22 Kasım 2024 Cuma

Perinçek'e işçi hareketini boğma görevi

Faşizm tüm unsurlarıyla işçi sınıfının rejime karşı örgütlü bir direniş geliştirmesini önlemek adına elinden gelen her şeyi yapıyor. Bu kurultayın da bundan bağımsız olmadığı açık. Kamuoyu oluşturma, sarı sendika yöneticileri arasında bir farkındalık ve eşgüdüm yaratma misyonu oynayacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Ekonomik krizin her geçen gün daha fazla sayıda işçi ve emekçiyi itiraz etmeye, harekete geçmeye zorladığı bugünlerde, burjuva-faşist rejim kendisine yönelebilecek bir hareketi engellemek için dışarıdan olduğu kadar "içeriden" de önlemler almaya çalışıyor.
 
Perinçek'in propaganda aygıtları olan Aydınlık Gazetesi ve Ulusal Kanal 20 Ocak pazar günü Petrol-İş Sendikası Genel Merkezi'nde aralarında Birleşik Metal-İş gibi önemli bir DİSK bileşeninin de bulunduğu ancak çoğu sarı renkte olan 20'ye yakın sendikanın yöneticileri ile birlikte düzenleyeceği "Ekonomik Kriz, İşçi Sınıfımızın Sorunları ve Çözümleri Kurultayı" bu kapsamda değerlendirilebilir. Kurultaya bu ırkçı-faşist propaganda aparatlarında görev yapan 6 yazar ve gazeteci de katılıyor.
 
Kurultay'da nelerin konuşulacağını tahmin etmek zor değil. Irkçı-faşist Perinçek'in ihbarcı paçavrası Aydınlık'ta işçi meselelerine dair yazan ve kurultayda da konuşmacı olarak yer alacak olan ODTÜ öğretim üyesi Yıldırım Koç'un 1 Eylül 2018 tarihinde Aydınlıkta yayınlanan "Solcu Hastalıkları: İşçicilik" başlıklı yazısı bu hastalıklı ideolojinin sınıf siyasetini nasıl  kavradığını görmek bakımından bize bir fikir veriyor.
 
Yazısında ekonomik krizin işçiler arasında bugüne kadar yaşanandan çok daha büyük bir enerji açığa çıkaracağını, dolayısıyla bu enerjiden kimin yararlanacağının son derece önemli olduğunu belirten Koç, "Görevimiz, vatan ve ekmek mücadelesini bütünleştirmektir" diyerek işçilerin neden krizin faturasının kendilerine kesilmesine isyan etmemeleri ve neden burjuva-faşist saray diktatörlüğünün çıkarları arkasında sıralanmaları gerektiğini (!) anlatıyor:
"Dünyada devrimci güçlerin gelişebilmesi için günümüzde öncelikli görev Amerikan emperyalizminin geriletilmesidir. Amerikan emperyalizmini geriletecek en önemli güçlerden biri ise Türkiye'deki vatan mücadelesidir. Ancak bu vatan mücadelesinin başarısı, Türk milletinin dörtte üçünü oluşturan işçi sınıfının geçim mücadelesiyle birlikte götürülmesine bağlıdır. Vatan mücadelesi verilirken, işçi sınıfının yükselecek ekmek mücadelesi gözardı edilirse, bu enerjiden emperyalistler ve işbirlikçileri yararlanır. Diğer taraftan, ekmek mücadelesine girecek olanların başarısı da, ekmeğimize göz koyan emperyalistlere karşı da mücadelenin başarısına bağlıdır."
 
17 senedir emperyalizmin mali-ekonomik sömürgeleştirme programını uygulayarak ülkeyi dış borca, dolara bağımlı hale getiren, ABD'yi en iyi müttefiki olarak tanımlayan emperyalizm işbirlikçisi saray diktatörlüğünde "antiemperyalizm" görenlere bakın hele!
 
Çıkarı tamamıyla emperyalist tekellerin ve finans oligarşisinin çıkarlarına bağlanmış olan yerli burjuvaziyi işçi sınıfına müttefik diye yutturmaya çalışan şu devrimcilere bakın hele!
 
Lenin "Emperyalist savaşı iç savaşa çevirelim" diyerek tüm dünya işçilerini namluları kendi ülkelerindeki iktidarlara yöneltmeye çağırırken bize bu halka kan kusturan faşist diktatörlüğe biat etmemiz gerektiğini salık veren şu "Bilimsel sosyalistlere" bakın hele!
 
Dün SSCB'yi baş düşman ilan edip ABD'nin NATO'suna şikayet edenlerin bugünkü anti-Amerikancılığa bakın hele!
 
Önceleri Erdoğan'a "BOP Eşbaşkanı" diyenlerin, HDP'nin meclise girmesi, Kürtlerin de kendi topraklarında sömürgeci boyunduruğu atarak Rojava Devrimi'ni gerçekleştirmesi karşısında Erdoğan'da birden (!) keşfettikleri şu milli mücadele ruhuna bakın hele!
 
Bu tutumun tam adı "sınıf işbirlikçi sosyal-şovenizm"dir. Devrimin değil, karşı-devrim düşüncesinin bir tezahürüdür. İşçi sınıfının mücadelesiyle ve antiemperyalizm ile ne teorik ne de pratik hiçbir ilgisi ve ilişkisi olmayan bu zehirli düşüncelerle işçi sınıfının kafasını bulandırmaya çalışan Perinçek'in bütün kaygısı yükselişe geçecek bir işçi hareketinin saray diktatörlüğüne yönelmesi ve Kürt hareketiyle birleşebilecek bir ittifak kuvvetinin doğmasıdır.
 
Faşizm tüm unsurlarıyla işçi sınıfının rejime karşı örgütlü bir direniş geliştirmesini önlemek adına elinden gelen her şeyi yapıyor. Bu kurultayın da bundan bağımsız olmadığı açık. Kamuoyu oluşturma, sarı sendika yöneticileri arasında bir farkındalık ve eşgüdüm yaratma misyonu oynayacağını şimdiden söyleyebiliriz.
 
Burada asıl soru devrimcilerin ne yaptığı/yapacağıdır. Bu noktada sınıfı faşizme karşı politik özgürlük saflarına kazanmak için elimizden geleni değil, çok daha fazlasını yapmamız gerektiği ortada. Bu gerici organizasyonu teşhir etmek, dertlerinin ekmek yada emek değil mevcut egemelik ilişkilerinin devamı olduğunu göstermek, sınıfın bağımsız bir özne olarak ortaya çıkmasını engelleyen bu ve benzeri girişimlere karşı durmak ve teşhir etmek görevlerden biri olarak karşımızda duruyor.