Ivana Benario yazdı | Batı Afrika'daki çifte konferansın sonuçları
Bu çalkantılı koşullar altında Fildişi Sahilleri, Benin, Burkina Faso, Gana, Nijer ve Togo'dan komünizm iddialı parti, grup ve gençlik örgütleri 21-22 Aralık'ta Gana'nın Tema kenti ve 26-27 Aralık'ta Benin'in Cotonou kentinde düzenlenen çifte konferansta bir araya geldi. Konferansa ICOR üyeleri Togo Komünist Partisi, Kamerun Halklar Birliği (UPC-Manidem) ve Fildişi Sahili Proleter Komünist Parti'nin yanı sıra Gana, Benin, Gine, Nijer ve Burkina Faso'dan örgütler katıldı.
Atlantik Okyanusu'ndan Kızıldeniz'e kadarki bölgede Moritanya, Senegal, Mali, Burkina Faso, Nijer, Nijerya, Çad, Sudan, Güney Sudan, Eritre ve Etiyopya'yı içeren Sahel bölgesi zengin yeraltı ve yerüstü varlıklarını barındırıyor. Batı Afrika'daki Togo, Benin, Gana, Gine, Gine-Bissau'yu da içeren daha geniş bu bölgede son dönemde önemli siyasi gelişmelere sahne oldu. Mali'de Ağustos 2020'de İbrahim Baubacar Keita askeri bir cuntayla devrildi. Cunta, geçiş hükümetindeki sivil kesimleri sürecin dışına atmak için Mayıs 2021'de bir darbe daha yaptı. Mart 2021'de, cumhurbaşkanı Muhammed Bazum'un göreve başlamasına bir gün kala Nijer'de ve Şubat 2022'de Gine-Bissau'da olmak üzere iki başarısız darbe girişimine tanık olundu. Gine-Bissau'da ordu, müzakereler sonucunda cumhurbaşkanı Umaro Sissoco Embalo serbest bırakıp kışlaya dönemeye ikna oluncaya kadar hükümet karargahını kuşattı. Komşu Gine'de 82 yaşındaki Alpha Conde'nin anayasayı değiştirerek 3'üncü dönem de cumhurbaşkanı adayı olması üzerine orduda kendi oluşturduğu özel timin darbesiyle Eylül 2021'de devrildi. Cuntanın başındaki Mamady Doumbouya için halk günlerce destek gösterileri düzenledi. Bölgedeki diğer ülkeler gibi 2015'ten bu yana politik islamcı faşist çetelerle boğuşan Burkina Faso'da saldırılarda pek çok askerin ölmesi sonucu orduda oluşan huzursuzluk, 24 Ocak 2022'de başkan Kabore'nin istifaya zorlanmasıyla Kurtuluş ve Restorasyon için Yurtsever Hareket (MPSR) adındaki cuntanın yönetime el koymasına yol açtı. 30 Eylül'de Burkina Faso'da yüzbaşı İbrahim Traore öncülüğünde bir darbe daha gerçekleşti. BM'nin Ocak 2023'teki genel kurulundaki raporda, tüm Sahel bölgesinde 6,6 milyon kişinin yerlerinden olduğu açıklandı. Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) açıklamasında ise Mali, Gine ve Burkina Faso'da iki yıl içinde demokratik seçimlerin yapılacağı belirtildi.
Afrika kıtası özellikle ABD, Çin ve Rusya emperyalistlerinin agresif bir yeniden paylaşım mücadelesine sahne olurken iklim krizi ve buna bağlı gelişen gıda, barınma sorunlarını çok ağır bir şekilde yaşıyor. Kıtanın her ülkesinde, hem ülke içinde hem de komşu ülkeler ve Avrupa yönünde kesintisiz kitlesel göç hareketleri yaşanıyor. Afrika devletleri krizler ve yoksullukla başa çıkamazken pek çok ülkede etnik ya da dini temelde gerici iç savaşlar çıkıyor, çete örgütlenmeleri fiili derebeyliklerini ilan ederek nüfuz alanları oluşturuyor. Emperyalist talanın ortaya çıkardığı bu koşullar yine emperyalist saldırganlığın gerekçesi yapılıyor, askeri ya da mâli müdahalelerle ülkeler kontrol altına alınıyor.
