KADIN
Kürtaj hakkı üzerine
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü yaklaşıyor. Kadınlar dünyanın pek çok yerinde sokaklara çıkacak. Ortak talep ise her yerde artış gösteren kadına yönelik şiddet ile kürtaj hakkı olacak.
Yönetmen Cristian Mungiu'nun "4 Ay 3 Hafta 2 Gün" filmi, 1987 yılı Romanya'sında iki kadın üzerinden kürtaj yasağını ele alır. Ekranda, illegal şekilde kürtaj yaptırmak zorunda kalan üniversite öğrencisi Gabita ile arkadaşı Otilia'nın hikayesi vardır. Öyle bir siyasi atmosfer vardır ki; kürtaj yaptırmanın ya da kürtaj hakkını savunmanın "rejim karşıtlığı" olarak sayıldığı günlerdir.
1987 yılı Romanya'sından bugünün El Salvador'una gidelim. Latin Amerika ülkesi El Salvador, düşük gebelik nedeniyle kadınların hapsedildiği bir ülke. Kadınlar üstelik 30-40 yıl gibi ağır hapis cezalarına çarptırılıyor. Bu kadınlardan biri Teodora del Carmen Vasquez'di.
1983 doğumlu olan Vasquez, 2007 yılının Haziran ayında çalıştığı fabrikada baygınlık geçirdi. Gebeliğinin 9 ayında olan Vasquez'in çocuğu ölü doğdu, kendisi de ölümden döndü. Ancak El Salvador yasalarına göre, Vasquez, "bilinçli olarak düşük yapmak ve çocuğu öldürmek"le suçlanarak tutuklandı. Ardından da "cinayet" suçlamasıyla 30 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 10 yıl 8 ay hapishanede tutuldu, kadın ve insan hakları örgütlerinin dayanışması sonucunda geçtiğimiz Şubat ayında özgürlüğüne kavuşabildi. Teodora del Carmen Vasquez, hapishaneden çıkar çıkmaz, kendi yaşadığı zulmü başka kadınlar yaşamasın diye kürtaj hakkının tanınması ve kürtaj yaptıkları suçlamasıyla hapsedilen kadınların serbest bırakılması için kampanya yapmaya başladı. Bir başka kadın da; Maria Terasa Rivera. O da düşük yaptığı için "kürtaj yapmak ve çocuğunu öldürmek"le suçlandı, 40 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Düşük yaptığı 5 yıl sonra mahkemeler tarafından kabul edilince tahliye edildi. Ancak 5 yılı haksız bir şekilde hapiste geçti. Uluslararası Af Örgütü'ne göre El Salvador'da 25 kadın "kürtaj yaparak cinayet işledikleri" iddiasıyla hapishanelerde tutuluyor.
Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de iktidarların kürtaj düşmanlığı ve kadınların bu hak için mücadelesi tarihe karışmış değil maalesef. Erdoğan'ın, "Başbakan" sıfatıyla 2012 yılının Mayıs ayında yaptığı "Kürtaj cinayettir, her kürtaj bir Uludere'dir" açıklaması kadınların hala hafızasındadır. O günlerde binlerce kadın "Kürtaj haktır, Uludere cinayet" sloganıyla sokaklara çıkmıştı. Bu sözleriyle kürtaj hakkını hedef tahtasına koyan Erdoğan, sıkça, "Kadın, erkek eşitliğine inanmıyorum", "Eşitlik kadının fıtratında yok" gibi sözlerle kadın düşmanlığını en üst mertebeden üretti, üretmeye de devam ediyor.
Kadınların direnişi sonucunda kürtaj yasayla resmen yasaklanmadı. Ancak kadınların bu hakkını kullanabilmesi hiç de kolay değil. Mor Çatı'nın bir araştırması hayli dikkat çekici. Ekmek ve Gül dergisinin aktardığına göre, Mor Çatı, 37 kamu hastanesini telefonla arayarak kürtaj yapıp yapmadıklarını sordu. Yanıtlara göre İstanbul'da sadece 3 kamu hastanesinde isteğe bağlı kürtaj yapılıyor. Bu hastanelerden biri yasal sınır olan 10 haftayı, diğer ikisi ise 8 haftayı uyguluyor. 12 hastanede hiçbir şekilde yapılmıyor, 17'sinde ise sadece tıbbi komplikasyonların zorunlu kıldığı durumlarda, heyet kararı ile yapılabiliyor. İki hastanenin kadın doğum servisine ulaşılmadığı için durum tespit edilemedi. 3 hastane ise kürtaj yapılıp yapılmadığı bilgisinin telefonda verilemeyeceğini, bunun yasak olduğunu söyledi.
Görüldüğü gibi kürtaj yaptırmak resmen yasak değil ancak bu hakkı kullanabilmek de neredeyse mümkün değil. Hatırlayın tartışmaların en yoğun dönemlerde kürtaj yapan doktorlar hakkında soruşturma ve davalar açıldığına dair haberler de gazete sayfalarında yer almıştı. Böylece doktorlar üzerinde de baskı kurulmaya çalışılmıştı.
İktidarlar, nüfuz politikalarına uygun olarak kadınların doğurganlıklarını da yönetmeyi planlarken, kadınlar ise Latin Amerika'dan Avrupa'ya, "güvenli ve yasal kürtaj" hakkı için mücadele ediyor. Örneğin, 28 Avrupa ülkesinden 343 kadın, geçtiğimiz hafta Fransa'nın önde gelen gazetelerinden Nouvel Observatoire'da bir manifesto yayınladı. "Benim bedenim, benim haklarım" başlıklı manifesto, kürtaj hakkının yasak olduğu 1971 yılında yine aynı gazetede 343 Fransız kadın aydın tarafından kaleme alınan bir başka manifesto örnek alınarak hazırlanmış. Bu da gösteriyor ki, kürtaj hakkı mücadelesi kadınların gündeminden çıkmıyor. Manifestonun talebi somut; tüm AB ülkelerinde kadınlara güvenli ve yasal kürtaj hakkının tanınması.
İrlanda'da kadınların bu hak için yürüttüğü mücadele sonuç verdi. Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz Mayıs ayında bir referandum yapıldı ve yüzde 66,4 oranında "kürtaj hakkına evet" çıktı. Arjantin'de de kadınlar geçtiğimiz Haziran ayında kitlesel ve sürekli eylemlerin sonunda kürtaj hakkını kazandı. Avrupa'nın en sınırlayıcı yasalarından birinin olduğu Polonya'da kadınlar, 2016 yılında hükümete geri adım attırmıştı. Ancak hükümet 2018 yılının başında yeniden kürtaj yasağı tasarısını gündeme getirdi.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü yaklaşıyor. Kadınlar dünyanın pek çok yerinde sokaklara çıkacak. Ortak talep ise her yerde artış gösteren kadına yönelik şiddet ile kürtaj hakkı olacak. 25 Kasım, kadınların, erkek iktidarlara karşı mücadele ortaklığı ve yoldaşlığının daha da güçlendiği ve yaygınlaştığı bir gün olabilir.