23 Kasım 2024 Cumartesi

Kayacı: İşçi sınıfı antifaşist mücadelenin öncüsü olmak zorunda

53 yıl önce AP ve CHP'nin Türk-İş'in de onayıyla DİSK'i kapatma hamlesine karşı işçiler sendikasına sahip çıkmak için sokağa dökülmüş ve büyük 15-16 Haziran direnişini yaratmıştı. 53 yıl önce işçiden yana tavır almayan CHP'nin bugünkü politikaları da işçilerin taleplerini karşılamak bir yana aralarında uçurum var. 15-16 Haziran'ın yıldönümünde ETHA'nın sorularını yanıtlayan BİH'ten Meliha Kayacı, işçi sınıfının kazanımının sandıkta değil sokakta, fiili meşru ve antifaşist mücadelede olduğunun altını çizdi.

İşçi hareketi tarihinin en büyük direnişlerinden 15-16 Haziranın 53. yılı. 53 yıldır sınıf hareketi emperyalist küreselleşme koşulları altında yeni arayışlar, tarihsel deney ve birikimleriyle direnişi sürdürüyor.

İktidarın sermaye odaklı neoliberal, işçi düşmanı politikalarıyla açlık ve yoksulluğa mahkum edilen işçiler, kendilerine reva görülen kölelik ve katliam düzenine karşı direnişi seçiyor. Ülkenin birçok noktasında peyderpey gerçekleşen direnişlerle haklarını elde eden işçilere şüphesiz ki 15-16 Haziran ışık oluyor.

Büyük işçi direnişinin 53. yılında Birleşik İşçi Hareketinden (BİH) Meliha Kayacı ile 15-16 Haziranın güncelle bağını, bugün AKP'nin neoliberal politikaları ve faşist saldırının odağı işçi sınıfının nasıl örgütlenmesi gerektiğini, hak arama mücadelesinin nasıl yürütüleceğini, 50 yıl önce işçiden yana tavır almayan CHP'nin bugünkü politikalarını konuştuk.

Kayacı'nın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Türkiye işçi sınıfının en büyük direnişlerinden olan 15-16 Haziranın 53. yılındayız. Öncelikle bize 15-16 Haziran direnişi hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz? O yıllarda işçi sınıfını harekete geçiren neydi?
15-16 Haziran büyük işçi direnişi üzerinden on yıllar geçmesine rağmen bugün hala işçi sınıfının ve ezilenlerin mücadelesine yol gösteriyor. Öncelikle 15-16 Haziranı hazırlayan koşullara biraz bakalım.

'DİSK'İN KURULMASI SERMAYEYİ VE TÜRK-İŞ'İ RAHATSIZ ETTİ'
Ülkede tek bir sendika konfederasyonu Türk-İş var onunda kimler ve ne amaçlar için kurulduğu herkesin malumu. Türk-İş'e e bağlı muhalif bazı sendikaların birlikte Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunu (DİSK) kurması hem sermayeyi hem de iktidar yanlısı Türk-İş'i rahatsız etmiştir. Bir taraftan da dünyada ve ülkemizde 1968 mücadeleci gençlik hareketi ayakta, İşçi sınıfı ayakta. Ezilen halklar özgürlükleri için mücadele ediyor. Direnişler, kazanımlar, tarihe notlar düşmeye devam ediyor.

'68-'70 yılları arasında ülkede çalışma koşullarının iyileştirilmesi, sendikal örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması vb taleplerle bir çok işyerinde işyeri işgalleri söz konusu; Akiş Dokuma, Altınel Pres, Bell Kimya, Çelik Halat, Deniz Nakliyat, Alpagut Kömür İşletmesi, Derby Lastik, Diyarbakır Belediyesi, Emayetaş, Gabriyel Gavriyeloğlu Dokuma, Güven Boya ve Apre, Kavel Kablo, Krom Manyezit, Perşembe Fındık Tarım Satış Kooperatifi, Singer, Tekel Çamaltı Tuzlası, Executor Gemisi, Türk Demir Döküm, Yarımca Seramik, Şehzadebaşı Sineması ve Şişli'deki Ekmek Fabrikası ilk akla gelen örneklerden.