Bu çalkantılı koşullar altında Fildişi Sahilleri, Benin, Burkina Faso, Gana, Nijer ve Togo'dan komünizm iddialı parti, grup ve gençlik örgütleri 21-22 Aralık'ta Gana'nın Tema kenti ve 26-27 Aralık'ta Benin'in Cotonou kentinde düzenlenen çifte konferansta bir araya geldi.
Konferansa ICOR üyeleri Togo Komünist Partisi, Kamerun Halklar Birliği (UPC-Manidem) ve Fildişi Sahili Proleter Komünist Parti'nin yanı sıra Gana, Benin, Gine, Nijer ve Burkina Faso'dan örgütler katıldı.
Konferansta bölge ve kıtanın her bir ülkesini sarsan ekonomik ve toplumsal krizler üzerine siyasi değerlendirmelerle görüş alışverişi yapıldı. Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin sınırsız askeri saldırganlığı karşısında komünizm iddialı örgütlerin strateji ve taktikleri üzerine tartışmaların derinleştirilmesi amaçlandı.
Çifte konferansta Burkina Faso, Gine ve Mali'de "radikal küçük burjuvazinin gerçek ulusal kurtuluş mücadelelerinin altını oymak için giriştiği maceralar" olarak nitelenen bir dizi askeri darbenin koşulları üzerinde durularak Sahel bölgesindeki kitle mücadeleleri de ele alındı.
Konferansta bu darbeler üzerine kabul edilen önergede şöyle diyordu:
"Darbe destekçileri ülkelerimizde halihazırda var olan eski akımlardan oluşuyor. Bu akımlar, ideolojik bir temele dayanmıyor... Esasen küçük bir azınlığın, sınırlı bir grubun, bir komplonun ve senaryonun ürünüdürler. Kendi içine kapalı perfidious bir girişim olarak halkı ve işçi sınıfını bir kenara bırakır. Ana kaygısı teknik detaylardır, darbenin teknik detayları. Geniş ölçekte yaygınlaşmış, tartışılmış ve kabul görmüş demokratik ve komünist bir program etrafında halkın örgütlülüğü ya da farkındalığıyla ilgili değildir asla... Genel olarak darbenin uygulayıcıları küçük burjuvazinin üst katmanlarını temsil eden rütbelilerdir. Fransa (Saint Cyr), ABD (West Point) ve İsrail'deki askeri akademilerde eğitim alırlar. Programları yeni sömürgeci sistemin ve görevden alınan hükümetin eleştirisinden öte gitmez. Bu program temelinde herhangi bir özerk hareket alanı bırakmadan halkı ve işçileri kendilerini takip etmeye çağırırlar. İlk bakışta darbeler, otokratların devrilmesi ve hükümetin görevden alınmasıyla demokratik değişim için koşullardan birini sağladığından halkın özlemleriyle uyumlu görünebilir. Ancak gerçek demokratik süreçlerle bunun hiçbir ilgisi yoktur. Yani, demokratik ve antiemperyalist bir ulusal devrim yoluyla yeni sömürgeci sistemin yıkılması ve emperyalizmden kopuşla hiçbir ilgisi yoktur."
Konferans değerlendirmesinde darbeler incelenirken Ekim Devrimi öncesindeki sürecin incelenmesi de önemli bir yer tutuyor. Rusya'daki ikili iktidar durumu, general Kornilov'un darbe girişimi ve Bolşeviklerin Ağustos-Eylül 1917 döneminde uyguladığı taktikler bugüne de ışık tutan zengin bir deneyim sunuyor.
Konferans özellikle Nijer ve Mali'den katılan örgütlerin ülkelerinde giderek büyüyen kitle hareketlerine öncülük edecek bir komünist partinin kurulması yönünde güçlenmeleri için darbeler ve seçim siyasetine dair illüzyonlardan kurtulmaları açısından işlev gördü. Ayrıca, Gana ve Nijerya'da işçi hareketinde görülen anarko-sendikalist eğilimler ve gerçek bir komünist parti inşasının altını oyan troçkist ideolojik etkilerle mücadele için marksizm leninizm eğitimlerinin önemi vurgulandı.
