24 Kasım 2024 Pazar

Merttürk: Halk iktidarını kurmak için sokakta birleşelim

Saray rejimi ve temsilcisi olduğu kapitalist sistemin krizi, mücadele dinamiklerinin yan yana gelişi ve sokak pratiği ile daha da derinleşiyor. Artan saldırılar, gelişen mücadele dinamikleri karşısında yürünmesi gereken yol ve birleşik mücadele ekseninde başlattığımız röportaj dizimizde konuğumuz Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk...

HDP'nin çağrısına yanıt veren yedi siyasi parti ve örgütün yan yana gelişine ilişkin tartışmalar farklı zemin ve biçimlerde devam ediyor. Kimileri bunun seçim ittifakı olduğunu gerekçe yapıp katılmaktan imtina etse de ekonomik ve siyasi krizin derinleştiği süreçte üçüncü cephenin önemi daha da artıyor.

18 Ocak günü gerçekleştirilen görüşmeye katılan parti ve örgütlerle yaşanan ekonomik ve siyasi kriz, bu koşullarda ortaya çıkan mücadele dinamikleri, HDP'ye yönelik saldırılar karşısında alınacak tutum, üçüncü cephe ihtiyacı ve bunun genişletilmesine bakış açılarını konuştuk.

Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk'ün sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:

GEÇİNEMİYORUZ DİYEREK SOKAKLARDAYIZ

Uzunca bir süredir yaşanan ve halkın, emekçilerin, gençlerin bazen sokağa çıkarak, bazen bireysel protestolarla yanıt verdiği ekonomik ve siyasi kriz karşısında Halkevleri'nin mücadele hattı nedir?
Bir süredir Halkevleri olarak "geçinemiyoruz" diyerek sokaklarda, meydanlarda yer alıyoruz. Özellikle yoksul mahallelerde siyaset yürütmeye çalışıyoruz. Ve herkesi de tüm geçinemeyenlerle birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.

Neden geçinemeyenler demiş olduk ve neden bu noktadan doğru hareket etme ihtiyacı hissettik; sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada neoliberal kapitalizm büyük bir kriz içerisinde. Aynı zamanda neoliberal kapitalist sistemin iktidarları, tıpkı Türkiye'deki iktidar gibi onlarında eskisi gibi halkı yönetme kapasitesi kalmadığı, halkın da eskisi gibi yönetilmek istemediği bir durum söz konusu. Çünkü bir yandan ekonomik kriz, bir yandan siyasal kriz devam ederken aynı zamanda bir devlet krizi olarak da karşımıza çıkan çoklu krizlerin içerisinden geçiyor ülkemiz.

HALKLA SİYASET
Elbette bizlerde sosyalistler olarak, devrimciler olarak bunca krizin içerisinde bir çıkar yolu arıyoruz hep birlikte. Ve bu çıkar yolunun halkla birlikte örülebilecek bir siyasetle mümkün olduğunu, halkın öznesi olduğu bir siyasetle ancak mümkün olabileceğini düşünüyoruz. Bu mantıkla bir süre önce, özellikle ekonomik krizin ağır yükü altında ezilen yoksul halkla birlikte o halkın siyasetini, siyasetin gündemine merkezine taşıyabilmek adına hep birlikte mücadele çağrısı yapmıştık.

KRİZİ DERİNLEŞTİRMELİ, KONTRGERİLLAYI DAĞITMALIYIZ
Daha yakın bir zamanda ise "insanca bir yaşam, demokrasi, eşitlik ve özgürlük, adalet için direnişte birleşelim" çağrısında bulunmuştuk. Kendi tutumumuzu belirten bir deklarasyonda buluşmuştuk. Biz şunu amaçlıyoruz; bunca krizin içerisinde, bunca yoksulluğun, bunca politik krizin içerisinde bu bir taraftan devlet krizi olarak yaşanırken yani kontrgerilla bugün dağılmaya yüz tutmuşken, bizim bu krizi derinleştirmemiz ve kontrgerillayı dağıtmamız gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü aslında yaşadığımız bunca krizin karşısında eskisi gibi örneğin Gezi gibi bir kitlesel halk isyanının patlamama sebeplerinden biri elbette ki ağır faşizm koşulları altında kitlelerin ve bizlerin mücadele etmeye çalışmasıdır. Memleketi faşizmden kurtarmak için eşitlik, adalet ve özgürlük için bir an önce kontrgerilla birliklerinin dağıtılması gerekir.

