24 Kasım 2024 Pazar

KBDH: Erkek egemen sömürü düzenini yıkacağız özgürlüğümüzü kazanacağız!

Politik değerlendirmede bulunan KBDH; dünya devrimlerinde, öncülük ve önderlik rolü oynayarak, tarihin akışını değiştiren devrimcilerin, geçmişten günümüze, ölümsüzleşen kadın özgürlük savaşçılarının, komutanlarının, örgütçülerinin mücadelesiyle yol yürüdüklerini kaydetti. KBDH, "21. yüzyılın kadın devrimine dönüştürülmesi için emek verecek, yeni ayaklanmaların, isyanların zaferi için seferber olacağız. Faşizme ve erkek egemen sisteme karşı, cesaretle, emekle görev başına" dedi.

Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (KBDH), "Erkek egemen sömürü düzenini yıkacağız, özgürlüğümüzü kazanacağız" başlığıyla politik değerlendirme yaptı. Emperyalist kapitalist sistemin yarattığı ekolojik sorunların dünyayı giderek ısıttığı kaydedilen açıklamada, bir yanda seller, tufanlar diğer yanda sistematik yükselen hava sıcaklığı olduğu belirtildi.

'EMPERYALİSTLER ARASINDAKİ ÇELİŞKİLER DERİNLEŞECEK'
Öte yandan emperyalist kapitalist güçler arasındaki çelişki ve çatışmaların giderek şiddetlendiğine dikkat çekilen açıklamada, "Ortadoğu, Afrika, Güney Asya-Pasifik ve en nihayetinde Ukrayna-Rusya savaşıyla birlikte Avrupa'nın içine kadar gelen savaşlarla, nüfuz alanları üzerindeki dalaşla da ısınıyor dünya. Hem de kimilerine göre birinci, kimilerine göre ikinci emperyalist paylaşım savaşı öncesi sürecin koşullarını da yaratarak. Nihayetinde neoliberal politikalar iflas etmiş, emperyalist kapitalist sistem yapısal krizini bir türlü aşamamıştır. Bu da elbette beraberinde yeni arayış ve çatışmaları doğuracak, emperyalistler arasındaki çelişkiler derinleşirken çatışmalar da artacaktır" denildi.

Başta ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Almanya, Fransa'nın olduğu büyük kapitalist emperyalist güçler olmak üzere, herkes bir yandan gardını alır ve müttefiklerini tahkim ederken, bir yandan da mevcut haliyle dahi, tüm yerküreyi üzerindeki canlılarla birlikte defalarca kez yok edebilecek silahlanma yarışını sürdürdüğünün altı çizilen açıklamada, geçen yıl küresel askeri harcamaların 2,24 trilyona ulaştığı belirtildi.

'AÇLAR ORDUSUNA GÖÇMEN-MÜLTECİ ORDUSU EŞLİK EDİYOR'
828 milyonluk açlık ordusunun dünyanın en büyük ordularından daha büyük olduğu vurgulanan açıklamada, ülkelerini savaşlar, yoksulluklar, iç çatışmalar, baskıcı diktatörler vb. nedenlerle terk etmek zorunda kalan ve dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 4'ünü oluşturan göçmen-mülteci ordusunun açlık ordusuna eşlik edildiği ifade edildi. "Açlar ordusu, egemenler tarafından görmezden gelinen ya da 'yedek işgücü' görülüp işçi sınıfına gözdağı vermenin bir aracı haline getirilirken, göçmenler-mülteciler de bir yandan ucuz işgücü görülüyor diğer yandan 'yerli halkla' ırkçılık temelinde bir karşıtlık yaratılmasına hizmet eden politikalar ve uygulamalar devreye sokuluyor" denilen açıklamada, açlar ve göçmenler ordusunun, doğrudan emperyalist-kapitalist merkezleri tehdit eder boyutlara ulaştıkça, sistemin sahiplerinin de daha fazla cinsiyetçi faşist politikalara yöneldiği; ırkçı, yabancı düşmanı faşist parti ve akımların güçlenmesine, halihazırda mevcut faşist parti ve iktidarların da giderek daha saldırgan bir hale gelmesine neden olduğu söylendi.

