22 Kasım 2024 Cuma

IMF programını IMF'li mi verelim IMF'siz mi?

Mali-ekonomik sömürgeleşme sürecine içkin gelişen ekonomik ve politik tüm krizlere karşı şu ya da bu emperyalist ve bölgesel güce dayanmanın, IMF'li veya IMF'siz bizzat krizi üreten neoliberal anlayıştaki çıkış programları uygulamanın, çıkışı burjuvazinin şu veya bu kesimini diğerine tercihte aramanın çözüm olmadığı Sri Lanka'da da görülmüştür.
"Yapısal reformlar, yapısal reformlar, neymiş bunlar", deyince aklınıza sadece soğuk terler döken çakma bir iktisatçı geliyorsa ufkunuzu biraz genişletelim. Şöyle demiş 13-27 Eylül 2018 tarihlerinde 5. gözden geçirme toplantıları için Sri Lanka'nın Colombo kentine giden IMF ekibinin lideri Manuela Goretti: "Sri Lankalı yetkililer, korumacı ticaret rejimini liberalleştirerek, daha fazla bölgesel entegrasyonu destekleyerek, iş ve yatırım iklimini geliştirerek ülkenin hızlı ve kapsamlı büyümesini desteklemek için '2025 Vizyonu' ile devam etmeliler." Ve 1978'den beri adım adım hayata geçirilen ama iç savaş süreçleriyle zaman zaman kesintiye uğrayan tamamlanmamış neoliberal politikaların hızlandırılması gerektiğini vurgulamış. Son dönemde IMF programı uygulayan Mısır, Ürdün, Pakistan gibi ülkelerdeki politik özgürlük, şeffaflık, hukuk, güvenlik gibi yatırımlar için kriter olarak gösterilen toplumsal gerçekliklerin IMF'nin neoliberal politikaların uygulanması durumunda umursamadığı kriterler olduğu ortada, keza IMF sopasının ekonomik krizleri işçi sınıfının sırtına yüklemek için kullanıldığı da. Sri Lanka'nın üç sosyalizm iddialı partisinin, Sosyalist Cephe Partisi (FLSP), Halk Kurtuluş Cephesi (JVP) ve Yeni Demokratik Marksist Leninist Parti'nin (NDMLP) son dönemde ülkenin içinden geçtiği krizli döneme dair değerlendirmelerine yer veriyoruz bu yazıda.
 
Sri Lanka ekonomisi mali-ekonomik sömürgeleşme sürecinin beraberinde getirdiği yapısal ekonomik değişimleri son yıllarda çok sancılı bir şekilde geçiriyor. 2016 başlarında derecelendirme kuruluşu Fitch'in şişen bütçe açığı, artan dış borç ve düşük büyüme nedenleriyle ülkenin notunu B+'ya düşürmesinin ardından ada ülkesi, Haziran 2016'da ödemeler dengesi krizini aşmak için IMF ile 1,5 milyar dolarlık bir kredi anlaşması yapmış ve IMF'nin dayattığı vergi sisteminin yeniden düzenlenmesi, devlet işletmelerinin özelleştirilmesi, eşitsiz koşullarda serbest ticaret anlaşmalarının imzalanması gibi yapısal değişiklikleri içeren ekonomi reform programı, kitlelerin sırtına yüklenmeye çalışılmıştı. Bu anlaşmaya göre kredi 7 taksit ile serbest bırakılacak ve ülke her yıl IMF'nin denetiminden geçecekti, anlaşmanın son taksiti ise Nisan 2019'da serbest bırakılacak.
 
FLSP'nin derlediği Sri Lanka ekonomisinin verilerine göre ülkenin para rezervi Ekim 2014'ten Ocak 2016'ya üçte bir oranında eriyerek 6,3 milyar dolara gerilemişti. Bunun esas sebebinin Ocak 2015'ten 2016'ya kadar devlet tahvillerinde bulunan 1,3 milyar dolarlık kaynağın çıkışı olduğu belirtiliyor. O dönemki maliye bakanı Ravi Karunanayake, GSYH'nin yüzde 7,2'sine yükselen bütçe açığının azaltılması ve vergi sistemi reformunu öneren bir IMF programının yatırımcıların güvenini kazanmak için yararlı olacağını söyleyerek bu sermaye çıkışı için IMF'nin yolunu yapmış. GSYH'si 79 milyar dolar olan Sri Lanka'nın 1990'dan 2018'e yıllık ortalama 5 trilyon Rupi olarak gerçekleşen toplam borcu, 2018'in ikinci çeyreğinde ise tarihi rekorla yaklaşık 11 trilyon Rupi'ye yükselmiş. Ocak 2019'da Rupi'nin dolar karşısındaki değeri yine tarihin en düşük düzeyine gerilemiş ve yüzde 14'lük kayıpla 1 ABD doları 182,80 Rupi olmuş. Enflasyon ve Rupi'deki değer kaybı nedeniyle 2017'de 100 Rupi'ye mâl olan meta fiyatları 2019 başında 107 Rupi'ye yükselmiş. 2017'de 21,3 milyar dolarlık ithalat ve 11,7 milyar dolarlık ihracatla câri açık 9,6 milyar dolara gelmiş.
 