FAŞİZME KARŞI MÜCADELE
Bu nasıl karşımıza çıkıyor, kimi zaman çeşitli ilerici, demokratik, sosyalist kurumlara saldırı olarak karşımıza çıkıyor. Kimi zaman kişiler özelinde saldırılar olarak karşımıza çıkıyor. Yakın zamanda şahit olduğumuz gibi Sezen Aksu, Gülşen gibi sanatçılar nezdinde de karşımıza çıkabiliyor. Yani faşizm bugün gündelik hayatın en ufak zerresine kadar sirayet etmiş durumda. Bizim de bunun karşısında hep birlikte faşizme karşı mücadeleyi bu kadar gündelik sorunlardan bile özel olarak görünen ama aslında çok toplumsal olan pek çok sorunu hep birlikte antifaşist cepheden karşılayabilme gücüne sahip olabilmemiz gerekir. Öncelikle bunun yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

ENERJİ ÜRETİMİ VE DAĞITIMI KAMULAŞTIRILMALI
Aynı zamanda özelleştirilen tüm varlıklar yeniden kamulaştırılmalıdır. Örneğin kış aylarından geçiyoruz enerji üretimi ve dağıtımı Türkiye'de uzun yıllardır özelleştirildiği için şirketlerin ceplerini daha iyi doldurulabilmesi için yoksul halkın cebinden çalışıyor devlet. Bunu biliyoruz hepimiz. Ve Halkevleri olarak bir süredir enerji üretimi ve dağıtımı noktasının kamulaştırılması noktasında mücadele yürütüyoruz. Çeşitli illerde eylemlerimiz gerçekleşti. Elektrik ve doğalgaz özellikle kışın bizi çok zorluyor, yoksul halkı çok zorluyor. Bir an önce kamulaştırılmalıdır enerji üretimi ve dağıtımı.

TOPLUMSAL YAŞAM DİNDEN ARINDIRILMALI
Yakın bir zamanda Enes Kara örneğinde gördüğümüz gibi bu memleketi ya sopayla ya da gericilikle yönetmeye çalışıyor iktidar. Sopasının yetmediği yerde, rıza üretemediği yerde düşmanlaştırarak yönetmeye çalışıyor. Bu nasıl karşımıza çıkıyor bir yandan yoksullukla sınanan halk ya dilencileştirilerek yani bir dilencilik kültürüne hapsedilmeye çalışılarak ya da dinin kullanılmasıyla düşmanlaştırılarak bir taraflaştırma sağlıyor. Enes Kara bu memlekette gericiliğin gelmiş olduğu nokta açısından çok somut ve çarpıcı bir örnekti. Daha önce kaçak bir tarikat yurdunda başka bir öğrencinin maalesef katledildiğini görmüştük. Bu çocukların aileleri doğrudan cemaatleri, tarikatları savunan bir yerde durmuşlardı. Bu örnekler bize aslında memlekette laiklik mücadelesinin ne kadar kritik bir yerde olduğunu gösteriyor. Yani tüm toplumsal yaşamın, üretim ilişkilerinin dahil olmak üzere dinden arındırılması gerektiğini düşünüyoruz. Gençlerin geleceği ya da çocukların geleceği, kadınların ya da bu memlekette yaşayan milyonlarca işçinin geleceği tarikat ve cemaatlerin fetvalarına, onların kurallarına, onların gericiliğine teslim edilemez. Bir an önce tüm tarikat ve cemaatler kapatılmalıdır bu ülkenin selameti için. Bu anlamda mücadele ediyoruz aynı zamanda.

