25 Kasım 2024 Pazartesi

İzmir'de emek ve ekoloji paneli: Mücadeleleri ortaklaştırmalıyız

İzmir'de gerçekleştirilen "Kapitalizm, doğa ve emek" panelinde, kapitalizmin hem insan sağlığına hem de çevreye verdiği büyük zararlara işaret edilerek, emek ve ekoloji mücadelelerinin yan yana yürümesi gerektiği vurgulandı.

Emekoloji Meclisi Girişimi, İzmir'deki Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi'nde "Kapitalizm, doğa ve emek" konulu panel gerçekleştirdi. Limter-İş Genel Başkanı Kanber Saygılı, halk sağlığı uzmanı Alp Ergör ve akademisyen Aslı Odman'ın konuşmacı olarak yer aldığı panele çok sayıda kişi katıldı.

ERGÖR: BÖLGE YOKSULLAŞTIKÇA KİRLİLİK DE ARTIYOR
İlk sözü alan halk sağlığı uzmanı Alp Ergör, sosyo-ekonomik eşitsizlikten en çok etkilenen grupların en sağlıksız koşullarda yaşayan gruplar olduğunu belirtti. İzmir'de halkın en yoksul kesiminin hava kirliliğinin en yoğun olduğu yerlerde yaşamasını örnek gösteren Ergör, "Hem üretim alanının yarattığı kirlilik hem de çevrenin kirliliğinden payını alıyorlar" dedi.

Madencilik sektöründe metan gazının varlığı ve etkilerinin uzun süredir bilindiğine dikkat çeken Ergör, yaşanan maden patlamalarının da bu nedenle "kader" olarak nitelendirilemeyeceğini, iş cinayeti olduğunu vurguladı.

Her yıl 14 milyon ölümün çevresel etmenler nedeniyle yaşandığına dikkat çeken Ergör, şöyle devam etti: "Ürettiğimiz, tükettiğimiz her şey toprağı zehirliyor ve bize geri dönüyor. Mesela kurşun bunlardan birisi. Vücudumuza bir şekilde giren kurşunun tamamını vücudunuzdan atamıyoruz. Bir kısmı kemikte birikir. Toprakta da, suda da durum aynı. Çevreye bağlı hastalık yükünün en çok yoğun olduğu bölgeler yine en yoksul bölgeler."

Kapitalizmin çevreyi kirletmekte sınır tanımadığını vurgulayan Ergör, "Pandemide insanları içeri kapatınca karbon monoksit yükü düştü. Demek ki yapabileceğimiz bir şeyler var. En kirli il olan Iğdır'da bile kirliliğin düştüğünü gördük" ifadelerini kullandı.

SAYGILI: SAVAŞ, EMEK VE EKOLOJİ BİRBİRİNE BAĞLI
Limter-İş Genel Başkanı Kanber Saygılı, Tuzla tersanelerinde sadece iş cinayetleri değil, kuralsızlık, yasadışılık ve örgütsüzlük olduğunu söyledi. Tersanede çalışan işçilerin önemli bir kısmının kanserden yaşamını yitirdiğine dikkat çeken Saygılı, tersanede kullanılan kimyasallarla meslek hastalıklarının yoğunlaştığını vurguladı.

İşçilere gerekli koruyucu ekipmanların verilmediğini dile getiren Saygılı, "Böylesi çalışma koşullarında işçilerin meslek hastalığına kapılmaması zaten mümkün değil. Bu kimyasallar aynı zamanda çevreyi de kirletiyor. Bunun için işçi sağlığı mücadelesi yürütürken aynı zamanda asbestli gemilere karşı da ciddi bir mücadele yürüttük" ifadelerini kullandı.

Kapitalizmin emeğin ve doğayı sömürdüğünü söyleyen Saygılı, şöyle devam etti: "Tersanelerde kullanılan kimyasalların denize bırakılması sonucu hem deniz hem emekçiler zehirleniyor. Bu mücadeleyi yürütürken ortak şekilde yürütülmesi gerekiyor. Aslında kimyasal her yerde. HPG'lilere karşı kullanılan kimyasalları da gördük. Oraya atılan kimyasal sadece insanlara değil doğaya da zarar veriyor. Bunun için karşı çıkmak gerekiyor. Savaş, emek ve ekoloji günümüzde birbirine çok bağlı ve mücadele de bağlı gitmeli."

ODMAN: MÜCADELELERİ BİRLEŞTİRMEK GEREKİYOR
Akademisyen Aslı Odman, çevreye yayılan ağır metal ve kimyasalların insan sağlığına zararlarını belgelemenin önemine dikkat çekti. Çevreye ve insan sağlığına karşı işlenen suçların büyük oranda görünmez kaldığını söyleyen Odman, şöyle devam etti: "İşçinin ölümü çevre kırımının işaret fişeğidir diyoruz. Aslında emek ve ekolojinin birlikteliğini kuran sermayedir. Sermaye iki sınırı zorluyor. İlk olarak insanın bedenini işçiye çevirme ve onun biyolojik sınırını zorluyor. İkinci olarak da doğayı ham madde ve atılım için metaya çeviriyor ve ortadan kaldırıyor. Bu durum fail şirketlere bakmamız gereken ortaklığı oluşturuyor. Bu faillerin peşine düşeceğimiz bir hareket mesaisi anlamına geliyor."

Marmara Denizinde ortaya çıkan müsilajı bu duruma örnek gösteren Odman, "Birbirinden kopuk olarak görünüyor ama Tuzla ve Dilovası'ndaki tersane ve kimya fabrikaları, Bandırma ve Ergene havzasında pestisitler ya da Çorlu'da kurulu fabrikalar hem denizin hem de işçilerin ölümüne yol açıyor. İşçilerin öldüğünü göremediğimiz zaman denizin öldüğünü de göremiyoruz. Zaman ve mekana yayılmış olan şirketlerin suçlarını tekil tekil ortaya koyabilsek Marmara Denizinin ölümünü önleyebiliriz. İşçinin bedeni, kaybolan çevre felaketinin alametidir" dedi.

Türkiye'deki asbestli bina oranının yüksekliğine işaret eden Odman, giderek yaygınlaştırılan maden sahalarının atık havuzlarında da asbest olduğunu kaydetti. Odman, "Her yeni maden alanı inşa edilirken; ölenleriyle ve çevre kirliliğiyle ortak mücadele alanı olacak. Yine tehlikeli fabrikalarda çalışan işçilerle, fabrika çevresinde oturan insanların mücadelesini birleştirmek gerekiyor. İster iş kolu ister havza ister tehlike oranını seçelim şirket suçlarını araştırmak örgütlenmenin ilk adımı. Her zaman faile yönlendirmek gerekiyor" ifadelerini kullandı.

Panel, soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.