22 Kasım 2024 Cuma

Krize, yoksulluğa, açlığa artık yeter, tek yol devrim!

İşçiyi, sahte cennet vaadiyle ucuz işgücü cehennemine razı etmek! Faşist politik İslamcı saray iktidarının yapmak istediğinin özeti bu. İşçi sınıfının ileri bölükleri ise "Geçinemiyoruz" diyerek kabaran tepkilerini sokağa taşırmaya artık daha fazla yöneliyorlar. Komünistlerin pahalılığa, işsizliğe ve yoksulluğa karşı sürdürdükleri güncel politik kitle çalışmasındaki somut amacı, işçilerin ve ezilenlerin biriken isyan potansiyeliyle kaynaşmak, bu potansiyelin en gür biçimlerde fışkırabileceği siyasi ve fiziki kanalları kurmak.

Yeni yıl için asgari ücreti belirleme tartışmaları sonuca bağlanmak üzere. Faşist şeflik rejiminin asgari ücret tespitinde müzakere temasıyla sahnelediği tiyatro oyununda, faşist saray demagogları işçinin mağdur edilmeyeceği repliğini tekrarlıyorlar.

İşgücü maliyetlerinin aşağı çekileceği beklentisiyle ellerini ovuşturan patronlar, asgari ücrette enflasyon oranı üzerinde bir artış olacağı yalanına sahte enflasyon hesabıyla inandırıcılık aşısı yapma rolünü üstlenen Türkiye İstatistik Kurumu, işçiyi 4 bin liraya satmaya hazır olduğunu dillendiren işbirlikçi sarı sendika Türk-İş, faşist şef Erdoğan yönetimindeki bu rezil tiyatro oyununun diğer oyuncuları. Toplumsal ve siyasal hayatın gerçek sahnesindeyse, asgari ücret net 5 bin 200 lira olsun talebiyle gösteriler yapan öncü işçiler ve mücadeleci sendikacılar ile sarayın ve sermayenin talimatıyla onlara saldıran faşist polisler var.

İşçinin ücreti, emekçinin geliri günden güne eriyor. Pahalılık günden güne daha fazla can yakıyor. Ve Tayyip Erdoğan, nihayet, ayyuka çıkmış yolsuzlukları nedeniyle koltuğunu kaybetmiş eski bakanı Egemen Bağış'ın vakti zamanında "Her cuma bir ayet sallıyorum, bakara makara" diyerek küstahça ve pişkince verdiği o aşağılık öğüdü bire bir tutuyor. O, dayanılmaz pahalılık, işsizlik ve yoksulluk şartlarında kıvranan emekçilere, saraydaki tahtına kurulup Bakara Suresi'ni okuyor, "Rabbimiz Kuran-ı Kerim'de 'Muhakkak sizi biraz korku ve biraz açlıkla, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz, sabredenlere müjdele', bu şekilde buyurmaktadır" diye sesleniyor. Din bezirganı faşist şefin dilinde, Müslüman emekçinin kutsalları, bir kez daha, onun aklını ve kalbini uyuşturma araçlarına dönüşüyor.

İşçiyi sahte cennet vaadiyle ucuz işgücü cehennemine razı etmek! Faşist politik İslamcı saray iktidarının yapmak istediği şeyin özü özeti bu. Faiz-döviz-enflasyon sarmalı tartışmaları sırasında ilan edilen "ihracata dayalı büyüme modeline geçiş" hedefi işte bu. Faşist şef Erdoğan'ın Türkiye'nin yakın geleceğini ekonomik bakımdan Çin'e benzetmesinin anlamı tamı tamına bu.

