23 Kasım 2024 Cumartesi

Kapitalizmin krizi ve işçi direnişleri - Berjin Heval

Direnen işçiler kazanırsa tüm işçi sınıfı kazanır. Kazanımla sonuçlanan her direniş diğer emekçilere ilham olur. Direnişlerin kazanımla sonuçlanması için de uzun süredir zor koşullarda mücadele eden işçi ve emekçilere dayanışma elini uzatmak, emekten yana olan herkesin görevidir. Bu bilinç ve anlayışla emekten yana olan tüm kesimlerin direnişteki işçi ve emekçilerle dayanışmayı ve mücadeleyi yükseltme en acil görevlerimizdir
Marksist kriz kuramına göre kriz, kapitalizmin bir hareket yasasıdır ve kapitalizme içkin bir işleyiştir. Kapitalist sistemle özdeşleşmiş bir durumdur. Sistemin çökmesi bir tarafa, kapitalist toplumun gelişmesini biçimleyen ve düzenleyen hareketin en açık şeklidir. Kapitalist sistemin özünü oluşturan sermaye birikimindeki tıkanma, krizlerle birlikte yeniden yapılanan kurumlar ve ilişkiler sayesinde açılır. Kabuk yenilenir ve kapitalizm yoluna devam eder. Kriz kapitalizmin koltuk değneğidir; sermaye yeni sömürü olanakları sağlayarak onu ayakta tutar.
 
Ancak kriz dönemleri işçiler ve emekçiler için işsizlik, yoksulluk ve sefalettir. Ve emek siyasetinde iki farklı yolun varlığına işaret eder. İlki kitlelerin sağa kayma eğilimidir ve tarih buna tanıklık etmiştir. Diğer yol ise, Marx'ın işaret ettiği gibi krizlerin devrimi bir duruma olanak tanımasıdır. Kapitalizm kitleler nezdinde meşruiyetini kaybeder. Kaptalizmin savunulacak, tutulacak hiç bir yanı kalmaz. Krizler, sınıfsal ayrışmayı en net biçimiyle ortaya koyar ve işçi sınıfı bilincinin ve sınıf bilincinin ve sınıf mücadelesinin yükselmesi için fırsat yaratır. Dolayısıyla sınıf mücadelesi için yaratıcı bir andır.
 
Bugün içinde bulunulan krizi açıklarken ilk olarak, krizin nedenleri ve sonuçları tartışmasında sonuçlar baskın hale geliyor. Krizin yarattığı sonuçlar krizin kendisi gibi tartışılıyor. Krizin işçi sınıfına ve emekçilere etkileri, zamlar, işsizlik, haksız işten çıkarmalar, düşük ücretler olarak vurgulanıyor. Dolayısıyla krizin sonuçlarının emekçilerin hayatında yarattığı tahribat net bir şekilde ortaya konuyor. Diğer yandan ise, krizin nedenlerine değiniliyor ama burada vurgu zayıflıyor. Krizi ortaya çıkaran sermayenin acımasız sömürü düzeni, planlama, kalkınma ve üretim hedefi olmayan bir ekonomik düzen ya hiç tartışılmıyor ya da tartışma yeterince derinlikli yürütülmüyor.
 
Krizin nedenleri ile sonuçları arasındaki vurgunun sonuçlara doğru kayması en çok siyasal pratikleri ve mücadeleyi etkiler. Ücretlerin arttırılması, toplu işten çıkarmaların yasaklanması, vergi adaleti ve piyasaya terk edilmiş kamu hizmetlerine zam yapılmaması sıklıkla dile getirilmektedir. Ama üretim ekonomisi, kamucu kalkınma, planlı ekonomi, parasız sağlık ve eğitim gibi başka bir ekonomiyi mümkün klan vurgular zayıf kalıyor.
 
Krizin iktisadi, siyasal ve ideolojik boyutları tartışmasında, iktisadi alanın değerlendirilmesi diğer alanları geriye itelemektedir. Kriz iktisadi alanda bağımlı finanssallaşma ve neoliberalizmin ekonomi politikalarının idame ettirilemezliği üzerinden tartışılıyor. Kriz bu coğrafyada yeni bir siyasal rejimin inşası ve gericiliğin, muhafazakarlığın, şiddetin boşalması olarak da yaşanıyor. Sınıf içi şiddetin yoğunlaşması, yalnızlaşma, güvencesizleşme, irade yitimi görüntülerine de bürünüyor. Bu boyutlar biliniyor kuşkusuz ama kriz analizinde gölgede kalıyor.
 
