Lice'de katledilenler için Diyarbakır'da eylem
Lice katliamında yaşamını yitirenler için Diyarbakır'da düzenlenen "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eyleminde "Lice katliamı davasında da gördüğümüz üzere, bölgede sivilleri katleden kolluk görevlilerine karşı yargı birimi bir adalet mekanizması gibi çalışmaktan uzaklaşmış, suç niteliğindeki eylemleri meşrulaştırma ve failleri aklama mekanizmasına dönüşmüştür" denildi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eylemlerinin 820. haftasında bir kez daha Bağlar ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkındaki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Eyleme kentteki birçok demokratik kitle örgütü temsilcisi katıldı. Eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı.
Bu haftaki eylemde 22-26 Ekim 1993 yılında Licê'de katledilen 66 yaşındaki Tütiye Talan, 70 yaşındaki Tahir Koza, 16 yaşındaki Zana Mercan, 4 yaşındaki Suna Cantürk, 2 buçuk yaşındaki Dilbirin Cantürk, 13 yaşındaki Hüseyin Cantürk, 25 yaşındaki Ali Canpolat, 34 yaşındaki Hüseyin Boğa, 29 yaşındaki Salih Boğa, 65 yaşındaki M. Rezzak Yıldırım, 40 yaşındaki Abdullah İzgi, 32 yaşındaki Mehmet Kaya, 40 yaşındaki Mustafa Çakır, 18 yaşındaki Zana Çakır, 70 yaşındaki Halil Dağ, 47 yaşındaki İmam Mehdin Güler ve Nurettin Soyer'in faillerinin neden cezalandırılmadığı soruldu.
'LİCE'NİN DIŞ DÜNYAYLA BAĞLANTISI GÜNLERCE KESİLDİ'
İHD Yönetim Kurulu üyesi Ali İhsan Demirtaş, Lice katliamına ilişkin şunları söyledi: "JİTEM tim Komutanı Tünay Yanardağ birçok PKK'linin Lice'ye girdiğini iddia ederek, Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ilçeye yönlendirir. Helikopterle Lice'ye giden Aydın, olağandışı hiçbir durum olmaması rahatlığı içerisinde İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı bahçesinde yaveri ile sohbet ederken suikast silahıyla vurularak yaşamını yitirir. Aydın'ın vurulması bahane edilerek, ilçede sokağa çıkma yasağı ilan edilir. Tüm gün ve gece boyunca ilçe, güvenlik güçlerince taranır. İlçeye giriş çıkışlar yasaklanır. Operasyon sırasında Lice'nin dış dünyayla bağlantısı günler boyunca kesilir. Olaylarda 3'ü güvenlik görevlisi 17 sivil olmak üzere 20 kişi yaşamını yitirir. Onlarca insan ateşli silahla yaralanır. Bazı ev ve işyeri güvenlik güçlerince yakılır. Toplamda 401 ev ve 242 işyeri hasar görür. İlçe 4 gün boyunca, parlamenterlerin, siyasetçilerin, STÖ temsilcilerinin ve halkın giriş çıkışına kapatılır. Kolluk görevlileri CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) Genel Başkanı Deniz Baykal'ın dahi ilçeye girişine izin vermez. 3 ay içinde yüzlerce kişi göçe zorlandığı için ilçenin nüfusu beşte bir oranında düşer.
'DAVA HAKKINDA DÜŞME KARARI VERİLDİ'
"Olayla ilgili başlatılan soruşturma 20 yıl sonra tamamlanırken dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ'ın sanık olduğu kamu davasının yargılamasına başlanıldı fakat iki sanıkta hiçbir zaman tutuklanmadı, haklarında adli kontrol hükümleri dahi uygulanmadı. Katliamdan 30 yıl sonra iki sanığın da ölmüş olması sebebiyle dava hakkında düşme kararı verildi."
'FAİLLERİ AKLAMA MEKANİZMASINA DÖNÜŞMÜŞTÜR'
Olayın meydana geldiği günden davanın düşürüldüğü tarihe kadar, faillerin tespiti ve yargılanmasının amaçlanmadığını, aksine failler cezasızlık zırhıyla korunduğunu söyleyen Demirtaş, "Bölgede özellikle son otuz yılda benzer suçların faillerine dönük yürütülen soruşturma ve yargı süreçleri aynı biçimlerde sürdürülmekte ve aynı neticelerle sonlanmaktadır. Lice katliamı davasında da gördüğümüz üzere, bölgede sivilleri katleden kolluk görevlilerine karşı yargı birimi bir adalet mekanizması gibi çalışmaktan uzaklaşmış, suç niteliğindeki eylemleri meşrulaştırma ve failleri aklama mekanizmasına dönüşmüştür" dedi.
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.