7 Ekim 2024 Pazartesi

Kobanê davası: Deniz Poyraz'ın katledilmesiyle MHP arasında iltisak var

Kobanê davasının 3. duruşmasının 8. oturumu Ankara 22. ACM'de Avukat Bayraktar'ın savunmasıyla başladı. Davanın "AİHM bizi bağlamaz" politikasıyla yürütüldüğünü dile getirdi ve "Bu dava gayriresmi bir davadır, bu iddianame de gayrimeşru bir iddianamedir. Yargı kararlarını en başta yargı birimleri yerine getirmek zorundadır" dedi.

Aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel'in de bulunduğu 24'ü tutuklu olmak üzere 108 ismin yargılandığı Kobanê davasının 3. duruşmasının 8'nci oturumu Ankara 22'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı.

Sincan Hapishane Kampüsü Salonunda görülen duruşmaya HDP'li milletvekilleri, HDP il ve ilçe örgütü temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda izleyici, avukat ve gazeteci katıldı.

HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, yerine kayyum atanan önceki dönem Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak, geçmiş dönem DBP Eş Genel Başkanı Emine Ayna, HDP önceki dönem Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Zeynep Ölbeci tutuklu bulundukları hapishanelerden, önceki oturumlarda tahliye edilen HDP önceki dönem MYK üyeleri Berfin Özgü Köse, Can Memiş, Cihan Erdal da İstanbul'dan duruşmaya Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlandı.

DEMİRTAŞ VE BİLGEN VARESTE TUTULDU
Tutuklu yargılanan, HDP eski milletvekili Gülser Yıldırım, Aysel Tuğluk ve tutuksuz yargılanan İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, Ahmet Türk, Gülfer Akkaya ve Altan Tan mazeret bildirerek duruşmaya katılmazken, HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş savunmasına hazırlandığı için, yerine kayyum atanan Kars Belediye Eşbaşkanı Ayhan Bilgen ise sağlık sorunları nedeniyle duruşmadan vareste tutulduğu için katılmadı. 

DBP önceki dönem Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Ayla Akat Ata, HDP önceki dönem Sözcüsü Günay Kubilay, HDP Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi Ali Ürküt, HDP geçmiş dönem milletvekili Emine Beyza Üstün, İbrahim Binici, HDP Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Nazmi Gür, HDP yeni dönem MYK üyesi Alp Altınörs, Meryem Adıbelli, HDP önceki dönem saymanı Zeki Çelik, Kürt Pen üyesi yazar Nezir Çakan, HDP önceki dönem MYK üyeleri Pervin Oduncu, Ayşe Yağcı, Bircan Yorulmaz, Bülent Parmaksız, İsmail Şengül, Dilek Yağlı ile Sibel Akdeniz, duruşma salonunda hazır bulundu.

Kimlik tespiti ile başlayan duruşma, dünkü oturumda savunma yapan HDP MYK üyesi Alp Altınörs'ün avukatı Kazım Bayraktar'ın savunmasıyla devam etti.

AV. BAYRAKTAR: İDDİANAME GAYRİMEŞRU, DAVA GAYRİRESMİ
Bütün devlet kurumlarının, güvenlik aygıtlarının en küçük birimine kadar saraya ve tek kişiye bağlandığını söyleyen Bayraktar, "Son zamanlarda çokça açığa çıktı ki mafya çetelerinden oluşan federasyonlarının da devlet içinde konuşlandığı koşullarda 'AİHM  bizi bağlamaz' sözünün neden ortaya çıktığı beli oldu. 'AİHM bizi bağlamaz' politikasıyla bu davada yargılanıyorlar ve tutuklulukları hala devam ediyor. Alp Altınörs özelinde bakarsak ki AİHM büyük dairesinin verdiği karar bu dosyada yer alan bütün suçlamaların illiyet bağına ilişkin verilen bir karar. Atılan tweet bir katliama karşı yapılan protesto ve eylemlere çağrı fiilinin ötesine geçmiyor. Bu dava gayriresmi bir davadır, bu iddianame de gayrimeşru bir iddianamedir. Yargı kararlarını en başta yargı birimleri yerine getirmek zorundadır" dedi.


