24 Kasım 2024 Pazar

Karabulut: AKP seçimle değil sosyalist siyasetle gider

Halkevleri eski Genel Başkan Yardımcısı Karabulut, AKP’nin artık eskisi gibi inisiyatif alamadığını, toplumsal muhalefeti, kitle hareketini engelleyemediğini söyledi. Karabulut, CHP’nin başını çektiği ‘AKP seçimle gider’ anlayışını eleştirdi, “sosyalistlerin, faşizmi tasfiye edecek bağımsız bir siyaset ortaya koyması” gerektiğini söyledi.

Rejim yapısal krizine çözüm arayışını sürdürürken, işçi sınıfı, kadınlar ve gençlerin militan, kararlı, meşru mücadelesi krizi daha da derinleştiren boyutta. Rejimin krizini derinleştirmek, gelişen kitle hareketlerine devrimci, sosyalist perspektif kazandırmak ve bu mücadele dinamikleriyle buluşmanın yol yöntemine ilişkin ETHA’nın sorularını yanıtlayan Halkevi eski Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut, toplumsal muhalefetin AKP’nin tabanını daralttığına dikkat çekti, faşizme karşı birleşik mücadele bakımından önceliğin devrimci-sosyalist hareket ile kitle hareketinin buluşması olduğunu söyledi.

‘AKP, KİTLE HAREKETİNİ DURDURMAYI BAŞARAMADI’

Rejimin ve ezilenlerin içinde bulunduğu duruma ilişkin bir tartışma yapmak isteseniz neler söylersiniz?
Gezi’de açığa çıkan büyük toplumsal kalkışmanın iktidar karşıtı yıkıcı potansiyeli, AKP iktidarı için önemli bir problem oldu. Gezi’yi, iktidarı alaşağı edecek bir hareket biçimine dönüştüremeyince önemli bir fırsatı kaçırmış olduk. 2015'te Gezi potansiyelinin sandığa yönelerek HDP’ye barajı aştırması ve AKP’ye tek başına hükümet kurma şansı vermemesine, AKP şiddetli bir saldırı dalgası ile yanıt verdi. Diyarbakır, Suruç, 10 Ekim ve sonrasında devam eden birçok kanlı saldırılarla muhalefeti susturma, kitleleri yılgınlığa uğratma süreci izledi.

Sol ve sosyalist muhalefet olarak buna etkili bir yanıt veremedik. Ve bugüne kadar sola epey zarar veren, örgütlü muhalefeti zayıflatan bir süreç ortaya çıktı. Ama AKP, baskının sonucu olarak, örgütlü kesimler açısından elde ettiği sonucu, kitlesel muhalefet açısından elde edemedi. Belki politik çizgi itibarıyla belirsizleşen, homojen olmayan bir yapı ortaya çıktı ama giderek AKP karşısında büyüdü ve AKP tabanında daralmaya yol açtı. Sosyalistler açısından da örgütlü yapılarımız zayıflatıldı ama potansiyelleri genişledi. Yani AKP iktidarı birtakım başarılar elde etmiş olsa da kendi karşısında parçalı da olsa geniş muhalif kitle hareketlerini durdurmayı başaramadı.

‘DİRENİŞ ODAKLARINI FAŞİZME KARŞI BİRLEŞTİRMELİYİZ’

