25 Kasım 2024 Pazartesi

Kartal: 'Kader', 'fıtrat' değil, madenlerdeki kazalar önlenebilir

Amasra'daki katliamdan Çalışma ve Enerji Bakanlığı ve işçilerin üyesi olduğu Genel Maden İşçileri Sendikası'nın sorumlu olduğunu vurgulayan Enerji-Sen'den Kamil Kartal, madenlerde kazaların ve katliamların önüne geçilebileceğini söyledi. Grizu patlaması olarak tanımlanan metan gazı çıkışından kaynaklanan kazaların havalandırma, denetim sistemiyle önlenebileceğini söyleyen Kartal, madenlerde kazaların yüzde 99'unun önlenebilir olduğunu belirterek, "fıtrat" ve "kader" olmadığını vurguladı.

Madenler, inşaatlar, tersaneler iş cinayetlerinin en sık yaşandığı sektörler. "Fıtrat", "kader" diyerek işçilerin katledilmesini meşrulaştırmaya çalışanların tek amacı işçilerin sömürüsü ve kanı üzerine kurulu kapitalist düzenin devamını sağlamak. Daha önce Soma'da yaşadıklarımızı somut olarak gördüklerimizi bir kez daha yaşadık. O zaman "fıtrat" diyenler bugün "kader" dedi. İşçilerin ölümünün bu düzenin devamı için kaçınılmaz olduğunu itiraf etti.

Madenlerde yaşanan her katliamın ardından ihmal olmadığı, bunun kaçınılmaz olduğu anlatılırken, hem maden mühendisleri hem de sendikacılar, madenlerde kazaların yüzde 99'unun önlenebilir olduğuna dikkat çekti. ETHA'ya konuşan Enerji-Sen'den Kamil Kartal, teknolojinin geliştiğini ve madenlerde metan gazı patlamalarının önlenmesinin yöntemleri olduğunu anlattı. 41 işçinin katledilmesinden Çalışma Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve işçilerin üyesi olduğu GMİS ve bağlı bulunduğu Türk-İş'in sorumlu olduğunu vurguladı.

AMASRA KATLİAMI DAHA FAZLA ÜRETİMİN SONUCU
Amasra katliamının ihmaller, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması, insana değer verilmemesi, daha fazla üretim üzerine kurulu sistemden kaynaklandığını söyleyen Kartal, katliamın yaşandığı madenin Türkiye Taşkömürü Kurumu'na (TTK) ait olduğunu hatırlattı. Amasra'da maden sahasının bir kısmının rödovans sistemiyle özel şirketlere devredildiği bilgisini veren Kartal, özelleştirme ve daralma politikaları sonucu az sayıda işçi ile üretim yapılmasını da katliamın nedenleri arasında saydı.

'KAZALARIN YÜZDE 99'U ÖNLENEBİLİR'
Amasra'nın TTK'ya ait beş işletmeden biri olduğunu kaydeden Kartal, geçmişte 5 bin işçinin çalıştığı madende bin işçinin yeraltı vardiyasında yer aldığı, bugün ise bu sayının 400 olduğu bilgisini verdi.

Madenlerin yüksek öncelikli ağır ve tehlikeli işkolu olduğunu hatırlatan Kartal, madenlerde iş kazası olabileceğini ancak bu kazaların yüzde 99'unun önlenebilir olduğunu vurgulayarak nasıl önlenebileceğini anlattı: "Maden üretim ilişkisi zincirleme, daha kolektif bir çalışmayı zorunlu kılan bir çalışma ilişkisidir. Yani kömürü kazıyacak, alacak olan üretici işçi, artı bu üretimin yapılabilmesine destek veren diğer işler vardır ve aynı anda birlikte yürütülecek işlerdir bunlar. Yani tahkimat yapılacaktır, emniyet sağlanacaktır, nakliye gündeme gelecektir, elektrikçiler mutlaka olacaktır, işçi sağlığı iş güvenliği elemanları mutlaka orada olacaktır, bantlar çalışacaktır, hem hava hem su tesisatını döşemek için su tesisatçıları, pompacılar, dinamikçiler, barutçular, emniyetçiler orada olacaktır. Bunlarla birlikte gaz ölçümlerini yapacak olan unsurlar olacaktır. Yani bir taraftan gaz izleme istasyonundan galeriler, panolar ve ayaklar izlenmeye çalışılırken ama üretim esnasında da gaz degajının hangi düzeyde olduğunu sürekli ölçecek olan gaz izlemeciler olacaktır.

