22 Kasım 2024 Cuma

İşçi eyleminin asıl kazanımı

İnşaat işçisinin fiili meşru mücadelesinin elde edeceği asıl kazanımlar, işyerinde çalışma koşullarında pek sağlayamadığı iyileştirmeler değil, bunun ancak mücadelelerle sağlanacağı bilincini yaratıyor olması ve bu süreci başlatan rolüdür.
3. havalimanı işçilerinin direnişi birçok gerçeği yeniden gösterdi.
 
Birincisi, gözüdönük kapitalist olarak diktatör Erdoğan ve etrafındaki burjuvaları korkuttu: direniş gerçekten sınıf hareketinin yükseliş sürecinin kıvılcımı olabilir ve diktatörün toplumsal desteğinde heyelan yaratacak bir süreci başlatabilir mi?
 
Erdoğan faşizminin birinci sıradaki vurucu gücü polis "bunlar yoksul işçiye de saldırıyor" yargısını tetikleyip tetiklemeyeceğine bakmaksızın saldırıya geçti. Polis copu ve gaz fişekleri yanı sıra yüzlerce gözaltı ve onlarca tutuklamayla direnişi bastırmaya çalıştı. İlk raundda bastırdı da.
 
Fakat harekete geçirdiği faşist propaganda makinesi ve iletişim tekeliyle ideolojik saldırıya devam etti: "Hainler"!
 
Erdoğan faşizminin yalan makinesi ve kalemleri yetinmediler yanıltma ve küfre başladılar:
 
"Havalimanı bitmek üzereyken bu isyan neden çıktı?"
 
"Bitlendik diye kuduruyorlar! Birilerinin bu itlerin kafasındaki bitleri ayıklayıp içeri tıkması lazım!"
 
Erdoğan'ın kanlı hızlı sermaye birikimcisi inşaat patronlarından GİA burjuvaları, polisin yanı sıra özel güvenliği de saldırıya geçirdiler. Fakat politik islamcı ve ülkücü çeteleri saldırtmayı, değişik işçi kitlelerinin dayanışmasını harekete geçireceği için, yapamadılar.
 
Sendikalardan Erdoğan faşizmiyle koyu işbirliği içindeki Türk-İş yönetimi, direnişi ve saldırıyı, sessizlikle geçiştirerek sınıfı uyutmaya, faşizme boyun eğer tarzda tutmaya çalıştı.
 
Erdoğan faşizminin örgütlülüğünün doğrudan parçası olan Hak-İş ve Memur-Sen sessizlikle geçiştirmekle kalmadılar. Susuş koyuluğu içinde ve muhtemel sözlü propagandayla Erdoğan faşizmi ve yandaşı patronların propagandasını yaptılar.
 
OHAL yasakları ve sendikalaşmaya saldırılar karşısında, 3. havalimanı işçileri, sendikal  örgütlenmeye çalışırlarken ağır çalışma şartlarına karşı fiili meşru mücadele hakkını kullanarak grev başlattılar.
 
Yapımında şimdiye değin kaç işçinin iş cinayetiyle öldüğü bilinmiyor: 37, 400, 1000 söylenen rakamlar. Ama madenden sonra en çok iş cinayetinin olduğu sektör inşaat. Şantiyede ölen işçi sayısını da yüksek olduğu bir gerçek.
 
İşçinin talebi barınma, çalışma, ücretlerin zamanında ödenmesi, kurtsuz yiyecek vb… Talepler çalışma koşullarının iyileştirilmesiyle ilgili.
 
Talepler basit de olsa, işçiler eylemle patronları da, onların gözü dönük saldırgan lideri Erdoğan'ı korkuttular.
 
İkincisi, tekil işyeri eylemiyle etkisiz kalınacağı yargısını sarstılar. En azından kitleselliği geniş çaplı işyerlerinde tekil eylemlerin etkili olacağı bilincini yarattılar. Bu yolla işçi hareketinin özgüven kazanmasında bir ilerleme sağladılar.
 