'İLTİSAK DEDİĞİNİZDE İLLİYET BAĞINA İHTİYAÇ DUYMAZSINIZ'
Bayraktar, "Türkiye yargılamalarında iltisak kavramı (birleşen) ne 12 Eylül yargılamalarında ne de darbe dönemlerinde söz konusu değildi. Bu kavramın önemi çok büyük. iltisak dediğinizde illiyet bağına ihtiyaç duymazsınız. 12 Eylül dönemini bugünle karşılaştırdığımızda 12 Eylül'den daha beter bir yargılama koşulları var. O günkü yargılamalarda örgüt üyeliğinin kıstasları hiyerarşiye bakılırdı. Ortak hukuksal şekli vardı. Bir örgüt üyeliği suçlamasında hiyerarşik sıralamada yer aldığını gösteren maddi delillerin, örgüt içindeki kod adı, görevi, görev yaptığı mekan bunların hepsinin tespitine ihtiyaç vardı. Mahkeme bunları arardı. 12 Eylül darbecileri bu delilleri ele geçirmek için işkenceden geçirerek ifadelere imza attırırdı. Daha sonra işkence altında alınan ifadeler yargılama için yeterli sayılmadı. Ama bugün gizli tanık ifadeleri, müebbet ile yargılanmaya yetiyor" diye konuştu.

1990'lı yıllara geçildiğinde manzaranın da değiştiğini ifade eden Bayraktar,  "12 Eylül mahkemeleri yerine devlet mahkemeleri  aldığında iltisak diye bir kavram icat edildi. Ne kadar muhalif dernek, kurum, yazı, gazete, varsa İçişleri Bakanlığının,  Emniyet Genel Müdürü incelemesinden geçiyor. Şu kurumlar şunlar şunlar, sanatı ve edebiyatı da içeren birçok kurumun isimleri o kara listeye yazılıyor.  Faaliyetlerine izin verilmiş bu kurumlarla bir şekilde ilişki kuran insanlar takip ediliyor ve günü geldiğinde insanlar bu kurumlarla ilişkili diye mahkum ediliyordu. Ama bunda yetmeli iltisak kavramı ortaya atıldı" ifadelerini kullandı.

"İltisak ne demek?" diye soran Bayraktar, şöyle devam etti: "Dokunmak demek. Kişilerin düşünceleri arasında ortaklık varsa o zaman kişi o örgütle ilişkilidir. Kobanê eylemlerinde HDP çağrı yapmış. Başka kurumlar da çağrı yapmış. 'O zaman HDP ile iltisak vardır' denilerek yargılama yapılıyor."

'DENİZ POYRAZ'IN KATLİ İLE MHP ARASINDA İLTİSAK VAR'
17 Haziran'da HDP İzmir İl Örgütü'ne yönelik faşist saldırıda Deniz Poyraz'ın katledilmesine vurgu yapan Bayraktar, "Deniz Poyraz'ın katli ile MHP arasında iltisak var. İltisakın ötesinde ilişki var. Bahçeli, 'Deniz Poyraz'ın illegal örgütlerle ilişkisi var' dedi. Devlet Bahçeli bu cinayetle iltisaklıdır. Duruşma salonunda buraya kadar gelip şu kapıda slogan atan üniformalı gibi takım elbisesi giyip birbirine benzer tipler Deniz Poyraz cinayeti ile iltisaklıdır. Aslında iltisakın da ötesinde ilişkilidir. Mahkeme heyetinin bir üyesi tam da Deniz Poyraz'ın öldürüldü gün, '6-8 Ekim sürecinde HDP binalarına neden saldırı olmadı' diye sordu tam da o sırada HDP binası basıldı ve bir cinayet işlendi. İltisak kavramını kullanabilir miyiz?  Kullanırız neden kullanmayalım siz kullanıyorsunuz. O zaman bu soru Deniz Poyraz'ın ölümüyle iltisaklıdır. HDP binalarına tabi ki saldırı yok çünkü onlar o sıra HDP'lilerin canlı bedenlerine saldırıyordu onu hedef almışlardı. Ama öncesinde ve sonrasında HDP binalarına saldırılar sürdü" ifadelerini kullandı. 

BALSAK: YARGILANAN ALENEN KİŞİLER DEĞİLDİR
Ardından Alp Altınörs'ün avukatı Cemile Turhallı Balsak söz aldı. Kobanê davasında yargılanan kişilerin alenen kişiler olmadığını, Türkiye'de muhalefet partisinin oluşturan kişiler olduğunu belirten Balsak, "Sizi seçen irade, her bir üyenizi ve savcınızı verdiği kararları takdir ediyordur. 2006 sonrasında gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişiminin sonrasında bazı sanıkları yargıladınız, onlarca müebbet kararları verdiğinizi biliyoruz. Sizi seçen irade elinizi soğutmak istemediği için nihai bir karar vermeniz beklentisi var sizden" dedi.

