EMEK
Kavel Direnişi ve grev hakkı mücadelesi
Bugün de Kavel işçileri gibi yasalarla eylemimizi sınırlandırmayan bir fiili meşru mücadele kararlılığı gereklidir. Zira, mevcut yasalar işçi sınıfına örgütlenme, grev ve TİS hakkı veriyor gibi görünse de hiç bir yaptırıma uğramaksızın patronlar sendikal çalışma yürütenleri işten atabiliyor, grevler çeşitli bahanelerle yasaklanabiliyor veya erteleme adı altında işlevsiz hale getirilebiliyor. Böylece, hak alma mücadelesi ve etkili bir TİS sürecinin altı oyuluyor. Kavel direnişi işte bütün bu yasal ve fiili engelleri aşma yolunun adıdır.
CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun işçi temsilcileriyle görüşmeyi terk ederken yaptığı öfkeli ve tehditvari açıklamalarından sonra politik İslamcı şef İZBAN grevini iki ay 'erteledi'. 12 Eylül darbesinden bu yana çeşitli bahanelerle yasaklama veya ertelemeyle fiilen bu mücadele aracı işlevsizleştirilmeye çalışılıyor. "Yerli ve Milli" şef defalarca sermayenin çıkarları için grevleri yasaklamakla övündü. Buna boyun eğmek, fiilen grev hakkını ortadan kaldırmaya yol açar. Oysa Osmanlı'dan günümüze grev hakkı, engelleme ve yasaklara rağmen fiili-meşru mücadele yoluyla elde edildi. 1863'de ilk Zonguldak-Ereğli madenci grevlerinden 1963 Kavel direnişine kadar hak alma ve grev hakkı mücadelesi, sadece yasalarla kendini sınırlandıran mücadele çizgisiyle değil yasalara rağmen grevde ısrar ederek hak alma mücadelesinin önü açılabildi. Keza 80'lerin ikinci yarısı ve 90'ların başında işçilerin grev ve direnişleri; yasak olmasına rağmen '91'deki 3 Ocak Genel Grevi; 80'lerin sonu ve 90'ların ilk yarasında kamu emekçilerinin grevli, TİS'li sendika hakkı mücadeleleri de buna örnek verilebilir.
GREV HAKKI İÇİN FİİLİ MEŞRU MÜCADELE
1908 devrimine kadar herhangi bir yasal düzenleme olmaksızın on binlerce işçi greve gitti. Devrimden sonra İttihat ve Terakki'nin ilk icraatlarından biri Tatil-i Eşgal Kanunu'nu çıkartarak grev hakkını yasaklamak oldu. Bu yasak, işçi hareketinde kırılmaya yol açsa da işçi sınıfının öncü bölükleri yasaya, polis ve jandarma saldırılarına rağmen grev ve mücadelelerini sürdürdüler. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte M. Kemal'in başında bulunduğu yeni iktidar yıllarca grev hakkını yasallaştıracak iş kanununun Meclisten geçmesini engelledi. 1924 Anayasası ve kanunlarda grev hakkı açıkça tanınmasa da grev hakkı İstiklal Mahkemeleri'nde yargılanmak dahil olmak üzere bedel ödeyerek fiili meşru biçimde 1933'e kadar kullanılmaya devam edildi. 1933'de grev hakkına resmen yasak getirildi. 1936'da çıkarılan grevsiz iş kanunuyla yasak pekiştirildi. İş bırakanlar işten atılma dahil, polis-jandarma saldırısıyla ve tutuklamalarla en ağır biçimde cezalandırıldı. Grev hakkının yeniden yasallık kazanması ise Kavel direnişinin destansı çıkışıyla oldu.
HAK VERİLMEZ ALINIR
'61 Anayasası'nda grev hakkı yer almasına rağmen hükümet gerekli yasal düzenlemeyi meclisten geçirmekte ayak direttiği için grev hakkı bir türlü yasallaşmadı. Diğer yandan, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Ankara, Bursa başta olmak üzere bir çok kentte işçiler ücret artışı, sosyal hakların genişletilmesi, çalışma saatlerinin aşağı çekilmesi, örgütlenme, iş kanunun grev ve TİS hakkını kapsayacak tarzda yeniden düzenlenmesi talepleriyle miting, protesto eylemi, "sessiz yürüyüş", meclis önüne kadar "açların yürüyüşü", oturma eylemi, sakal bırakma, salon toplantıları, bildiri dağıtımı ve kamuoyuna dönük açıklamalarla seslerini duyurmaya, mücadeleyi geliştirmeye; patron, hükümet ve meclisin adım atmasını sağlamaya çalıştılar.
1961-'62 yıllarındaki mücadele birikiminden beslenen Kavel işçileri, 62 günlük direnişleriyle, diğer taleplerinin yanı sıra 35 günlük fiili grevle, grev hakkını da koparıp alarak mücadele ve kazanımları yeni bir etaba taşıdılar.