'SÖMÜRÜ DÜZENİNİ YIKACAĞIZ'
KBDH'nin "Erkek egemen sömürü düzenini yıkacağız, özgürlüğümüzü kazanacağız" başlıklı politik değerlendirmesi şöyle devam etti: "Tıpkı faşist Türk devleti ve dümen koltuğunda oturan AKP-MHP iktidarı gibi. Ortadoğu halklarının ve kadınların düşmanı, emperyalizm, gericilik ve erkek egemen bölge devletleridir! Başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada emperyalist-kapitalist sistem, içine girdiği krizi aşmak için halklara ve kadınlara yönelik saldırılarını çoğaltmakta, buna karşı birçok ülkede başta kadınlar olmak üzere ezilenlerin özgürlük arayışı ve eylemi çoğalmaktadır. Özellikle Ortadoğu coğrafyası, kapitalist devletlerin ve emperyalizmin hegemonya mücadelesinin merkezi halindedir. Siyonist İsrail devleti, Filistin topraklarındaki işgal politikalarını derinleştirirken; işgal saldırılarına karşı Filistin halkının özgürlük mücadelesi de yükselmektedir. Geçtiğimiz ay, İsrail'in Cenin Kampına düzenlediği işgal saldırıları Filistin halkının direnişiyle boşa çıkartılmıştır.

'İRANLI KADINLAR TALİBAN'A SESLERİNİ CESURCA YÜKSELTİYOR'
"Afganistan'da gerici Taliban'ın yönetime gelmesiyle birlikte, ilk elden kadınları kamusal alanlardan uzaklaştırmak için çeşitli gerici uygulamalarını devreye soktu. Kadın derneklerini kapatmakla başlayan Taliban yönetimi, kadınların kamu alanında çalışmasını yasaklayarak devam eden gerici ataerkil uygulamalarına her geçen gün yenisini eklemektedir. Taliban yönetimi, kadınların yaşam alanlarını iyice daraltan uygulamalara gitmiş, kadın okullarını, derneklerini, basın kuruluşlarını, kuaförlerini vb. kapatmıştır. Kadınların herhangi bir işte çalışmasını engelleyerek sosyal yaşam alanlarını yok etmiştir. Kadın düşmanı Taliban yönetimi ve uygulamalarına karşı kadınlar, tüm cesaretleriyle sokaklarda hakları ve özgürlükleri için seslerini yükseltmeye devam etmektedir.

'KADINLAR SAVAŞ SİYASETİNİN HEDEFİ OLMUŞTUR'
"İran ve Rojhilat'ta Jina Amini'nin katledilmesiyle başlayan isyan, 'jin, jiyan, azadî' sloganıyla dünyanın her yerinde yankı uyandırmıştır. Bu eylemlerde yüzlerce insan katledilmiş, binlercesi tutuklanmıştır. Kız okullarına kimyasal gazlar atılmış, yüzlerce genç kadın öğrenci zehirlenmiştir. Bununla kadınlardan intikam alınmak istenmiştir. Bir dönem eylemleri sonlandırmak için 'Ahlak Polisi' uygulamasının kaldırıldığı yalanını söyleyen gerici Molla rejimi, yakın zamanda 'Ahlak Polisi'ni yine sokağa sürmüştür. Emperyalist devletler tarafından başta Kürdistan olmak üzere Ortadoğu coğrafyasının parçalandığı ve sömürgeleştiği Lozan Antlaşmasının 100. yılında, emperyalistlerin, gerici bölge devletleriyle işbirliği içerisinde Ortadoğu halklarına yönelik uyguladığı baskı, zulüm, işgal, savaş politikaları hız kesmeden sürmektedir. Ve diyebiliriz ki kadınlar, her zaman ve her durumda, bu gerici uzlaşma ve savaş siyasetinin hedefinde olmuştur. Kadın örgütleri öncülüğünde de bu sömürgeci politikalar karşısında kadın özgürlük mücadelesi perspektifiyle pratik bir hat geliştirilmeye çalışılmaktadır.