'YASAK SORGU YÖNTEMİ YAPIYORSUNUZ'
İddianamenin dağınık ve illiyet bağının olmamasına rağmen bir yargılama sürecinin başladığına işaret eden Balsak, "Bu iddianamede delil olarak sunulmayan ama nereden çıktığı belli olmayan bir takım veriler üzerinden tutukluluk kararları vermeye devam ediyorsunuz. Politik davalarda, iktidar açısından tehdit olarak algılanan, ötekileştirilen, tehdit olarak görülen kişilerin nasıl kriminalize edildiğini yargılamaları sıkça görüyoruz. Politik siyasi davalarda mahkemelerin yaklaşımını, bölgelere ve kişilere göre nasıl karar verdiğini de görüyoruz. 'Oluk oluk kanlarını akıtacağız' diyen Sedat Peker beraat eder, ama Alp gibi aydın, yazar, ekonomist bir kişinin düşünceleri yüzünden 38 kez müebbet verilmesini anlamak mümkün değil. Bu yargılamayı sürdürürken, tutukluluğa devam kararları verdiniz. Yargılamanın ciddiyeti ile örtülmeyecek, emniyetin sadece nereden size ulaştırdığı belli olmayan bir maddi delilden tutuk devam kararı verdiniz. Bunların yanı sıra 'yasak sorgu' yöntemi yapıyorsunuz, kişisel merakınızı asla soramazsınız. Bunları sorarsanız bu davanın siyasi bir dava olduğunu ikrar edersiniz. Sizin kamuoyuna ceza tehdidi altında olan herkese karşı sorumluluğunuz var. Tarafsızlığını ispatlamak zorundasınız. Bu soruları sorarsanız, bu soruların hukuk nazarında bir kıymeti olmaz" ifadelerini kullandı.

'GERÇEKLERİ ORTAYA ÇIKARMA KAYGINIZ VAR MI?'
Mahkeme heyetine, "Milyonların vicdanının temsilen bir yargılama yürütüyorsunuz" diyen Balsak, "Peki Gerçekleri ortaya çıkarma kaygınız var mı? Bu muğlak. Vereceğiniz kararlarda anlayacağız. Talep ettiğimiz ve toplanmasını istediğimiz delillerden anlayacağız. Bu yargılamanın maddi failleri nerede? Siz bu dosyada maddi faili ortaya konulmamış bir yargılama yürütüyorsunuz. Bu yargılamanın gerçekten 38 insanın cinayetiyle ilgili bir kaygısı varsa, bunların ne şekilde öldürüldüğü etkin soruşturma yapılıp yapılmadığını soruşturması gerekir" dedi.

Dosyada tek bir ifadede dahi, "HDP'nin çağrısıyla sokağa çıktım, öldürdüm"  sözlerinin geçmediğini belirten Balsak, "Öldürenlerin ülkücü gruplar olduğunu kanıtlayan deliller, haberler var. Bunları da sunacağız. Onlarca maddi olay var. Bu cinayet olaylarından biri yine 7 Ekim sonrası gerçekleşmiş. Emrah Demir olayı. Emrah Demir, Batman'da HÜDA PAR'lılar tarafından öldürüldü. HÜDA PAR'lılar bir tweet attı ve gelin leşinizi alın dedi. Bu dosyada Emrah Demir'in ismi yer almıyor. Nedeni sanık sandalyesinde oturması gereken HÜDA PAR gibi kişilerin müşteki sandalyesinde oturtmak için. Bu bile yargılamaya bakış açısını gösteriyor" şeklinde konuştu.

'GİZLİ TANIK YOK'
İddianamede yer alan gizli tanık ifadelerini de belirten Balsak, "Gizli tanığın ifadeleri yarım, sorulara tam olarak yanıt vermiyor. Ama siz burada gizli tanığın yarım bıraktığı soruları müvekkillere sorarak tamamlamaya çalışıyorsunuz. Bunun tek bir nedeni var çünkü gizli tanık yok. Gizli tanığın iddialarını destekleyecek bir MYK üyesi, ya da bir ifade gördünüz mü?" diye sordu.

