25 Kasım 2024 Pazartesi

Kazma Bırak: Kaçınılmaz ortak savaş sınıf savaşıdır

Devletlerin yöneticilerine seslenen Kazma Bırak, "Bizler başka ülkelerle savaşmak istemiyoruz, ancak siz savaşta ısrar ediyorsanız bu kaçınılmaz olarak bir sınıf savaşı olacaktır'" dedi.

31 Ekim 2022 ve 1 Kasım 2022 tarihleri arasında 2 günlük bir toplantı gerçekleştiren Kazma Bırak toplantı sonucunu yayımladı. Eylül 2020'de Türkiye'den dört imzacı örgütle başlayan ve yeni katılımlarla büyüyen örgütlenme Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs'tan 70'e yakın ekoloji örgütünü, "fosil yakıt karşıtlığı" ana teması çevresinde bir araya getiriyor.

Savaşa hayır diyerek uluslararası dayanışmanın önemini vurgulayan ve bir ülkenin enerji faaliyetlerinin ekolojik ve sosyal bedelini komşularının da ödeyeceğinin altını çizen Kazma Bırak, şu ifadeleri kullandı: "Sinop'ta ve İğneada'da yapımı planlanan nükleer santrallerde bir sızıntı tüm Karadeniz ülkelerinde ve Balkanlarda, deniz sondajları sonucu tetiklenebilecek bir deprem, komşu ülkelerde felaketlere yol açacak.

Bugün Yunanistan büyük bir enerji kriziyle karşı karşıya. Bu kriz kısmen Rusya-Ukrayna savaşından ve artan doğal gaz fiyatlarından kaynaklansa da kökeninde neoliberal politikalara dayalı deregülasyonlar ve enerjide özelleştirmeler yer alıyor. Yunanistan aslında doğru bir karar alarak verimi düşük ve çok kirletici olan linyit kömürü kullanımını sonlandırdı. Ancak kömürü ikame etme yöntemi, doğal gaz ithalini artırmak oldu. Bu da enerji maliyetlerinin, ardından elektrik fiyatlarının artmasına yol açtı. Devlet rüzgar ve güneşe dayalı yenilenebilir enerjiyi genişletme yolunda adımlar atsa da yerel halkın tepkileri ve ekolojik etkiler göz ardı ediliyor. Yangınlardan sonra açılan ormanlık alanlar kısa süre sonra rüzgar santralleri ile doluyor. Enerji, piyasada satılan ve şirketlere kazanç sağlayan bir meta olarak algılanıyor. Aynı zihniyeti denizlerde ve karada doğalgaz sondajlarında da görüyoruz; ekolojik zenginliği yüksek olan bölgelerde yapılan sondajlar 'ulusal menfaatler' yoluyla gerekçelendiriliyor: Ülkeyi bir uçtan diğerine parçalayan doğal gaz boru hatları, Yunanistan'ın bir enerji merkezi olacağı ve enerji bağımsızlığı için bunların gerekli olduğu anlatısıyla meşrulaştırılıyor. İki ülke arasındaki gerilimler, Türk ve Yunan emekçilerini ekonomik krize ve enerji yoksulluğuna sürüklerken, ABD Yunanistan'a yüklü miktarda silah satışı yaparak ve kendi ürettiği kaya gazını pazarlamaya çalışarak bu gerilimlerden nasıl en yüksek kazancı sağlayacağının hesabını yapıyor. Biliyoruz ki günün sonunda kazançlar asla emekçi halka gitmiyor! Yine biliyoruz ki kapitalistler doğal varlıkları hiçbir zaman barışçı yollarla ve kamu yararına değerlendirmeyecekler.

Kıbrıs'ta da durum farklı değil; aramalar sırasında bu gazın, 'barış gazı' olduğu ve Kıbrıs'ın kuzey kesiminin de bundan faydalanacağı gibi inandırıcılıktan uzak söylemlerle halklar kandırıldı. Türkiye'de ise ülkeyi boydan boya delik deşik eden doğalgaz hatlarına son dönemde yenileri eklendi; Azerbaycan gazını Avrupa'ya taşıyan Trans Anadolu Doğalgaz Hattı (TANAP) Türkiye için bir fiyat avantajı getirmiyor. Rus gazının Ukrayna'yı devre dışı bırakarak Avrupa'ya ihracını sağlamak için Trakya'nın ormanlarını ve verimli tarım alanlarını tahrip eden Türk Akım hattının taşıdığı gazdan ise Türkiye yararlanmıyor. Ayrıca endemik canlı türlerini barındıran ve dünyada kendi kendini temizleyen ender sucul ekosistemlerden olan Saros körfezinde, Yunanistan sınırındaki Enez'de yapılan FSRU (Yüzer Sıvılaştırılmış Doğalgaz Depolama ve Gazlaştırma Ünitesi) limanı da burada ciddi ekolojik tahribata yol açıyor ve bu limana Katar'dan gelecek olan sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) Türkiye'nin ihtiyacı için kullanılmayacak. Bu projenin bir benzeri sınırın karşı tarafındaki Dedeağaç'ta yapılıyor.

Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye'nin doğal gaz hafriyatçılığına yönelik deneyimleri pek çok alanda birbirine benzerlik gösteriyor. Ortak sorunlar, birlikte mücadeleyi daha da anlamlı ve kaçınılmaz hale getiriyor. Bunca çekişmenin arkasında elbette yönetici sınıfların körüklediği milliyetçiliğin önemli payı var. Yükselen milliyetçilik, artan gerilimle birlikte savaşa dönüşme tehlikesini barındırıyor. Bu bağlamda mücadelemizde öne çıkacak başlıca felsefi altyapı ve yöntemler; ekstraktivizmin politikayla ilişkisini ve savaşkan söylemlere yol açtığını dile getirmeliyiz, özellikle de orduların tükettikleri anormal enerji miktarlarını kamuoyuna duyurmalıyız. Enerji alternatiflerini vurgulamalıyız, doğayla barışık enerji kurulumunu ve enerjinin kamulaştırılmasını savunmalıyız. İnsanları mücadelemize kazanmak için her zaman gerçeği dile getirmeye ve hükümetlerin söylemlerindeki kandırmacayı ifşa etmeye özen göstermeliyiz. İklim adaletini ve sosyal adaleti savunarak, yenilenebilir enerjiyi kapitalizm dışı bir sistemde devreye almayı savunmalıyız. Ekolojiyle samimi olarak ilgilenen gençlerle anti-kapitalist, anti-emperyalist politikaları nasıl oluşturabileceğimizi konuşmalıyız. Toplumu ikna etmek için bu konularda somut öneriler getirilmeli. Emekçilere, kabaran elektrik ve doğal gaz faturaları üzerinden gerçek maliyetleri ve sermayeye aktarılan fahiş kazançları göstermeliyiz. Saros'tan Dedeağaç'a, Ege'den Karadeniz'e giden uluslararası kervanlar düzenleyerek, gençleri bu kervanlara davet etmeliyiz.

Kuruluşundan bu yana sadece 2 yıl geçmesine karşın, bileşenler olarak Kazma Bırak tecrübelerinden çok şeyler öğrendik; belirli bir temaya odaklanmanın fark yaratan etkisini ve uluslararası dayanışmanın somut faydasını deneyimledik. Düşmanın dışarıda olmadığını, çok uluslu şirketler ve işbirlikçileri popülist hükümetlerin yıkıcı etkilerini, aşırı üretim-tüketim döngüsünün dünyayı yaşanmaz hale getirdiğini ve iklim adaletini kavramsallaştırmanın önemini kavradık.

Kazma Bırak, politik içeriğiyle birlikte, dünya deneyimini öğrenmek ve uluslararası bağları geliştirmek için kapılarını açıyor. Çıktığımız yolda dostluk ve kardeşlikle ilerlemeye kararlıyız ve yöneticilere sesleniyoruz; 'Bizler başka ülkelerle savaşmak istemiyoruz, ancak siz savaşta ısrar ediyorsanız bu kaçınılmaz olarak bir sınıf savaşı olacaktır.'"