'ROJAVA TOPRAKLARINDA İŞGAL ALANLARINI ÇOĞALTMAK İSTİYOR'
"Türkiye ve Kürdistan'da tırmanan çok yönlü savaş politikaları Faşist Erdoğan'ın Rusya, İran ve Suriye ile birlikte gerçekleştirmiş olduğu Astana Toplantısı, yine son dönemde yapılan NATO Toplantısında Erdoğan'ın İsveç'in üyeliğine onay vermesi, kısacası faşist Erdoğan rejimi tüm bu görüşmelerini Kürt düşmanlığını büyütecek cepheler olarak kullanmak istemektedir. NATO'nun en büyük ordularından olan, Avrupa emperyalistleriyle stratejik ortaklıkları olan ve mültecilerin Batı'ya gelişi için sınır kapılarını açmakla tehdit eden AKP-MHP faşist iktidarına emperyalist güçlerin belirli tavizler verdiği, vereceği açıktır. Bu gelişmelerden hareketle, zaten halihazırda devam eden işgal saldırılarına yenileri eklenecektir. Astana Toplantısı sürerken, Qamişlo'da Rojava Devrimi'nin kadın öncülerinden Reyhan ve Yüsra yoldaşların SİHA saldırısıyla katledilmesi, yine NATO toplantısının hemen ardından Medya Savunma Alanlarında gerillanın mevzilerine yönelik defalarca taktik nükleer silah kullanımı ve tekrar başlayan kara saldırıları buna örnektir. AKP-MHP faşist rejimi, Kürt halkının Rojava ve Başûr Kürdistanı'nda elde ettiği bütün kazanımları tasfiye etmek üzerine bir politika yürütmektedir. Amaç, Rojava topraklarında işgal ettiği alanları çoğaltmak, Başûr Kürdistanı'nda, Medya Savunma Alanları üzerinde ve Kuzey Kürdistan'da gerillayı askeri operasyonlarla tasfiye etmektir.

'TUTSAKLARIN SESİNİ DUYURMAK ÖNÜMÜZDEKİ ÖNEMLİ BİR GÖREVDİR'
"Türk devleti, emperyalistlerle işbirliği içinde Ortadoğu coğrafyasında Kürt ulusunun özgür ve eşit yaşam özlem ve istemine karşılık, biat eden bir Kürt kimliğini yaratmak istemektedir. Faşist TC devletinin Kürt ulusu üzerinde uyguladığı ulusal baskı, ret, inkar, imha, tecrit ve boğma politikasına yeni bir boyut kazandıran, Abdullah Öcalan'a yönelik devrede olan ağır tecrittir. Açık ki, Abdullah Öcalan'a yönelik olarak uygulanan ağır tecrit siyaseti, Kürt halkının özgürlük mücadelesini derdest etme amaçlıdır. Bundan kaynaklı, tecrit siyasetine karşı çıkmak sadece devrimciliğin değil, demokrat olmanın da görevidir. Sonuç olarak uzun süredir hapishanelerde devrimci tutsaklara yönelik tecrit, infaz yakmalar, tedavi haklarından mahrum bırakma görüş yasakları, işkence, katletme ve daha bir dizi faşist uygulamaya karşı durmak, hapishanelerde kadın tutsaklar başta olmak üzere tüm devrimci tutsakların sesi ve eylemi olmak önümüzde önemli bir görev olarak durmaktadır.

'EKONOMİK KRİZİN YÜKÜ HALKA FATURA EDİLİYOR'
"Erdoğan, kendi iç krizini aşabilme amacıyla, ziyaret ettiği bazı Körfez ülkeleriyle ekonomik anlaşmalar yapmaya çalıştı. Ancak, ülkede seçimler sonrası peş peşe açıklanan zamlar ve vergilerdeki artış, ekonomik krizin halka fatura edilmesinin ve aynı zamanda da kendi sonunu getirecek ön adımlar olarak görülmelidir. Vergilerde yapılan artışın, Türkiye ekonomisinin başına 'kurtarıcı' olarak atanan ve gerçekte emperyalist sermayenin temsilcisi olan faşist yeni Maliye Bakanı'nın hazırladığı ve ekonomik krizin yükünün halka fatura edilmesi anlamına gelen politik yönelimin başlangıcı olduğu açıktır. Burjuvazi, 'rasyonel politikalara' dönmüş durumdadır. Bu rasyonellik ise gerçekte zamlar ve vergilerin artırılması, yüksek enflasyon karşısında ücretlerin düşmesi, kısacası daha fazla yoksulluktur.

