Nadiye Gürbüz yazdı | İşçi sınıfının çağrısı
Bugün dünyanın pek çok noktasından işçi sınıfı, sendikalar, devrimciler Özak Tekstil işçileri için sokaklara çıkıyor, Levi's önlerinde eylemler yapıyor, DİSK ise dostlar pazarda görsün misali yazılı bir açıklama yapmakla yetiniyor. Orada da işçilerin üyesi olduğu sendikanın adını anmaktan özellikle imtina ediyor.
İşçi sınıfına yönelik azgın bir saldırı sürüyor. Bir yandan büyük bir yoksulluk girdabına sokulan işçi ve emekçiler, diğer yandan 1800'lü yılları aratmayan bir sömürü ve iş cinayetleri çarkı içinde çalışmaya zorlanıyor. Bütün bunları büyük bir aymazlık içinde yapan kapitalist emperyalist sistemin saldırganlığının, patronların pervasızlığının, onların temsilcisi iktidarların rahatlığının tek bir nedeni var; örgütsüzlük.
2022 yılının ilk iki ayında 107'si fiili 108 grev/direniş yaşandı. Direnişlerin yarısına hiçbir sendika dahil değildi. Yani işçiler, yaşam ve çalışma koşullarına isyanlarını kendi iç örgütlülüklerine, dayanışmalarına dayanarak gerçekleştirdi. Bu grev ve direnişlerin 96'sı düşük zamma karşı yapılmıştı. Mobbing, kadın işçilere yönelik artan taciz, saldırı, hakaret vb. direnişlerin temel nedenleri arasındaydı. Direnişlerde sendikaların rolünü anlamak için verileri aktarmaya devam edelim. 26'sında bağımsız sendikalar etkiliydi. DİSK sadece 22, Türk-İş ise 18 direniş/grevde örgütleyici ya da katkı sunan pozisyondaydı.
İşçi sınıfının yaygın ve kitlesel olarak patronlara karşı mücadelesinin bir kesitinde sendikaların oynadığı rolü çok net sunuyor bu tablo.
Coğrafyamızda işçi sınıfı mücadelesinin tarihi çok daha eskiye dayanıyor. Ancak bu yazıda bu detaylara girmeyeceğiz. Sadece üç büyük işçi konfederasyonuna ilişkin bazı bilgileri hatırlatmakla yetinelim. Şu an en fazla üye sayısına sahip konfederasyonların başında gelen Türk-İş, 31 Temmuz 1952 tarihinde 10 federasyon ve işçi sendikaları birliğinin bir araya gelmesiyle kuruldu.
DİSK'in kuruluşu için ilk adım ise Maden-İş, Lastik-İş ve Basın-İş sendikalarının işbirlikçi sarı sendika Türk-İş'ten ayrılmasının ardından 12 Şubat 1967'de yaptıkları olağanüstü kongre ile atıldı. Ertesi gün Bağımsız Gıda-İş ve merkezi Zonguldak'ta bulunan Türk Maden-İş'in de katılımı ile DİSK kuruldu. DİSK'e bağlı şu an 12 sendika bulunuyor.
Hak-İş ise 22 Ekim 1976 yılında kuruldu. Şu an 21 sendikadan oluşuyor.
Türk-İş, en fazla üye sayısına sahip sendika. Sendikaların üye sayılarında son yıllarda büyük bir düşüş yaşanıyor. Sendikalar genel olarak işçileri örgütlemek için özel bir çaba içerisinde değil. Türk-İş'in üye sayısı 2023 yılında sadece yüzde 3 artarak; 1 milyon 312 bin 986'ya, Hak-İş'in üye sayısı yüzde 5 artarak 823 bin 308'e, DİSK'in üye sayısı yüzde 3 artarak 236 bin 487'ye yükseldi. Yani kağıt üzerinde 2 milyon 372 bin 781 işçi örgütlü. TÜİK verilerine göre yaklaşık on altı milyon kayıtlı işçi bulunuyor. Milyonlarca kayıtdışı işçiyi de bu verilere eklediğimizde sendikal örgütlülük düzeyinin çok düşük olduğu çarpıcı bir biçimde görülüyor.
