24 Kasım 2024 Pazar

İstanbul Barosu Başkanı Durakoğlu: İfade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı gibi mücadele ediyoruz

İstanbul Barosu Başkanı Avukat Mehmet Durakoğlu ile ev hapsi kararları ve elektronik kelepçe uygulamalarını konuştu. Durakoğlu, iktidarın otoriterleştiğini söyleyerek, 2911 Sayılı yasaya muhalefetten verilen ev hapsi kararlarının hukuka uygun olmadığına dikkat çekti. Durakoğlu, asıl mücadele alanını özgürlüklerin genişletilmesi olduğuna işaret etti.

Ev hapsi ve elektronik kelepçe uygulamasını İstanbul Barosu Başkanı Avukat Mehmet Durakoğlu ile konuştuk. Baroların kadına şiddet uygulayan erkeklerin denetim altında tutulması için bu düzenlemeyi gündeme getirdiklerini anlatan Avukat Durakoğlu, diğer konulardaki yargılamalarda ise tutuklama gerektiren hallerde tutuklama yerine kullanılabilecek bir yöntem olan ev hapsi ve elektronik kelepçe uygulamasının yürürlüğe girdiğini söyledi.

Durakoğlu'nun dikkat çektiği ve aslolarak tartıştığı konu ise toplantı ve gösteri yürüyüş hakkının ortaya kaldırılmaya çalışılması ve buna karşı yürütülecek mücadele, "Bizim açımızdan mücadele alanı da özgürlükler alanının genişletilmesi dediğimiz, yani ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasası, gösteri yürüyüş hakkı gibi hakların kullanımının temini konusundaki mücadeledir. Biz bu noktadaki mücadelemize de bu anlamda devam ediyoruz" diye konuştu.

8 Mart günü ev hapsi kararını tanımayarak konutlarını terk ederek gece yürüyüşüne katılan 3 kadının eylemini de değerlendiren Avukat Durakoğlu, "Özgürlükler mücadelesinin bizim dışımızda da sürdürülüyor olmasını son derece olumlu karşılarız kuşkusuz. Verdiğimiz bir mücadelede ortaklaşıyoruz demektir" dedi.

'KADINA ŞİDDET KARŞISINDA ÖNLEYİCİ TEDBİR OLARAK ÖNERDİK'

Elektronik kelepçe ilk hangi gerekçeyle uygulanmaya başladı, asıl amacı neydi?
Özellikle ceza mahkemesi uygulamalarında 2005 değişiklikleri sırasında tartışılmaya başlanmıştı. Tutuklama konusunda yaşadığımız sıkıntıların giderilmesi bağlamında alternatif olarak getirilmesi gereken çözüm yollarından birisi olarak öngörülmüştü. Daha sonraki süreçte özellikle de uygulamada ev hapsi denilen tedbirlerden birisi olarak verildiği andan itibaren o ev hapsinin nasıl sağlanacağına ilişkin bir düzenleme olarak öngörüldü.

Biz özellikle kadına karşı şiddet uygulandığı dönemde bunu gündeme getirdik. Elektronik kelepçenin uygulanmasının bir açıdan bir güvence oluşturabileceği noktasında beyanlarda bulunduk. Kadına karşı şiddet uygulandığı dönemler içerisinde özellikle de uzaklaştırma kararı alındığı zaman yakınlaşmanın tespiti bakımından önemli olacağını düşündük. 2013'ten itibaren de uygulaması yavaş yavaş başlar hale geldi.

Bir süredir AKP iktidarı adli kontrol yöntemi adı altında ev hapsi kararları veriyor. Özellikle de 2911 sayılı kanuna muhalefetten bu kararlar da uygulanmaya başlandı. Cezaevine koymak yerine ev hapsine koyması gündemde aslında 2911 kapsamında ikisi de mümkün değil ama bu biçimiyle bir uygulama söz konusu. Buna yönelimin nedenleri nedir sizce?
Burada tartışılması gereken bir şey var 2911 uygulamalarının Türkiye'deki sonuçlarını tartışmak lazım asıl. 2911 Toplantı ve Gösteri Yürüyüş Yasasına muhalefet adı altında açılan davaların pek çoğu özü itibariyle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının bir anlamda ihlali sonucunu doğuran ama sonuç itibariyle de verdiği cezalar bakımından ev hapsi de buna dahil, aslında hukuka uygun olmayan cezalar.

Yani bir başka deyişle bizim hak olarak gördüğümüz hakların uygulanması sırasında Türkiye'deki otoriterleşmenin bu yasanın uygulanmasına verdiği yanıt şeklinde değerlendirmek gerekiyor. Böyle olduğu içinde aslında tutuklamayı hiç gerektirmeyen, tutuklama gerekmediği için de ev hapsi adı altında ona mümasil bir seçenek gibi oluşturulan tedbirin de oluşmaması gereken bir halde bu tür uygulamalara yönelindiğine tanık oluyoruz. İşin özü itibariyle baktığımızda 2911'den dolayı bir yargılama yapılması ondan dolayı bir uygulamada ev hapsi kararı verilmesi ve elektronik kelepçe uygulamasının savunulur bir tarafı olmadığını düşünüyorum.