'EMEKÇİLER SOKAKTA HAK ALMA MÜCADELESİ SÜRDÜRÜYOR'
"AKP-MHP faşist ittifakının şimdilik yerel seçimler nedeniyle temkinli davrandığı bir yandan göstermelik olarak, asgari ücrete ve emekli maaşlarına zam yaparak oluşabilecek tepkilere karşı ön almaya çalıştığını söylemek mümkündür. Halk, ciddi bir yoksulluk ve açlıkla karşı karşıyadır. Seçimler sonrası ortaya çıkan umutsuzluk havası, içinde önemli karşı koyuşları ortaya çıkaracak büyük bir öfkeye dönüşecektir. Niğdeli kiraz üreticisi köylülerinin ürünlerinin ellerinde kalmasına tepki göstermesi, inşaat işçilerinin haklarını talep eden direniş eylemlerinde ve daha bir dizi işçi eylemlerinde olduğu gibi, her ne kadar dağınık ve parçalı da olsa işçi ve emekçiler sokakta ve iş yerlerinde hak alma mücadelesini sürdürmektedir.

'KADIN YOKSULLUĞU YA DA YOKSULLUĞUN KADINLAŞMASI'
"Haksız savaşlar, saldırılar, işgaller ve ekonomik sebeplerle birlikte dünya üzerinde özellikle son yıllarda göç hareketleri giderek artıyor, çeşitleniyor ve kadınlaşıyor. Milyonlarca kadın sözde daha iyi bir hayat -ya da sadece hayatta kalma- arzusuyla doğduğu topraklardan uzak coğrafyalara göçüyor; merdiven altı atölyelerde yarı aç-yarı tok, taciz ve mobbinge maruz kalarak ya da hiç tanımadığı insanların bütün hizmetlerini görmenin karşılığında karın tokluğuna çalışıyor. Günümüzde kadınlar, toplamda tüm göçmenlerin yaklaşık yarısını oluşturuyor. Kadınlar, göç yolculuğunun tüm risklerini göze alarak farklı ülkelerde umut arıyor. Kadınların toplumdaki ikincil konumları, kadınla erkeğin göç deneyimlerini de farklılaştırıyor ve kadına daha ağır bir tabloyu dayatıyor. Kadınlar bu tablonun tam ortasında ölüm, sömürü, taciz, tecavüz, yoksulluk kıskacında yer alıyor. Kadınların yoksulluk süreçleri, erkeklerinkinden farklı olmaktadır. Bu farklılığı vurgulamak için kadın yoksulluğu ya da yoksulluğun kadınlaşması ifadesi kullanılmaktadır. Zira yoksulluğun kadınlar ve erkekler tarafından 'farklı biçimlerde yaşandığı' ortadadır. Yoksullaşma, genel bir kavram olmakla birlikte, sebebi, emeğiyle geçinen geniş kitlelerin egemen sınıflar tarafından iliklerine kadar sömürülmesidir. Burada kullanılan 'emeğiyle geçinen geniş-yoksul-emekçi' tanımı içinde kadınlar da yer almaktadır kuşkusuz.