Örgütlerin siyasi faaliyetlerindeki materyal yetersizliği ve finans sorunları üzerine ortak bir fon oluşturulmak üzere Komintern deneyimlerine de dayanarak çeşitli proje ve önerileri hayata geçirmek için konferansta bir çalışma komisyonu oluşturuldu.
Konferans ayrıca bölgedeki tüm antiemperyalist ve marksizm leninizm iddialı partileri ICOR'a katılmaya veya ortak faaliyetler yürütmeye çağırdı.
Aşağıda özetlenen konferansın kimi tartışma başlıkları, bu tür çalışmaların örgütler arası etkileşimdeki önemli eksiklikleri azaltabileceğini gösteriyor.
BATI AFRİKA'DA İDEOLOJİK YENİDEN YAPILANMA
Afrika'da bu tür bir konferans için girişimler 1960'lardan 80'lere Portekiz sömürgeleri olan Angola, Yeşil Burun-Gine-Bissau, Mozambik'teki ulusal kurtuluş mücadelelerinin zaferiyle başladı. Bu sırada ÇKP ve AEP yanlısı akımların Sovyet revizyonizminin Afrika'da ilişkili olduğu farklı popülist akımlar, Guevaracılar ve Afrika Bağımsızlık Partisi'nden revizyonistlerle mücadelesi sürüyordu. Avrupa ve Kruşçev dönemi Moskova'sında eğitim alan, çoğu Fransa Komünist Partisi ile ilişkili entelektüeller ve parti yöneticileri böyle bir konferansın önüne geçtiler. O dönemde ideolojik farklılıklar ve revizyonizmle mücadele bu örgütlerin böyle bir konferansı toplamasına engel oldu.
Afrikalı maocu akımlar ise işçi sınıfının azınlıkta olduğu gerekçesiyle parti kuramayacağını iddia ediyorlardı. Bazı oportünist olanları ise "üç dünya teorisi"ni öne sürerek Senegal, Orta Afrika, Kongo-Brazzaville ve Togo gibi ülkelerde bakanlık, elçilik, yüksek devlet makamları konumlarında yer alıyorlardı. Bu yön kaybının sonuçlarıyla işçi sınıfına hiçbir şey kazandırmadığı görüldü.
Bu politik ve ideolojik karşı karşıya gelişlerin üzerine 1977'de Yukarı Volta'da (bugün Burkina Faso) Voltaïque Devrimci Komünist Partisi, 1979'da Dahomey Komünist Partisi (bugün Benin Komünist Partisi), 1980'de Togo Komünist Partisi (TKP), 1986'da Tunus Komünist İşçi Partisi kuruldu. 1996'da Fildişi Sahili Proleter Komünist Partisi (FSPKP) yeraltından çıkarak Fransız emperyalizmi ve işbirlikçilerine karşı kitlesel gösteriler düzenledi. Benin Komünist Partisi'ndeki¹ revizyonist çizginin gelişimi üzerine 1997'de Benin Marksist Leninist Komünist Partisi kuruldu.
Bu ideolojik yeniden şekillenmeler içinde Almanya Marksist-Leninist Parti (MLPD) ile ilişkileri gelişen TKP ve FSPKP ilerleyen yıllarda ICOR'a katıldı.
Gerçekleşen çifte konferans ideolojik yeniden yapılanmanın sürdüğü bölgede Benin, Burkina Faso, Fildişi Sahili ve Togo partilerinden isimlerden oluşan komisyonun 18 ay boyunca Sahel bölgesindeki eski komünist, antiemperyalist gruplarla, kadın ve gençlik örgütleriyle yeniden iletişim kurma çabaları sonucunda mümkün oldu.
BÖLGEDE EMPERYALİSTLER ARASI REKABETLER
Petrol, gaz, altın, elmas, bakır, demir, uranyum, çinko, plütonyum, kobalt, krom, gümüş, fosfat, kalay gibi pek çok yer altı varlığı bulunan Sahel bölgesi Fransa, İngiltere, Almanya, ABD emperyalistleriyle Rusya, Çin, Hindistan, Türkiye arasındaki rekabetin nesnesi durumunda.
