O "Gece" ne oldu?
Barikata yüklenen kadın iradesi-eylemi feministlere, eylem komitesine itiraz değil, faşizme itirazdı. Eylem Komitesi, bir eylemin biçimini elbette belirleyebilir. Ancak gecenin ve zamanın ruhunu, biriken gerilimi anlamak da böyle bir eylemi organize edenlere düşüyordu.
Günler öncesinde Soylu'nun yaptığı açıklamayla 8 Mart irade savaşının Taksimde olacağını söylüyordu.
Soylu'nun yasak kararına rağmen kadınlar Sıraselviler Caddesi'ne kararlılıkla yürüdü. Bu ilk barikatın aşılmasıydı. Böylece psikolojik barikat aşıldı.
8 Mart Platformu'nun Kadıköy'deki eylemi sonrasından başlayarak, buluşma noktalarının belirlenmesine kadar her şey düşünülmüştü. Oldukça profesyonelce ince ayrıntısına kadar hesaplanmıştı yürüyüş öncesi.
Bu gelişte benim de içinde bulunduğum Kadıköy vapurunda kadınların coşkusu büyüktü. Özgür Genç Kadınların "Kel"e uyarlanan "Haddini bil" şarkısı meydan okumanın şarkısı oldu. Halaylarla, sloganlarla geçen vapur yolculuğu gecenin mesajını veriyordu. Kadınların öfkesi vapuru aştı, kadınların meydan okuyan coşkusu, AKP-MHP faşizmine cevap gibiydi.
Muhteşem bir ağ oluşturulmuştu. Üç noktadan gelen kadınların birleşme anları çok coşkulu gerçekleşti. Kadınlar renkleriyle danslarıyla, talepleriyle, sözleriyle çok şey söylüyordu. "Tayyip kaç kaç kadınlar geliyor", "Bu sokaklar bizim, senin mi sandın", "Keltoş kaç kaç kaç, kadınlar geliyor", başına "isyan" gelen, sonunda "sana ne" diyen sloganlar da bol bol atıldı. "Kadınlar burada, Soylu nerede" sloganları da sıklıkla atılan sloganlar arasındaydı. Bu ses bunca yasağı bilerek gelen ve biber gazına hazırlanan kadınların ayak sesleriydi.
Her yıl olduğu gibi dövizler de hem devletin yasaklarına, hem evdeki erkeğe, hem de dayatılan ahlak kurallarına meydan okuyordu. Kadınların Soylu'yı ti'ye alan dövizleri de psikolojik üstünlük bakımından önemliydi. "Sana mı soracağız kel", "Gece karanlıktan korkarsan bu kenti ateşe veririz", isyan, kavga vurgulu pankartlar gecenin ruhu bakımından ayırt ediciydi.
Savaş ve mülteci kadınlarla ilgili dövizler; kadın hareketinin diğer politik gündemlerle iyi bir etkileşim içinde olduğunu da gösteriyordu.
Coşku gece boyunca kesilmedi. Tertip komitesi ile polis arasındaki görüşmeler uzun süre devam etti. Saatler ilerledi, hava gittikçe karardı. Öfke git gide yükseldi. "Yüklen yüklen, barikata yüklen", "Her yer taksim, her yer direniş", "Polis defol bu sokaklar bizim" sloganları atılmaya başladı. "Bu sloganları belli gruplar attırdı" demek, kadın öfkesini, dönemin ruhunu görememek olur.
Şili de ve isyana duran birçok ülkede hep bir ağızdan söylenen Çav Bella'nın coşkulu ezgisi yürüyüş kolunu sarması da bir tesadüf değildi elbet. Her ne kadar komitenin attırdığı sloganlarıyla yarıda kalsa da.
Barikata yüklenen kadın iradesi-eylemi feministlere, eylem komitesine itiraz değil, faşizme itirazdı.
Eylem Komitesi, bir eylemin biçimini elbette belirleyebilir. Ancak gecenin ve zamanın ruhunu, biriken gerilimi anlamak da böyle bir eylemi organize edenlere düşüyordu.
***
Bu geceye "her zamanki gece yürüyüşü" diye bakmamak lazım. Kadın hareketi devleti sıkıştırıyor. AKP'nin kendi içinde de cins çelişkisinin itiraza dönüştüğü durumlar yaşanıyor. Devlet bu konu ile nasıl başedecek, ne kadar karşısına alacak, burada da doğal faşizm kodlarıyla düşünemiyor. Bu sene 25 Kasım'ı bir yasakladı bir açtı. Las Tesis'e bölücü dans dedi, saldırdı. İstanbul 8 Mart'ına da klasik Taksim yasağını getirdi.
Oraya gelen kadınlar 18.si yapılan yürüyüşün kitlesi değildi sadece. Yürüyüşün karşı karşıya kaldığı bu yasakçı tutuma bir karşı koyuştu aynı zamanda. "Kimse kimsenin kitlesine güvendiği" yoktu. Eylemin inisiyatifi Karaköy'ü seçti. Kitleyi geri yürümeye yönlendirdi. Bu yönlendirmeye rağmen bir kısım kadın da geri yürümedi. Gecede "Yüklen yüklen barikata yüklen" sloganı yankılandı.
Defalarca kez uyarılmasına rağmen kadınlar alanı terk etmediler. Son uyarılardan sonra gidenler çoğaldı. Örgütlü kadınlar ve hatta onlardan çok LGBTİ+'lar ve yürüyüşün bir bölüğü orada kalmayı ve Soylu'nun yasağını barikata yüklenerek yanıtlamayı tercih etti. Bir kısmı gitmekle kalmak arasında tereddüt etti, bir kısmı isyan ederek, bir kısmı öfkesini orada bırakarak gitti.
Biz gece yürüyüşünü bir kadın günü, eylemi olarak ele alıyoruz. Böyle bir bütünlükle katılıyoruz. Ve bu eyleme dönük söylemleri, engelleri de kendimize dönük kabul ediyoruz. Barikata yüklenmeyi komiteyi tanımama olarak değil, faşizme karşı mücadelenin bir sorumluluğu olarak görüyoruz. Eylemin anı, durumu, koşulları ve taraflarının pozisyonu belirleyicidir. Bir eylemde almadığın bir tutum, anı geldiğinde alınır veya başka bir pozisyonda kalınır. Bu anlamıyla da bir mutlaklık yoktur.
Gece; faşizm karşısında tutarlı politik çizgi ve birleşik duruşa işaret etti ve onun gereklerine göre hareket edildi. Gece kadın özgürlük mücadelesinin düzeyini ideolojik çizgilerle cetvel çekmeyi değil, politik olarak ön açıcı olmayı gerektiriyor.
Eksikler yanlışlar tartışılabilir önemli olan bu tartışmaların gecenin çağrısını gölgelememesidir. Hem Karaköy'e inip yolu kesen kadınlar, hem de barikatı zorlayan kadınların ortak mesajı kadınların artık yasak tanımadığıdır.