18 Eylül 2024 Çarşamba

Levent Büyükbozkırlı yazdı | Sömürü, yabancılaşma ve işsizlik sarmalında maden işçileri

Günümüzde madencilik, uluslararası finans kuruluşlarının, DB, IMF gibi kredi veren kurumların mali destek ve spekülasyonlarıyla, devasa bir ivmeyle artan maddi tüketime karşılık vermek için özellikle yoksul güney ülkelerinde hızla yayılan projeleriyle, kullanılan yüksek teknoloji makinalarla doğada ve sosyal yaşamda benzerini ancak savaşların oluşturduğu tahribatlara yol açan bir sektöre dönüşmüştür.

Erzincan-İliç'teki Anagold altın madeninde yığın liçin kayması sonucu sebep olunan katliam ve uluslararası bir coğrafyayı uzun yıllar etkileyecek olan ekokırım, altın madenlerinin çevresel yıkımlarını tekrar ülke gündemine taşıdı. Katliam üzerinden altı ay geçtikten sonra mahkeme tarafından çevre izni iptal edilen şirket ilk etapta 187 işçiyi işten çıkardı. İlerleyen günlerde işten çıkarmaların devam etmesi bekleniyor. Bu son gelişme üzerine dikkatimiz işten çıkarılan işçilerin yaşadıkları hak gasbına çevrildi. Madencilikteki yoğun emek sömürüsü ve devletin bu işçilere istihdam sağlaması gerektiği gündeme getirildi.

Altın madenciliği gibi ekolojik ve sosyal tahribata yol açan etkinliklerin belli yıkıcı sonuçlar ortaya çıktıkça sorunsallaştırılmasının, arka plandaki olguların göz ardı edilmesine ve bütün olarak bu faaliyetin toplumsal yapıda yol açtığı yıkımlara değil, tekil uygulamaların yıkımlarına odaklanmaya yol açtığını düşünüyorum. 

Günümüzde madencilik, uluslararası finans kuruluşlarının, DB, IMF gibi kredi veren kurumların mali destek ve spekülasyonlarıyla, devasa bir ivmeyle artan maddi tüketime karşılık vermek için özellikle yoksul güney ülkelerinde hızla yayılan projeleriyle, kullanılan yüksek teknoloji makinalarla doğada ve sosyal yaşamda benzerini ancak savaşların oluşturduğu tahribatlara yol açan bir sektöre dönüşmüştür. Madenciliğin bir türü olarak altın madenciliği ise İliç'te olan ve Türkiye'de yaygın şekilde kullanılan açık ocak-yığın liç yöntemiyle bu yıkımın zirvesinde yer alır. Altın madenciliğinde en saldırgan halini gözlediğimiz bu yıkıcı madenciliğin 3 ana karakteri, bugünlerde işlerine son verilen işçilerin yaşadıkları dramın da arka planında yer almaktadır:

Ekolojik sakatlama: İliç'teki gibi mega boyutlardaki altın madenciliği, canlı olduğuna aldırmadan doğada geniş cehennem çukurları açar, devasa boyutta tehlikeli atık yığınları oluşturur ve ekosistemde geri dönüşü olmayan bir sakatlanmaya yol açar. Bu şekilde maden öncesinde tarım-hayvancılıkla uğraşan halkın geçim ekonomisi yok edilir. Ya madende çalışmaya ya da göç etmeye zorlanırlar. Madenci şirketin tek amacı en kısa sürede en ucuza mineralleri kazıp çıkarmak, bunları satıp yüksek kazanç elde etmek olduğu için madencilik, üretim veya hizmet sektörlerinde kalıcı bir gelişmeye yol açmaz. Maden tükenince istihdamın da fişi çekilir. Yani madencinin kaderi önünde sonunda işsiz kalmaktır.