Sözde "insani" yardım ve terörizmle mücadele altında Almanya önceki dönem Dışişleri Bakanı Christine Lambrecht'in çıkarlarını dile getirdiği dünyanın en büyük uranyum üretici AREVA gibi şirketlerin, BHP, Gencor, Ashanti Goldfields, Barrick Gold gibi ABD tekellerinin çıkarları çatışıyor. Tüm bu tekeller Sahel bölgesinde hiç olmadığı kadar yoğun bir yeniden sömürgeleştirme sürecindeler.
Bu rekabette Fransa, "Afrika'nın polisi" rolünü oynuyordu. Fransız ordusu Fransızca konuşan Afrika ülkelerinin Batı emperyalizminin nüfuz alanında tutmak için Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Madagaskar ve Togo'da siyasi suikastlar işledi. Diktatörler ve mafyatik iktidarlarla ekonomiyi ve para sistemini doğrudan Paris'e bağlayarak kontrol etmeyi sürdürdü. Fransa ordusu Ocak 2013'te 1.700 askerle Serval Operasyonu adıyla bölgedeki islamcı çetelere karşı sözde bir müdahale başlattı. Operasyonun adı Ağustos 2014'te Barkhane oldu, asker sayısı 4.500'e çıkarıldı, faaliyet alanı tüm Sahra şeridindeki 5 ülkeyi kaplayacak şekilde genişletildi. Bu sırada ABD emperyalizmi ise Almanya Stuttgart'ta AFRICOM adıyla kıtadaki askeri operasyonlarını yürüteceği bir merkez kurdu. Duyuruda ABD'nin 7.200 asker, 2 kalıcı üs, 12 geçici üs, 20 askeri bölge ile faaliyetlerin yürütüleceği açıklandı. ABD'nin ana üslerinden birisinin bulunduğu Cibuti'de de 4 bin askeri bulunuyor.
Çin son 10 yılda meta ihracatının yanı sıra yollar, köprüler, elektrik şebekeleri inşa ederek kıtanın en büyük ticaret ortağı oldu. Karşılığında da pazarlara ve madenlere neredeyse sınırsız erişim hakkı elde etti. Çin'in ülke dışındaki tek askeri üssünün olduğu 2026'ya kadar 10 bin kişilik kapasiteye ulaşacak Cibuti'deki üs, keskinleşen bu rekabette ticaret gemilerini koruma amaçlı 2017'de kuruldu.
Alman dışişleri bakanı olağanca sömürgeci kibriyle ayrıca şunu diyordu: "Alman silahlı güçlerinin Mali'den çekilmesini Rus paralı asker şirketi Wagner'in varlığı nedeniyle reddediyoruz... Burayı onlara bırakmayacağız, işleri Ruslar için kolaylaştırmayacağız. Moskova bizi görmek istediği her yere paralı askerlerini göndererek neredeyse otomatikman Batı'yı çekilmeye ikna etmeyi başaramayacak." Rusya'nın Mali, Nijer ve Sahel'in tamamındaki servet ve pazarı paylaşmak için rekabete Wagner gibi askeri yöntemlerle girmesi giderek olağanlaşıyor. Dünyanın en büyük elmas üreticisi Rus Alrosa şirketi, 2003'ten beri kıtada. Alüminyum tekeli Rusal, Gine'de boksit çıkarıyor. NordGold şirketi ise maden ve kalkınma projeleriyle kıtada 6 ülkede 8 bin kişilik istihdamla iş yapıyor. Uralchem ise fosfat ve tarım kimyasalları üretiminde özellikle Zambiya ve Zimbabwe'de ağını geliştiriyor. Nikel ve paladyum madenciliği yapan Norilsk, 2019'dan bu yana Orta Afrika Cumhuriyeti'nde faaliyeti bulunan Lobaye Invest Sarlu, dünyada 24 ülkede iş yürüten devlet petrol şirketi Rosneft, Mısır, Nijerya, Gana e Kamerun'da yatırımları olan diğer bir petrol şirketi Lukoil, askeri çatışmalara rağmen Cezayir ve Libya'da iş yapan Gazprom kıtadaki diğer önemli Rus şirketlerinden.
