Kuru gürültü
Faşizmin bağışıklık kazandığı alanlar vardır. Bir de etkiye açık alanları. Kendi arzuladığı çerçevede çatışma denklemi kurmak, bağışıklık kazandığı alanlardandır. Milliyetçilik-dinsellik de bunun yakıtıdır. Tam da bu nedenle bütün ezilenleri temel haklar, özgürlükler mücadelesi etrafında bir araya getirecek toplumsal örgütlenmeleri öne çıkarmak gerekli.
Edirne'nin ötesinde meydana gelen bir hadise AKP-MHP koalisyonunun ne denli zayıf olduğunu gösteren yeni bir işaret. İçerideki zayıflığını henüz pek çok imkânı kullandığı için gözden uzak tutabiliyor belki ama o yolun da sonuna geldiği besbelli. Politik İslamcılıktaki merkezkaç eğilimler, gittikçe şiddetlendiğinde tablo daha açıklıkla görülecek.
"Edirne'nin ötesi"nin son örneği, NATO ile karşılıklı atışmayla başlayan, NATO'nun Baltık planını YPG başlığını kullanarak bloke etme restine varan gerilimde, hiçbir somut sonuç alamadan NATO planını kabul etmek oldu.
Somut olayların konusu, mekanı değişebilir. Ancak tipik hale gelen sonuç, AKP'nin herhangi bir isteğini meşrulaştıramamasıdır. Bu eğilim sürecektir. İşin kuru gürültüsü ise iç tüketime dönüktür. "Ne tutturursam kâr" mantığıyla işleyen esnaf siyaseti şimdiye kadar ve 'şimdilik' sadeci içeride iş görmektedir. Yakında merkezkaç eğilim politika sahasına girdiğinde onun da imkânı kalmayacaktır.
Daha önce vurgulandı, pratik-örgütsel siyasetin çekirdeğinde yetişen AKP liderliği, 'an'a, çelişkilere yüklenmekte genellikle başarılı oldu. Ancak bu siyaset erbabı, dünyanın her yerinde ampiriktir, teorik bakmaktan uzaktır ve zor zamanlarda un ufak olur.
AKP'nin fark etmediği, daha doğrusu halihazırdaki çatlaklarına oynama hevesiyle göremediği şu oldu:
1-Emperyalist kapitalizm varoluş krizinde.
2-20. yüzyılda inşa edilen "uluslararası" kurumların tamamı işlev-anlam kaybıyla, bu varoluş krizine bağlı olarak krize girdi.
3-Yeni sömürgeciliğin güncel biçimi olan ancak sadece onunla çerçevelenmeyecek özellikler içeren mali ekonomik sömürge olunduğu hakikati ıskalandı. İki İHA, üç SİHA ile, Katar'dan alınan sıcak parayla bölgesel emperyal güç, hatta "İslam dünyasının liderliği" rüyalarına yatıldı.
İktidar blokunun kafasına vura vura "öyle bir dünya yok" demiş oldu emperyalistler.
Tamamı boş uğraşlardı bunların. NATO'dan çıkmak gibi laflar ulusalcı faşistleri memnun etti yalnızca. Çünkü karşılığı olmadığını bildikleri halde bu ajitasyonu "Avrasyacı faşizm" lehine köpürttüler.
Kapitalizm varoluş krizinde, bir devrimci mücadele ile yıkılmadıkça kaos üretecektir; ama bu kaosla dahi, mali ekonomik sömürgelere düşen rol eskisinden farklı olmayacaktır. Onlar birer himayeci bulmadan, birilerinin himmeti ve himayesi olmadan birer hiçtir.
Bölgesel emperyalist yayılma rüyaları, birkaç defa kabusa döndü. Hatırlayalım, "eksen ülke" tartışmaları, sosyalizm sonrası dünyanın emperyalist modellerinden biriydi ve Türkiye'de MGK kararı ile bu plan olumlu karşılandı.
Ne var ki 11 Eylül sonrası dönemde plan rafa kaldırıldı. Türkiye'de geleneksel devlet faşizmi ABD tarafından yıpratılarak, yıllar sonra "yeni faşizm" halini alacak bir düzenlemenin önü açıldı.