'YOKSULLAŞMAYI DERİNLEŞTİRİYOR'
"Ancak bu kitle içinde kadınların çok olması ve yoksulluk deneyimlerinin farklılaşması, patriarkal sistemle ilişki kurulmadan anlaşılamaz. Çünkü kadın yoksulluğu toplumsal olarak onay verilmiş cinsiyet rollerinin de dahil olduğu bir sürecin sonucudur. Nitekim dünya üzerindeki yoksulluğun yüzde 70'ini kadınlar oluşturmaktadır. Ezilenin de ezileni olan kadınlar milyonlarca nüfusuyla ev içi emek sömürüsüne maruz kalmakta ve kötü çalışma koşullarında köleliğe ve sefalete denk gelen düşük ücretli işlerde çalıştırılmaktadır. Bu anlamıyla sefalet ücreti de diyebileceğimiz asgari ücretteki artışın kadın işçi ve emekçiler üzerinden yoksullaşmayı daha da derinleştirmekten başka bir şeye yaramadığı çok açıktır.

'DEPREMLERDE YAŞAMIN TÜM YÜKÜ KADINLARIN OMUZLARINA YÜKLENDİ'
"Patriarkal sömürü düzeni, Maraş merkezli Türkiye ve Kürdistan'ın birçok bölgesinde büyük bir yıkım yaratan depremin üzerinden aylar geçmesine rağmen kadınları depremin yarattığı yıkımla baş başa bırakmıştır. Yaşamın tüm yükünü omuzlayan kadınların zaten emeği değersizleştirilip, görünmez kılınırken, iş yerlerinde emeği sömürülerek ucuz iş gücü görülürken; yaşanan deprem ve sonrasındaki gelişmeler, kadın yoksulluğunu daha da fazla arttırmıştır. Ve kadın emeğini gittikçe görünmez kılmıştır. Erkek egemen sömürü düzeni, depremle birlikte ortaya çıkan elektrik, su, konut, sağlıklı beslenme sorunlarının yanı sıra kadına yönelik olarak artan erkek şiddetin görünürlüğünün azalmasına neden olmuştur.

"Genel olarak bu tablo da göstermektedir ki; toplumsal, ekonomik veya politik, her ne konuda konuşursak konuşalım, kadınların ve ezilen cinsel kimliklerin daha ağır bir yükün altında olduğunu söylemeye gerek dahi yoktur. Zira her türlü gelişmenin bir yüzünü de kadın ve ezilen cinsel kimlikler oluşturmaktadır.

'SEÇİMLERLE BİRLİKTE AYYUKA ÇIKAN KADIN DÜŞMANLIĞI'
"21 yıldır AKP iktidarının hakim olduğu faşist Türk devleti, yüzüncü yılını geride bırakırken, faşizmin saldırılarının giderek arttığını, özellikle 14-28 Mayıs Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri öncesi propagandalarda ve hemen ardından uygulamaya konulan politikalarda açıkça görülmektedir. Burjuva devletin iktidar partisi olmanın tüm olanaklarını kullanarak hile ile seçim zaferini ilan eden AKP-MHP iktidarı, seçim öncesinde 'terör' demagojisini dilinden düşürmeyerek, ırkçılığı ve şovenizmi kullanarak Kürt halkına düşmanlık üzerinden kitleleri bir yandan daha fazla zehirlerken diğer yandan bu siyasetiyle önemli bir oy desteği de kazanmıştır. Millet İttifakı da ondan geri kalmayarak aynı ırkçı ve şoven söylemleri özellikle mülteciler üzerinden dillendirerek iktidar kavgasında benzer argümanlarla yerini almıştır.

'KADIN KİTLELERİNE DÖNÜK KAPSAMLI SALDIRININ SİNYALİ'
"Diğer yandan Türk devletinin üzerinde yükseldiği hakim Türk ulus milliyetçiliğine ve Sünni İslam'a dayalı zemin, kitle iletişim araçları aracılığıyla yeniden üretilmiş, iktidar bu zemine dayanarak kitle desteğini faşizm, ırkçılık, şovenizm, kadın ve ezilen cinsel kimliklere yönelik düşmanlık ile politik İslamcılık, siyasal gericilik üzerinden yeniden üreterek tahkim etmiştir. Seçim sonuçlarının temel belirleyeni bu olmuştur. Kendileri açısından 'beka sorunu' olarak gerçekleştirilen seçimlerde AKP, kazanmak için her şeyi yapmış, Hizbulkontra'nın siyasi kolu Hüda-Par ve Yeniden Refah Partisi gibi kadın ve çocuk düşmanlığında tescilli iki partiyi de meclise taşıyarak, kadın kitlelerine dönük çok daha kapsamlı saldırıların yaşanacağının sinyalini vermişti. Bunun karşılığında AKP'yle aynı siyasi gelenekten gelen Saadet, Deva ve Gelecek partileri de CHP marifetiyle meclise taşınmıştır.