Kasım 2017'de döviz fiyatı kontrolü yasasında yapılan değişiklikle piyasaya bağlı dalgalı kur politikasına geçiş yapılmış ve IMF programı gereği Rupi'nin düşüşüne Sri Lanka Merkez Bankası'nın müdahalesinin önü kapatılmış. Asya'nın en liberal ekonomisi Singapur ile Haziran 2018'de kamuoyuna, meclise ve hatta kabineye dahi danışılmadan alelacele imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması (STA) da IMF'nin kredilerin devamı için dayattığı koşullar arasında. Daha önce Malezya, Çin, Avustralya ve Hindistan ile imzalanmak istenen STA'lar, sendika, parti ve öğrencilerin etkin protestosuyla püskürtülebilmişti. Özellikle tıbbi mühendislik ve bilişim teknolojilerinde çalışan işçilerin grevleri ve genel kamuoyu tepkisi şimdilik Singapur anlaşmasının tamamen yürürlüğe girmesini önlese de ülkedeki 119 Singapur şirketinin gümrüksüz mal satışının ve ülke dışından ucuz işgücü getirerek çalıştırmasının önü açılarak birçok sektörde küçük ölçekli üreticilerin, çiftçilerin ve balıkçıların yine ekonomik bir yıkıma uğraması süreci işliyor.
 
Devam edelim; 2019 bütçesinde savunma bakanlığının bütçesi 372 milyar Rupi iken sağlığa 186, eğitime 102 ve balıkçılığa 6 milyar Rupilik kaynak ayrılmış. Son birkaç yıl içinde ekonominin her alanında bu politikanın ağır saldırılarına maruz kalan işçi sınıfı, köylüler, balıkçılık endüstrisi ve küçük ölçekli işletmeler ağır bir yıkım yaşamışlar. Eğitim ve sağlığın özelleştirilmesi, IMF'nin dayattığı yapısal değişikliklerin çoğu, önemli serbest ticaret anlaşmaları yoğun halk tepkisiyle durdurulunca hükümet adeta Rupi'nin değer kaybının ve ekonomide göreli kötü gidişin önünü açmış Sri Lanka'da. Görünen o ki, 2016'da IMF'den alınan kredi de IMF'nin ekonomi programı da gidişatı değiştirememiş, aksine bu gidişatın temel belirleyeni olmuş.
 
Ekonomide yaşanan tüm bu gelişmelerin ülkenin iktidar güçleri arasında da sarsıcı etkileri oldu. 2005'te Birleşik Halkın Özgürlüğü İttifakı'ndan (UPFA) başkan seçilen ve 2015'e kadar iktidarda kalan Rajapaksa, ABD ve AB desteğiyle Tamil Kaplanları'na karşı soykırımcı bir savaş yürütmüş, buna rağmen daha sonra Çin ile ekonomik ilişkilere yönelmişti. Rajapaksa şu an ise ABD-Hindistan yakınlaşmasıyla 2020'de yeniden seçilme planlarını Çin'i en büyük güvenlik tehdidi gibi göstererek yürütüyor. Türkiye'deki gibi yürütme yetkilerine sahip başkanlık sistemini ilga edeceğinin sözünü vererek 6,2 milyon insandan aldığı yetkiyle 2015'te iktidara gelen başkan Sri Lanka Özgürlük Partisi'nden (SLFP) Maithripala Sirisena ise bu sözünü tutmadı.
 
Parlementoda da yer alan JVP, bu sürecin tümünü bir komplo olarak, 26 Ekim 2018'ten bugüne kadar yaşananları ise komplonun son aşaması olarak değerlendiriyor. JVP süreci şu şekilde özetliyor: 26 Ekim'de Başkan Sirisena, ABD yanlısı Birleşik Milliyetçi Parti (UNP) lideri Ranil Wickremesinghe'yi başbakanlıktan aldı ve yerine gizlice, medyayı bilgilendirmeden, anayasal kurumları işletmeden Mahinda Rajapaksa'yı getirdi. Rajapaksa hükümeti kurmak ve güvenoyu almak için parlementoda çoğunluğu sağlayamayınca Sirisena önce parlementoyu tatil etti, daha sonra 9 Kasım'da gece yarısı anayasayı tamamen ihlal ederek meclisi feshettiğini duyurdu. JVP'nin de olduğu 7 politik parti Yüksek Mahkeme'ye itirazda bulundu ve mahkeme fesih kararının yürütmesini durdurma kararı aldı. JVP, bu kararı komploya karşı ilk zafer olarak niteliyor. 14 Kasım'da tekrar açılan mecliste JVP hükümet aleyhine bir gensoru verdi. Başkan Sirisena, Rajapaksa kanadının tüm engellemelerine rağmen meclisten geçen gensoruyu onaylamayı reddetti ve bu girişim sonuçsuz kaldı. Ancak 16 Kasım'da yeniden verilen gensoru önergesi sonrasında mecliste büyük kaos yaşandı. Rajapaksa'nın grubu görüşmeleri şiddet kullanarak durdurmaya çalıştı, kürsüde konuşan muhalefet milletvekillerine çeşitli cisimler fırlatıldı. 15 Aralık'ta yüksek mahkemenin Ranil W.'nin görevden alınmasını yasa dışı ilan etmesi üzerine Rajapaksa başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı ve politik kriz bir süreliğine dinmiş oldu.
 