AKP hükümetleri eliyle, Türkiye'nin, sanayi üretimi yapısının ara malı ithalatına ve finansmanın uluslararası mali sermaye akımına bağımlı olduğu, ekonomininse ancak yabancı sermaye ve bilhassa "sıcak para" formunda spekülatif sermaye girişi sayesinde büyüdüğü bir mali-ekonomik sömürgeye dönüşümü tamamlandı. Fakat yabancı sermaye girişinde son yıllarda ortaya çıkan yavaşlama ve tıkanma, faşist şefi ve onun saray zevatını, faiz oranını ve döviz kurunu aynı anda gemleme imkanlarından gitgide yoksun hale getirdi. Bu durumda, sıklaşan döviz-faiz şokları karşısında, faşist saray iktidarının maliye politikasındaki birinci öncelik, faizi adım adım düşürmeye, böylece lira cinsinden kredilerin çevrimini sürdürülebilir kılmaya, sarayı dolaysızca arkalayan, devlet ihaleleriyle semiren ve dolardan ziyade lirayla borçlanmış olan sermaye kesiminin batmasını engellemeye verildi.

Bu arada, liranın değerindeki düşmenin ihracata dönük üretimi artırmaya kaldıraç yapılmasında karar kılındı. Reel ücretlerin ve dolayısıyla üretim maliyetlerinin düşmesi, ara malı ithalatını azaltacak sermaye teşviklerine başvurulması, sonuçta emek-yoğun sektörlerden başlayarak ihracatta sıçrama sağlanması hedefi ortaya kondu. Özelleştirmelerle, işletme hakkı devirleriyle, Varlık Fonu teminatlarıyla yeni finansal kaynak yaratma arayışlarına girildi. Kezaü sermaye yatırımı ve döviz takası anlaşmalarıyla Arap emirlerinin petro-dolarlarını Türkiye'ye çekme derdine düşüldü. Faşist saray zevatının dün fütursuzca sövdüğü Birleşik Arap Emirlikleri'ne bugün bunca övgü düzmesinin nedeni bu.

Öte yandan, döviz borçları son derece yüksek olan TÜSİAD üyesi sermaye kesiminin faizi düşürme politikası hakkında memnuniyetsizliğini dile getirmesinde, burjuva muhalefet blokunun da bu memnuniyetsizliğin siyasi sözcülüğünü üstlenmesinde ne şaşılacak ne de abartılacak bir yan var. Aralarındaki çelişki öyle uzlaşmaz değil. İşte, yeni hazine ve maliye bakanının ilk icraatı, büyük sermayenin her kesimini davet eden bir toplantı düzenlemek, orada vergi indirimlerinin, sermaye desteklerinin, ihracat teşviklerinin, kredi fonlarının, grev yasaklarının, ücret baskılamalarının bütün sermaye kesimlerinin çıkarına olduğunu anlatmak, hepsine "serbest piyasa ekonomisinden asla taviz verilmeyecek" güvencesi sunmak oluyor. Öyle ya, pandemi koşullarında dahi karlarını büyütmekte rekor üstüne rekor kıranlar TÜSİAD'çı patronlar değil mi? Öyle ya, Türkiye Avrupa Birliği'nin Çin'i ve Kürdistan da Türkiye'nin Çin'i olursa, bu dönüşüm sermaye sınıfının bütününün çıkarına değil mi?

Bizim için önemli olan şu ki, burjuva maliye politikasının tüm varyantları, bugün işçi sınıfı ve ezilenler için artan hayat pahalılığı, artan işsizlik ve yoksulluk demek. Hem de en kahredici biçimlerde! Emekçi, temel gıda maddeleri ihtiyacını karşılamak için bile borçlanmaya ve yine borçlanmaya zorlanıyor. Faşist saray iktidarı, devlet ihalesi almış patronun dövizdeki tırmanış sonucu oluşan kar kaybını derhal telafi etmek üzere Fiyat Farkı Kararnamesi hazırlıyor, fakat işçinin enflasyondaki tırmanış sonucu oluşan ücret kaybını ihracat artışı için avantaja çevirme hayali kuruyor. Faşist şef, taleplerini dinlemek üzere patronları sarayda ağırlıyor, fakat taleplerini bastırmak üzere işçilere polisi saldırtıyor. Geçim sıkıntısı konusunda sokakta Youtube röportajı yapmak ev hapsine alınma gerekçesi. Faşizmin sermayenin en gaddar siyasi yönetim biçimi olduğunu kanıtlayan güncel örneklerin sonu yok. Korkunç pahalılığın her gün sofralarından yeni bir şey eksilttiği işçiler ve ezilenler, bu toprakların ucuz işgücü cehennemine dönüşüm sürecinin en derin acısını çekiyorlar ve hemen her itirazlarında zaptiye-adliye-hapishane terörünü karşılarında buluyorlar.