'DİPTEN GELEN DALGA BOĞULMAYA ÇALIŞILIYOR'
"Nitekim, AKP-MHP ve meclise taşıdığı YRP ve Hüda-Par, parlamentoya adım atar atmaz, saldırıların dozajını artırmışlardır. Bu cenahtan hemen her gün kadınlar, LGBTİ+lar, hatta kız çocuklarıyla, hak talep eden tüm kesimlerle ilgili çeşitli saldırgan beyanlar ortaya saçılmaktadır. Onur Haftası vesilesiyle dört bir yanda terör estiren iktidar, her hafta Cumartesi Anneleri'ni işkenceyle gözaltına almakta, faşist Türk devletinin DAİŞ eliyle, 8 yıl önce Suruç'ta gerçekleştirdiği katliamın yıl dönümünde sokaklara çıkan gençlik örgütlerini hedefine koymakta, hak talep eden herkesi baskı ve yasaklarla kuşatmakta ya da askeri-polisiyle saldırılarını adeta erkeklik-güç gösterisine dönüştürmektedir. İktidar, çöküşte olan ekonomiye 'kaşıkla verip kazan-kepçeyle geri almak' ve uluslararası geziler düzenleyip sıcak para peşine düşmek dışında bir çözüm bulamazken, en küçük bir tepkiyi dahi büyümeden ezerek dipten gelen dalgayı baştan boğmaya çalışmaktadır.

'KADIN KAZANIMLARINI HEDEF ALMAKTA/ALACAKTIR'
"Seçim öncesinden itibaren, saldırılarında kadın düşmanı ve nefret söylemlerini dilinden düşürmeyen, YRP ve Hüda-Par'la yapılan seçim pazarlıklarında 6284 Sayılı Kanunu hedef alan, elinden gelse, gökyüzündeki gökkuşağını siyaha boyayacak olan, kadını 'aile' içine hapseden burjuva ahlakının gerici ve cinsiyetçi söylemlerini seçim mitinglerine malzeme yapan R.T. Erdoğan ve gerici ittifakı elbette ki yeni yasalarla kadın kazanımlarını hedef almaktadır/alacaktır.

'MÜCADELE ARAÇLARIMIZI GÜÇLENDİRMEK GÖREVİ ÖNÜMÜZDE'
"Faşist iktidarın yeni eğitim bakanı geçtiğimiz günlerde 'Biz bu kızlarımızı eğitime dahil etmeliyiz. Karma eğitim önemlidir. Ancak ihtiyaç duyulması halinde kız okulları kurulabilir' diyerek kız-erkek çocuklarına ayrı okulların yolunu açmıştır. Faşist AKP-MHP iktidarı, Afganistan'ın Talibanı'na, İran'ın Molla rejimine, DAİŞ düzenine öykünmektedir. Açılmak istenen 'kız okullarıyla' birlikte, eğitim sisteminin mevcut düzeyinden daha gerici cinsiyetçi bir düzeye eğitim sistemine dönüştürüleceği, bu 'kız okulları' aracılığıyla, toplumsal cinsiyet rollerinin daha da derinleşeceği ve erkek egemen politik İslamcı iktidarın kendine yedek güç yaratmasının zemininin güçleneceği çok açıktır. Tüm karma okullara imam hatip öğretmenlerinin atanmasının yolunu açmak isteyen faşist iktidarın kız okulları, kadın üniversiteleri ve hastaneleri açma planlarındaki gençlik ve kadın üzerindeki hedeflerini doğru okumak, doğru yol ve yöntemlerle teşhir etmek ve buna karşı mücadele araçlarını geliştirmek gibi birleşik kadın hareketimizin önünde önemli görevler durmaktadır.

