Ivana Benario yazdı | Tunus halkı diktatör özentisine karşı arayışta
3-10 Eylül arasında üçüncüsü düzenlenecek Taban Örgütlerinden Kadınların Dünya Kadın Konferansına ev sahipliği yapacak Kuzey Afrika ülkesi Tunus, geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanı Kais Said'in diktatörlük heveslisi hamleleri ve ekonomik koşulların kötüye gidişiyle halk hareketliliğinin gözlendiği ülkelerden biri oldu.
Tunus Aralık 2010'da seyyar sebze satıcısı işsiz üniversiteli Muhammed Buazizi'nin fitilini ateşlediği Arap halk isyanlarının başladığı ülkeydi. İşsizlik ve enflasyonun derinleştirdiği kötü yaşam koşullarının yanı sıra yolsuzluklar ve politik özgürlükten yoksunluk karşısında patlak veren halkın isyanı 1987'den beri devlet başkanı olan Zeynel Abidin Bin Ali'yi 2 ayda ülkeyi terk etmek zorunda bırakmıştı. Yeni anayasa ve geçiş hükümeti için Ekim 2011'de yapılan seçimlerde Raşid Gannuşi liderliğindeki Müslüman Kardeşler çizgisinden islamcı Ennahda birinci çıksa da çoğunluğu elde edemediği için 2 laiklik yanlısı parti ile koalisyon hükümeti kurdu. Cumhurbaşkanlığına ise insan hakları savunucusu Munsif Merzuki seçildi.
Tunus devleti kurulduğundan bu yana anayasada yazan ülkenin resmi dininin İslam olduğu maddesi, daha önce seküler kesimlerin uzlaşabileceği bir konu iken islamcı bir iktidar altında büyük bir gerilim yarattı. Ennahda'nın yeni anayasaya hukukun kaynağı olarak şeriatın gösterilmesi gibi bir maddenin konulmayacağını açıklaması da bu kutuplaşmayı yatıştırmadı. Bu dönemde Halk Cephesi'nden iki siyasetçi Şükrü Belaid ve Muhammed Brakmi suikastlarının ardından gelişen gerginlik ve olası siyasi krizi büyütmemek için Ennahda hükümeti istifa etti ve yerine bir teknokratlar hükümeti kuruldu. Anayasa taslağı hazırlama sürecini ise Tunus'un önde gelen sendika dörtlüsü, siyasi partiler ve farklı kesimleri temsil eden kitle örgütlerinden oluşan Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü¹ sürdürdü. Taslak, Kurucu Meclis'te 2014 yılında kabul edildi ve Merzuki'nin onaylamasıyla yürürlüğe girdi.
Yeni anayasayla yapılan 2014 seçimlerini, başında Beci Kaid Essebsi'nin olduğu, laiklik yanlısı Nida Tunus partisi kazandı. Nida-Ennahda koalisyon hükümeti kuruldu, Essebsi cumhurbaşkanı seçildi. Bu dönemde kadınların Müslüman olmayanlarla evlenmesi, eşit miras hakkı gibi adımlar atılsa da işsizlik ve enflasyon, bölgeler arası eşitsizlik giderek büyüyen bir sorun olmayı sürdürdü, "demokratik" uzlaşıya rağmen yolsuzlukların çözülmemesi halk tarafından tepkiyle karşılandı. 2014 anayasası cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki yetkileri muğlak bırakmasıyla eleştirildi. Anayasada belirtilen Anayasa Mahkemesi ise bir türlü kurulamadı. Kasım 2019'daki seçimlerde yeniden aday olmayacağını açıklayan Essebsi ise Temmuz 2019'da 92 yaşında hayatını kaybetti.
SAİD'İN HIZLI YÜKSELİŞİ
Ekim 2019'da ikinci turda finansal sermayenin desteğini alan simge isimlerden birine karşı yüzde 70'in üzerinde oyla seçilen anayasa hukuku uzmanı Kais Said'in cumhurbaşkanı olduğu 2020'de Tunus ekonomisi yüzde 9 küçüldü. Salgının yönetilememesi, kötüleşen ekonomi ve ortaya çıkan yolsuzluklar sonrası ülkede eylemler başladı. Said, 25 Temmuz 2021'de meclisi feshetti ve tüm vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırdı. Yeni hükümeti kurma görevini bir jeoloji profesörü olan Necla Buden'e verdi. Ve ilk anda gelen eleştirilere tutuklamalarla karşılık verdi. Halen özellikle ülkenin güneyinde, toplamda yüzde 20'lik bir halk desteğine sahip Ennahda lideri Gannuşi dahil bir kısım bu hamleyi darbe olarak değerlendirirken ICOR üyesi Yurtsever Demokratik Sosyalist Parti (PPDS) ise bunu islamcılara ve elitlere karşı halkın tepkisinin sonucu olarak gördü. En büyük sendikal güç Tunus Genel İşçi Sendikaları (TGİS) meclisin feshedilmesi karşısında tutum almadı. Takip eden aylarda her iki tutumun da sokakta çeşitli eylemleri oldu.