'KOLEKTİF ÜRETİM İLİŞKİSİ KOPTU'
Ellerinde cihazlarıyla 1 PPM'e kadar üretimin devam etmesi 1,5 PPM'in üstüne geçerse, özellikle 2 PPM'e geldiği noktada ocağın tahliye edilmesini sağlayacak olan unsurlar orada olacaktır. Şimdi 85 işçi üretim mi yapacak, bu söylediğimiz işleri mi yapacak. İşçi sayısı o kadar daraltıldı ki kolektif üretim zinciri koptu. Bu zincirin kopması, -300'lerde tavan ve doğa baskısının çok olduğu, derine indikçe taş kömürünün özelliğinden kaynaklanan metan gazı fazlalaşmamasının yaşandığı yerde, ölçümlerin sağlıklı yapılması, gazın tahliyesini sağlayacak havalandırmanın ona göre devreye sokulması gerekiyor. Çünkü metanın tek panzehri hava sirkülasyonuyla ocak dışına çıkarılmasının sağlanmasıdır. Bilimsel olarak bunlara müdahale edilebilecek teknik koşullar da mevcuttur."

Metan gazının hafif olduğu için sürekli üstte durduğunu, ateşle teması halinde patladığını, havalandırma, denetim, ölçüm ilkesinin önemini bir kez daha vurguladı. Kartal, gaz izleme istasyonlarına ilişkin de şunları anlattı: "Yeraltı kömür madenlerinin toplamında gaz izleme istasyonu dediğimiz, merkezi dediğimiz bilgisayarla donatılmış, sensörler vasıtasıyla hem galeride, hem panolarda, ayaklarda gaz oranlarını anında ölçüp kumanda odasına aktaran sistemler var. Bununla bile yeterli kalmamış bilim. Buna rağmen belli aralıklarla sensörler konulduğunda görevlendirdiği emniyetçiler, ustabaşlarına, vardiya mühendislerine, vardiya amirlerinin elinde bunları ölçen bir gaz fazlalığı söz konusu olduğunda hem ışıkla hem sesle uyaran cihazlar var. Bunları devreye sokmazsan, kullanmazsan ve zaten personel de eksik insanları kendi asli olarak yaptığı işin dışında da iş yaptırır pozisyona getirdiğinden dikkat de dağılıyor. Doğal olarak katliamların, cinayetlerin önü kesilemiyor."

İŞÇİ SAYISININ AZALTILMASI KATLİAMLARA YOL AÇTI
Bunu devreye sokabilmenin diğer önemli yöntemlerinden birisinin de sürekli kontrol altında tutmak olduğunu vurgulayan Kartal, Amasra'da maden ocağının bin kişinin çalışması üzerine organize edildiğini fakat bugün her vardiyada 85-100 işçinin çalıştığını aktardı, bu koşullar altında işçi katliamlarının önüne geçmenin mümkün olmadığını vurguladı.

'KATLİAMDAN ÇALIŞMA-ENERJİ BAKANLIKLARI, SENDİKALAR SORUMLU'
Kamil Kartal, katliamdan sorumlu olanları net bir şekilde ortaya koydu: Çalışma Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve işyerinde örgütlü sendika. Çalışma Bakanlığı ve aynı zamanda madenler bakımından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının denetimlerinin zorunlu olduğunu vurgulayan Kartal, 6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası ve sendikalar yasasının "ağır ve tehlikeli iş tüzüğüne" göre madenlerde işçi sağlığı iş güvenliği kurulları kurması gerektiğini söyledi.

'SENDİKA RİSK TESPİT ETTİĞİNDE İŞİ DURDURABİLİR'
Kartal, Amasra'daki madende örgütlü Türk-İş'e bağlı Genel Maden İşçileri Sendikası'nın (GMİS) bu kurullarda işçilerin seçtiği temsilcilerin görev yapmasını sağlaması gerektiğini hatırlattı. Fakat sarı sendikaların bu görevini yerine getirmediğini ve patronların ya da yöneticilerin belirlediği kağıt üzerinde sadece imza attırılan kişilerden kurullar oluşturulduğunu vurguladı.