Kavel işçilerinin mücadele kıvılcımını, yılbaşı yaklaşırken patronun kazanılmış hak olan yıllık ikramiyeyi vermeyeceğini bildirmesiyle yaktı. Türk-İş'e bağlı Maden-İş Sendikası'na üye 170 Kavel işçisi, 31 Aralık 1962'de yürüyüş yaparak taleplerini patrona ilettiler. Patron misillemede bulunarak üç işçi temsilcisini işten attı. Bunun üzerine işçiler, beş gün iş bırakarak tezgah başında oturma eylemi yaptılar. Patron on işçiyi daha işten atınca işçiler bir adım daha atarak 28 Ocak'ta grev ilan ettiler. Patron, grevin yasa dışı olduğunu belirterek polis zoruyla iş başı yaptırmaya çalıştı. Polisin saldırısına boyun eğmeyip direnen işçilerin hepsi işten atıldı. Bunun üzerine aileleriyle birlikte fabrika önünde toplanıp grev çadırları açarak direnişlerini sürdürdüler. Birkaç gün sonra fabrikada çalışan 40 memuru fabrikaya sokmayarak büro işlerinin de durmasını sağladılar. Kadınlar, fabrikada daha önce üretilmiş malları taşıyan kamyonların önünde bedenleriyle barikat kurarak grev kırıcılığı girişimlerini engellediler.
Grev ve direnişin kamuoyunda geniş çaplı yankı uyandırması üzerine hükümet işe el attı. Hükümet sözcüleri, patron ve patron sendikaları el birliği edip grevin yasa dışı olduğunu ilan ederek karalamaya ve meşruluğunu kırmaya çalıştılar. Yetmedi, "devlet otoritesini sağlama" adıyla işçilerin üzerine polisler gönderildi. Polis saldırısı sonucu çok sayıda işçi yaralandı, ikisi tutuklandı ama ne direnişi kırmayı başardılar ne de kamuoyu ve halkın sahiplenmesini engelleyebildiler. Aksine, bu saldırı gelişmekte olan sınıf ve halkın dayanışma duygularının eyleme dönüşmesine vesile oldular. İstinye halkı fabrika önünde toplanarak sloganları ve marşlarıyla direnişe destek verdi. General Elektrik, Türk Demirdöküm, tersane ve karayolları işçileri, Kavel direnişiyle dayanışma amacıyla mali yardım toplama, sakal bırakma vb. eylem ve etkinliklerle destek verdiler. Polis ve savcılık elbirliğiyle direnişçi işçilere soruşturma açma, tutuklamaları sürdürdü. Patron ve devlet, Kavel direnişini kırmayı, büyüyen dayanışmayı engellemeyi başaramayınca masaya oturmak zorunda kaldılar. İşçilerin talepleri büyük oranda kabul edildi.
KAVEL'İN AÇTIĞI YOL
Kavel direnişinin önemi, kararlılığıyla toplumu talepleri ekseninde saflaştırıp patrona ve devlete geri adım attırmasıydı. Bir dönem kamuoyunun, aydınların, işçilerin ve halkın başat tartışma gündemlerinden biri olmayı başardı. Saflaşma, Türk-İş'e ve meclise de yansıdı. Konfederasyon içinde mücadeleci eğilim taşıyan sendika yönetimleri Türk-İş yönetiminin Kavel direnişi karşısındaki tutumunu pasif bularak eleştiriye tabi tuttular. Türk-İş içinde Kavel direnişiyle uç vermeye başlayan saflaşma süreç içinde başkaca gelişmelerle derinleşerek bir kaç yıl sonra emekçi sol eğilim taşıyan sendikaların Türk-İş'ten ayrılmasına, DİSK'in kuruluşuna öncülük yapmalarına yol açacaktı.
Kavel direnişinin yarattığı politik dalga, burjuvaziyi ve hükümeti geri adım atmak zorunda bıraktı. Uzun süredir mecliste bekletilen grev ve TİS yasa tasarısı kabul edildi. Tutuklu işçiler serbest bırakıldı, açılan soruşturmalar iptal edildi. Böylece Kavel direnişi, politik gündemi etkileyerek işçiler lehine yasal düzenlemelerin önünü açtı.
Bugün de Kavel işçileri gibi yasalarla eylemimizi sınırlandırmayan bir fiili meşru mücadele kararlılığı gereklidir. Zira, mevcut yasalar işçi sınıfına örgütlenme, grev ve TİS hakkı veriyor gibi görünse de hiç bir yaptırıma uğramaksızın patronlar sendikal çalışma yürütenleri işten atabiliyor, grevler çeşitli bahanelerle yasaklanabiliyor veya erteleme adı altında işlevsiz hale getirilebiliyor. Böylece, hak alma mücadelesi ve etkili bir TİS sürecinin altı oyuluyor. Kavel direnişi işte bütün bu yasal ve fiili engelleri aşma yolunun adıdır.