1978'de ABD-SSCB-Hindistan rekabetinde bağlantısızlık çizgisi terk edilerek ABD lehine ülkeyi yabancı sermayeye açmak üzere kabul edilen ve 19 kez değişikliğe uğrayan mevcut anayasanın daha önceki, başkanın yürütme yetkilerinin azaltılmasını içeren değişikliklerine JVP parlementodaki sınırlı temsiliyetini kullanarak dahil olmuş. JVP merkez komitesinin 10 Aralık'taki değerlendirmesinde Sirisena'nın tutumu için, "önce halkın talep ve özlemlerine seslenerek, sonra 180 derecelik bir dönüşle muhalefetle aynı çizgide yer alarak ve hâli hazırda kandırılmış insanların taleplerine düşmanca saldırarak iktidar yetkisinin nasıl gasp edildiğini bu komplo dâhilinde kavradık. Başkanın hırsızları ve dolandırıcıları koruma tavrından anlaşılacağı üzere, ülkeyi kurtarmak gibi bir derdi olmadığı açıktır. Yürütme yetkilerini, Ranil hükümeti ülkenin kaynaklarını satarken veya onları satmayı planlarken kullanmadı. Önce demokrasiyi ilgilendiren bir kriz, ardından da politik bir kriz yaratıldı... Bu komplo, son 7 yıldır deneyimlediğimiz etnik ve dinsel azınlıklara yönelik saldırıları içeren Sri Lanka siyasi ve sosyal ortamındaki yükselen ırkçı trendle de el ele ilerlemektedir. Bu politik kriz, Sri Lanka iç işlerine müdahale etmeleri için bölgesel ve emperyalist güçlere koz vermektedir. Bölgesel ve emperyalist bir güç olarak Çin'in ve yine bölgesel bir güç olarak Hindistan'ın bu krizden büyük oranda faydalandıkları açıktır."
 
1978'de kurulmuş olan, aynı zamanda ICOR üyesi de olan NDMLP, 1998'de kurulan Yeni Sol Cephe'nin (NLF) bileşenleri arasında da yer almış. NLF'nin 1999'daki bölünmesindeki ve Tamil sorunundaki tutumundan dolayı JVP'yi şovenist bir parti olarak niteleyen NDMLP ise 51 günlük politik kriz sürecini anayasal darbe olarak değerlendiriyor ve bu krizin ABD-Çin ekonomik rekabetinin Güney Asya'daki son yıllardaki sonuçlarından biri olduğunu, ülkenin 1978'den beri dış güçlerin müdahalesine açık, çürümüş ve suça bulaşmış bir burjuva politik ortamda olduğunu ve JVP de dahil hiçbir ana politik parti ve ulusal toplulukları temsil eden partinin kapitalist sınıf çıkarlarına karşı politik bir cevabı olmadığını, faşist ve askeri tehditlere karşı demokrasiyi savunmanın önemli olmasının yanında halkın sorunlarını çözmek için bu sisteme güvenerek politika yapılamayacağını söylüyor.
 
Toparlarsak mali-ekonomik sömürgeleşme sürecine içkin gelişen ekonomik ve politik tüm krizlere karşı şu ya da bu emperyalist ve bölgesel güce dayanmanın, IMF'li veya IMF'siz bizzat krizi üreten neoliberal anlayıştaki çıkış programları uygulamanın, çıkışı burjuvazinin şu veya bu kesimini diğerine tercihte aramanın çözüm olmadığı Sri Lanka'da da görülmüştür. O kadar uzağı göremiyorsak, sorun değil, bu yanlış tutumlarının hepsinin yerli ve millisi mevcut. Seçim sonrasında, derinleşen krizin doğrudan etkileri ve şiddetle beslenen iktidarın pervasızlığıyla yaşanacak benzer bir sürece karşı, dahası krizden çıkamayan, debelenen sömürgeci kapitalist sisteme karşı çözümün antifaşist ve antikapitalist birleşik bir halk direnişinde olduğunu isyandaki İran, Tunus, Sudan emekçilerinden, Sarı Yelekli Fransız ezilenlerinden örneklerle de görebiliriz.