'CİNAYETLERİN SEBEBİ İKTİDARDIR'
Sokağa çağrının her zaman şiddeti teşvik edip etmediğine darbe girişimi sürecinden örnekler vererek açıklayan Balsak, "Cumhurbaşkanı insanları sokağa çağırdı. Sonra bir sürü sivil insan katledildi, uçaklarla toplarla, kolluğun silahın çıkan kurşunlarla öldürüldüler. IŞİD vari yöntemlerle boğazı kesilen insanlar oldu. Bununla ilgili bir soruşturma var mı? O zaman dediğiniz illiyetse biz de illiyet kurarak, o çağrı sonucu yaşanan cinayetlerin sebebi iktidardır, önlemediği için Ankara Valiliğidir diyeceğiz. Siz illiyet bağını buradan kurarsanız biz de böyle mi diyeceğiz" dedi.

IŞİD'in katliamlarını da anlatan Balsak, "HDP IŞİD'e karşı çağrı yapmış ve hükümetin buna karşı tutum almasını istemiş diye siz bugün bu yargılamayı yapıyorsunuz. Bu davayı devletin bekası için önemli görenler bir grup olacaktır. Hiçbir beka eşitliği sağlanmadan, eşit yurttaşlık halkların güvence altına almadan kendini sürekli kılamaz. Çoğulcuyu esas alan bir sistemin Türkiye halkları açısından elzem olduğunu bilmeniz gerekiyor" diye konuştu. 

Balsak, son olarak Altınörs'ün tahliyesini istedi.

Aranın ardından duruşma İsmail Şengül'ün savunmasıyla devam etti. Şengül, Kobanê davasının 6 yıl sonra açılmasının siyasi konjonktüre bağlı olduğunu belirtti.

Av. Umut Vedat Açar da Kobanê davasının belki de ileride Deniz Poyraz ile anılacağını dile getirdi ve ekledi: "Çünkü bu davayı bu aşamaya getiren fikriyatla Deniz'in katledilmesine neden olan fikriyat aynıdır."

Ayşe Yağıcı ise "Ya erkek egemen sisteme boyun eğecektim ya da muhalif kimliğe sahip olacaktım. Biz düşüncelerimizden dolayı yargılanıyoruz. Evet ben bir Kürdüm, sosyalistim, feministim, demokratik siyasete inanıyorum ve HDP'deyim. HDP'de olmaktan da gurur duyuyorum" diye konuştu.

ÖNDER: BEDELİ NE OLURSA OLSUN HAYATIMIN EN KIYMETLİ SÜRECİYDİ
Söz alan Sırrı Süreyya Önder, hükümetin önerisi, teklifi ve kabulü ile çözüm sürecinde yer aldığını ve İmralı Çözüm Süreci Heyetinin sözcülüğünü üstlendiğini hatırlattı. Önder, "Bedeli ne olursa olsun hayatımın en kıymetli süreciydi. 'Yargı siyasallaşmıştır' denilerek çok vahim bir şey gözden kaçırılmaya çalışılıyor. Siyaset, yargıyı bir enstrüman olarak kullanmaya heves eder ve bunda başarılı olursa siyaset yargısallaşmış demektir" dedi. 

'SİYASET YAPMANIN YERİ MECLİS OLMALIYDI MAHKEME SALONU DEĞİL'
Önder, şöyle devam etti: "Bu iddianameye baktığımda, yargıç olsaydım 'gidin kendi aranızda görün' derdim. 'Bu siyaseten çözülecek bir mesele, burada bunu kriminal bir mesele olarak ele alamayız' derdim. Bu ülke nasıl bu hale geldi, bununla boğuşmak zorunda kaldı? Yargıladığınız insanlar isteseler kendi konforlu alanlarına çekilip yaşayabilecekken, mücadeleyi dert ettikleri için yargılanıyorlar. Biz ölenle ölen insanlarız. Siyaset yapmanın yeri Meclis olmalıydı, mahkeme salonu değil!

'NEYLE SUÇLANIYORUM?'
Yargı iki sonuçludur ya beraat edersin ya da mahkum olursun. Bir diğer husus yargı tarihsizdir. Toplumlar yargıyla değil siyasetle yönetilmeye çalışılıyor. Ama bir yol daha vardır o da uzlaşma. Davaya bakıyorum savunma yapmak istiyorum ama iddianameyi anlayabilmiş değilim. Neyle suçlanıyorum? Bu cinayetlerin sebebi olacak ne yapmışım? Teşekkür edilmesi gereken bir konumdan bunların failiymişiz gibi huzurunuzdayız."

Savunmaların ardından davanın 3. duruşmasının 8. oturumu sona erdi. Duruşmaya yarın devam edilecek.