Anlıyoruz ki, AKP şu anda, ilişkilerinin dibe vurduğu, emperyalist ülkelerle bir tür "eksen ülke olma" anlaşmasının yolunu arıyor. Tasfiye edilmekten bu yolla kurtulma çabası da denilebilir. Oryantalist Batı klişelerini canlandıran bir yeni Osmanlı-rehabilite edilmiş İslam konsepti ile emperyalistlere "kazan kazan" seçeneği sunuluyor.
ABD'de bunu işleyen lobiler var. İslam düşmanlığını saklamayan ve mistik hezeyanlarla çerçevelenmiş ABD yönetim kliği buna hayırhah yaklaşacak mı zamanla anlaşılacaktır. Ancak "para ile petrol"den ibaret dünyası ile Trump açısından aslolan ekonomik-mali çıkarlardır.
Fakat bir tür Malezya modeli üretme çabasının içeride karşılığı bulunmuyor. Türkiye sütliman değil, pek çok dinamiği var. Yaşam tarzı üzerinden dahi bölünen, temel demokratik kazanımların gasp edildiği bir coğrafyada Malezyalaşma-Katarlaşma vb. olası değildir.
İktidar blokunun mayınlı tarlası, onların yakın geçmiş pratikleridir; ki bunlar bilhassa AKP'yi takip etmektedir. Putin'in AKP-IŞİD ilişkisini kanıtlayan belgelere atıf yapması, Macron'un, üstelik NATO zirvesinde bunu siyaseten oldukça kaba sayılacak ifadelerle dünyaya duyurması rejimin fişinin çekilmesinin, şayet istenirse mümkün olduğunu gösteriyor.
Muhtemelen bu gibi tehditler üzerinden istediklerini elde etmeye odaklanacaklardır. Emperyalistler kendi iç kamuoyularında yeterli demokratik tazyik yoksa, bundan fazlasına yanaşmaz.
AKP'nin YPG'ye ilişkin tezlerinin kabul edilmemesi şaşırtıcı mı, değil. Yeni olan, bunları pazarlık payı elde etmek için kullanma kurnazlığına itibar edilmemesidir. Kimse söylenene aldırmamıştır. İsrail-Filistin-FKÖ-İntifada süreçleri ve BM'de statü kazanma süreçleri hatırlanırsa, her durumun kendine özgü özellikler barındırdığını da unutmadan kaydetmek gerekir ki, Kürdistan benzer imkânlar denizindedir. Bileşik kaplar örneği üzerinden de düşünülebilir: Rejimin diplomatik başarısızlıkları şiddetlendikçe Kürdistan'ın özgürlük potansiyeli dolaylı yedeklerini artıracaktır.
İmkanlar ve riskler tabiatı gereği iç içedir. Rejim bütün bu başarısızlıkları dinsellik-milliyetçilik imalatı yoluyla kendi lehine kullanmaya çalışacaktır. Dolayısıyla bıkıp usanmadan iktidar blokunun yumuşayacağına inananlar tekrar tekrar hayal kırıklığına uğrayacaktır.
Bu gibi yaklaşımlar devlet faşizmindeki faz değişimini fraksiyoner faşizmin, değil hak özgürlük taleplerine kulak vermek, diğer faşist odaklara dahi tahammülsüzlüğünü anlamaktan uzaktır.
Üstelik mevcut tartışmalar faşizmi derinleştiren bir yönelim taşıyor. Adalet ve özgürlük isteyenler siyasal denklemden çıkarılarak mesele şuna indirgeniyor: Türkiye ekseni, Türkiye düşmanı eksen.
Meselenin bu formülasyonu iptidai olmakla birlikte alıcı bulacak bir düzlüktedir. Tam da bu nedenle bütün ezilenleri temel haklar, özgürlükler mücadelesi etrafında bir araya getirecek toplumsal örgütlenmeleri öne çıkarmak gerekli.
Faşizmin bağışıklık kazandığı alanlar vardır. Bir de etkiye açık alanları. Kendi arzuladığı çerçevede çatışma denklemi kurmak, bağışıklık kazandığı alanlardandır. Milliyetçilik-dinsellik de bunun yakıtıdır.
Son zamanlarda termik santrallere filtre takılması başlıklı kanun ve veto süreci ise etkiye açık alanlardan biridir. Orada ısmarlama bir tutum değil, halkın kitlesel tepkisiyle geri adım atılması vardır. Ekoloji-çevre, kadın özgürlük mücadelesi gibi kimi başlıklardan ilerlemek, ezilenlere yeni imkânlar kazandıracaktır.