Bu tablo bile sendikalar ve konfederasyonların işçi sınıfının örgütlenmesi ve sermaye sınıfına karşı mücadelesinde kendilerine nasıl bir rol biçtiğini gösteriyor.
Urfa'da sarı sendika Hak-İş'e bağlı Öz İplik-İş Sendikasından istifa ederek Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikasına (BİRTEK-SEN) üye olan Özak Tekstil işçileri, bir ayı aşkındır, polis-jandarma-patron-vali-kaymakam-müftülük; yani devletin tüm aygıtlarıyla gerçekleştirdiği saldırılara karşı örgütlü bir yaşam için direniyor. Gözaltı, tutuklama tehditlerine rağmen sendikalı olarak mücadeleyi sürdürüyor. Özak Tekstil işçilerinin üyesi olduğu BİRTEK-SEN bağımsız sendikalardan biri. Kurucusu Mehmet Türkmen, bir dönem DİSK'e bağlı Tekstil Sendikasının Antep Bölge Temsilcisi idi. İşçilerin örgütlülüğü ve patronlara karşı direnişinde oynadığı rolden DİSK'in şu anki yönetiminde yer alan bürokratlar rahatsız olduğu için görevinden alındı Türkmen. Ve ardından BİRTEK-SEN'i kurarak tekstil işçilerini örgütleme, patronlara karşı direnmeye devam etti.
Bugün Özak Tekstil işçilerinin direnişi ile dünyanın her yerinden işçiler, sendikalar, devrimciler, sınıf dostları dayanışma içinde. Özak'ın üretim yaptığı Levi's önleri direnişe destek için eylem alanlarına dönüştürülmüş durumda.
Agrobay işçileri de bağımsız Tarım-Sen'e üye olarak direniş başlattı. Kod46 ile işten atılma saldırısına karşı kadın işçilerin başlattığı direniş yaklaşık 5 aydır devam ediyor.
Limter-İş Sendikası, uzunca bir süredir iş cinayetlerine karşı mücadele ediyor. Tersane işçilerine yönelik sömürü politikalarına karşı direnişler örgütlüyor.
Keza inşaat sektöründe de tablo benzer. DİSK'e bağlı Dev Yapı-İş ile bağımsız İnşaat-İş sendikaları ortak bir mücadele yürütüyor. İşçilerin haklarını kazanmasını direnerek sağlıyor.
Migros depo işçileri de üyesi oldukları bağımsız DGD-Sen öncülüğünde uzun süren bir direniş örgütlemişti. Hem sınıf sendikacılığı çizgisindeki sendikalar hem de sosyalistler, devrimciler, direnişe destek için Migros mağazalarında eylemler örgütlemişti.
Görüldüğü üzere, işçi direnişlerinin büyük bir kısmı bağımsız sendikalar ya da DİSK içerisindeki mücadeleci, sınıf sendikacılığı anlayışındaki sendikalar tarafından yürütülüyor.
Ve işçilerin düşük ücretlere ve gasp edilen haklarını almak için yani ekonomik talepli mücadeleleri eksenlerden biri iken, diğer eksen ise sendikalaştıkları için işten atma saldırısına karşı başlattıkları mücadeledir. İkincisinde; patronlarla, patronların sistemi olan devletin tüm kurumlarıyla tam bir karşı karşıya geliş söz konusu. Burada işçiler hayatları boyunca belki de 'sevgi' ile baktıkları polisin, jandarmanın saldırısına, şiddetine uğruyor, gözaltına alınıyor, tutuklanmakla tehdit ediliyor, hatta bazen tutuklanıyor. Ve işçiler, bu tablo içerisinde çok yalın bir gerçekle çarpışıyor: Bu devlet işçilerin değil patronların devleti.
Peki bu çarpışmayı derinleştirmek, işçilerin sınıf bilincini geliştirmek, sadece ekonomik talepli mücadele değil aynı zamanda örgütlenme hakkı yani politik özgürlük için mücadeleyi büyütmek için sendikalar ne yapıyor? Sınıf sendikacılığı perspektifiyle hareket eden sendikaların duruşu ortada. İşbirlikçi sarı sendikaların da duruşu çok net ortada. Somut örneğini Özak Tekstil direnişinde Öz İplik-İş'in patronla kol kola işçilere karşı duruşunda görüyoruz.
