22 Kasım 2024 Cuma

Kobanê savunması: Onur ve özgürlük direnişi

Rojava, sömürgecilerin kan ve ölüm deryası haline getirdiği bu coğrafyada, kurtuluş, başka bir yaşam ve dünya umudunun pratiğiydi. Hayal değil gerçekti. Özlenen ve beklenen değil yaşanılandı. Ezilenlerin umudu olduğu kadar sömürgecilerin de kâbusu oldu. Çünkü inşasına girişilen eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik yeni yaşam, ulusal ve dinsel çelişkilere dayalı kirli savaşların panzehiriydi.
Rojava devrimi, Kobanê savunması sırasında ölümsüzleşen MLKP savaşçısı Paramaz Kızılbaş'ın geride bıraktığı mektubunda tam da bıraktığı gibidir: Hayal gücünün iktidarı.
 
Rojava, halkların geleceğinin emperyalistlerin, sömürgecilerin çıkar ve planlarına göre kurulduğu Ortadoğu'da ezilenlerin de bir iradesinin olduğunun somut göstergesi oldu. Sadece "efendiler"in değil, halkların da iradesi ve gücü olduğunun ifadesidir. Halkların eşitliği ve kadınların özgürlüğünden yana bir yaşamın kuruluşuna başlandığı 19 Temmuz 2012 tarihinden bu yana, artık Ortadoğu'da emperyalistlerin ve işbirlikçi devletlerin attığı hiçbir adım Rojava'yı görmezden gelerek atılamazdı.
 
Rojava, sömürgecilerin kan ve ölüm deryası haline getirdiği bu coğrafyada, kurtuluş, başka bir yaşam ve dünya umudunun pratiğiydi. Hayal değil gerçekti. Özlenen ve beklenen değil yaşanılandı.
 
Ezilenlerin umudu olduğu kadar sömürgecilerin de kâbusu oldu. Çünkü inşasına girişilen eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik yeni yaşam, ulusal ve dinsel çelişkilere dayalı kirli savaşların panzehiriydi. Çatışma ve savaşların nesnel zemini olan ulusal ve dinsel farklılıklar, Rojava'da "farklılıklarla bir arada yaşamanın" zeminiydi.  Özerk demokratik sistem, emperyalistlerin, Ortadoğu'daki halkları birbirine karşı silahlandırma ve savaştırma planını bozuyordu.
 
Kadınların, devletin ve erkeğin kölesi yapıldığı coğrafyada da kadın ile erkek arasındaki ilişkileri eşitlikçi ve demokratik temelde yeniden kurma girişimiydi. Kadınlar, savunulmasında ve inşasında önderlik ettikleri devrimdeki varlık haklarını da askeri, siyasi, ekonomik, toplumsal örgütlerle güvence altına aldı. Bu nedenle de kadın devrimiydi.
 
Halkçı demokratik ve kadın özgürlükçü karakteri nedeniyle hedef haline geldi. 19 Temmuz 2012 tarihinden önce sürekli askeri saldırı, ambargo ve kuşatma altında olan Rojava devrimine, en büyük saldırı 3 Ağustos 2014'de DAİŞ çetelerinin Şengal'de Ezidi halkına yönelik saldırısıyla başladı. HPG gerillaları ile YPG/YPJ savaşçılarının Ezidi halkını soykırımdan kurtarmaya çalıştığı günlerde, 15 Eylül'de bu kez Kobanê'ye yönelik işgal saldırısı başladı.
 
Kobanê, Rojava devriminin başladığı yerdi, bu yönüyle de ideolojik bir simgeydi. 2012 yılında 18 Temmuz'u 19 Temmuz'a bağlayan gece saatler 01.00'i gösterdiğinde Kobanê halkı harekete geçti, işaret fişeği oldu. İlk olarak şehrin çıkış yolunda rejime ait bir kuruma el koydu. Halk tarafından oluşturulan silahlı güçler, kentin giriş ve çıkışını kontrol altına aldı. Rejime ait kültür merkezi, adliye ve Baas Partisi'nin binası olmak üzere tüm resmi kurumlar halkın kontrolüne geçti. Halkların büyük eylemini, Rojava'nın diğer kentleri takip etti.
 
Devrimin mayası Kobanê'de atılmıştı ve emperyalist devletler ile Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye'nin desteklediği DAİŞ'in saldırısıyla devrimin "ayağa kalktığı yerde düşürülmesi" hedeflenmişti. Kobanê DAİŞ'in eline geçseydi, Rojava devrimi ideolojik simgesini kaybedecekti. Ayrıca Cizirê ile Efrin kantonlarının arasına DAİŞ hançeri saplanacak ve bu hançer yavaş yavaş tüm devrim coğrafyasını kanatacaktı.
 