'AP VE CHP, TÜRK-İŞ'İN ONAYIYLA DİSK'İ KAPATMAYI HEDEFLEDİ'
1963 yılında işçi sendikalarına kısım demokratik haklar tanıyan 274-275 sayılı yasalar yürürlüğe girmişti. Bu yasanın "Türkiye de bir sendika bolluğu yarattığı" iddiasıyla değiştirilmesi hedefleniyordu. Zamanın AP ve CHP, sermayenin isteği Türk-İş'in de onayıyla yasanın değiştirilmesi için harekete geçti. Aslında esas amaçlanan ise hızla gelişen, devrimci-militan bir işçi tabanını bünyesinde toplayan DİSK'i kapatmaktı.

Tarihler 11 Haziran'ı gösterdiğinde TBMM'de yasa değişimi görüşmeleri başladı bir gün sonra ise Mecliste oy çokluğu ile kabul edildi. Yasanın hedefi olan DİSK sendika yöneticileri ile toplantılar sonucu sadece 17 Haziranda yapılacak bir miting ve yürüyüş kararı alabilmiştir.

'İŞÇİ SINIFI SENDİKALARINI KORUMAK İÇİN KENDİLİĞİNDEN SOKAĞA DÖKÜLDÜ'
15 Haziran sabahı şubelerde oturan DİSK yöneticileri gazetecilerin "işçiler dört bir koldan yürüyüşe geçmişler bilginiz var mı" soruları üzerine direnişe geçen işçilerden haberdar oldu. Yani işçi sınıfı sendikalarını korumak için kendiliğinden fabrikalardan sokaklara döküldü.

'16 HAZİRAN'DA DİRENİŞE İKİ KATI İŞÇİ KATILDI'

Bu direnişte katledilen işçiler oldu. DİSK ve bağlı şube yöneticileri tutuklandı, sıkıyönetim ilan edildi. Bu bedeller işçi sınıfına kazanım sağladı mı? İşçi hareketinin gelişimi nasıl etkilendi?
15-16 Haziran öncesinde sendikalarda örgütlü örgütsüz işçiler işyerlerinde komiteler kurarak bu mekanizmayı işleterek en demokratik yollarla birlikte mücadele etmeyi deneyimlemistir. Evet  15-16 Haziran günlerine yayılan direnişler boyunca işçiler katledildi, gözaltına alındı, yaralananlar oldu. Ama bazı ayrıntılar önemli 16 Haziran günü yaşanan direnişlere  ilk günkü direnişçilerin iki katı yani yaklaşık 150 bin işçi katıldı. İstanbul ve Kocaeli illeri dışında Ankara ve İzmir gibi kentlerdeki işçilerde direnişlere destek oldular. İki gün süren bu direnişlere DİSK'e bağlı sendikalara üye işçilerin dışında Türk-İş'in örgütlü olduğu fabrikalarda ki işçiler bağımsız sendikalara üye işçiler de katılırken kadın işçiler hemen her yerde yürüyüşlerin direniş ve çatışmaların en önünde polis barikatlarının karşısındalar.

'DİSK'İN ÜYE SAYISI 150 BİNDEN 600 BİNE ÇIKTI'
Büyük deneyimler kattı,  birlik mücadele ve dayanışma ile kazanılabilir olduğunu gösterdi. Sendikalaşma oranları arttı diyebiliriz. DİSK'in üye sayısı 150 binden 600 binlere çıktı. DİSK'e politik özgürlük konusunu gündemine almasını sağladı. Örneğin, “DGM'ler kapatılsın, faşizme hayır kampanyası” gibi.

'BURJUVA HEGEMONYANIN KIRILMASININ BİRİNCİ KOŞULU İŞÇİ SINIFI PARTİSİNİN VARLIĞIDIR'

O dönem çalışma yaşamını, TİS ve örgütlenme hakkını hedef alan tasarı Adalet Partisi ve CHP işbirliğiyle çıkarılmıştı. CHP dünden bugüne daima patronların çıkarını savundu. 2023 seçiminde ise CHP işçi ve emekçilere umut olarak gösterildi. İşçi sınıfı mücadelesinin gelişimi açısından bu çelişki nasıl aşılabilir?
İşçi sınıfı üzerindeki her türlü burjuva siyasi ve ideolojik hegemonyanın kırılmasının birinci koşulu, işçi sınıfı partisinin varlığıdır. Parçalı olarak varlıklarını sürdüren sınıf örgütleri ve partilerinin bu alandaki boşluğu dolduramadıkları gerçekliğini kabul etmemiz gerekiyor.

