GÜNCEL
Mücadele özgürleştirir
Evvel zaman örnekleri, devamındaki muadilleri gibi bugünkü despotlukların da geleceği yok. Bunu büyük bir güvenle söylüyoruz. Ne kapitalizmin ne türevlerinin ezilenlere sunabileceği bir yeni hayat mümkün değildir. Ezilen insanlıksa onu kuşatan kapitalizm mengenesinden kurtulma olanağına sahip, üstelik bu mücadele sürecinin her evresi/safhası misliyle özgürleştiricidir.
İktidar blokunun azametli kükreyişlerinin gerisinde koyu bir çırpınış göze batıyor. Kontrolü kaybetme telaşı iç içe geçen, biri bitmeden diğerinin başladığı ataklar haline döndü. AKP ve MHP giderek birbirine benzemeye başlarken liderlerinin hayatı okuma biçimleri de, sınır çizgilerini ortadan kaldırarak birbirine karışıyor. Her birinin yegane doğrulayıcısı diğeridir ve bu bir yanıyla oldukça gülünçtür.
Stratejik planlamada, yarınından emin olamama hali iktidarın tavırlarına yön veriyor. Toplumun çok önemli bir kesiminin etkileşim alanı dışına atıldığı günden güne öne çıkıyor. Politik İslamcı ve ırkçı alaşım kapsayıcılığını o denli kaybetmiştir ki yegane hedefi elindekini korumaktır.
İktidarın korkusu, etkileri kendine özel, yegane korku örneği değil. Aksine, o, son yıllardaki konjonktürel bir gelişimin tipik temsilcisi. Söz gelimi, Macaristan'daki Orban ile bir olmanın iki yarısı kadar benzeş. Orbanizm ile Erdoğanizm çoğu yerde birlikte anılıyor. Yalnız değiller, başka örnekler de var.
Meclis Başkanı makamını bırakmadan belediye başkan adaylığını sürdürmekle iktidara büyük hizmetleri geçen YSK personelinin görev sürelerinin uzatılması, faz değiştiren yeni faşizmin birbirini bütünleyen sonsuz çeşitlilikteki uygulamalarının şimdilik en güncel örnekleri. Devamının geleceğine şüpheniz olmasın. Her kuralsızlık diğerini, önceki sonrakini çağırır ve faşizm yerleşik kurallar-teammülün yok edildiği bir cangıldır.
Orban da benzer örneklerle hatırlanıyor. Şahsa münhasır bir iktidar kurdu. Zümre siyaseti güdüyor. Temel gıdası gerginlik. Kendi türedi zenginleri oluştu bile. Siyasal yaşamının bir evresine kadar ABD ile sıkı fıkıyken ABD karşıtı oluveriyor. Medyaya karşı tutumu da çok tanıdık.
Muhtemelen birbirlerinin varlığından dahi çok geç haberdar oldular. Oysa şimdi, konjonktürün beslediği kaderdaşdırlar. Politik akıbetlerinin de birbirini andıracağını öngörebiliriz. Özgürlük arayışı önüne set çekmeye kalkışmanın politik maliyeti hemen her yerde birbirine yakındır.
Adı faşist olsun, despotluk olsun, bu tür örneklerin tamamında gözümüze çarpan ilk ortaklık, hiç birinin siyasal özgürlükleri tecrübe etmemiş olmasıdır. Bir kısmı eski faşizm bakiyesidir. Kalanların çoğu ise '89-'91 yenilgisi ardından mafioz tekelci kapitalizmin darmadağın ettiği ülkeler.
Görünüm iki halkayı andırıyor. İlkinde emperyalist kapitalizmin sonunu haber veren varoluş krizi var. Politik özgürlükleri tecrübe etmiş ve kapitalizm-sosyalizm denge döneminde işçi-emekçilere kısmi geri hakları vermek zorunda kalmış 'metropol' ülkelerde otoriter ve despotik tavırlar giderek asal özelliğe dönüşüyor. Fransa örneğine bakılabilir. Buna rağmen hala bir demokrasi bilinci var ve kitlevi direnişler dışa vuruyor.
Politik özgürlüklerin zaten olmadığı ülkelerdeyse gemi azıya alan bir saldırganlık var. Kapitalizmin varoluş krizinden bakiye, hatta bunu kullanıyor, kendi daimi despotluğunun kaldıracı haline getiriyor.
Devrimci sosyalistlerin kavram kataloğuna iki binli yıllara da giren "himayeci sömürgecilik" tanımındaki 'himayeci' ifadesinden ilhamla söylersek; faşizm ve türevi olan iktidar-devlet yasalarının hüküm sürdüğü çemberlerdeki iktidarların tamamı toplumun bir kesimine karşı "himayeci" bir tutum takınmaktadır. Devletin göreli özerkliği, kamunun herkese açılması gibi olağan reflekslerin tümü buralarda kaybolmuştur. Daha tam ifadesiyle tasfiye edilmiştir.
"Himayeci" faşizmlerde, iktidara basit çıkar ya da ideolojik saiklerle yanaşanlara hoşgörü vardır, imkanlar sunulmaktadır, hatta o zümre içindekilere "demokrasi" bile vardır. İktidara yaslanarak, onun himayesine girerek ona karşı olanlara daha fazla saldırma, aşağılama özgürlüğü.
Çifte hukukun hayatın her alanında karşımıza çıkması, gayet alelade ifadelerden ötürü iktidar karşıtları ceza kuşatmasıyla çevrilirken yandaşların en galiz cümlelerle, hatta tehditlerle ruhsal öz tecessüm etkileri mecralarda itibar görmeleri himayeciliğin görüngülerindendir.
AKP-MHP alaşımının saymakla bitmeyecek hukuksuzluklarının dökümünü yapmak boş bir iş değildir. Kendi kulvarında her çabanın karşılığı vardır. Ancak bütün ezilenleri kuşatacak, üstelik, metropol ülkelerde de giderek ısınan politik özgürlükler başlığına dikkat çekmek, toplumsal özgürlük mücadelesini böyle geniş satıhlı bir zemine kurmak çok daha sağlamdır.
Evvel zaman örnekleri, devamındaki muadilleri gibi bugünkü despotlukların da geleceği yok. Bunu büyük bir güvenle söylüyoruz. Ne kapitalizmin ne türevlerinin ezilenlere sunabileceği bir yeni hayat mümkün değildir. Ezilen insanlıksa onu kuşatan kapitalizm mengenesinden kurtulma olanağına sahip, üstelik bu mücadele sürecinin her evresi/safhası misliyle özgürleştiricidir.