Üçüncüsü, komünist ve devrimci hareket içinde yaygın ve baskın olan, işçi hareketinin geriliğinden beslenen, sınıf hareketine güvensizliğe darbe vurdular. İşçi hareketinin gelişeceği, geliştirilebileceği bilincine katkıda bulundular. Karamsarlığın aşılmasını esinlendirdiler.
 
Erdoğan faşizmini toplumsal desteğinin geriletilmesi temel bir yolunun işçi eylemlerinden geçtiğini gösterdiler. Fakat kolaycı tarzda birkaç işçi eylemiyle sınıf hareketinin istikrarlı ve büyük çaplı büyüyeceğini düşünmek yine de yanıltıcı.
 
Çünkü işçi hareketi, burjuvazinin, öncelleri dahil AKP hükümetlerinin sermaye oligarşisi için yaptıkları saldırılar karşısında, istikrarlı olamayan direnişlerle yenildi. Kendisine güvenini kaybetti. Bir büyük direniş özgüveni kazanmasına adı olur ama yetmez. Büyüklü küçüklü değişik taleplerle direnişler süreci özgüveni kazandırabilir.
 
Bu mücadeleler sürecine komünist ve devrimci güçlerin, öncülüğü, çalışması ve kadrolarının işçi hareketi içindeki istikrarlı çalışması ve kitle bağlarını güçlendirmesi, ancak böyle bir mücadele/çalışma süreci her iki hareketin de zayıflığını giderebilir ve güçlendirebilir.
 
Komünist ve devrimci hareket, gelişecek ve geliştirilecek böyle bir süreçte kitle bağlarını ve deneyimini ilerletir, işçi hareketi de bilinç ve mücadele deneyi yanı sıra özgüvenini yükseltebilir.
 
Her iki hareketin güçlenmesi işçi kitle hareketine istikrar, devrimci güven, sınıf dayanışması ve diğer ezilen kesimlerin sorunlarına ilgisini ve mücadelesini geliştirir.
 
Kapitalizmin çelişki ve krizi, sermaye oligarşisi ve hükümetinin, özellikle Erdoğan faşizminin, kârı m aksimize etmek için işçinin çalışma koşullarını iyileştirmeye değil aksine daha kötüleştirmeye yol açıyor.
 
Bu koşullarda, 1930'lardaki gibi faşizme kitleleri seferber ederek, krizi bu yönde kullanması şartları en azından Türkiye ve benzeri ülkelerde yok. "Yerli ve milli", "dış mihraklara karşı" milliyetçi ajitasyon, Kürde düşmanlığın tırmandırılmasının yarattığı şovenizmin de yükseltilmesinin ve bu düzeyde sürdürülmesinin şartları pek yok.
 
Erdoğan faşizmi için milliyetçi yalan ve Kürde düşmanlık ile savaşla büyük devlet şovenizmi denizi de çekilmeye başlıyor.
 
Havalimanı işçisinin eylemi, hem bunun işareti hem de faşizme kitlesel destek denizinin daha çok çekilmesine bir dönüm noktası rolü oynuyor.
 
İnşaat işçisinin fiili meşru mücadelesinin elde edeceği asıl kazanımlar, işyerinde çalışma koşullarında pek sağlayamadığı iyileştirmeler değil, bunun ancak mücadelelerle sağlanacağı bilincini yaratıyor olması ve bu süreci başlatan rolüdür.
 
Nereden nereye? Kürt işçi Mehmet Aytaç'ı IŞİD'vari yakma faşizminden, işçi hareketini buzkıran olmaya…
 
Bilinç, özgüven ve mücadele deneyimi yolunda, öncü ve devrimci hareket, işçi havzalarında daha çok mücadeleler üretmeli, kendisini ve işçi hareketini geliştirerek güçlenmeyi ivmelendirmeli. Erdoğan faşizmine karşı işçi cephesinin yer alacağı yeni mücadele kulvarını büyütmelidir.