25 Kasım 2024 Pazartesi

MLKP/KKÖ Hüseyin Demircioğlu Akademisi Komutanlığından açıklama

MLKP/KKÖ Hüseyin Demircioğlu Akademisi Komutanlığı, "Türkiye ve Bakûr kadın hareketi tıpkı İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeme ısrarında olduğu gibi; 7 ayı aşkın zamandır süren bu işgalci sömürgeci savaşa karşı, kimsayal-termobarik silah kullanımına, soykırıma ve doğa talanına karşı cesaretle ve kararlılıkla kendini, kadınları, sokağı örgütleyerek direnişimize omuz vermelidir. Zaferimizin de ortağı olabilmelidir" dedi.

Marksist Leninist Komünist Partisi/Komünist Kadın Örgütü (MLKP/KKÖ) Hüseyin Demircioğlu Akademisi Komutanlığı, 25 Kasım'a ilişkin açıklama yaptı. Medya Savunma Alanları'na yönelik savaş nedeniyle elimize geç ulaşan, "Sömürgeci işgale savaşa karşı direnişe ve zafere ortak olalım" başlıklı açıklamada şu ifadeler yer aldı: "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele gününe Kürdistan, Ortadoğu ve Dünya kadınlarının ataerkil kapitalizme, işgalci sömürgeciliğe, faşist politik islamcı rejimlere, diktatörlüklere karşı envai çeşit yol-yöntemi içeren mücadelesi ve savaşımıyla yürüyoruz. Evsel köleliğe, emek ve beden sömürüsüne, cins kırımına, inkarcı sömürgeci savaşlara karşı, faşist politik islamcı diktatörlüklere karşı; Kürdistan'dan Latin Amerika'ya, Afganistan'tan Avrupa'ya işçi-emekçi kadınlar, ezilen halklardan ve inanç topluluklarından kadınlar, göçmen kadınlar, genç kadınlar ve trans kadınlar emekleri, hakları, hayatları, yaşam tarzı serbestisi ve özgürlükleri için direniyor, bedel ödüyor ve savaşıyorlar. Dominikli yoldaşları Mirabel Kardeşler'in mücadelesinin izini sürüyor.

'TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜK İSTEMİNİN FIRTINASINA DÖNÜŞTÜ'
Toplumsal isyanlara ve ayaklanmalar çağımıza kadın isyanları ve devrimleri damgasını vuruyor. Dünya kadın hareketimizin ve Komünist Kadın Örgütü'müzün '21. yüzyıl kadın devrimleri yüzyılı olacak' belirlemesine yeni bir nefes bölgemizden, Rojhilat'tan geldi. Rojhilat'ta Jina Amini'nin Molla rejimine karşı çaktığı özgürlük kıvılcımı; 'Jin, Jiyan, Azadi' haykırışıyla başta İran kadınları olmak üzere toplumsal bir ayaklanmanın kapısını araladı. Kadınların saçlarınının rüzgarı, toplumsal özgürlük isteminin fırtınasına dönüştü.

'JİN, JİYAN, AZADİ SLOGANI DİRENİŞTE YOLDAŞLAŞMA YOLUDUR'
Haftalardır sokağı terk etmeyen özgür bir toplumsal düzen arayışçıları, Molla rejiminin tüm dinsel gerici baskısına, faşist yasa ve uygulamalarına; başörtü serbestisiyle simgeleşen kadına dönük yaşam tarzı müdahalesine karşı eşitlik ve özgürlük yolunda kanları ve canları pahasına direniyorlar. Dünya emekçi ve ezilen kadınlarının dilinde faşist politik islamcı rejimlere, diktatörlüklere, ataerkil kapitalizme karşı Kürt kadınlarının yükselttiği 'Jin, jiyan, Azadi' sloganı artık direnişte yoldaşlaşma ve özgürlük yoludur.

Kürt özgürlük gerillası, 7 ayı aşkın zamandır Medya Savunma Alanları'ında ABD-NATO-AB destekli inkarcı sömürgeci burjuva Türk devletine karşı muazzam, destansı bir direniş yürütüyor. Kadın gerilla kuvvetinin bu savaşın fedaileri olduğu gerçeği gibi aynı zamanda öncüsü ve sürükleyici militanıdır. 'TSK' adı altında bünyesinde topladığı DAİŞ artıkları ve kontrgerillasıyla; İHA, SİHA, savaş uçakları gibi her türlü savaş tekniğiyle; kimsayasal silah, termobarik bomba, boğucu-zehirli gazlarıyla gerillaya karşı kelimenin gerçek anlamıyla bir imha ve işgal savaşı sürdürüyor. Doğaya, doğal canlı yaşama verdiği zarar belki de onyıllar boyunca etkisini gösterecek boyutta.

