5 Ekim 2024 Cumartesi

Leyla Mavi yazdı | Teşkilat; namı diğer kontrgerilla

 

TRT 1 ekranlarında boy göstermeye başlayan 'Teşkilat' adındaki dizide, 'devletin bekası' için her şeyin mubah olduğu anlatılırken, bunun için başvurulan yöntemler de meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Kaçırma, işkence, kaybetme saldırısı dizi de anlatılanlardan sadece bir tanesi. Dizinin tanıtım fragmanı ve ilk bölümünde, bir kişinin siyah transporter'a bindirilerek kaçırılması olayı sahnelerek kontra faaliyetleri sıradanlaştırılmaya çalışılıyor.

Teşkilat, Arapçadan gelen bir kelime ve kelime anlamı; örgüt, organizasyon, belli bir amaç için kurulmuş toplumsal bir düzen olarak açıklanmakta. Ve bu topraklarda mazisi de epey eskiye dayanıyor. Teşkilatçılık Osmanlı devletinden bu yana kullanılan bir yapılanma biçimi. Günümüzde sürdürücüleri MHP ve Ülkü Ocakları. Kelime anlamından yola çıkarak daha derin bir yapılanmanın anlamını taşıyan teşkilat veya teşkilatçılık terimi bu ülkenin devrimcilerine, yurtseverlerine pek de iyi şeyler hatırlatmaz.

Bugün bu yazıyı yazmama neden olan şey 7 Mart'ta TRT 1 ekranlarında boy göstermeye başlayan 'Teşkilat' adındaki dizi. İzlediklerimin hepsini anlatabilmek mümkün değil. Keza dizide geçen her bir sahne için bir yazı yazmak mümkün.

Medya araçlarının özellikle televizyon ekranının algı yaratmada ne kadar önemli olduğunu bilmeyen yoktur. Adı geçen dizide de 'devletin bekası' diye sık sık duyduğumuz iki kelime için her şeyin mubah olduğu anlatılırken, aynı zamanda bunun için başvurulan yöntemler de meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

Güçlü devlet, savunma ve saldırı silahları ve tabii ki olmazsa olmaz şovenizm... Uzayıp gidebilir dizide verilmek istenen mesajlar. Tabii ki her dizinin olmazsa olmazı aşk da unutulmamış 'Teşkilat' dizisinde. Lakin izlediğimiz güven sorunları yaşanan bir aşk hikayesi. Nedeni ise bir istihbaratçının sadece devletine aşık olabileceği fikriyatı ve hayatına giren herkesten şüphe etmesi!

Diziye konu olan 'kahramanın' hikayesi Almanya'da başlıyor. Ve yaşamı Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok noktasına uzanıyor. Küçük yaşta ailesini bir Nazi saldırısında kaybeden 'kahramanın' ilerleyen yaşlarında 'Nazi' zihniyetli bir katile nasıl dönüştüğünü izliyoruz. O zamanın Almanya Türk Büyükelçisi 'sahip çıkıyor' ve küçük çocuğu hiç tanıdığı olmadığı halde Türkiye'ye getiriyor.

Aradan geçen yılların bilgisinin ekranın üstünde verildiği sahne, Suriye toprakları. Ve evet o küçük çocuk artık intikam ateşiyle yanan bir istihbarat elemanı olmuştur.

Teşkilat ve teşkilatçılığın yanında kimsesiz çocukların askere, polise, kontrgerillaya nasıl devşirildiğini de izliyoruz. Bunun tarihi de bu topraklarda çok eskilere dayanır. Hristiyan ailelerin ve esir düşenlerin çocuklarını almak, devletin has katilleri yapmak da uzun yıllar bir devlet geleneği olarak Osmanlı'da devam etmiştir.

Dizi de öne çıkan ve adeta meşrulaştırılmaya çalışılan iki konu var. Birincisi, katliamlarıyla ünlü Silahlı İnsansız Hava Araçlarının (SİHA) 'devletin güvenliği' için nasıl kullanıldığı, ikinci ve en önemlisi de devletin kontra faaliyeti olarak yakın dönemde de başvurduğu sokak ortasından insanların kaçırılması, işkenceli sorgulardan geçirilmesi, kaybedilmesinin dizide nasıl meşrulaştırılmaya çalışıldığı.

