Koray Can yazdı | İhanet nereye kadar?
4 Eylül'de Neçirvan Barzani, Ankara'da faşist şef Erdoğan ve Çavuşoğlu'yla ayrı ayrı basına kapalı gizli görüşmeler yaptı. Acaba bu hangi mücadelenin ihtiyacı olarak gerçekleşmiş olabilir? Ankara'ya giderken çantada hangi istihbarat bilgilerini götürdü. Ne tür pazarlıklar yapıldı, planın hangi aşaması devreye konulacak, karşılığında ne vaat edildi. Bunları da hep birlikte yakında öğreneceğiz. Şimdiden içerisine girdikleri kirli ilişkilerin kokusu ortalığı sarmış durumda.
Sömürgeci, faşist Türk devletinin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun 2018 yılında, Tahran'a yaptığı ziyarette Güney Kürdistan'a dönük bir işgal planının görüşüldüğü ve bu kapsamda hareket planının çıkarıldığına dair bir haber basına yansımıştı. Bu görüşmenin asıl amacının Kürt özgürlük hareketini tasfiye etmeye dönük olduğu görülüyordu. Planın mimarı Faşist Türk devleti olsa da İran'ın da bu işgal planına destek verdiği, Irak merkezi hükümetiyle Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin de bu planı kabul ettiği basına yansıdı. Bu planın başarılı olması halinde ise, sömürgeci Mollacı İran devletinin de Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) güçlerine yöneleceği ileri sürüldü. Basın planın detaylarına dair de bazı bilgiler veriyordu.
Bunları kısaca hatırlayalım;
-Türkiye ve İran'ın, öncelikle Kürt özgürlük hareketinin denetiminde olan stratejik geçiş hatlarını tutacağı,
-Ortak plan çerçevesinde, Kelaşin, Xakurkê-Bradost ve Kandil alanlarının birbirinden kopartılması; Metina, Amediyê hattının birbirinden ayrılarak kontrol altına alınması, Amediyê, Bradost ve Barzan hattının kesilmesi, Bradost ve Mergesor hattının Kandil'den koparılarak, yine Barzan mıntıkasına düşen Çemço karşısında bulunan Şerin Dağı'na topçu birlikler konumlandırılıp alan hâkimiyetinin tamamlanması,
-Askeri yönelimlerin yanı sıra ekonomik olarak da bölgenin birbirinden ayrılması. Federe Kürdistan ile Doğu Kürdistan'ın, Piranşar vilayetini birbirine bağlayan önemli ticari geçiş hattı olan Haci Ümran Sınır Kapısı'nın 10 kilometre güneyinin tutulması,
- Planın son aşamasında ise, sömürgeci İran devletinin kapsamlı bir operasyonla PJAK güçlerine yöneleceği, İran'ın bu planla eş güdümlü olarak hareket edeceği aktarılıyordu. Türkiye'nin, Süleymaniye'nin Ranya ilçesine bağlı Pışder alanına kadar askeri olarak yerleşmeyi deneyeceği belirtilirken, YNK'nin ise Türkiye ile yakın ilişkiler kurmak için KDP'ye destek verdiği yazıyordu.
Ayrıca; yaklaşık 20 yıldır Peşmerge üsleri olan içerisinde Türkiye'ye bağlı istihbarat merkezlerinin de bulunduğu Behdinan bölgesindeki Girê Serzêrik Tepesi'nin, Girê Barox Tepesi'nin karşısındaki Girê Xemgin, Berwariyan bölgesinde bulunan Girika ve Qumriyê köylerinin yukarısında olan Girê Casus, Zaxo çıkışındaki Çiyayê Sipî'deki iki noktanın faşist Türk ordusuna teslim edildiği bilgisi geçiyordu.
Sömürgeci faşist Türk devletinin Xakurkê'ye yönelik gerçekleştirdiği saldırıdan sonra Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih ve yanındakilerin Türkiye ziyareti bu saldırıdan haberdar olduklarını ispatlar nitelikteydi. Oluşturulan bu plana dair detaylar o tarihlerde Mısır devletine ait resmi bir TV kanalında da haber konusu oldu.