Rejim ve sosyalistler bakımından ikili bir kriz tarifi yaptın. Rejimin krizini derinleştirmek ve faşizme karşı mücadeleyi geliştirmek bakımından neler yapılması gerekiyor?
Bu kolayca yanıtlanabilir bir soru değil. Öznelerin, sosyalist kuvvetlerin kitleleri etkileme gücünün zayıfladığı özel bir dönemdeyiz. Ama diğer taraftan da iktidarın politikaları ve söylemleri toplumun geniş kesimlerini tehdit ediyor. Şöyle bir iki örnek vereyim. Mesela CHP açısından baktığımızda, yani muhalefetin en sağa yakın ucuna doğru gittiğimizde. Çubuk'ta asker cenazesinde devlet oradayken, devlet ricalinin gözü önünde saatler süren bir linç girişimi ile Kemal Kılıçdaroğlu'nu öldürmeye çalıştılar. Suikast değil de linci tercih etmeleri, kendi kitlesine özel bir ruh hali kazandırırken, karşıt kitlelerde ise yılgınlık yaratma plana işaret ediyor. HDP’yi kapatıp kapatmamayı tartışıyor. HDP’nin her siyasi hamlesinde operasyonlar, tutuklamalar, kayyumlar devreye giriyor. Belli ki önümüzdeki seçimleri kazanabilme sancıları yaşıyor. Nasıl kazanacak? Oyla mı kazanacak? Hayır, başka bir yöntemle, muhalefeti ezerek, bastırarak, susturarak yapacak. CHP’yi sürekli kriminalize eden bir dil kullanmaları, terörist olarak itham etmeleri bir politik niyete işaret etmektedir; Kılıçdaroğlu’nu linç etmeyi göze alan bir akıl, seçimlere doğru giderken, geçen seçimlerde HDP’ye yaptığı saldırıları, blokajları CHP’ye yapmaya, seçim çalışmalarını sekteye uğratıp, sandıklara sahip çıkamaz hale getirmeye pekala kalkışabilir.

Bu, faşist saldırganlığın giderek tırmanacağını ve toplumun büyük bir kesiminin tehdit altında olduğunu gösteriyor. Bize, sosyalistlere düşen ise bu kesimleri örgütlemektir. Seküler yaşam tarzına sahip kitleler, örgütlü işçi sınıfı (hatta pandemi ile birlikte örgütsüz olan, ücretsiz izne çıkarılan, tazminatları ödenmeyenler), kadınlar, siyaset yapamaz hale getirilmeye çalışılan Kürtler, kentlerin ve doğanın yağmasına karşı direnen kitleler, gençlik ki Boğaziçi Üniversitesi’ndeki direniş potansiyelinin ne kadar büyük olduğunu gösterdi... Bu direnişleri faşizme karşı, AKP'nin faşist saldırganlığına karşı bir direniş hattında nasıl birleştirebiliriz, buralara yoğunlaşmamız gerekiyor.

‘KİTLELERLE ORGANİK BAĞLARIMIZI GÜÇLENDİRMELİYİZ’

Peki devrimci, sosyalist güçlerin görevleri ne dönem bakımından?
AKP seçimle geriletilir durumu geçti zaten. Bahçeli’nin deyimiyle ‘şeytana pabucunu ters giydirecek’ bir model arıyorlar. Hangi yolla olursa olsun seçimi kazanmaları, iktidarı korumaları lazım. Şu an, geniş yığınları, muhalefetin yenildiğine kendilerinin zafer kazandığına, AKP’nin, iktidarının karşısında bir şey yapılamayacağına inandırmaya çalışıyorlar. Ama toplumdan gelen her itiraz bu inandırıcılığı sarsıyor.

Biz sosyalistler, itiraz eden bu kesimlerin içerisinde zaman zaman var olabiliyoruz ancak buna önderlik edemiyoruz, siyasi kulvarını belirleyemiyoruz. Organik bağlarımız hala sürse de çeşitli örgütlerimizin çeşitli kesimlerin önderliğini, sözcülüğünü yapması özelliğimiz zayıfladı. Bunu geliştirmek gerekiyor.

Tabi ki solun birlikte yapabileceği birçok şeyi birlikte yapması gerektiği bir dönemdeyiz. Ama çeşitli birlikler oluşturabilecek düzeyde olup olmadığı konusu birazcık üzerinde tartışmamız gereken bir konu. Biz bize bir araya gelmemiz kolay ama bu hareketleri yan yana getirebilmemiz için epey emek harcamamız gerekir.