TÜRKİYE'NİN AFRİKA'DAKİ YENİ OSMANLICI EMELLERİ
Faşist Erdoğan 2005 yılını Türkiye'de Afrika yılı olarak ilan etmişti. O günden bu yana kıtadaki 26 ülkeyi 40 kez ziyaret etti. Her defasında beraberinde silah tüccarlarını ve her türden iş adamlarını getirdi. İçinde Türk askerlerinin de yer aldığı NATO güçlerinin yol açtığı haksız savaşlar dayatılan, korkunç bir yağma ve sefalet yaşayan ülkelerden servet ve mutlulukla döndü. Artık kanı çekilmiş olan Afrika, Türkiye'de üretilen metaların boca edileceği fethedilebilir yeni bir pazar olarak görünüyordu.
Türkiye 2003'te sadece 9 olan büyükelçilik sayısını bugün 41'e çıkardı. Türkiye İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) farklı ülkelerde 20 ofis açtı. Türk Havayolları, Air France ile rekabet halinde bugün 35 ülkeden 53 kente seferler düzenliyor. Enerji sektöründe Senegal, Gine, Fildişi Sahili ve Togo'da Çin ve Fransız şirketlerini tamamlayıcı roller üstleniyor. Gana'nın Accra kentinde Batı Afrika'nın en büyük camisini ve imamların eğitimi için büyük bir eğitim tesisi inşa etti. Maarif Vakfı aracılığıyla daha önce Gülen hareketine ait yaklaşık 100 okula el konuldu. Sudan Nyala'da ve Somali Mogadişu'da dev hastaneler inşa edildi. Senegal'de Türk inşaat şirketleri 267 milyon dolara büyük bir stadyum inşa etti. Kapitalist sisteme içkin bir şekilde yatırımları korumak için askerlerini de beraberinde getirdi, Çin'i takip eder bir şekilde 2017'de ilk dış askeri üssünü Mogadişu'da açtı, Mısır'ın darbeci lideri Sisi'nin itirazlarına rağmen Sudan'ın 99 yıllığına kiraladığı Suakin adasında ise bir diğeri için hazırlıklara girişti. Tüm bunların yanında Bayraktar TB2 insansız hava araçlarıyla bu stratejik sektörde tekelci bir yer tutarak Togo, Ruanda, Uganda, Fildişi Sahili başta olmak üzere pek çok ülkeye satış yaptı.
Temmuz 2022'de Burkina Faso-Togo sınırında sözde terörist bir tehdide müdahale amacıyla Togo'da iktidarı elinde tutan Gnassingbe klanının diktatörlüğüne bağlı faşist Togo ordusu Türk askeri yetkililerin gözetiminde TB2'leri kullandı ve sivil 7 stajyer ve lise öğrencisini katletti. Türkiye bu teknolojiyi diktatörlere sunması karşılığında pazarlara erişim hakkını elde ediyor. Türkiye'nin Afrika'daki projelerinin toplam değeri 2021 sonunda 7,1 milyar doları bulmuştu.
DİĞER BİR YÜKSELEN GÜÇ HİNDİSTAN'IN DURUMU
Afrika'yı saran dış güçler arasında Hindistan belki de tarihsel olarak Afrika halklarına en yakın ülke. Kolektif ve kültürel hafızada ilk Hint kölelerin kıtaya geldiği zamana kadar dayanan büyük bir hatıra bulunuyor. Hint tüccarların fildişi, köle ve baharat ticareti için kıtaya geldiği ve Kızıldeniz'den Hint Okyanusu'na Reunion Adaları, Madagaskar ve Seyşeller üzerinden ticaretin zirve yaptığı bir dönem vardı. 1896'da Uganda Demiryolları adıyla İngiliz sömürgecilerin yürüttüğü dev proje için yine Hindistan'dan 20 binin üzerinde ucuz işgücü kıtaya getirilmişti. Bununla beraber İngiliz sömürgelerinde yönetim işlerini düzenlemek üzere Hint öğretmen, memur ve bürokratlar da kıtaya getirildi. Kıtada bugün evlilikler yoluyla farklı Afrika uluslarına karışan Hint diasporasının temelleri bu kanlı tarihe dayanıyor.
