24 Kasım 2024 Pazar

Metin Lokumcu davası 10 yıl sonra başlıyor

Artvin'in Hopa ilçesinde polisin attığı kimyasal gazlar sonucu 31 Mayıs 2011 tarihinde yaşamını yitiren Metin Lokumcu'nun öldürülmesine ilişkin dava 10 yıl sonra başlıyor. Uzun yıllar süren bir mücadelenin sonucu başlayacak davaya ilişkin ETHA'ya konuşan avukat Meriç Eyüboğlu, "Bu dava Metin Lokumcu'yu tanıyanları, Lokumcu'nun ailesini ilgilendiren bir dava değil. Bu ülkede nefes alamayan herkesi ilgilendiren bir dava" diyerek 21 Nisan günü Trabzon'da görülecek davaya katılım çağrısında bulundu.

31 Mayıs 2011 Hopa bakımından önemli tarihsel kesitlerden biri. Genel seçimler öncesi dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan il merkezlerinde yaptığı mitinglerden birini Artvin'de değil de Hopa'da yapmayı tercih etti. Bölge kentlerinden taşıdığı kitlesiyle Hopa halkına AKP'nin siyasetini kabul ettirmeye çalışsa da başarılı olamadı. Hopa halkı, doğasına, çayına, geleceğine, özgürlüğüne sahip çıkmak için mitingin yapılacağı gün sabah saatlerinden itibaren toplandı, toprağına, suyuna, çayına sahip çıktı. İktidarın işçi, emekçi, yoksul köylülüğün emeğini sömüren, toprağını, suyunu, doğasını talan eden politikalarına karşı çıktı.

Fakat Erdoğan'ın ilçedeki mitingi öncesinde alanın 'temizlenmesi' talimatı sonucu kitleye sert bir saldırı gerçekleşti. Cop kullanıldı, yaralananlar oldu. Yoğun olarak kullanılan kimyasal gazlardan birçok insan etkilendi. Metin Lokumcu ise bu kimyasal gazlar nedeniyle yaşamını yitirdi.

Eylem ilk başladığında sayı daha azdı, polisin saldırısı ve Metin Lokumcu'nun yaşamını yitirdiğinin duyulmasının ardından Hopalılar alana aktı. Sayı her geçen zaman diliminde arttı ve 8 saat süren bir mücadele yürüttü Hopa halkı. Devlet o gün Metin Lokumcu'yu öldürmekle kalmadı, sonrasında Hopa'da 100'den fazla kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar Erzurum'a kaçırılarak 12'si tutuklandı, aylarca hapishanede tutuldu.

Metin Lokumcu'nun devletin polislerinin attığı kimyasal gazlar nedeniyle ölümünün ardından dönemin Başbakanı Erdoğan, "Bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durmaya da gerek duymuyorum. Kalp krizi sonucu ölmüş" diyerek, Metin Lokumcu'nun öldürülmesinin sorumlularını ihya etti, yargılanmayacaklarının sinyalini verdi.

Bu sözlerin ardından sorumluların yargılanmasıyla ilgili başvurular sonuçsuz kaldı. Türk Tabipleri Birliği'nin Metin Lokumcu'nun polisin attığı kimyasal gazlar nedeniyle yaşamını yitirdiğine ilişkin 2012 yılında verdiği rapora rağmen, soruşturma yıllarca sürüncemede bırakıldı. Ve Metin Lokumcu katledildikten 9 yıl 7 ay sonra iddianame hazırlandı. En az 50 kişiyle ilgili dava açılması istenirken sadece 13 polis hakkında hazırlanan iddianame kabul edildi. Davanın ilk duruşması 21 Nisan günü Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülecek.

Davanın avukatlarından Meriç Eyüboğlu ile Metin Lokumcu'nun öldürülmesine ilişkin açılan dava sürecini konuştuk.

9 YIL 11 AY SONRA BAŞLAYAN DAVA

Dava on yıl üzerine başlıyor. 2011'de yaşandı bu olay. Bu süreç içerisinde dava neden açılmadı, neden başlamadı?
Toplumsal olaylarda hayatını kaybeden pek çok kişide yaşadığımız şey bu; davaların ya hiç açılmaması ya da gecikmeli açılması; gerçek faillerin yargılanmaması ve sürecin cezasızlıkla sonlanması. Metin Lokumcu davasında da benzer şeyler yaşadık, yaşıyoruz. 10 yıla bir ay kala ilk duruşma olacak. Bu kadar geç açılan az sayıda davalardan biri.

TTB KİMYASAL GAZ ÖLÜME NEDEN OLDU RAPORU VERDİ
Ne oldu? Sık sık savcı değişti. Hopa'daki bir dizi insan tanık olarak dinlendi, gerçek tanıklar bile araştırılmaksızın. Bir sürü yazıldı, çizildi, sanırım bir on klasör kadar evrak var dosyada. Oysaki Metin Lokumcu'nun hayatını kaybetmesinin o gün orada kullanılan kimyasal silahlardan kaynaklandığı 2012 yılında ispatlanmıştı Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) raporuyla. TTB'nin raporundan sonra dosyayı inceleyen Adli Tıp Genel Kurumu buna 'hayır' diyemedi. Daha mahcup bir ifadeyle Metin hocanın ölümünde kimyasal gazların etkili olduğunu kabul etti. İddianamenin düzenlenme tarihi 2020'nin son ayları. Bu kadar zamanda ne oldu, fiili, hukuki, mantıki, insani hiçbir açıklaması yok.