Demokrasi düşmanlığı: Genel olarak madencilik ama özellikle de altın madenciliği, uluslararası sermayenin ve finans ağlarının ülkelere yaptıkları baskılar, maden şirketlerinin hükümetlerden aldıkları teşvikler ve vergi indirimleri, yerelde direnen halka uygulanan şiddet, ülke içinde hükümetin, yandaş basın çevrelerinin sözde kalkınmacı söylemler içeren dezenformasyonları ile pek çok yönden demokrasinin altını oyan bir süreçtir. Bu antidemokratik süreç, el koyduğu yaşam alanlarında geçim ekonomisini sakatlayarak köylüyü maden işçisine dönüştürmekte, diğer bir deyişle kendini topraktaki faaliyetleriyle gerçekleştiren insanı emeğine, kendisine, doğasına ve yaşam alanına yabancılaştırmaktadır.

İnsan hakları ihlali: Bir bölgede yaşayan halkın onayı alınmadan yaşamlarını etkileyecek faaliyetler gerçekleştirilemez. Bu yönüyle İliç'te örneğini gördüğümüz altın madenciliği, yerel halkların ekonomik, kültürel ve geleneksel yaşam tarzlarını yok ettiği için bir insan hakları ihlalidir.

Yaşam alanına zorla el konulan, geçmiş yaşam pratiği sakatlanan, geçim koşulları yok edilen ve madene mecbur bırakılan, emeğine yabancılaşan işçiler için maden kapandıktan sonra eski yaşamlarına dönüş mümkün müdür? İşlerinden çıkarılan maden işçileri ile görüşmek bunca zorlu geçen yılın üstüne yaşadıkları travmayı ne ölçüde hafifletir?

MADENCİLER İÇİN NELER YAPILMALI?
Öncelikle yukarıda bir kısmına değindiğim altın madenciliğinin yıkıcı etkileri dikkate alınarak İliç altın madeni kapatılmalı, Türkiye'de altın madenciliği ve siyanürle yapılan madencilik yasaklanarak bu alandaki emek sömürüsüne ve sosyal cinayetlere son verilmelidir. Yıllarca sağlıksız koşullarda çalıştıktan sonra işlerine son verilen emekçilere sadece iş sözleşmelerinde yer alan tazminatın ödenmesi yeterli değildir. Değeri sadece paraya indirgeyen hükümet-şirket ikilisi paraya çevrilemeyecek sağlık, kültür, geleneksel yaşam tarzı gibi değerleri yok saymaktadır.

Bu kapsamda; hidrojen siyanür soluyarak fevkalade sağlıksız koşullarda çalışan işçiler, öncelikle sağlık kontrolünden geçirilerek madenden kaynaklı muhtemel hastalıklara yönelik ücretsiz tedavi ve takip güvencesi altına alınmalıdır. Öncelikle işten çıkarılanlar olmak üzere tüm işçilere aileleri ile birlikte sağlıklı konutlarda yaşama olanağı tanınmalıdır.

Maden işçileri ve civarda yaşayanların soludukları hava, hane halklarının ekip biçtikleri topraklar, içme ve kullanma suları ile hayvanlarını otlattıkları meralar üzerinde altın madeninin sebep olduğu kümülatif kirliliğe yönelik ölçümler yapılarak başta yöre halkı, sağlıkçılar ve çevre bilimciler olmak üzere kamuya şeffaf bir şekilde açıklanmalı ve iyileştirici önlemler acilen alınmalıdır. Maden kapandıktan sonra işçiler, emeklerinin sömürülmeyeceği, sağlıklarını yitirmeyecekleri, altın madenleri gibi sosyal ve ekolojik yıkımlara yol açmayan işlerde istihdam edilmelidir.

İliç'te bunca yıldır insan sağlığına ve doğaya zararları bilinen açık ocak-yığın liç yöntemiyle yapılan mega madencilik sonrası ne doğada oluşan ekolojik sakatlanmanın ne de sosyal dokuda açılan yaranın tamiri mümkün değildir. Bu felaketten çıkarılacak temel ders,  devletin sermaye  yanlı politikasından vazgeçerek halkın yaşam alanlarını, müşterekleri koruması, altın madenciliğini ülkede yasaklayıp yeni ekokırımlara, yeni işten çıkarmalara, yeni ekolojik sakatlanmalara ve sosyal cinayetlere izin vermemesidir.