Ama işte, komünistler "Krize, yoksulluğa, açlığa artık yeter, tek yol devrim" şiarını havza havza, mahalle mahalle, atölye atölye, ev ev yayıyorlar. Semt pazarlarında bildiriler dağıtıyor, atölyelerde işçilerle buluşuyor, kahvehanelerde konuşmalar yapıyor, emekçi evlerine ziyaretler düzenliyor, duvarları afişlerle donatıyor, üst geçitlere pankart asıyor, istasyonlarda imza topluyorlar. Gazetemiz Atılım'ı, işçiler ve ezilenler için sosyalist bilinç ışığına ve devrimci mücadele çağrısına dönüştürüyorlar. Sarayın faşist yöneticilerince önlerine dikilen yasakları tepeleyip geçmekte tereddüt etmiyorlar. Komünistler, işçilerin ve ezilenlerin derinleşen acısına ve büyüyen öfkesine böyle tercüman oluyor, böyle yol gösteriyorlar.

Ve işte, işçi sınıfının ileri bölükleri "Geçinemiyoruz" diyerek, "Pahalılığa ve işten atmaya hayır" diyerek, "İnsanca bir yaşam istiyoruz" diyerek, kabaran tepkilerini sokağa taşırmaya artık daha fazla yöneliyorlar. İşçi direnişlerinin sayısı ve yaygınlığı artmaya, yerel işçi gösterileri çoğalmaya, mahallelerde yeni emekçi protestoları boy göstermeye, mücadeleci sendikaların kentler ve bölgeler düzeyindeki mitingleri kalabalıklaşmaya başlıyor. İşçi sınıfının ileri bölükleri, faşist şeflik rejimine karşı birleşik antifaşist direniş gereğini daha fazla seziyor ve deneyimliyor, onur ve özgürlük mücadelesinin sonuç alabileceği siyasi ve fiziki kanallarla buluşmaya daha fazla ihtiyaç duyuyorlar.

Komünistlerin pahalılığa, işsizliğe ve yoksulluğa karşı sürdürdükleri güncel politik kitle çalışmasındaki somut amacı, işçilerin ve ezilenlerin biriken isyan potansiyeliyle birleşip kaynaşmak, bu potansiyelin en gür biçimlerde fışkırabileceği siyasi ve fiziki kanalları kurmak. Mücadele arzusu uyanan her işçiyi, her yoksulu, her kadını, her öğrenciyi parti saflarında örgütlenmeye, böylece kaderini kendi ellerine almaya çağırıp ikna etmek bunun için gerekli. Çünkü emekçileri partiye örgütlemek, emekçilerin isyanını örgütlemek demek. Emekçilerin isyanını örgütlemek de emekçileri partiye örgütlemek demek.

Çünkü işçilerin ve ezilenlerin devrim partisi, faşist şefin küstah yalanlarına alet ettiği o ilahi kitabın sayfalarında, Şuara Suresi'nde yazılı olan dünyevi mesajı, "O zulmedenler nasıl bir devrimle baş aşağı edileceklerini yakında bileceklerdir" mesajını, bugün bizzat faşist şefe yönelten öncü gücün ta kendisi!

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 17 Aralık tarihli 41. sayı başyazısı.