23 Kasım 2024 Cumartesi

Ragıp Duran: Mailler milli damadın enerji çıkarları

3'ü tutuklu 6 gazetecinin Berat Albayrak mailleriyle ilgili yargılandığı davaya ilişkin konuşan medya eleştirmeni Ragıp Duran, "İddia makamının 'milli enerji politikası' dediği, ortaya çıkan belgelere göre daha çok 'milli damadın enerji çıkarları' olarak tercüme edilirse konu daha iyi anlaşılır" dedi.
Artı Gerçek yazarı ve medya eleştirmeni Ragıp Duran, Enerji Bakanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın maillerini haberleştirdikleri için yargılanan 3'ü tutuklu 6 gazetecinin yargılandığı davaya ilişkin ETHA'ya değerlendirmelerde bulundu.
 
Maillerin titizce incelenip, denetlenerek hem doğru hem de kamu çıkarını ilgilendiren bölümlerinin haber yapıldığını belirten Duran, "Meslektaşlarımız yayınladıkları haberde, mahremiyete girebilecek herhangi bir konuyu yayınlamama profesyonelliğini de göstermişler" dedi. Gazeteciler hakkında dava açılmasını "İktidar, gazetecileri susturmak ve cezalandırmak amacıyla tutuklama yoluna gitti. Bu gözdağı operasyonu, iktidarın geçmişte yapmış olduğu ya da gelecekte yapmayı tasarladığı usulsüzlükler konusunda gazetecilerin sessiz kalmasını sağlamaya da yönelik. Bakan bey suçüstü yakalanmışa benzer" şeklinde değerlendiren Duran, 24 Ekim'de ilk duruşmaları görülecek gazetecilere şu mesajı gönderdi: "Yargılanan meslektaşlarımız, eminim mesleğimizi çok iyi bir şekilde savunacak, iddia makamının soyut suçlamalarını somut olarak boşa çıkaracaktır."
 
İDDİANAME HABERLERİN DOĞRULUĞUNU KANITLIYOR
 
Enerji Bakanı Berat Albayrak'ın maillerinin yayınlanmasının ardından yapılan gazetecilik ile kamuoyunun ve devletin/yargının maillere ve yapılan haberlere tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Gazetecilikte tayin edici olan yayınlanan bilginin doğru olmasıdır. Bilgi, kamu çıkarını savunuyor, iktidar odaklarının özel olarak yayınlanmasını istemiyor ve engelliyorsa, söz konusu bilginin yayınlanması daha da önemli hale gelir. Enerji Bakanı'nın Redhack tarafından ele geçirilen mailleri, gazeteci arkadaşlarımız tarafından titizce incelenmiş, denetlenmiş, kategorize edilmiş ve hem doğru hem de kamu çıkarını ilgilendiren bölümleri haber olarak yayınlanmış. Meslektaşlarımız yayınladıkları haberde, mahremiyete girebilecek herhangi bir konuyu yayınlamama profesyonelliğini de göstermişler. İktidar, iddianamenin herhangi bir şekilde somut suç unsuru belirtemediğinin de gösterdiği gibi, soyut ve son derece karmaşık bir "terörist" suçlaması ile gazetecileri susturmak ve cezalandırmak amacıyla tutuklama yoluna gitti. Bu gözdağı operasyonu, iktidarın geçmişte yapmış olduğu ya da gelecekte yapmayı tasarladığı usulsüzlükler konusunda gazetecilerin sessiz kalmasını sağlamaya da yönelik. Bakan bey suçüstü yakalanmışa benzer. Yasal, meşru ve haklı bir zeminde kendini savunabilecek konumda olmadığı için, işin içine hiçbir ilgisi olmadığı halde, PKK, DHKP-C, MLKP, FETÖ ve DAEŞ'i karıştırmaya yeltenerek gazetecileri suçlamaya çalışıyor. Oysa ki, iddianame, suç oluşturduğu öne sürülen haberlerin içeriğini iktibas edip bu bilgilerin doğru olmadığını kanıtlayabilseydi, iddianame ciddiye alınabilinirdi. Bu şekliyle iddianame, aslında gazeteci arkadaşlarımızın yayınladığı haberlerin doğruluğunu kanıtlıyor. Bunu da istemeden yapmışlar tabi ama siyaseti hukuktan üstün tutunca, bu biraz da kaçınılmaz bir son…
 
BATILI ÜLKELERDE YARGI BELGELERİ ORTAYA ÇIKARANLARI DEĞİL BELGELERİ ESAS ALIYOR
 
Dünyada bu tür sızdırılan bilgilerin haberleştirilmesi nasıl karşılanıyor?
 
Uluslararası alanda son dönemlerde, özellikle "alarm vericiler" olarak adlandırılan "whistleblower"lar, yani bir kurum içinde görevli olup söz konusu kurumun yaptığı yasadışı, gayrımeşru işleri ya da usulsüzlükleri gazeteciler aracılığıyla kamuoyuna bildiren kişiler var. Keza, Panama ya da Malta Belgelerinde olduğu gibi İnternet'ten bir şekilde alınan belgeler önemli. Ayrıca, Assange ya da Snowden gibilerin ortaya çıkardığı bilgi ve belgeler çok önemli bir habercilik faaliyetine destek veriyor. Bu örneklerde, global çapta çalışan hacker'ların önemli bir katkısı var. Batılı ülkelerin yargılarında, bu konularda açılan soruşturma ve kovuşturmalarda, yargıç ve savcılar, bizdeki gibi bu belgeleri ortaya çıkaranları ya da yayınlayanları teröristlikle filan suçlamıyor. Ortaya çıkan iddiaları, bilgi ve belgeleri inceliyor. Neo-liberal düzende, devletlerin ya da dev holdinglerin usulsüzlükleri çoğu zaman ancak bu tür yöntemlerle teşhir edilebildiği için, yargı, belgeleri ortaya çıkaranları değil, ortaya çıkan belgeleri esas alıyor.
 