Başından itibaren hem polisler hem oradaki mülki idare yöneticileri hakkında bir dava açılması talebiniz vardı. Fakat yetkisizlik/görevsizlik kararları verildi. Siz bu süre içerisinde nasıl bir yol izlediniz, bugün ne bekliyorsunuz?
Bu kısmı da aslında maalesef hep alışılageldiği şekilde ilerledi. O gün Hopa meydanında o kimyasal gazları, Metin Lokumcu'yu öldürecek şekilde kullananlar, pek çok arkadaşımızın öldürücü bölgeleri başta olmak üzere yaralanmalarına neden olanlar; cop ve fiziki darbe var.

ERDOĞAN'IN HOPA MİTİNGİ BİLİNÇLİ TERCİHTİ
Hopa'da malum sol, sosyalist bir yer. Orada gövde gösterisi yapmak istiyor AKP. Fiziki olarak sınır kapısında olduğu için transit yolun olduğu bir yer. Miting alanının yapılacağı yerle basın açıklamasının yapılacağı yer arasında koskoca bir uluslararası yol var aslında Hopa'nın kendi caddesi dışında. Dolayısıyla aslında karşılıklı olsalar da iki yer birbirine hayli uzak. Sabah saatlerinde basın açıklaması yapmak için toplanıyor insanlar bundan daha olağan ne olabilir.

HES'lerin çok yapıldığı zamandı. En ufak dereye HES yapılmaya başlanıyordu. Çay, çay da kota sorunu var. Bölgenin kendi sorunları var, tabi ki memlekete ilişkin söylenecek söz de var. Sabah buluşuyorlar 10.30'da. Karadeniz'e yakışır şekilde horonlar devam ederken, müdahalede başlıyor.

Daha sonra geliyor Başbakan Erdoğan. Gelmeden önce sokakların temizlenmesi talimatı veriliyor. Bu talimatı alanlar da sokakları süpürme pahasına en sert şekilde müdahale ediyor. Bu bakımdan sadece o gazı atanlar değil, talimatı verenler de sorumlu. Metin Hoca'nın kaybı sonrası basın açıklamasına gelen 150 kişinin yerini Hopa halkı alıyor bu nedenle 8 saat sürüyor. İşte bu 8 saat boyunca yaşananlar sadece oradaki çevik kuvvetin yargılanmasıyla hakkaniyete ulaşamaz; bu hiyerarşi içinde, bu emir-talimat oluşturanların hepsi için şikayetçi olduk.

Bu şikayetler sonrasında bu soruşturma izni laneti karşımıza çıktı. Oysa söz konusu olan işkence olunca soruşturma izni alınmaması gerekir en azından kanunda böyle yazar. Yaptığımız şikayetler önce birbirinden ayrıldı, ayrı dosyalara girdi, ayrı numaralar aldı; soruşturma izinlerine 'Vali için falanca', 'İçişleri Bakanlığı için filanca' derken farklı farklı şehirlerde farklı farklı idari birimler yürüttü.

TALİMATI VERENLER KORUNDU
Bu kararların önemli bir bölümü tebliğ edilmedi; peşinden koşarak, yakalamaya çalışarak geçen yıllardı bunlar. Sonuç olarak hepsiyle ilgili, bu hiyerarşinin üstünde olan herkesle ilgili soruşturma izni verilmemesi kararı verildi. Bu da yine maalesef ki çok alışık olduğumuz devlet geleneği haline gelmiş durum.

Hiyerarşinin daha altındakiler yani Artvin İl Emniyet Müdürü ile Hopa İlçe Emniyet Müdürü ve işte alanda görevli olan polisler toplamda 13 kişiye dava açıldı, 37 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi. Onlarla ilgili de iç hukuk yollarını tükettik Anayasa Mahkemesi'ne gittik. Anayasa Mahkemesi önünde de bir dosyamız var. Ama 13 kişi değil 40-50-60 kişi de yargılansa aslında bu gerçek bir adalete ulaşmak için yeterli değil. Sayının azlığı, çokluğundan ziyade bu kararı verenler, 'Başbakan gelmeden bu sokakları boşaltmanız lazım' diyenler, bir gün sonra 'Müdahale emrini ben verdim' diyen Hopa Kaymakamı'nın açıklaması var mesela. Keza stoklarda gaz bittiği için övünülen açıklamalar var. Tüm bunlara rağmen onların yargılama sürecinin dışında bırakılması, meselenin bir boyutu.