'TUTUKLAMA KOŞULU YOKSA EV HAPSİ KARARI VERİLEMEZ'

Yasa kapsamında mevzuat nasıl işliyor?
Elektronik kelepçe uygulamasının bizim açımızdan kadına karşı uygulanan şiddet konusundaki uygulamasına biz de taraftar olduk bir anlamda. Ama 2911 uygulaması açısından baktığınızda sonuç itibariyle koruma tedbirlerine seçenek olarak getirilen bir uygulama olarak ortaya çıkıyor. Bunun özü itibariyle yanlış olduğu kanısındayız. Bir başka deyişle zaten tutuklama gerektirmeyen bir halde ev hapsi verildiği, o ev hapsinin uygulaması sırasında da elektronik kelepçe uygulamasının doğru olmadığı, bunun insan onuruna yakışır bir hali bulunmadığını anlatmaya çalışıyorum. Uygulamada tutuklama gerekirmiş gibi bir yaklaşımdan yola çıkılarak yapılıyor zaten. Tutuklama koşulları yoksa böyle bir şeyin uygulanmaması gerekiyor.

Adli kontrol tedbiri olarak geçiyor bu düzenleme ama aynı zamanda bir mekan içerisine hapsedilme hali de var. Bunu bir hapis cezası gibi de değerlendirebilir miyiz?
Evet. 2005'te Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yapılan değişiklikle tutuklamaları mümkün olduğunca aza indirmek mantığıyla düzenlenmişti. Uygulamada bunu başaramadık ama. Tutuklama koşullarının var olduğu hallerde adli kontrol tedbirlerinin uygulanması gibi bir mantık gelişti. Önemli olan şu ki adli kontrol tedbirleri tutuklamanın gerektiği gibi bir varsayımdan yola çıkılarak ulaşılması gereken bir sonuç. Oysa 2911 itibariyle bir hakkın kullanımının söz konusu olduğu yerde o hakkın kullanımının böyle bir yargılamayla karşılaşılmasının sonucunda ev hapsi tedbirinin uygulanması ve o tedbirin de uygulanırken elektronik kelepçenin devreye girmiş olması doğru değil.

ÖZGÜRLÜKLER ALANINI GENİŞLETME MÜCADELESİ

Bu konuda ne yapılması gerekiyor. Baro olarak bu tür uygulamalar karşında nasıl bir tutum alıyorsunuz, ya da alacaksınız?
Siyasal iktidarın bir anlamda kendi düzenlemesiyle ilgili getirdiği bir mantığın sonucu. Burada yenilmesi, anlatılması gereken şey, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının varlığının ortaya çıkarılmasıdır.

Genel olarak baktığınızda Türkiye'deki otoriterleşme çabalarının bizi götürdüğü yer özellikle Gezi davasının sonucu olarak ortaya serilen çaba ve daha sonra Boğaziçi'nde bunların uygulamasını daha net gördük. Bu otoriterleşme çabası nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü yasasının uygulamasının sertleştirildiği gerçeğidir. Bunu sertleştirme kararı aldıkları andan itibaren bizim açımızdan mücadele alanı da özgürlükler alanının genişletilmesi dediğimiz, yani ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasası, gösteri yürüyüş hakkı gibi hakların kullanımının temini konusundaki mücadeledir. Biz bu noktadaki mücadelemize de bu anlamda devam ediyoruz.

'VERDİĞİMİZ MÜCADELEDE ORTAKLAŞIYORUZ'

Boğaziçi'nde gündeme geldi ama onun dışındaki alanlarda da ev hapsinin uygulanması söz konusu. Bu durumu değiştirmek için ne yapılabilir? Geçtiğimiz günlerde 3 kadın devrimci bu uygulamayı tanımadıklarını ilan ettiler ve 8 Mart eylemine katıldılar. Siz bu tutumu nasıl görüyorsunuz?
Özgürlükler mücadelesinin bizim dışımızda da sürdürülüyor olmasını son derece olumlu karşılarız kuşkusuz. Verdiğimiz bir mücadelede ortaklaşıyoruz demektir. Önemli olan nokta bunu siyasal iktidara ve kanun koyucuya anlatabilmek. Elektronik kelepçe dediğiniz uygulamanın bir ölçüde insan onuruna aykırı olduğunu, elektronik kelepçe uygulanmasa dahi ev hapislerinin çıkış noktası itibariyle sanki bir tutuklama nedeni varmış gibi, o nedenden uzaklaşmak amacıyla bir adli kontrol uyguluyormuş gibi davranılmasının yanlışlığını anlatmaya çalışıyorum. Bir hakkın kullanımını özellikle de evrensel kabule ulaşmış hakkın kullanımının bir cezayla karşılaşılması, o cezanın sanki hafifletiliyormuş gibi yargılama aşamasında tutuklamadan vazgeçilmiş de ev hapsi uygulanıyormuş gibi insanların rıza göstermesinin beklendiği bir noktaya çevrilmesi çok yanlış olduğu ortada. Bu bir kanun düzenlemesi olarak ortaya çıktığına göre, mücadele kaynağından itibaren yürütülmesi gerekiyor. Bir hakkın kullanımı yargılama konusu olmamalı. Bunun bir insan hakkı olduğunu anlatarak, mücadeleye devam etmek gerekiyor.

Peki kimlere nasıl bir sorumluluk düşüyor?
Öncelikle TBMM'ye düşüyor kuşkusuz, bu yasayı değiştirmek gerekiyor. Yasanın uygulama alanlarının daraltılması gerekiyor. Zorunlu olduğu alanlarda bunun yapılması gerekiyor.