'DİRENİRKEN DEVLET ŞİDDETİNİ DE TEŞHİR ETTİ'
Türkiye'de kadın özgürlük mücadelesi yürüten komünist, feminist, yurtsever, demokrat kadınlar öncülüğünde kadın kitleleri erkek egemen faşist şeflik rejiminin yürüttüğü tüm saldırılara karşı geçtiğimiz yıllar boyunca sokakta eylemiyle direnişteydi. Özsavunma hakkını kullandığı için tutuklanan kadınları, erkek yargıya karşı dişe diş bir mücadelenin konusu yaptı. İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmediğini sayısız araç ve biçimle dünyaya haykırdı. Toplumsal yaşamın dinselleştirilmesinden en çok zarar gören kadın ve LGBTİ+'lar olduğu bilinciyle 'makbul kadınlık' dayatmasına prim vermedi, kadın yoksulluğuna ve özgürlük yoksunluğuna karşı birleşik eylemli bir duruşun sahibi oldu. Büyük kazanımlar elde etti. Toplumsal mücadelenin diğer kuvvetlerine birleşik mücadelenin yöntemini gösterirken direnme azmi ve kazanma umudu aşıladı. Bunun karşısında devrimci, yurtsever, komünist kadınlar gözaltında, hapishanelerde çıplak arama gibi cinsel işkenceye karşı geri adım atmaksızın direnirken devlet şiddetini de teşhir etti.

'CİNS ÖZGÜRLÜKÇÜ TALEP TEMEL GÖREVDİR'
Türkiye ve Bakûr kadın hareketi öncüleri; devrimci, komünist, feminist, ilerici tüm kadın örgütleri ve ortak mücadele örgütlerinin, özgürlüğe susamış kadın ve LGBTİ+'ların 25 Kasım'a giderken ve anda; tıpkı Mirabel Kardeşlerin tarihsel mirasçılığına yaraşır bir adanmışlık ve mücadele tarzıyla, özgürlük tutkusuyla kendini ortaya koyacağına güvenimiz tamdır. Çünkü kadın özgürlük hareketimiz kadın yoksulluğuna, şiddetine, sömürüsüne, cins kırımına, sömürgeci savaşa karşı on yıllardır ilmek ilmek dokuduğu mücadelesini 25 Kasımlar'a sıkıştırmayarak; 'erkek-devlet şiddetine hayır' diyerek her günün, dönemin parolası kılmayı başarmıştır. Şimdi ise genç kadınlar başta olmak üzere işçi-emekçi kadınların; ezilen yoksul kadınların, trans kadınların kapılarını; tüm bu taleplerinin yanısıra politik islamcı faşist şeflik rejimine ve erkek egemenliğine 'karşı antifaşist, antisömürgeci, cins özgürlükçü' içerikli taleplerle ve çağrılarla çalmak temel görevidir.

'KADINLAR İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEKİ ISRARIYLA SAVAŞIMIZA OMUZ VERMELİ'
Güney Kürdistan dağlarında hiç bir savaş hukuku tanımayarak tüm askeri teknik-kimasal silahlarını özgürlük gerillalarının, komünist gerillaların ve kadın gerillaların üzerine kusan işgalci, sömürgeci, savaş suçlusu Türk devletine karşı kadın kitlelerini sokağa, eyleme, isyana ve örgütlenmeye çağırmalıdır. Azerbaycan-Ermenistan savaşında ekranlara yansıyan Ermeni kadın asker Anush Apetyan'a yapılan cinsel işkence ve katliam saldırısının dağlarımızda kadın gerillalara karşı yapılmadığını, cansız gerilla bedenlerine cinsel işkenceler yapılmadığını düşünmek ırkçılıkla harmanlanmış ataerkil devletin geçmiş pratiklerini yok saymak anlamına gelecektir. İşte bu yüzden Türkiye ve Bakûr kadın hareketi tıpkı İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeme ısrarında olduğu gibi; 7 ayı aşkın zamandır süren bu işgalci sömürgeci savaşa karşı, kimsayal-termobarik silah kullanımına, soykırıma ve doğa talanına karşı cesaretle ve kararlılıkla kendini, kadınları, sokağı örgütleyerek direnişimize omuz vermelidir. Zaferimizin de ortağı olabilmelidir.

'ÖLÜMSÜZLERİMİZİ SAYGI VE ÖZLEMLE ANIYORUZ'
Kadına yönelik devlet şiddetinin en açık biçimi olan sömürgeci işgalci savaşa karşı bir çok araç ve yöntemle ses çıkarmak, ezilenlerin ve halkların eylemli tepkisini örgütlemek 25 Kasım mücadele günü vesilesiyle kadın hareketimizin tarihsel görevidir. Komünist kadın gerillalar olarak demokratik halkçı duruşuyla kimyasal silahlar konusuna dikkat çeken Şebnem Korur Fincancı hocanın direnişini selamlıyor; yine Başur'da katledilen Nagihan Akarsel yoldaşımızın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Mersin'de fedai eylemiyle ezilenlerin şiddetinin meşruluğunu bir kez daha gösteren, soykırımcı faşist devletin kimyasını bozan Ruken ve Sara yoldaşlarımızın silahını daima yüksekte tutacağımızı yineliyoruz. Kadın özgürlük mücadelesinin her cephesinde ve alanında cinsel devrim ve toplumsal devrim uğruna emeğiyle mücadeleyi omuzlayan; Mirabel Kardeşler olmak üzere tüm kadın ölümsüzlerimizi saygı ve özlemle anıyoruz! Jin, jiyan, azadi. Kadın, yaşam, özgürlük. Yaşasın kadın devrimimiz."