ENES KARA'NIN KATİLİ BU SİSTEM
Cemaat ve tarikat yurtlarından bahsederken eğitimden bahsetmemek olmaz. Elbette ki işlenen bu cinayetlerin, Enes Kara intihar etti deniliyor ama biz göz göre göre ölüme gönderildiğini ve öldürüldüğünü düşünüyoruz. Bu sistemin katil olduğunu düşünüyoruz Enes Kara'nın. Dolayısıyla eğitim sorunu bir yanıyla gericilik başka bir yanıyla da yoksulluk sorunudur. Bu ülkenin tüm halkları, çocukları eşit bir şekilde eğitime erişebilmelidir. Eşit yurttaşlığın temel ilkelerinden biridir bu. Dolayısıyla eğitim bir an önce kamulaştırılmalıdır. Yani bakanlarının özel okul sahibi olduğu, bakanlarının özel hastane sahibi olduğu bir yerde eğitim ve sağlık hakkından bahsedilemez. Dolayısıyla bütün bunlar yeniden kamulaştırılmalıdır. Halkın olan halka geri verilmelidir.

SAĞLIK ÖZELLEŞTİRİLEREK İNSANLAR ÖLÜME MAHKUM EDİLİYOR
Pandemiyle birlikte çok fazla hayatımıza giren sağlık sorunundan bahsedebiliriz. Açığa çıktı ki sağlık gibi yaşamsal bir konu özelleştirildiğinde aslında insanlar ölüme mahkum bırakılıyor. Bugün gelinen sağlık politikasında insanların, özellikle yoksul halkın kendi derdiyle baş başa bırakıldığı bir durumdan söz edebiliriz. Parası olanın sağlık hakkına erişebildiği bir durum var. Tüm dünyayı saran olağanüstü bir sağlık krizinde dahi parası olanın sağlık hakkına erişebildiği bir sistem bizim kabul edebileceğimiz bir sistem değil. Bir an önce tüm sağlık hizmetleri kamulaştırılmalıdır, bunun başka bir çözümü yoktur.

HALK SİYASETİN ÖZNESİ OLMALI, SOKAKTA MÜCADELE ETMELİ
Başka bir yanıyla 5'li çete olarak anılan sermaye grupları var, onların yaptığı uygulamalar çok gündem oldu. Kaçırdıkları vergiler, sırtımızdan geçindikleri, zenginliklerine zenginlik kattıkları bir durum söz konusu. Oxfon'un verilerine göre bugün dünyadaki yüzde 1'lik zenginliğe sahip olan kesim, gelirinin yüzde 99'unu kaybetse geride kalan yüzde 99'undan halen daha daha zengin hayatına devam edebiliyor. Yani bu kadar büyük bir soygundan bahsediyoruz. Ülkemizde de durum farklı değil. Yani sadece 5'li çete yetmez, bir an önce tüm sermaye kamulaştırılmalıdır ve kademeli servet vergisi uygulanmalıdır. Bu memleket için başka bir çözüm yoktur saydığımız çözümler dışında. Biz bu siyaseti örgütleyebilmek için halkın siyasetin öznesi olduğu, sokakta mücadele ettiği demokrasiyi de, eşitliği de, özgürlüğü de yeniden tesis ettiği bir mücadele biçimiyle yola devam ediyoruz. 

DİRENİŞTE BİRLEŞELİM

8 Ocak'ta HDP'nin çağrısıyla 8 siyasi parti yan yana geldi. Bu yan yana gelişi nasıl değerlendiriyorsunuz? Buranın üçüncü cepheyi güçlendirerek, gerçek somut bir alternatif olarak halkın karşısına çıkma durumu nedir?
Öncelikle şunu belirtmek isterim hep 8 parti olarak bahsediliyor. Biz bir halk örgütüyüz, parti değiliz. Elbette ki bir parti kadar etkili siyaset yapıyoruz ancak parti değiliz. Halkevleri halkın muhalefet örgütüdür. Bizim, "insanca bir yaşam için, demokrasi, eşitlik, özgürlük, adalet için direnişte birleşelim" diye çağrı yapmıştık. Ne yazık ki solun birlikteliği hep seçim endeksli olarak ya da seçim gündemleri yaklaştığında daha hararetli tartışılıyor. Biz bunu aslında bir talihsizlik olarak görüyoruz.