Türk-İş ve Hak-İş kurulduğu günden bu yana zaten sınıf işbirlikçisi sarı sendikacılık çizgisinde. Üstelik işçi sınıfının şovenizm zehriyle zehirlenmesi için özel bir rol oynuyorlar. Yani onlar görevlerini layığıyla yerine getiriyor.
Peki, büyük mücadeleler vermiş, kurulduğu tarihte ve sonraki uzunca bir dönem sınıf mücadelesinde önemli bir mevzide bulunan DİSK'in bugünkü yönetimi ne yapıyor. Ne yaptıklarına bakmak için son birkaç yıldır süren direnişlerde aldıkları tutumu inceleyelim.
Limter-İş ve Dev Yapı-İş DİSK'e bağlı sendikalar olmasına rağmen, DİSK yönetimini bu sendikaların direnişlerinde görmek mümkün değil. En somut örneğini, günlerce süren ve kazanımla sonuçlanan LCW depo işçilerinin direnişinde yaşadık. İşçilerin direnişini büyütecek bir tutum içinde olmadılar. Dostlar pazarda görsün misali DİSK yöneticilerinden biri direniş alanına uğramakla yetindi, o kadar.
Ağaç AŞ işçilerinin DİSK'e bağlı BTO-Sen'de örgütlenerek yürüttüğü direnişte de benzer bir tutum sergilendi. İşçiler günlerce CHP'li İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde direnirken, DİSK yönetimi CHP ile işçiler arasında arabulucu pozisyonunda diplomasi yaptı.
Aynı pratiği CHP'li ilçe belediyelerinde Genel-İş üyesi işçilerin taleplerinde de gördük. İşçilerin taleplerini görmezden gelen, CHP'li belediyelerin çıkarlarını ön planda tutarak işçi sınıfının çıkarlarından ne kadar uzaklaştığını göstermişti Genel-İş Genel Merkezi ve DİSK merkez yönetimi.
Bugün dünyanın pek çok noktasından işçi sınıfı, sendikalar, devrimciler Özak Tekstil işçileri için sokaklara çıkıyor, Levi's önlerinde eylemler yapıyor, DİSK ise dostlar pazarda görsün misali yazılı bir açıklama yapmakla yetiniyor. Orada da işçilerin üyesi olduğu sendikanın adını anmaktan özellikle imtina ediyor.
Yaklaşık 5 aydır direnen Agrobay'daki kadın işçilerin çağrılarına da aynı duyarsızlıkla karşılık veriyor, DİSK yönetimi ve başkanı Arzu Çerkezoğlu. Katıldığı bir TV programında Agrobay işçilerini ziyaret edeceğini söylemesinin üzerinden yaklaşık 3 ay geçti, ancak hala direnen kadın işçileri uzaktan seyretmekle yetiniyorlar.
Katıldıkları her televizyon programında, yaptıkları her eylemde, işçilerin haklarını savunduklarını, patronlara karşı mücadele ettiklerini söyleyen, bu sisteme muhalif(miş) gibi görünenlerin teorisi ile pratiği arasındaki uçuruma nasıl bir isim vereceğiz. Oportünizm, bürokratizm, liberalizm...
Son birkaç yıldır süren işçi direnişleri, işçilere bu devletin patronlara ait olduğunu öğretiyor. Ama bize de öğrettiği bir şey var. Büyük mücadelelerle, büyük bedeller ödenerek kurulan sendikaların, konfederasyonların getirildiği noktayı, sınıftan uzaklaşmış, bürokratik sendikacılığın işçi sınıfı mücadelesine ne kadar zarar verdiğini bir kez öğretiyor. Tabii ki burada devrimci sosyalistlerin sorumluluğunu unutmayalım. İşçi sınıfı içerisinde örgütlülüğümüzün zayıflaması, sendikal alanın bürokrat, liberal, uzlaşmacı anlayışlara bırakılması patronların ve kapitalist düzenin bekçisi bugünkü iktidarların elini güçlendiriyor.
İşçi sınıfının son yıllardaki mücadelesi bize bunun artık böyle gitmeyeceğini gösteriyor. Bu çağrıya yanıt vermek boynumuzun borcu.