Biz bize bir araya gelmek bu hareketleri birleştirme bakımından etki yaratır mı?
Bizim bir araya gelişimizin faşizme karşı direnişin yeterli şartı, toplumsal dinamikleri etkileyebilen, harekete geçirebilen direniş odağı anlamına gelmediğini bilirsek olur. Deriz ki durum budur, tartışalım neler yapılabilir. Dolayısıyla buna bağlı olarak daha esnek, her örgütün kendi özgün programlarını sürdürebildiği biçimler olabilir. Bu süreçte kitle hareketinin parçalı olduğunu bilerek, bunun dezavantajlarını da bilerek, bir program tabii ki çıkartabiliriz. Yani herkes kendi işine baksın birbirimizi görmeyelim gibi bir şeyin özel bir manası yok.

‘AKP’NİN GİDİŞİ SEÇİM DIŞI MÜCADELE ARAÇLARIYLA MÜMKÜN’

Faşizmin saldırganlığını kırma yöntemi bakımından ne tür mücadele araçları kullanılabilir? Siz Halkevleri olarak nasıl bir perspektif oluşturdunuz?
Bunu tartışıyoruz. Bir dönem önce, hak mücadeleleri söylemi etrafında, onun militanlığını yapan, kitleleri bu militanlık etrafında seferber etmeye çalışan, kendimiz de buna göre hareket eden bir biçim tarif ediyorduk. Bugün birebir aynı şey olmayacağını, yeni döneme dair yeni bir program çıkarmamız gerektiğini tartışıyoruz. Bunu tartışmak, durmak, önümüzdeki güncel görevleri bir kenara bırakmak anlamına gelmiyor. Net, şöyle bir dört başı mamur bir program söyleyemeyeceğim ama ana hatları ile şunları söyleyebilirim.

Önümüzdeki süreçte 3 temel görevimiz var. Birincisi, faşist saldırganlığa karşı gerek kendi başımıza gerekse de en geniş kesimlerle bir özsavunma hattı kurabilmek. İkincisi, aşağıdan gelen kitle hareketine politik bir çizgi kazandırmak, yani hak mücadelelerini faşizme karşı mücadele ekseninde yeniden kurmak. Üçüncüsü, iktidara karşı ayrı bir bağımsız sosyalist hat kurmak. Bunların hangisinden başlanacağı herkesin özgün durumuna bağlıdır, ama hangisinden başlanırsa başlansın diğerleri aynı anda gözetilmelidir. Üçüncüsü için şunu da eklemek isterim. Özellikle 2015’ten bu yana, sosyalistlerin bir biçimiyle müdahale ettikleri, bir yönüyle de sürüklendikleri seçim düzlemlerini düşündüğümüzde: Seçimler, AKP iktidarına son vermek açısından kitleler nezdinde belirleyici bir yere oturdu, diğer direniş yollarının AKP iktidarına son verecek bir sonucu olduğunu göremiyorlar ya da gösteremiyoruz. Bu da sağa kaymaya, gözünü sağa dikmeye neden oluyor.

Kitlelerde olduğu gibi sol aktörlerde de benzer bir durum kendini gösteriyor, herkes bir adım kendi sağına kayıyor. CHP’nin başını çektiği, ekonomik ve siyasi programı belirsiz ‘Millet İttifakı’ diye bir şey oluştu. Bu ittifak, (HDP’nin desteğini sağlayarak) AKP iktidarına son verecek yegane güç iddiasıyla muhalefeti domine etmekte, kendini sol ya da antifaşist olarak tanımlayan özneleri de bu düzleme hapsolmaya zorlamaktadır. Seçim düzlemine mahkum olmuş, AKP ve MHP artıklarıyla ‘güçlenerek’ iktidarı alabilme hayalleri kuran bu ittifakın hedefinde, ne kontrgerillanın tasfiyesi ne de sermayenin neoliberal programına son vermek var. Bu durum, sosyalistlerin AKP iktidarına son vermeyi, neoliberalizme son verecek ve faşizmi tasfiye edecek bir programla birleştiren bağımsız bir siyaset ortaya koymasını acil hale getiriyor.