PARLAMENTO, SEÇİM DIŞINDA BİR SEÇENEK MÜMKÜN
Direnişte birleşelim çağrımız şöyle bir çağrı; seçim olsun olmasın bu memlekette; ya da Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı olarak bir seçenekten bahsettik onlarda seçim endeksli ve aslında parlamento odaklı bir siyasetin alternatifi memlekette. Biz başka bir iddia ile yola çıkıyoruz. Biz bizim gibi pek çok kurumla, parlamento dışında da seçim dışında da başka bir halk gerçekliğinin, bir direnişin devrimci bir duruşun mümkün olduğunu savunuyoruz. Şunu çok iyi biliyoruz seçimler gününü elbette önemsizleştirmemeli. Seçim süreçleri halkın direniş potansiyelini açığa çıkarmak açısından, sokakları yeniden ısındırmak açısından, sokaklarda yeniden mücadele edebilmek açısından çeşitli olanaklar sunan bir süreç elbette. Ancak tümüyle yönümüzü seçime endekslediğimizde o zaman gerçekten temas etmemiz gereken yerleri, sokağı, halkla birlikte kuracağımız mücadeleyi eksik bırakma yanılgısına düşebiliyoruz.

HALK İTTİFAKI BİR EYLEM BİRLİĞİDİR
Zaten solda yer alan, sosyalist olan kimsede tek başına seçimin çözüm olduğunu düşünmüyordur memlekette. Dolayısıyla tüm sosyalistlerin, devrimcilerin, ilerici güçlerin aynı zamanda seçim dışında, parlamento siyaseti dışında başka bir direniş odağının kurulması noktasında sorumlu olduğunu düşünüyoruz. Bunun için "direnişte birleşelim" diye çağrıda bulunduk. Çünkü biz solun birliğinden de, demokratik bir birlikten de, halk ittifakından da, 3. ittifak, 5. ittifak adına her ne denecekse biz bundan aslında bir eylem birliğini anlıyoruz. Ve şimdiye kadar diyalogda olduğumuz tüm dostlarımıza da bu çerçevede bir birliktelik öneriyoruz.

Bir süredir çeşitli biçimlerde bir araya gelen sol, sosyalist yapılar partiler örgütler görüşmeleri devam ederken HDP'nin çağrısıyla 8 örgütün ortak bir deklarasyonu da olmuş oldu. Bu en asgari düzeyde nasıl biraraya gelebileceğimizi hızlıca açıkladığımız bir deklarasyon oldu. Bizim önerimiz hızlıca yeniden biraraya gelinmesi yönündeydi. Kitlelerde bir moral, motivasyon ve birlikte hareket etme noktasında bir ilgi de yarattığını biliyoruz aynı zamanda. Ve sorumluda hissediyoruz kendimizi. Şu anlamda sorumlu hissediyoruz. Biz bu çağrıyı yaptıktan sonra bir yandan elektrik zamları, bir yandan doğalgaz zamları, asgari ücretin yoksulluk sınırının çok altında sefalet ücretiyle insanların hayatına devam ettiği bir koşulda, kadınların şiddet gördüğü, öldürüldüğü koşulda ya da gençlerin geleceksizlikle sınandığı ölüme sürüklendiği bir yerde ya da çocukların istismar edildiği, bizim tüm demokratik haklarımızın kısıtlanmaya çalışıldığı bir yerde bu tarz çağrılar yapıyorsak bunca sorunun çözümü olabilme noktasında iddiamızla, eylemimizle kendimizi ortaya koymalıyız. Solun birliği de, bütün bu sayılan onlarca sorunun çözümü de eylem birliğinde sağlanabilir.

