GÜNCEL
'Kuş ölür sen uçuşu hatırla' - GÜNEŞ ERZURUMLUOĞLU
Bir eksildik bin çoğaldık, bir düştük bin koştuk. Biz faşist iktidarı, Erdoğan'ı çok şaşırttık. Genç yüreklerimize dünyaları sığdırdık. "Başka bir dünya mümkün" diyen Ivana'nın fikirlerini paylaştığımızı çekinmeden söyledik, hem de düşünmenin suç olduğu bir ülkede.
20 Temmuz 2015.
Saat 11.54.
Bomba patladı tam kalbimizde…
Havaya sıçradığımı hatırlıyorum. Gözümün önünde anlam veremediğim bir kızıllık vardı. Sonrası boşluk ve birkaç dakikalığına her şey kapkaranlık.
Gözümü açtığımda gökyüzünü göremiyordum. Sadece o an korkuya kapıldım. Gözümün önünden hayatım geçmedi, tek düşündüğüm: "Ölmek için daha çok gencim."
Ben değildim belki ölen ama onlarca gencecik insan düşmüştü toprağa.
Kalkamıyordum yerden, zaten hemen anlamıştım, hissiz ve hareketsiz bedenim benden ayrılmıştı artık. Ama yapabildiğimce baktım çevreme. Sağımdaki ve önümdeki herkes, kelimenin gerçek manasıyla herkes, yerdeydi. Tek farkla: Artık gülmüyorlardı. Kim kimdi tanıyamadım. Saniyeler içinde o kadar çok şey düşündüm ki; "Neler oluyordu?.. Ne yapmalıydım?.. Bacaklarımın... Orada yerde yatan bedenler kimindi?"
Ben nefes alamıyordum. Cebo neredeydi? Neden hiçbir şey duymuyordum? Neden her yer yanık et kokuyordu?
Sokaklarda yüzlerce insan çığlık atıyordu. Hatırlıyorum, Amara Kültür Merkezi'nin önü geniş bir yoldu çünkü daha bir saat önce Keke'yle yürümüştük orada. O an ise adım atılacak yer yoktu. Ambulansın olması gereken yolda polisler vardı ve insanları içeri itiyorlardı. Arabaların, insanların yardım etmesine izin vermiyorlardı.
HİKAYE DEĞİL MAALESEF GERÇEK
Anlattıklarımın hikâye olmasını dilerdim fakat her anını yaşadım ve hatırladıkça öfkem bin kat daha artıyor.
Şimdi ise geçen zamanın üç yıl olduğuna inanamıyorum. Üç yıl olmuş, ben hâlâ bir hastane yatağında olanları ve yaşadıklarımızı kaleme alıyorum.
Cebo'suz, Uğur'suz, Ferdane annesiz, onlarsız geçen koskoca üç yıl. Ama daha öfkeli, daha hırslıyım.
Peki aradan geçen üç yılda neler oldu? Tekrar yürümeye başladım ve adalet mücadelesi sonucunda sorumlular yakalandı…
Hayır, bunlar olmadı.
Olması gereken bunlardı, ama olmadı. Suruç katliamı davasında gizlilik kararı 19 ay sürdü, kalkan gizlilik kararı sonrasında ise 'mahkeme' adı altında bir tiyatro oyununa tabi tutulduk. Daha fazla insan katledildi. Bodrumlarda yakılarak öldürüldü, çocuklar oyun oynaması gerekirken paramparça edildi. Düşünenler tutuklandı, doğruları söylemek suç oldu, körü körüne ve bilinçsizce itaat edenler ise el üstüne çıkarıldı.
Ama doğrudan vazgeçmedi insanlar. Sokaklardan vazgeçmedi. Her gün yepyeni sesler katılıyor aramıza, gencinden yaşlısına...
SURUÇ İÇİN ADALETTEN DE MÜCADELEDEN DE VAZGEÇMEDİK
Bir eksildik bin çoğaldık, bir düştük bin koştuk. Biz faşist iktidarı, Erdoğan'ı çok şaşırttık. Genç yüreklerimize dünyaları sığdırdık. "Başka bir dünya mümkün" diyen Ivana'nın fikirlerini paylaştığımızı çekinmeden söyledik hem de düşünmenin suç olduğu bir ülkede.
IŞİD'e karşı verilen savaştan çıkan bir kente giderken katledildik ama IŞİD'e karşı cesurca savaşıp şehit düşenleri anmaktan çekinmedik. Üstelik de Erdoğan iktidarının IŞİD'i desteklediğini bildiğimiz halde.
Barıştan ne kadar korktuğunuzu bildiğimiz için Türkiye'nin kalbi Ankara'da katliama uğramamıza rağmen sokaktaki irademizden vazgeçmedik.
Vazgeçmiyoruz. Adalet mücadelemizden, insanlığımızdan, düşlerimizden vazgeçmiyoruz.
Her defasında yineliyoruz: Üç yılda olsa üç bin yılda olsa 33'leri anmaktan, Suruç için adalet istemekten vazgeçmiyoruz.
Bugün değilse yarın ama mutlaka başaracağız!