Emperyalist küreselleşme çağında bugün Hindistan'dan bu kez kapitalistler kıtaya akın ediyor. Telekomünikasyon, ilaç, sigorta ve tarım sektörlerinde Hint şirketleri Afrika ekonomisinde önemli bir yer tutuyor. Bu sektörlerin her birinde özellikle Çin'in ardından gelerek onunla büyük bir rekabete girişiyor. 2021'de bir önceki yıla göre yüzde 60'lık bir artışla Hindistan Afrika'ya 89 milyar dolarlık dev bir kaynak enjekte etti. Fransız telekomünikasyon şirketi Orange 21 ülkede 121 milyon müşteriye hizmet sunarken Hindistanlı Airtel 15 ülkede 78 milyon müşteriye ulaştı. Özellikle Morişyus, Mozambik, Sudan, Mısır ve Güney Afrika'da toplam 74 milyar dolarlık yatırımla Hindistan Afrika'daki en büyük 5 yatırımcı ülkeden birisi konumunda. Gana, Fildişi Sahili, Togo ve Benin'de yoksul çiftçiler Hindistan'dan gelen soya, kakao, kahve ve yemiş ürünleriyle rekabet edemiyorlar. 2007'de Madagaskar'a bir gemi gözlem üssü kurarak ticaret gemilerinin güvenliği için adım attı. Seyşeller'de Çin'in büyüyen etkisine karşı büyük bir askeri üs kurmaya hazırlanıyor.
KONFERANS YENİ BİR BAŞLANGIÇ OLMALI
Emperyalist küreselleşmede Afrika rekabetin en sıcak bölgesini oluşturuyor. Bir yandan ekstraktivist faaliyetlerle ilkel birikim tarzında kıta talan edilirken diğer yandan yoğun sermaye ihracıyla kıtanın kapitalist entegrasyonunda derinleşiliyor. Halklar ekolojik yıkım ve kapitalist sömürüyle boğuşurken hem milyarlarca dolarlık borç boyunduruğa hem de faşist, islamcı çetelerin derebeyliklerine mahkum ediliyorlar. Bu koşullar altında yoksulluk, işsizlik, açlık, eksik beslenme, iç savaşlar, yolsuzluk, dış yardımlara bağımlılık, düşük okur yazarlık, salgın hastalıklar Afrika'nın bitmeyen sorunlarının başında geliyor. Batı Afrika ve Sahel'in komünizm iddialı partilerinin bu konferansı, acılı ve mazlum Afrika halklarının emperyalist talana son verecek isyanını örgütlemek için şu ya da bu emperyalist güce, şu ya da bu yerel burjuva kliğe yaslanmadan bölgedeki proletarya enternasyonalizmini güçlendirerek devrimci hattan yol yürüyebilecekleri inancını güçlendiren mütevazı bir adım olarak darbelerle boğuşan bölgeden dünyaya umudu temsil eden bir mesaj veriyor.
1) Wikipedia: Benin Komünist Partisi, Kérékou rejimine karşı yer altı faaliyeti yürüten yasadışı bir partiydi ve henüz 17 Eylül 1993'te yasal olarak tanındı. Soğuk Savaş sırasında parti AEP çizgisindeydi. BKP, Uluslararası Marksist-Leninist Partiler ve Örgütler Konferansı (Birlik ve Mücadele) içinde yer alıyor. 1995 yasama seçimlerinde Noël Koumba Koussey, BKP adına Ulusal Meclis'teydi. 1996 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde BKP adayı Pascal Fantodji 17.977 oy aldı (yüzde 1.08). 1998'de Magloire Yansunnu partiden ayrıldı, 1999'da Benin Marksist Leninist Komünist Partisi'ni kurdu. BKP'nin internet sitesi http://www.la-flamme.org/ 13,7 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesinde Benin MLKP ise 2019 yılında yasaklandı.