DİRENİŞ ODAĞI KURABİLMEK
Peki eylem birliğinden ne anlıyoruz. Elbette biz en başta sokak mücadelesini anlıyoruz, sokakta verilecek mücadelenin ancak bizi hem geçmişte kaybettiğimiz haklarımızı kazanma noktasında hem de daha ileri hakları kazanabilmek adına ilerletebileceğini düşünüyoruz. Peki nedir bu sokak? Sokak vurgusunda herkes aynı şeyi mi anlıyor ya da sokak deyince sadece bir eylem mi anlıyoruz? Böyle de değil. Bizim sokaktan anladığımız şeyin kendisi elbette aynı zamanda eylemini örgütlemek, bu basın açıklaması olabilir, bu kitlesel eylemler olabilir, mitingler olabilir, çeşitli simgesel eylemler olabilir. Ama sadece bu olmak zorunda da değil. Sokaktan anladığımız şey, sadece sandığa giderek, sadece oy kullanarak, kendini ifade etme olanağı tanınan burjuva siyaset içerisinde halka başka bir seçeneğin olduğunu ispatlayabilmek için bugünden bir direniş odağı kurabilmek bizim açımızdan. Bu direniş odağını kurabilmek içinde, sosyalistlerin özellikle Gezi sonrası büyük bir daralma koşullarında, büyük bir faşizm koşullarında mücadele etmeye çalışan bizler açısından bir halk gerçekliğine yaslanmak zorundayız. Biz öncelikle bunu başarmalıyız. Bu da ancak halka giderek, yani yoksul halkla birlikte olabilir

Dolayısıyla biz bu dönemde kurulabilecek meclislerin özellikle halk meclislerinin, halkın kendi sözünü söylediği, siyaset yapma olanaklarını arttırdığımız aynı zamanda öznesi olabileceği bir mücadele pratiğinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu az önce saydığımız faşizme karşı mücadele anlamından da böyle bir öneme sahip. Eşitlik mücadelesi içinde, özgürlük mücadelesi içinde yoksulluğa karşı geçinemeyen milyonlarca insanın sesi olma mücadelesi açısından da böyle bir öneme sahip. Biz bunu anlıyoruz ve o deklarasyonun ardından kendimizi, mücadele anlamında, solun birliği anlamında böyle bir noktada görüyoruz.

Bu eylem birliğinde kimi zaman o görüşmede olduğu gibi, çeşitli deklarasyonların, çeşitli açıklamaların altına konulan yan yana imzalar şeklinde de olabilir. Ama asıl olarak kendimizi eylemimizle imzamızı eylemimizle ortaya koyabileceğimizi düşünüyoruz. Bu da mümkünse yan yana gelebildiğimiz yerlerde, yani ilerici olan, sosyalist olan, emekten yana olan, kadın mücadelesinden yana olan kiminle yan yana gelebiliyorsak bütün bu eylemleri ve bütün bu süreci birlikte örgütlemek. Fiili olarak yan yana gelemediğimiz noktalarda ise aynı sözün etrafında birleşmek, anonim bir takIm mücadeleleri örgütlemek ve mutlaka kitlesel mücadelelerin önünü açmak önemli bizim açımızdan.

SEÇİM SÜRECİNE MÜDAHALE SANDIKLA SINIRLANDIRILAMAZ
Ancak böyle bir mücadele hattı örülürse, seçim sürecinin de devrimciler açısında, sosyalistler açısından rahatlıkla atlatılabileceğini düşünüyoruz. Yani bugün devrimcilerin seçim sürecine yapacağı müdahalenin kendisi, salt sandıkla sınırlandırılamaz, salt sandık olarak düşünülemez. Bugünden direnişi, eylemini, aynı zamanda alternatifini yaratan ve kazanım sağlayabilen bir noktada olmalıyız. Bu halka yeniden devrimci siyasetin inandırıcı ve güvenilir olduğunu ispatlayabilmek zorundayız. Bunları kurmadan gidebileceğimiz herhangi bir sürecin sağlıklı olabileceğini düşünmüyoruz. Bulunduğumuz her yerde de tüm dostlarımıza başta eylem birliği öneriyoruz. 