Sömürgeci faşist Türk devletinin 2018 Mayıs'ın da Xakurkê'ye saldırısıyla planın KDP eliyle devreye konulduğu bugün artık daha netleşmiştir. O günden bugüne neler olduğunu hatırlayalım. Maxmûr'da süren abluka, Şengal'e yönelik faşist Türk devletinin yaptığı hava saldırıları, Güney Kürdistan'ın Kuzey Kürdistan'a komşu köylerin bombalanarak boşaltılması, köylerini terk etmeyen köylülerin katledilmesi, HPG gerillalarına lojistik sağladıkları gerekçesiyle köylülere ambargo uygulanması, KDP yetkililerinin, Türk devletinin Güney Kürdistan'a yönelik saldırılarının sorumlusu olarak Kürt özgürlük hareketini göstermesi, yüzlerce MİT elamanının Güney Kürdistan'ın farklı kentlerinde faaliyet yürütmesi, gerillalara dönük istihbarat bilgilerini Türk devletine vermesi, içlerinde Zeki Şengali, Xerip Diyar yoldaşımızın da olduğu bir çok gerilla komutanının katledilmesi, o tarihten bugüne Medya Savunma Alanları'nın aralıksız savaş uçakları ve obüslerce bombalanması, yukarıdaki plan kapsamında stratejik noktaların sömürgeci Türk ordusuna devredilmesi, Güney Kürdistan'a yönelik işgale karşı çıkan sivillerin katledilmesini haber yapan gazetecilerin tutuklanması, bir çoğunun katledilmesi... 2020 Haziran'ında Heftanîn'e yönelik gerçekleştirilen saldırı dikkate alındığında; 2 yıl önce söylenenlerin yazılıp çizilenlerin bir komplo teorisi olmadığı faşist Türk devletinin Güney Kürdistan'ı işgal temelli oluşturulan planın adım adım sürdürüldüğünü gösteriyor. Bu plan sömürgecilerle, emperyalistlerin Kürt halkının kazanımlarını tümden yok etmek için birleştiklerini, KDP ve YNK'nin de bu plan doğrultusunda sömürgecilerle işbirliği yaparak aynı safta yer aldığını gösteriyor. Sömürgeci devletler ve emperyalistlerin bu plandaki çıkarları anlaşılıyor. Fakat ulusal özgürlüğünden yoksun, devlet kuramamış, bunun için büyük bedeller ödemiş, katliamlardan geçirilmiş, soykırıma uğramış ve de uğramaya devam eden, zindan, sürgünün yaşamının bir parçası haline getirilen bir halkın davasını yürüttüklerini söyleyenlerin Güney Kürdistan'ın işgaline onay vermesi kabul edilebilir değildir. Kürt halkı adına politika yapanların Kürt halkının kazanımlarının yok edilmesine seyirci kalması, insani değerlere, ahlaka sahip olmayan faşist Türk devletiyle kol kola girmesi bir trajedi olsa gerek. Bu yanıyla adeta tarihte Kürtlerin kaderi haline gelen ihanet yine devrede... Bir kez daha Harpagoslar, Yezdan Şerler, Binbaşı Kasımlar, yine işbaşında.
Sömürgeci, soykırımcı, faşist Türk burjuva devleti Kürtleri katlederek Kürt sorununu çözmeyi (!) hedefliyor. Gerillayı Güney Kürdistan'ından söküp atabilirse, işgali kalıcılaştırarak, Kerkük ve Musul'u "Misak-ı Milli sınırları"na katmak istiyor. Türk devletinin bu planının önündeki en büyük engel PKK'dir. İşte bu yüzden sömürgeci faşist Türk devletiyle bu işgale onay verenler, planın hayat bulması için PKK'nin yenilmesini istiyor. PKK tasfiye edildikten sonra sıranın işbirlikçi KDP ve YNK'ye geleceği aşikâr. Gerçek durum bu kadar netken işbirlikçilerin bunları görmemeleri mümkün mü? Bunu anlamayacak kadar saf olabilirler mi? Gerilla Xarkurkê'de olduğu gibi Heftanîn'de de tarihi bir direniş ortaya koymasaydı ve bu tarihi direnişi sürdürüyor olmasaydı bugün Hewler ve Süleymaniye'de KDP ve YNK yetkililerinin oturdukları koltuklarda sömürge valileri oturuyor olacaktı.