Said Eylül ayında anayasa değişikliği üzerine konuşmaya başladı. Aralık 2021'de hükümet sisteminin değiştirilmesi için Temmuz 2022'de referanduma, Aralık 2022'de ise erken genel seçime gidileceği açıklandı. Said, Yüksek Mahkeme üyelerini görevden aldı, Gannuşi'ye yurtdışı yasağı getirildi, muhalif siyasetçi ve gazetecilere yönelik tedbirler sertleşti. Örneğin Tunuslu gazeteci Salih Atiyye, 16 Haziran'da kamu kurumlarındaki grev nedeniyle TGİS'in ordu tarafından uyarıldığını belirten haberi nedeniyle ordu itibarını zedelemekten 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Anayasa değişikliğini hazırlayacak komisyon üyelerinin tamamını kendinin atamasını sağlayan bir kararname çıkaran Said, taslağa dair son sözü de kendinin söyleyeceğini açıkladı. Komisyon başkanı Sadık Belaid, aşırılıkçılığa karşı anayasadan islami atıfların çıkarılacağını belirtti. Siyasi partiler yerine internet üzerinden doğrudan halkın katılımına açılan ve 30 Haziran'da son halini alan taslağın 25 Temmuz'daki referanduma kadar tartışılması için yeteri zaman kalmamıştı.
REFERANDUMUN SONUÇLARI
Said, referandum öncesi tüm devlet imkanlarını kullanmasına ve kendi kurduğu seçim komisyonunun gazetecilerin ve gözlemcilerin engellenmesi gibi çeşitli hilelerine rağmen resmi olarak yüzde 25 ama diğer partilerin iddiasına göre yüzde 12-13 civarındaki bir katılımla, yüzde 94,6'lık bir onay alsa da ciddi bir meşruiyet sorunuyla yüz yüze artık (2011 Kurucu Meclis seçimlerinde yüzde 54, 2014 anayasa referandumunda yüzde 63 katılım vardı). Yıl başında referanduma hazırlık olarak başlatılan halk toplantılarının adı olan "milli istişare" sürecine de halkın katılımı yüzde 6 civarında kalmıştı. Fehim Taştekin'in belirttiği üzere "Nahda Hareketi, Tunus'un Kalbi, Onur Koalisyonu, Tunus İrade Hareketi, Emel Partisi ve Darbeye Karşı Vatandaşlar Girişimi'nin yer aldığı 'Ulusal Kurtuluş Cephesi'; sol kanattan Tunus İşçi Partisi, Cumhuriyet Partisi, Demokratik Akım Partisi, Tekatül Partisi ve Kutup Partisi'nin buluştuğu 'Tunus Hamlesi Girişimi', yine sol eğilimli Sosyal Demokrat Yol, Halkın İradesi Partisi"nin yanı sıra seküler çatı partisi Meşru Tunus, Özgür Anayasacı Parti, PPDS, Demokratik Emek ve Özgürlük Forumu ve Tunus Demokratik Kadınlar Derneği gibi örgütlerin boykot çağrılarının ve TGİS'in üyelerini serbest bırakmasının bu sonuçta etkisi söz konusu. Said'in meclis feshini darbe olarak görenler ve örtük destek verenler bu referandumda Said'e karşı konumlandılar. Ulusal Kurtuluş Cephesi, Said'in derhal istifasını ve erken seçimi talep etse de tüm bu muhalif kesimlerin ortak bir hedefi ya da ittifak arayışı bulunmuyor.
Böyle bir referandumla kabul edilen anayasa değişikliği ülkeyi parlamenter sistemden yarı başkanlık sistemine geçirdi. İslam, devletin dini olmaktan çıkarıldı, ancak Tunus toplumunun İslam ümmetinin bir parçası olduğu ve devletin saf İslam'ın amaçları doğrultusunda onur, mülkiyet, din ve hürriyeti demokratik bir sistem altında koruyacağını söyleyen bir madde geçirildi. 2014 anayasasındaki "yurttaşlığa dayanan sivil bir devlet" kısmı ise yine bu ümmet atfıyla uyumlu bir şekilde kaldırıldı. Cumhurbaşkanının yürütme, yasama ve yargı yetkileri artırıldı. Ömür boyu dokunulmazlık hakkı tanındı. İç güvenlik güçleri, hükümet yerine "başkomutan" sıfatıyla cumhurbaşkanına bağlandı. Anayasal bir darbe olarak tanımlanabilecek bu adımlar Said'in diktatörlük inşasının hızlı ilk adımları oldu. Yeni anayasa 18 Ağustos'ta Said'in onayıyla yürürlüğe girdi.