SALDIRILARIN MUHATABI TEK BAŞINA HDP DEĞİL

HDP'ye dönük katliam, vekilliklerin düşürülmesi, parti kapatması gibi saldırılar gerçekleştiriliyor. HDP'yi savunmak bakımından ele alırsak bu saldırıların siyasi anlamı ne? Halkevleri'nin bu saldırılar karşısında pratik hattı ne olacak?
Biz bu saldırıların tek başına HDP'ye yapıldığını düşünmüyoruz. Elbette birinci muhatabı HDP'dir. Yani HDP bu süreçte çokça faşizmin şiddet sınavından geçmek zorunda kalan bir parti olmuştur ne yazık ki. Ama tüm bu saldırılan muhatabının tek başına HDP olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü bir kontrgerilla krizinden bahsettik örneğin, bir devlet krizinden bahsettik. Kontrgerilla kendisini yeniden onarmaya çalıştığında her zaman tercih ettiği yöntem başta Kürt halkı olmak üzere sosyalistlere, devrimcilere, ilericilere saldırarak buradan güç toplayarak yeniden yapılanmaya çalışır. Yıllardır böyle olmuştur memlekette. Bugün faşizm ya da devletin sopası karşımıza neredeyse okul müdürü edasıyla herkesi sıraya dizmiş, bir sıra dayağına çekmeye çalışıyor. En başta kimin sopayı yediği değil bu anlamda ya da sopayı sırasını beklemenin bir anlamı da yok diye düşünüyoruz. Bunların hepsinin önemsizleştiği bir ortamda birimize yapılan saldırı aslında hepimize yapılmış bir saldırıdır. Bu anlamıyla elbette saldırılar karşısında HDP'nin yanındayız ama bu basit anlamıyla yana yana durmak değil tek başına faşizme karşı amasız fakatsız mücadele edebilmek diye de düşünüyoruz. Bu amasız fakatsız mücadele sadece HDP'yi de kapsamıyor. Bugün herhangi bir gazeteciye saldırı olduğunda örneğin Sedef Kabaş meselesini düşünelim ya da herhangi bir sanatçıya saldırı olduğunda herhangi bir kişiye yönelik saldırı olduğunda münferit olaylar olmadığını biliyoruz artık. Hepsinin devletin planlı bir saldırısı olduğunu biliyoruz.

Nereden biliyoruz bunları devletin en tepesindeki birinci yetkili ağızlardan sanatçılara "dillerini keseriz" tehditleriyle biliyoruz. Ya da daha önce işbirliği içerisinde oldukları mafyaların "oluk oluk kanlarını akıtacağız" tehditlerinden biliyoruz. Daha sonra kontrgerilla yapılanması olarak karşımıza çıkan Süleyman Soylu'nun arkasında durduğu Milli Beka Hareketi'nin "kafalarına sıkacağız" diyerek sokakta eylem örgütlemesinden biliyoruz. Bunların hiçbiri münferit ya da kendiliğinden ortaya çıkan şeyler değil. Ya da bugün Semra Güzel'in Meclis'te bulunup bulunmaması, milletvekilliğinin tartışmaya açılmasını da benzer bir organizasyonun parçası olarak nitelendirebiliriz.