Mesut Barzani, "Barzani ve Kürt Ulusal Hareketi" adlı kitabının önsözünü; "Ortadoğu'nun güven ve istikrarı Kürt meselesiyle yakından ilgilidir. Biz Kürtlere düşen, düşmanımızı ve dostumuzu ayırt etmektir. Ne pahasına olursa olsun mücadelemizi sürdürmeliyiz" diye bitirmiş. KDP'nin dostu kim düşmanı kim? Yıllardır sömürgeci faşist Türk devletinin inkâr ve imha politikasına karşı, Kürt halkının özgürlüğü için savaşan, bunun için binlerce şehit veren, PKK mi düşman? Kürdistan'ı dört parçaya bölerek sömürgeleştiren, Kürdistan halkına karşı her türlü insanlık dışı uygulamayı reva gören sömürgeci faşist devletler ve emperyalistler mi dost? Mesut Barzani "Mücadelemiz sürecek" demiş. Kime karşı ve nasıl mücadelelerini sürdürmekteler? DAİŞ Şengal'e saldırdığında Peşmegeleri apar-topar çıkartarak Ezîdî halkını DAİŞ'e teslim ederek mi? Ezîdî Kürtlerin katledilmesine, binlerce Ezîdî kadının tecavüze uğramasına, köle pazarlarında satılmasına göz yumarak mı? Hiçbir direniş göstermeden Kerkük'ü Haşdi Şabi'ye terk ederek mi? Sömürgeci Türk devletinin Güney Kürdistan'ı işgaline seyirci kalarak mı? Efrîn, Serêkanîye, Grê Spî işgalini bir fırsata dönüştürüp Rojava devrimini boğmaya çalışanlara hizmet ederek mi? Maxmûr'a giriş çıkışın yasaklanması dahi ambargoyla halkını açlıkla terbiye politikasıyla mı? Maxmûr ve Şengal ile ilgili istihbarat bilgilerini işgalci Türk devletine vererek mi Kürtlerin haklı mücadelesini sürdüreceksiniz? Yoksa bir aşiret şirketi haline getirdiğiniz Güney Kürdistan'ı emperyalistlerle, sömürgecilerle birlikte yağmalamanın, servetinize servet katmanın mücadelesini mi? Sömürgecilerle yaptığınız iş birliğinin Kürt halkının mücadelesiyle ilgili olmadığı açık.
Mele Mustafa Barzani bir söyleyişinde; "...Baas Partisi bize başka bir yol bırakmadı. Onların bize getirdiği önerinin onların lehine Kerkük'ten ve başka bölgelerden ödün vermemizden başka bir anlamı yoktur. Bu ise imkansızdır. Bu uğurda her şeye hazırız, hepimizin öldürülmesine karar verilse de... Çünkü ben, Kürtlerin kabrime gelip tükürerek, ‘Niçin Kerkük'ü sattın?' demelerinden korkuyorum" demiş. Peki bugün işgale onay veren Güney Kürdistan yönetimi ve KDP'nin korktuğu bir şey var mı?