'CHP'NİN PROGRAMIYAL İŞÇİ SINIFININ TALEPLERİ ARASINDA AÇI FARKI VAR'
İkincisi ise işçi sınıfının kendi sınıf çıkarları için mücadele etme yeteneğini kazanması sorunudur. 15-16 Haziran, işçi sınıfının sınıf çıkarları için başkaldırısıydı ve Türkiye işçi sınıfının böyle bir potansiyeli içerisinde barındırdığını gösterdi. Şimdi, elli yıl sonra bu potansiyeli nasıl açığa çıkarabiliriz, buna odaklanmalıyız. Tek başına 2023 Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine baktığımızda bile, bunun CHP ile olmayacağı gerçeği en yalın haliyle ortaya çıktı. CHP'nin programına ve mutabakat metinlerine baktığımızda da işçi sınıfı lehine tek bir maddenin yer almadığını görebiliyoruz. İşçi sınıfına, CHP'nin programıyla işçi sınıfının talepleri arasındaki açı farkını doğru anlatmaya ihtiyacımız var.

'KAZANIM SANDIKLA DEĞİL ÜRETİMDEN GELEN GÜÇLE ELDE EDİLİR'
Anlatmanın yanında, kazanımların sandıkla değil, ancak sokakta, üretimden gelen gücün kullanılmasıyla elde edilebileceğini göstermemiz gerekiyor. CHP, tarihsel misyonuna ve varlık nedenine (devlet partisi) uygun olarak hareket ediyor. Bunun karşısına, işçi sınıfının kazanım elde edebileceğine inanabileceği bir sendikal hareket ve birleşik bir siyasal güç koymamız gerekmektedir. Elbette bu hemen bugünden yarına olabilecek bir iş değil ancak işçi sınıfı güvenebileceği bir kanal bulduğunda, çok hızlı bir şekilde rotasını oraya çevirecektir.

'MÜCADELE SENDİKAL VE EKONOMİK HAK TALEBİYLE SINIRLANDIRILAMAZ'

15-16 Haziran işçi ve emekçilere örgütlü mücadeleyi ve direnişi salık veriyor. Bugün işçi sınıfına yönelik baskılar artarak sürüyor, işçiler iş cinayetinde katlediliyor. Patronlar yargı eliyle korunuyor. AKP ve onun sermaye odaklı politikalarına karşı nasıl bir yol yürümek gerekiyor?
AKP ve onun sermaye odaklı politikalarına karşı mücadele, tek başına sendikal ve ekonomik hak talepli mücadeleyle sınırlandırılamaz. İşçi sınıfı, yaklaşık iki yüz yılda büyük bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımları bir taraftan neoliberalizmin küresel ölçekti saldırıyla, özelde ise AKP'nin sermayeyi kutsayan, ucuz işgücü cenneti yaratma politikalarıyla bir bir kaybediyor.

AKP, tüm bunları, faşist saldırıların bütün unsurlarını da kullanarak yapıyor. Polisiyle, askeriyle, grev yasaklarıyla, en küçük hak ve ekonomik taleplerin, örgütlenme çabalarının baskıyla kuşatılmasıyla...

'İŞÇİ SINIFI ANTİFAŞİST MÜCADELENİN ÖNCÜSÜ OLMAK ZORUNDADIR'
Tam da bu nedenle işçi sınıfı antifaşist mücadelenin bir öznesi, hatta öncüsü olmak zorundadır. Bu tarihsel bir zorunluluktur. 15-16 Haziranları yaratan Türkiye işçi sınıfı, DGM boykotlarıyla, "faşizme ihtar" mitingleriyle antifaşist mücadele deneyim ve birikimine sahip. Ve son olarak AKP'nin de korkulu rüyası olan Gezi örneği önümüzde duruyor. Başta DİSK olmak üzere, sendika ve meslek örgütleri kendi tarihsel miraslarını kuşanarak AKP'nin neoliberal politikaları ile birlikte faşist saldırılarına da başkaldırının başat aktörleri olmak zorundadırlar. İşçi sınıfının kurtuluşunu kendi sorunsalı olarak gören bütün parti ve örgütler de antifaşist mücadeleyi örgütlemek ve buna önderlik etme iddiasıyla sınıfı ve kendilerini bugünden hazırlamak görevi ile karşı karşıyadır.