'MİLLİ DAMADIN ENERJİ ÇIKARLARI'
 
İddianamede "söz konusu haberlerle hükümetin enerji politikasına dair algı operasyonu yapıldığı" belirtiliyor. Gazetecilik faaliyetinin algı operasyonu olarak değerlendirilmesine ne diyeceksiniz?
 
Algı operasyonu, olmayan bir olguyu sözcük ve görüntülerle olmuş gibi göstermeye çalışmaktır. Ne var ki, meslektaşlarımız, olmayan bir olgudan değil, Enerji Bakanının kendi mail mesajlarında yazdığı bilgi ve olguları teşhir ediyor. Kısacası habercilik yapıyorlar. İddia makamının sözünü ettiği algı operasyonu konusunda da somut bir bilgi ya da suçlama mevcut değil. İddia makamının "milli enerji politikası" dediği, ortaya çıkan belgelere göre daha çok "milli damadın enerji çıkarları" olarak tercüme edilirse konu daha iyi anlaşılır. Gazetecilerin bu olumsuzluğu teşhir etmesi zaten görevleri. Ayrıca enerji politikasını eleştirmek de suç olamaz.
 
'ENERJİ POLİTİKALARI DEVLET SIRRI OLAMAZ'
 
Yine iddianamede "duruma göre devlet sırrı olabilecek bilgiler" deniliyor? (Devlet sırrı olduğunu varsayarsak) Gazeteciler "devlet sırlarını" haber yapar mı?
 
İddianameyi kaleme alan savcı belli ki oldukça zorlanmış. Vaka ile ilgisi olmayan konular (PKK, DHKP-C, FETÖ, MLKP ve hatta DAEŞ ve 17/25 Aralık ya da 15 Temmuz Darbe girişimi, sanıkların e-maillerinde yer alan diğer konular… vs) 9 sayfalık iddianamenin neredeyse yarısını oluşturuyor. İddia makamı, herhangi somut bir delil gösterme zahmetine katılmadan, adı geçen örgütlerin "fikir ve eylem birliği" içinde ve "yek vücut şekilde" olduklarını öne sürüyor ki, bu maddi ve manevi olarak imkansız. İddianamede geçen "duruma göre devlet sırrı olabilecek bilgiler" ibaresi hem genel mantık ama esas olarak hukuk anlayışına aykırı bir ibare. Bütün devletler, kamuoyundan gizlemek zorunda kaldıkları tüm yasadışı, gayrımeşru işlemleri ve bütün usulsüzlüklerini örtmek için "Devlet Sırrı" kavramına sığınır. Oysa ki, tüm yurttaşları ilgilendiren hem enerji politikaları hem de bir bakanın iş dünyası ile ilişkileri, Devlet Sırrı değildir. Aksine, kamunun bilgilenme hakkı çerçevesinde, öğrenmesi, bilgilenmesi gereken konulardır. Özellikle de bu alanda yasadışı, gayrimeşru ya da usulsüz işler varsa, bunların ortaya çıkarılması elzemdir. Bu konu olsa olsa Bakan Bey'in sırrı olabilir. Ki bu tür sırlar herhangi bir yasal zırhla korunmamaktadır. Doğru olduğu sürece, kamu çıkarına hizmet ettiği sürece, her bilgi yayınlanabilir, yayınlanmalıdır. Devlet, bazı bilgilerin yayınlanmasını istemiyorsa, tüm işlem ve edimlerinde şeffaf olmalıdır. Yayınladığı, söylediği her şeyin doğru olması gerekir. Yaptığı her şeyin de kişisel çıkarlara değil kamu çıkarına hizmet etmesi gerekir. Demokratik devletler böyle çalışır.
 
'GAZETECİ HABER YAPARKEN SUÇ İŞLEMEZ, GÖREVİNİ YAPAR'
 
Bu davada yargılanan ve tutuklu olan gazetecilere bir mesajınız var mı?
 
Yargılanan meslektaşlarımız, eminim mesleğimizi çok iyi bir şekilde savunacak, iddia makamının soyut suçlamalarını somut olarak boşa çıkaracaktır. Hukukun üstünlüğünü, mesleğimizin temel etik ve çalışma ilkelerini net bir şekilde savunduğumuz zaman, yani bizim Saray memuru değil, profesyonel gazeteci olduğumuzu sergilediğimiz zaman olumlu bir sonuç alabiliriz. Yani kamuoyunun çıkarı için, çekinmeden ve herhangi bir karşılık beklemeden doğruları yazan insanlar olarak, gazeteciler, ne teröristtir ne de Cumhuriyet'i yıkmaya çalışan kişilerdir. Gazeteci, haber yaparken suç işlemez, sadece görevini yapar.