Sendikaların herhangi bir tehlike gördüğünde üretimi durdurma, ocağı tahliye etme yetkisi olduğunu vurgulayan Kartal, bu sorumluluğu yerine getirmeyen GMİS yöneticilerinin katliamın birinci derece sorumlularından olduğuna işaret etti.

'BUNLAR SENDİKA DEĞİL İŞÇİLER ÜZERİNDE TAHAKKÜM ÖRGÜTÜ'
GMİS Genel Başkanı Hakan Yeşil'in seçildiğinde makam odasında köçek oynattığını hatırlatan Kartal, Yeşil'i "ahlaksız sendika yöneticisi" olarak tanımladı. "Bunlar sendika yöneticisi falan değil, çünkü bunlar sendika değil. Bu sendikalar kamu idarecilerinin, birebir siyasi iradenin özelde de patronların işçiler üzerinde tahakküm örgütüdür" diyen Kartal, 25 milyon işçiden sadece 2 milyonunun sendikalı olduğunu, toplu sözleşmeden yararlanan işçi sayısının 1 milyon 200 bin olduğunu, 1 milyon 50 bin işçinin ise sarı sendika Türk-İş ve devlet güdümlü Hak-İş'e üye olduğunu söyledi.

Türk-İş içinde sınıfın çıkarlarını gözeten istisna sendikalar olduğunu da hatırlatan Kartal, "Esas mesele, işçiler üzerinde tahakküm örgütü haline gelmiş bu sendikal düzene nasıl geldik ve bu olumsuzluktan nasıl kurtulacağız. 200 küsur sendika var, mücadele eden, işçilerin hakkı için didinen, sınıf bilincine sahip 3-5 sendika var. Diğerlerini sendika olarak nitelememek gerek. Bunların yerine başka bir şey inşa etmemiz lazım. Ya yerle yeksan edeceğiz ya da yerlerine işçilerin hakkını, hukukunu koruyan, gerçek manada sınıflar mücadelesini gündeme getirecek yapıların açığa çıkmasını sağlayacak süreç işleyeceğiz. Başka türlü bu melanet yapılardan kurtulamayız" dedi.

'ACIYI PARAYLA SATIN ALMAK İSTİYORLAR'
Erdoğan'ın katliamda yaşamını yitiren işçilerin ailelerine 1 milyon 350 bin lira ödeneceği şeklindeki açıklamasını hatırlatan Kartal, bu paranın "acıyı satın alma" parası olduğunu vurguladı. Bunun Soma'da da denendiğini belirten Kartal, "Gelişmekte olan toplumsal tepkileri bastırmak doğrultusunda ailelerin yoksulluğunu kullanarak, 'Allah sevdiği kulu aldı ama aslında sizin önünüzü açtı, çoluğunuzun çocuğunuzun insanca yaşayacağı imkan ve olanakları sunuyor' şeklinde bir yaklaşım sergiliyorlar" diyerek, katledilen maden işçilerin ailesinin satın alınmaya çalışıldığını söyledi.

'TOPLUM DİN, BAYRAK, EZAN KULLANILARAK RIZA KÜLTÜRÜNE HAPSEDİLİYOR'
Erdoğan'ın "kaderdir" diyerek "dün de vardı, yarın da olacaktır" şeklindeki sözlerinin katliamların devam edeceğini gösterdiğini vurgulayan Kartal, işçilerin kanı üzerine kurulu kapitalist ilişkilerin sürdürüleceğinin tarifi yapıldığını aktardı. "Şehit oldular" şeklindeki açıklamalarla "din, bayrak ve ezan"ın kullanıldığına, toplumun önemli bir kısmının bu şekilde rıza kültürüne hapsedildiğine dikkat çeken Kartal, "Bakan '20 gün önce geldim helallik aldım' diyor. Bunu başka ülkede gündeme getirse bir saniye duramaz kimse yerinde. Bu kadar katliamın yaşandığı ülkede bir tek bakanın, yaşananlardan kaynaklı sorumluluk üstlendiğine tanık olmadık. Yargısal olarak çeşitli mücadelelerle bir takım insanların yargılanması için kavga etsek de ana sorumluların yargı önüne çıkarılması mümkün olmadı" diyerek gerçek sorumluların yargılanması mücadelesinin önemine işaret etti.