Bu gerçek, saldırganlar kadar Kobanê ve tüm Rojava halkları ve savaşçıları bakımından da apaçık ortadaydı. Bu nedenle, zamanımızın Stalingrad savunmasını hatırlatan bir feda ve cesaret örneği ile işgal ordusuna karşı direndiler.
 
Stalingrad'ın Nazi ordularına karşı savunan direnişçiler için "Volga'nın gerisinde bir yer yok"tu. Çünkü Stalingrad bir kader direnişiydi. Bu savunmadan 72 yıl sonra, bu slogan aynı içerikle başka bir biçime dönüştü; "Kobanê'nin gerisinde bir yek yok" oldu. YPJ'li Arîn Mîrkan, 5 Ekim günü bedenini işgalcilere karşı bir silaha dönüştürdü. MLKP savaşçısı Sibel Bulut, "Buradayız, bir yere gitmiyoruz, gerekirse ölürüz" dedikten bir kaç hafta sonra 14 Aralık'ta tarihi savunmada ölümsüzleşti. Kentin en yüksek yeri olduğu için stratejik bir anlam kazanan Miştenur tepesi için onlarca genç yaşamını yitirdi. Dünyanın pek çok yerinden devrimci, anarşist genç, savunmaya katılmak üzere yüzünü Kobanê'ye döndü.
 
Kentin yüzde 80'inin cihatçı çetelerin işgal altında olduğu 7 Ekim günü Erdoğan, cihatçıların karargâhı haline getirilen Antep'te "Kobane şu sıralar, düştü, düşüyor" diyerek sevincini dile getirmişti. Çünkü, DAİŞ çeteleri ile işbirliği yapıyordu. Bu işbirliği, Kobanê için sınırda nöbet tutulduğu günlerde televizyonların canlı yayınlarına bile yansımıştı. Cihatçı çeteler, ellerini kollarını sallayarak, Türk askerinin gözü önünde sınırdan geçiyorlardı. Çetelerin silah ihtiyacından tedavileri için gerekli hastanelere kadar her türlü ihtiyacının, AKP iktidarı ve MİT tarafından karşılandığının sayısız kanıtı ortaya çıktı. Erdoğan'ın damadı, eski Enerji Bakanı Berat Albayrak'ın, DAİŞ'in işgal ettiği yerlerden çaldığı petrolleri dünyaya satan Powertrans şirketinin ortağı olduğu da artık sır değil. Kürt halkının Ortadoğu coğrafyasındaki tüm kazanımlarına düşman olan AKP/Saray iktidarı, önce El Nusra, sonra da DAİŞ'i Rojava devrimine karşı konumlandırdı.
 
Ancak sonuçta, Kobanê düşmedi?
 
Çünkü, savaşçıların onur ve özgürlük direnişi, halklar tarafından 6-8 Ekim Kobanê serhildanı ile desteklendi. Sınır boylarında DAİŞ'e silah ve savaşçı geçişini engellemek için nöbetler tutulurken, İstanbul'dan Amed'e kadar onlarca kentte binlerce insan Kobanê için sokağa döküldü. Halkın bu gücü, Kobanê'de kuşatma altındaki savaşçıların direnişi ile birleşince, ABD'nin başını çektiği koalisyon güçleri de DAİŞ'e karşı harekete geçmek zorunda kaldı. Bu da Rojava devriminin bir kazanımı olarak halkların mücadele tarihine yazıldı.
 
Kobanê, tıpkı 2013 yılının yaz aylarında Serêkanîye savaşında olduğu gibi, oda oda, ev eve, sokak sokak savaşılarak çetelerden temizlendi. Kobanê'yi DAİŞ'in işgali altındaki diğer köyler, kentler takip etti. Şengal'den kaçırılan Ezîdi kadınların hapsedildiği Rakka da özgürleştirildi, kentin merkezine özgürlüğün bayrağı kadın savaşçılar tarafından dikildi.
 
DAİŞ'in Kobanê'de aldığı yenilgiyi paylaşan AKP/Saray iktidarı, Kürt halkının özgürlük ve statü talebi karşısında sömürgeci politikalarını devam ettirdi, Efrîn'i işgal etti.
 
Şimdi de desteklediği cihatçı çetelerinin Suriye'deki son kalesi olan İdlip'e yönelik Rusya-Suriye operasyonunu engelleme çabasında. Efrîn'de elde ettiği "konjonktürel bir başarı"yı arkalayarak yeni planlar yapan AKP/Saray iktidarının işi hiç de kolay değil. Rojava devriminin "yeni bir yaşam vaadi" halkların hayatında gerçeklik kazanırken, zaferler kadar yenilgilerin öğrettikleri de mücadele tarihinde yerini alıyor ve gelecek için yol gösteriyor.