Kuzey Kürdistan'ın da bir hikâye anlatılır. Bu aslan ve tilkinin hikayesidir. Tilki kurnaz, hırsız ve ürkek olduğundan dolayı; ormanda kimse tilkiyi sevmez, saygı göstermezmiş. Tilki bundan dolayı rahatsızlık duyarmış. İhtiyaç duymadığı sürece barınağından dışarı çıkmazmış. Bir gün tilkinin aklına bir fikir gelmiş. ‘Tipimi değiştirirsem kimse beni tanımaz, istediğim gibi ormanda dolaşır, belki diğer hayvanların saygısını kazanırım' diye düşünmüş. Tilki kendini renkten renge boyamış, başına da yapraklardan bir şapka yapmış. Kısacası tanınmamak için her şeyi yapmış. Sonra da barınağından çıkıp ormanda dolaşmaya başlamış. Diğer hayvanlar biraz şaşkın, birazda merakla ormanda ilk kez karşılaştıkları bu hayvana bakmışlar. Ormanın kralı aslan da böyle bir hayvanla ilk kez karşılaştığı için O da merak ve şaşkınlık içerisinde bu yeni misafiri seyretmiş. Tilki, en etkili kişinin aslan olduğunu bildiği için gelip aslanın yanında durmuş ve aslana seslenmiş: "Sen bu ormanın kralı mısın?'' demiş. Aslan da "evet" demiş. Tilki, "Yarın ormanda yaşayan tüm hayvanları topla, onlarla bir toplantı yapacağım" demiş. Aslında aslan bu durumdan dolayı rahatsızlık duymuş. O ki ormanların kralı nasıl olur bir başkasından emir alır. Fakat yeni geleni ilk kez gördüğünden, ormandaki diğer hayvanların hiçbirine benzemediği gibi, gücünü kuvvetini bilmediğinden cesaret edip karşı da çıkamamış. Aslan, "Tamam" demiş. Sabah olunca aslan ormanda yaşayan tüm hayvanları toplamış sonra da tilkiye herkesin hazır olduğunu, gelip konuşma yapabileceğini bildirmeye gitmiş. Tam o sırada yağmur yağmaya başlamış. Tilki yağmurdan dolayı tüm foyası ortaya çıkar diye, aslana, konuşmayı bir sonraki gün yapacağını söylemiş. Aslan itiraz etmeden gitmiş. Durumu diğer hayvanlara bildirmiş. Sabah olmuş, aslan yine tüm hayvanları toplayıp, tilkiyi çağırmaya gitmiş. Fakat yağmur durmadığı için, tilki tekrar toplantıyı bir sonraki güne ertelediğini söylemiş. Bir sonraki gün aynı durum tekrar etmiş. Aslan her geçen gün bu durumdan daha fazla rahatsızlık duymaya başlamış. Tilki de bu durumun farkında ama yapacağı bir şey yok. Yağmurda dışarı çıksa foyası ortaya çıkacak. Doğruyu söylese aslan, kendisini parçalayacak. Tilki bakmış yağmurun duracağı, güneşin açacağı yok. Kimseye görünmeden bir gece sessizce ormanı terk etmiş. Sabah olmuş aslan yine bütün hayvanları bir araya toplamış, sonra da tilkiye haber vermeye gitmiş. Fakat tilkiyi yerinde bulamamış. Ertesi gün yine tilki yerinde yok. İşte o zaman aslan durumun farkına varmış ve "Aslında ben senin kim olduğunu, ne mal olduğunu anlamıştım fakat o renklerin var ya o renklerin beni yanılttı" demiş.
Bu hikâyede -eski bir hikâye ve aktarırken kimi eksiklikleri olabilir- önemli olan aslanın son söylediği söz.
Aslında Kürt halkı bu ihanetçileri iyi tanıyor. Fakat aslanın da ifade ettiği gibi bazen bezendikleri renkler insanlarımızı yanıltabiliyor. Parti isimlerinde Kürdistan olması gibi... Tıpkı AKP'nin isminde adalet olması gibi...
4 Eylül'de Neçirvan Barzani, Ankara'da faşist şef Erdoğan ve Çavuşoğlu'yla ayrı ayrı basına kapalı gizli görüşmeler yaptı. Acaba bu hangi mücadelenin ihtiyacı olarak gerçekleşmiş olabilir? Ankara'ya giderken çantada hangi istihbarat bilgilerini götürdü. Ne tür pazarlıklar yapıldı, planın hangi aşaması devreye konulacak, karşılığında ne vaat edildi. Bunları da hep birlikte yakında öğreneceğiz. Şimdiden içerisine girdikleri kirli ilişkilerin kokusu ortalığı sarmış durumda.