ŞİDDETİN DOZU VE BİÇİMİ FARKLI OLSA DA HEPİMİZE YÖNELİYOR
Peki bütün bunlar karşısında ne yapabiliriz? Öncelikle şunu yapmamız gerekir diye düşünüyoruz; şimdi iktidar benzer uygulamalarını benzer sopalarını, şiddetin dozu farklı olsa bile hepimizin üzerinde deniyor farklı biçimleriyle. Bu kimi zaman gözaltılar, kimi zaman tutuklamalar, kimi zaman hedef göstermeler olarak karşımıza çıkıyor. Rıza üretme kapasitesi çok daraldığı için kitleler üzerinde bir düşmanlaştırma politikasıyla ilerlemeye çalışıyor. Nasıl yapıyor onu da bugün siyaset yürüten bizler açısından pek çok ilerici kurum, devrimci, sosyalistin meşru olmadığını söyleyebilecekleri hiçbir şey yok ellerinde. Çünkü biz gücümüzü halk gerçekliğinden, yürüttüğümüz onurlu mücadeleden alıyoruz. Nereden gidebilirler; çok basit herkese terörist yaftası yapıştırıldı memlekette. Terörist olmayan kalmadı. Cumhurbaşkanının adını ağzına alan terörist.

Cumhurbaşkanına hakaretten ifade vermeye gidiyorsunuz bir bakıyorsunuz 5 yıl önce, 10 yıl önce yaptığımız meşru eylemler, söylediğiniz herhangi bir söz önünüze konuluyor. Yani bu bize şunu gösteriyor aynı zamanda, devlet unutmuyor elbette ki. Yani bu kontrgerilla sistemi bir yerlere not ediyor, bekliyor ve fırsatını kolluyor. Bunun karşısında peki biz ne yapacağız? Ne yazık ki şöyle pratikler var karşımızda Mecliste ilk kez vekilliğin tartışıldığı bir durum yok. Daha önce CHP'li vekillerin vekilliği tartışıldı, hatta vekiller tutuklandı. Buna karşı biz öncelikle Meclis'ten güçlü bir karşı duruş göremedik. Yani kendi partisinden bile vekillik tartışma konusu olduğunda güçlü duramayanların elbette ki başka bir parti için muhalefet edebileceğini düşünemeyiz. Ne kadar sessiz kalınırsa da, bu korku atmosferinin üzerine gelinme potansiyeli daha çok yükseliyor.

FAŞİZME KARŞI ANTİFAŞİST CEPHE ÖRGÜTLEME SORUMLULUĞU
Bütün bunların karşısında kimse sırasını beklemeden mücadele edebilmeli. Çünkü gerçekten birimize yönelen saldırı hepimize yöneliyor demektir. Kaldı ki bunun örneklerini görüyoruz. Bu saldırıların hepsinin tek tek gelmesini beklemeden bugün faşizme karşı hep birlikte bir antifaşist cephe örgütleyebilme sorumluluğunda olduğumuzu düşünüyoruz. Bu anlamıyla da HDP'ye yapılan saldırılar karşısında amasız fakatsız her zaman yan yanayız bu saldırıların karşısındayız. Ve elbette saldırıların sadece muhatabını ilgilendirmediğini hepimizi ilgilendirdiğini söyleyebiliriz. Bu aynı zamanda bir demokrasi mücadelesidir.

HALK İKTİDARINI KURALIM

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Çok karamsar bir tablo çizmiş olabiliriz, pek çok krizden bahsetmiş olabiliriz. Ama bu kriz çok büyük bir umudu da bünyesinde barındırıyor. Yani bu kadar çok kriz yaşanıyorken 20 yıllık iktidarı boyunca halka vaat edebileceği hiçbir şeyi olmayan bir iktidara karşı devrimci bir çıkış, bu krizlere devrimci bir müdahale mümkündür. Bizler açısından odaklanmamız gereken yerin burası olması olduğunu düşünüyoruz. Biz bu krizlere hep birlikte yüklenelim ve tüm memleketi bu iktidardan kurtarıp halk iktidarımızı kuralım diye çağırıyoruz. Herkesi de başta Halkevleri'nde olmak üzere, bulunduğu her yerde örgütlenerek mücadele etmeye çalışıyoruz.