ALTERNATİFSİZLİK VE SAİD'İN GÜCÜ
Said, Bin Ali'nin devrilmesinden bu yana kendini tarafsız bir figür olarak göstermeyi başarsa da esasen 1956'dan bu yana iktidarda olan Demokratik Anayasal Birlik Partisi'nin ideolojik çizgisinin izlerini taşıyan bir isimdi. Diktatörlük döneminde rejimin koruyucularından biri olarak da iş görmüş ve Bin Ali'nin üçüncü kez aday olmasını sağlayanlardan olmuştu. Halkın burjuva siyasal partilere öfkesini, tüm kesimleri eleştirerek kendi arkasına örgütledi. Salgın, 2011 sonrası çözülmeyen tüm sorunları kristalleştirdi. Ekonomisi turizme aşırı bağımlı tüm ülkelerde olduğu gibi Tunus'ta da ulaşımın durması ekonomiye büyük darbe vurdu. Görünürde demokratik olarak işleyen süreçte partiler işleri eski usül çözmeye devam ederek kronik sorunları çözemeyince Said adeta bir kurtarıcı olarak kendini gösterebildi. Egemen sınıflar açısından Said'in onların lehine yarım kalan işleri tamamlamasında bir sorun yoktur, o önceki hükümetlerin iç çelişkilerini islamcılar aleyhine çözebilmiştir. Ancak referanduma katılım ona olan desteğin düştüğünün kanıtı oldu.
Tunus İşçi Partisi yöneticilerinden Habib Zemmuri'nin Evrensel'e verdiği röportajda belirttiği üzere 2010'da halkın açtığı devrimci yolu kapatmak için hükümetler sınıfsal öze dokunmadan çeşitli liberal reformlarla iktidarın yeniden inşasına giriştiler. Siyasal islamcılarla ortak yürütülen bu projeye devrimci güçler Halk Cephesi'ni kurarak bir yanıt vermek istediler, ancak 2014'de bunu engelleyemediler. Halk Cephesi daha sonra dağılsa da Tunus siyasetinde siyasi partilerin yanı sıra ağırlığı olan sendika ve kitle örgütlerinin canlılığıyla patronların desteğini alan koalisyon tüm isteklerini gerçekleştiremedi. Devrimci güçlerin genel zayıflığının yanı sıra kimi kesimlerin mücadeleyi sadece siyasal islama karşı mücadeleye indirgemeleri Said'in önünü açan etmenlerden biri oldu.
Salgın sonrası zor durumdaki ülkede toplumsal hareketlilik yeni bir 2011 için hazır görünüyordu, ancak Said ulusal zenginlikler, egemenlik ve haysiyet söylemlerinin ardında yön verdiği hükümetin IMF ile 4 milyar dolarlık kredi için müzakereleri tamamlaması, dış kredi kullanması, patronların vergiden kaçınması ve muafiyetlerden yararlanması yaklaşımıyla krizi de kontrol altına alabileceği izlenimini yarattı. Tunus'un mali sömürgeleştirilmesini derinleştirecek bu adımlar ülkeyi elbette emekçilerin yaşam şartlarını daha da kötüleştirecek bir yola sokarken devletin sopasını daha sık göstermesine de neden olacak. 2021 sonunda devletin borcu GSYİH'nin yüzde 90'ının üzerindeydi; enflasyon yüzde 8,1; işsizlik rekor yüzde 18,1 idi. Salgınla 780 bin insan daha yoksulluk sınırının altına inerken 12 milyonluk ülkede bu durumdakilerin sayısı 4 milyonu buldu. Küresel iklim değişikliğinin en çok etkileyeceği bölgelerden birinde olan Tunus bugün ciddi bir su kıtlığıyla da yüz yüze. Tüm bunlar Tunus halkının özlemleri için arayışını yeniden diriltecek koşulları yaratırken ülkedeki devrimcilerin bu kez hem ittifak ilişkilerinde hem de devrim stratejilerinde netleşmeleri gerekiyor. Tunus halkı Arap isyanlarının fitilini ateşlerken büyük bedeller ödeyerek bölgede kapitalist düzenin istikrarını sarstılar. Şimdi özgürlük yolunda bedellerini sahiplenme zamanıdır. Tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyası, yüksek gıda ve enerji enflasyonu ve kurak geçen yazın ardından halkların isyanıyla tutuşmak için kıvılcımını arıyor. Tüm dünyada yeni bir ekonomik durgunluğun zilleri çalarken bu yangında yananın emekçiler olmaması için sokaklar sahipleri tarafından tutulmayı bekliyor.
1) Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü, ülkedeki gergin ortamda anayasa sürecinin aksamamasını sağlayan katkıları nedeniyle 2015'te Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü.