdistan ve Türkiye halkları ve devrimcileri başta olmak üzere tüm dünya devrimcileri ve ilerici insanlığına; gelecek sahibi olmak istiyorsalar her alanda gerillayı sahiplenmeleri, savaşı kendi savaşları olarak görmelerini ve ellerinden geleni bugün yapıp yarına bırakmamalarını söylüyoruz. Düşmanımızı yenmenin en temel yolu budur. İnsanlık kaygısı taşıyan her onurlu insanın ve devrimcinin de en temel görevi budur.