Krizi emekçiler adına anlamak ve açıklamak, krizi tarihselliği içinde kavramayı gerekli kılar. Ortaya çıkışındaki nedensel süreçleri, tüm yapı ve mekanizmaları anlamaktır. Ve sınıf mücadelesinin mevut bağlamdaki durumunu kavramaktır.
 
Krize karşı mücadele emek örgütleri, sendikalar ve odalar görünmez olanı görünür kılmalıdır. Siyasal iktidarın ve medyanın yokmuş gibi yaptığı, hiç dillendirmediği krizi gösterme mücadelesini yükseltmelidirler. İşten atılmalarda, iş yerlerinin kapanma süreçlerinde ya da sendikalı oldukları için işten çıkarmalarda işçilerin yanında olunmalıdır.
 
Emek hareketinin krize karşı itirazlarını ve taleplerini emekçilerle, işçi sınıfı ile birlikte üretmelidir. Emekçi sınıfların katılımı olmaksızın hazırlanan itiraz ve talepler, yukarıdan edilen sözler olarak kalır. Emek hareketinin "krize karşı neler yapmak gerekir?", "Taleplerimiz nelerdir?" gibi sorularla, işçilerle, iş yerlerinde ve emekçi mahallelerinde daha çok birliktelikler örmesi hayatidir. Çözüme yönelik insanların bir araya gelip sorunları tartışması ve kendi sorunlarına kendi çözümlerini üretmeleri çok değerlidir. Nesne olmaktan kurtulan, özne konumuna gelen işçi sınıfı bir çok şeyi mümkün kılabilir. Emekçilerin konuşması, emeğin imkanlarını yükseltmenin ve parçalanmaya başlayan toplumsallığı koruyabilmenin tek olanağıdır.
 
Sermayenin ve rejimin krize karşı "çözümü" emekçilerin alışkın olduğu uygulamalar olarak krizin tüm faturası emekçilere çıkartılıyor. Emekçilere acı reçete tattırılıyor ve tüm bunlar "aynı gemideyiz" nakaratları ile yapılıyor. Emekçiler içerisinde "Hayır aynı gemide değiliz" "Krizin faturasını krizin sorumluları olan patronlar ödesin" itirazları geldiğinde ise yeni rejimin baskı aygıtları tıpkı 3. havalimanı inşaatında, Tariş fabrikasında, Tuzla Tersanelerinde olduğu gibi devreye giriyor. Sermaye ve rejimin işbirliği herhangi bir gizliliğe gerek dahi duyulmadan tüm çıplaklığıyla emekçilere ağır bir şekilde hissettirilirken diğer yandan da işçi sınıfı ve emekçiler içerisinde direnme eğilimler boy vermeye başlıyor. 3. Havalimanı, Tuzla tersaneleri, Flormar, Cargill, Tariş, Babacanlar Kargo, Tüv Türk Taşıt Muayene İstasyonları, Aydın Büyükşehir Belediyesi İmar A.Ş., Real market işçilerinin direnişleri kamuoyunda en görülen işçi direnişleri olduğu gibi bir anda parlayıp bir anda sönen pek çok işçi eylemi coğrafyanın pek çok noktasında gerçekleşmektedir.
 
Direnen işçiler kazanırsa tüm işçi sınıfı kazanır. Kazanımla sonuçlanan her direniş diğer emekçilere ilham olur. Direnişlerin kazanımla sonuçlanması için de uzun süredir zor koşullarda mücadele eden işçi ve emekçilere dayanışma elini uzatmak, emekten yana olan herkesin görevidir. Bu bilinç ve anlayışla emekten yana olan tüm kesimlerin direnişteki işçi ve emekçilerle dayanışmayı ve mücadeleyi yükseltme en acil görevlerimizdir. O nedenle haydi dayanışmayla mücadeleyi yükseltmeye!