Evet yukarıda bahsettiğim gibi 'Teşkilat' kavramı biz sosyalist ve devrimcilerin yabancı olmadığı bir kavram. Bu teşkilatların adları çeşitli dönemlerde değişse de işlevi hiç değişmemiştir. 90'lı yıllarda JİTEM, bugün 'Görünmeyenler' olarak anılan kontra örgütlenmelerden bahsediyoruz.

Günümüzde de halen dizi de geçen sahneler yaşanmakta. İşine gitmek için evinden çıkan insanlar gündüz vakti, zorla bir araca bindirilerek ya belli bir süre araç içinde işkence edilerek işbirliği dayatılmakta, kendisi ve ailesi ölümle tehdit edilmekte. Ya da Ocak ayında yaşadığımız Gökhan Güneş'in yaşadıklarında olduğu gibi kaçırılıp kontra merkezlerinde günlerce her türlü işkenceye maruz kalmakta.

Hatta kaçırılıp bir yıldan fazla bir zamandır haber alınamayan insanlar da var. '90'lı yıllarda beyaz toroslarla yapılan kaçırma, kaybetme saldırıları, bugün farklı farklı araçlarla yapılıyor. Amaç ve yöntem aynı. Korkutma, ölüm tehdidi, işkence, tecavüz saldırıları...

Kaçırma, işkence, kaybetme saldırısı dizi de anlatılan ve meşru gösterilmeye çalışılan uygulamalardan sadece bir tanesi. Belki ilerleyen bölümlerde bu konuya dair daha ayrıntılı sahneler yer alıyordur. Ancak dizinin tanıtım fragmanı ve ilk bölümünde, bir kişinin siyah transporter'a bindirilerek kaçırılması aslında her şeyi anlatıyor. Ve 'devletin ne kadar büyük bir saldırı tehdidi altında olduğu empoze edilerek" bu yasadışı faaliyet, sıradan olması gereken bir şey haline getiriliyor.

Bir diğer şey de devletin son dönem kullandığı savaş teknolojileri arasında yer alan ve büyük bir övünç kaynağı olarak sunulan SİHA'lar. Tabii ki dizi de bu SİHA'ların işçi, emekçi, yoksul halkın cebinden alındığı anlatılmıyor. Eğitime, sağlığa, emekçilere, kadınlara ayrılmayan bütçenin bu silahlara yatırıldığı da söylenmiyor. Anlatılan tek bir şey var, "devletin bekası", "devletin güvenliği"...

Öyle bir teknoloji ki MİT binasında koltuğunda oturan kişinin bir düğmeye basarak binlerce mil uzaktaki bir noktayı, insanı ya da herhangi bir canlıyı vurabildiği; aranan bir şahsın nasıl adım adım takip edilebildiği uzun uzun anlatılıyor.

Fakat bu olanaklar her zaman devrimciler, Kürt özgürlük mücadelesi sürdürenlere karşı kullanılıyor. Mesela, Türkiye'nin 'terör örgütü' olarak adlandırdığı ve çok sayıda katliam yapan IŞİD'e karşı bu yöntemlerin kullanıldığına hiç tanık olmadık.

Hatırlayalım canlı bomba olan ve eylem yapacağı bilgisine çok önceden sahip olunan IŞİD'liler, 2015 Temmuz'un da Suruç'ta ve 2015 Ekim'in de Ankara'da katliam gerçekleştirdiklerinde o dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, canlı bombayı "kendini imha etmeden nasıl bulabiliriz" diyerek bu kişilerin peşinde olmadıklarını net bir şekilde söylemişti. Bu katil sürülerinin devletle ilişkili olduğunu zaten biliyorduk. Fakat sonrasında çıkan belgelerde bunlar net olarak kanıtlanmış oldu.

'Teşkilat' dizisinde anlatılmak istenen kirli savaşa, sermayeye ayrılan bütçenin Türkiye'de en çok tutan argüman olan 'devletin bekası' için gerekli olduğu. Yoksulların, işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin buna karşı çıkmaması gerektiği. 'Devletin beka'sı için sessiz kalması gerektiği. Ama unuttukları bir şey var, Türkiye ve Kürdistan ezilenleri artık bu yalanlara eskisi gibi kolay kolay inanmıyor. Ne kadar uğraşsanız da nafile, artık insanlar verilmek istenene değil yaşadıklarına inanıyor, sözün değil pratiğin hükmünün olduğu bir çağdayız.