METİN LOKUMCU KASTEN ÖLDÜRÜLDÜ
Bir diğer boyutu da 'görev savma' kabilinden, 'taksirle ölüme sebebiyet verme'den açıldı dava. Oysa ki burada kasıttan söz edebiliriz. Sokakları süpürme talimatının şiddeti ve sertliğiyle insanların canına okuyorlar tabiri caizse. Metin Lokumcu'yu kaybediyoruz böylece.

Davanın taksirle açılması zamanaşımı tartışması açısından önemli. Diğeri ise adalet duygusu açısından, nasıl bir adalet beklentimiz var meselesi tabi ki tartışmalı. Eğer siz bu maddeden dava açarsanız savcı olarak zamanaşımına ilişkin süreyi bizim aleyhimize daraltmış oluyorsunuz. On yıl sonra dava açtığınız yetmez gibi. Oysa kasıtla bu cinayetin işlendiğine ilişkin hukuki tartışma üzerinden açmış olursanız, zamanaşımı süresi uzamış oluyor. Dolayısıyla bu tartışma sadece adalet tartışması değil aynı zamanda bir davanın cezasızlıkla sonuçlanmaması tartışması.

Her şeye rağmen bir dava açılmış olması, Metin Lokumcu'nun tekrar bu kadar yüksek sesle, bu kadar haber olmasına, anılmasına vesile olmak tek iyi yanı.

DAVA TRABZON'A KAÇIRILDI

Bu tür davalarda hep kentin dışına taşıma eğilimi var. Bu dava da Trabzon'da görülecek. Davanın Trabzon'da görülmesini nasıl karşılıyorsunuz, nedeni ne?
Maalesef ki yine bir devlet geleneği. Çok eskiden beri AKP'den de öncesinden bahsediyorum. Biz bu davalarda sadece sahiplenilmesi, kamuoyunun sahip çıkması açısından değil aynı zamanda bir cezasızlık sürecinin devreye girmesi açısından da kaçırma politikasının izlendiğini biliyoruz. Burada da tam işaret ettiğimiz iddianamedeki görev savma kabilinden hazırlanmış kısım, hem de kaçırma ve uzun zamana yayma süreçleri bu davanın da cezasızlıkla sonuçlanması planlarının yapılması, kurgunun yapıldığı alışık olduğumuz bir tiyatroyu izleme hazırlıklarını gösteriyor.

Güvenlik gerekçesi ileri sürüldü. Aynı yere atıf yapayım onlarca kişinin yargılandığı Hopa ana davası Hopa'da devam ediyor. 2011 yılının sonunda açıldı. On yıldır orada herhangi bir güvenlik problemi olmadı. Kaldı ki bizim davamızda sanıksızlık sorunu var. Bu 13 kişinin bir kısmı emekli olmuş, farklı yerlerde yaşıyorlar talimatla ifade verdiler. Yani duruşmada hiç sanık olmayacak. O nedenle güvenlik gerekçesini ciddiye bile almamak lazım.

BU DAVA ÜLKEDE NEFES ALAMAYAN HERKESİ İLGİLENDİRİYOR

Davaya çok az bir zaman kaldı. Siz avukatlar olarak bu süreci nasıl yürüteceksiniz? Davaya dair bir çağrınız, son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Hepimiz biliyoruz ki böyle toplumsal olaylarda kaybettiğimiz nice insanlar gibi, sadece Metin Lokumcu'yu, Metin Lokumcu'yu tanıyanları, Lokumcu'nun ailesini ilgilendiren bir dava değil. Bu ülkede nefes alamayan herkesi ilgilendiren bir dava. Çünkü herkesin gözü önünde öldürülüp sonrasında da sorumluların yargılanmadığı, hepimizin adalet, vicdan duygusunu sarsan nice cinayetten biri. Bu kez failler açığa çıkacak mı konusunda geleceğe ilişkin umut duymamız için önemli.

Metin Lokumcu davasında başka bir yan daha var; kimyasal gaz daha öncesinde de kullanıldı. 2007 1 Mayıs ilk kez ölüm haberini okuduk zihinlerimizde tazedir; 2011, 2013 Gezi. Bu dosyada ilk kez kimyasal gazların ölüme neden olduğu Metin Lokumcu'nun ölümünün bu kimyasal gazlardan kaynaklandığı bilimsel olarak ispatlandı.

Bu davanın bir başka önemli yanı da bu bence. Burada alabileceğimiz yol, Gezi'den sonra bir kampanya konusu olan bu gazların toplumsal olaylarda kullanılmasının yasaklanması açısından da bize yol aldıracak, emsal bir değeri olacak.

SORUMLULARIN HESAP VERMESİ MÜCADELESİ
Ama emsal olması bir yana hepimizin bu coğrafyada yaşarken bu cezasızlığın bittiğini, sorumluların hesap verdiğini görmeye ihtiyacı var. Mücadelemiz de bu zaten.

Birçok baro başkanı takip edeceğini açıkladı. Vekiller gelecekler, kurum temsilcileri gelecek. Tabi ki Hopalılar orada olacak. Çok kalabalık olmasını bekliyoruz ve Türkiye'nin neredeyse her yerinden avukatlar geliyor. Hiç pandemi yokmuşcasına görülecek bir dava.