'HESAP SORMA GÜCÜ MÜCADELEMİZİN TEMEL GÖREVİDİR'
"Ancak, tüm bunlar bizler açısından yeni olgular değil. Kuruluşundan bu yana Türk devleti, kadınların mücadelesiyle elde ettiği haklar dışında bu sistemden zulüm, yoksulluk, geleceksizlik, şiddet dışında bir şey görmemiştir. Diğer yandan yirmi bir yıllık AKP iktidarı bu zulüm çarkını en acımasız, nefes aldırmaksızın döndürmesiyle özel bir yere de sahiptir. Bu özel yer hasebiyle seçimler öncesinde, 'Bu adam gitsin de ne olursa olsun' diyerek geniş bir kitle 'yılana' sarılmış; seçim sonrası 'adam bir kez daha kazanınca' kitlelerin bir bölümünde öfke ve tepki bir bölümünde ise umutsuzluk oluşmuştur. Bu durumu erkek egemen faşist düzenden bir hesap sorma gücüne evriltmek birleşik kadın mücadelemizin en temel görevidir.

'KADIN DÜŞMANI ABLUKAYI ÖZSAVUNMA VE ÖRGÜTLENME TEMELİNDE DAĞITACAĞIZ'
"Sınıf mücadelesi, toplumsal mücadeledeki zayıflık ve yetmezliklerimiz, iktidarın saldırılarına güç vermektedir. Bu gücü ancak kadınlar bir araya gelerek durdurabilir. Parçalı, örgütsüz ve sadece sistem içine sıkışan eylemlerle, istenilen mücadele düzeyini yakalamak imkansızdır. Bizleri nefessiz bırakan, emeğimize el koyan, yoksulluğu mahkum eden, gözünü kırpmadan ölüm fermanlarımıza imza atan sistemi karşımıza almadan, onun çizdiği sınırların dışına çıkmadan, kitleleri silahlı mücadelenin bir parçası haline getirmeden, birleşik mücadelemizin öznesi yapmadan kurtuluşun da mümkün olmadığını; hem mücadelemizi büyüterek hem de kapı kapı, mahalle mahalle, sokak sokak kitlelerle-kadın kitleleri ile iç içe olarak göstermeliyiz. Tüm bu kadın düşmanı politikalara karşı mücadele etmek, öz savunmayı yükseltmek ve örgütlenmek mecburidir. Daha uzun süreli, planlı bir mücadeleyle militan bir kadın hareketinin yaratılmasıyla ancak ataerkil düzeni parçalayabiliriz.

'ERKEK EGEMENLİĞİNE VE FAŞİZME ÖZSAVUNMAYI YÜKSELT'
"Dünyada yükselmekte olan patriyarkal kapitalist sistemin saldırılarına karşı, kadınların ve ezilen cinsel kimliklerin özgürlük mücadelesini yükselteceğiz. Cins kırımına, her türden şiddeti meşrulaştıran ve kazanılmış haklarımıza göz koyan erkek egemen faşist devlete karşı, birleşik kadın mücadelesini yükselterek, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın şehirlerinde ve dağlarında, birleşik kadın milis ve gerillalarımızla örgütlülüğün, özgürlüğün sesi ve adresi olacağız. Dünya devrimlerinde, öncülük ve önderlik rolü oynayarak, tarihin akışını değiştiren devrimcilerin, geçmişten günümüze, ölümsüzleşen kadın özgürlük savaşçılarının, komutanlarının, örgütçülerinin yolu yolumuzdur. 21. yüzyılın kadın devrimine dönüştürülmesi için emek verecek, yeni ayaklanmaların, isyanların zaferi için seferber olacağız. Faşizme ve erkek egemen sisteme karşı, cesaretle, emekle görev başına! Ataerkil faşist sistem yenilecek, kadınlar kazanacak! Erkek egemenliğine ve faşizme karşı özsavunmayı yükselt!
Erkek devlet şiddetine karşı jin, jiyan, azadî!"