22 Kasım 2024 Cuma

İkizdere direnişi bizimdir

Hangi taleple olursa olsun, devlet-halk çelişkisini açığa çıkaran her mücadele toplumsal ve siyasal dönüşümleri de beraberinde getirir. İkizdere'de yaşanan durum da tam böyledir. Ellerinde taşıdıkları sopalarla dozerlerin karşısına dikilen kadınlar, hiçbir şey olmamış gibi mi yaşayacaktır? AKP-MHP iktidarının sona ermesini isterken, bunun kendiliğinden olacağını düşünmek nasıl yanılgıysa, öfkesini kuşanarak ayağa kalkmış bir halkın direnişinin durumu değiştirmeyeceğini, sonuç vermeyeceğini düşünmek yanılgıdan öte, umutsuzluğun bir başka adıdır. İkizdere'deki direniş de, 1 Mayıs yasaklarını yırtıp, sokakları özgürleştiren direniş de bizimdir, hepimizindir. İhtiyaç olan bu direnişleri, özgürlük türküsünün ortak ezgisine dönüştürmektir.

Dünyada seçilen 254 ekolojik bölge sıralamasında 54'üncü sırada yer alan Rize İkizdere vadisi 5'li çetenin başını çeken Cengiz Holding'e peşkeş çekilmiş durumda. Yaklaşık 200 hanenin bulunduğu yerleşim yerinde yaşayan halk, bir bölgede arıları, kestane ağaçları, havası ve suyu için direnişte. Yaşlısı genci, kadını erkeğiyle dozerlerin önüne barikata durdu, dozerlerin geçidine izin vermedi. Devlet nasıl talan için bütün yetkisini devreye soktuysa, genelgelerle, askeriyle ve medyasıyla, yalan propaganda merkezleriyle halkın direnişini kırmaya girişti.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, çok pişkince "İşkenceye sıfır tolerans diyorsak, doğaya karşı da bunu savunuyoruz" dediğinde İkizdere'nin suları çoktan çamura bulanmış, yüzyıllık kestane ağaçları dozerlerin altında katledilmişti. Bu ülkede ne işkenceye ne de doğanın talanına karşı sıfır tolerans vardı. İkizdere halkını yerlerde sürükleyerek, yakın mesafeden biber gazı sıkarak, coplayarak işkence ettiler, gözaltına aldılar. Yüzyıllık ağaçlara da kepçelerle katlettiler. Bu kez İkizdere halkı bu devletin, bu iktidarın "sıfır tolerans"ına tanıklık etmiş oldu.

Bu tanıklığın bedeli elbette ki çok büyük. Yaşam alanları tarumar edildi. Geçim kaynakları, soludukları hava, meyvesini topladıkları ağaç Cengiz Holding'te simgeleşen kapitalizmin rant çarkına kurban olarak sunuldu.

İkizdere halkı bir başka gerçekle de karşılaştı. Ekonomik veya ideolojik nedenlerle oy verdikleri AKP veya MHP'nin gerçek yüzünün İkizdere halkının yaşadığı şaşkınlık, sorgulama, belki de yüzleşmedir.

"Biz ağaçları, biz suyu koruyoruz. Siyaset bunun neresinde" diyen İkizdereli, dozerlerin önüne dikildiğinde "siyaset"in sadece Ankara'daki Meclis binasında yapılmadığıyla yüzleşiyor.

"Devlet biziz. Onun kurumlarını biz kurmuşuz" diyen direnişçi bir başka anda "devletin" onların olmadığıyla yüzleşiyor.

Bir gün önce aç kalmasınlar diye yemek verdiği çocukları yaşındaki askerlerin, onları korumak için oraya gelmediğini görüyor, "Verdiğim yemekler haram olsun. Siz bizim değil Cengiz'in askerlerisiniz" diye haykırıyor.

"Nefes alacak bir yerimiz kalmadı" diyor bir başkası...

Ne astıkları Türk bayrakları, ne yaşları, ne verdikleri oy dozerleri durduruyor, yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmalarını engelliyor.

Pandemi yasaklarının halkın sağlığıyla ilgili olmadığını kesilen para cezalarıyla, işten çıkarılma tehditleriyle anlıyorlar.

HDP Milletvekili Murat Çepni'nin direnişin başladığı ilk günlerden itibaren yanlarında olmasıyla "HDP'lilerin kuyrukları"nın olmadığını görüyorlar.

Oy verdikleri AKP ve MHP milletvekillerinin gerçek yüzleriyle karşılaşıyorlar. Şimdiye kadar inançlarını, topraklarına bağlılıklarını şovenizmin malzemesi olarak kullanan AKP ve MHP'nin derdinin ülkeleri, toprakları, doğası, insanları olmadığını yaşam alanlarının Cengiz Holding'e peşkeş çekilmesiyle anlıyorlar. "Devlet biziz" sözü "Bu devlet Cengiz inşaattan mı ibaret" sorusuna dönüşüyor.

Elbette ki bu yaşananların sonuçları, anda değil süreç içinde çok daha net açığa çıkacaktır. Direnişin sosyal medyadaki yansımalarının ardından İkizdere ve Karadeniz halkının AKP'ye verdiği oylar üzerinden direniş itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. İkizdere'nin daha fazla desteğe ve dayanışmaya ihtiyacı olduğu bir dönemde, "İyi olmuş, oy verirken düşünseydiniz" yaklaşımında özetlenebilecek anlayış, faşizmin kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı siyasetinin bir sonucu. Ancak daha da önemlisi, lokal bir alanda ortaya çıkan direnişin AKP'nin yıkıcı politikaları üzerindeki perdeyi çekip aldığı gerçeğini görememektir. Tepkiyi, öfkeyi iktidarın politikalarına değil, halka yönelterek, rejimin kutuplaştırıcı siyasetine su taşımaktır.

İkizdereliler, bu topraklarda yaşayan milyonlarcası gibi bu rejime destek vermiş olabilir, onları iktidara taşımış olabilir ancak bu gerçek sürgit devam mı edecek? Hangi taleple olursa olsun, devlet-halk çelişkisini açığa çıkaran her mücadele, her bir hareket, toplumsal ve siyasal dönüşümleri de beraberinde getirir. İkizdere'de yaşanan durum da tam böyledir. "Konuşma konuşma nereye kadar, insan bir yerden sonra patlıyor" diyerek gözyaşlarını tutamayan İkizderelinin, bu direnişin ardından dün olduğu gibi aynı düşünmesi mümkün mü?

Ya da ellerinde taşıdıkları sopalarla dozerlerin karşısına dikilen kadınlar, hiçbir şey olmamış gibi mi yaşayacaktır?

AKP-MHP iktidarının sona ermesini isterken, bunun kendiliğinden olacağını düşünmek nasıl yanılgıysa, öfkesini kuşanarak ayağa kalkmış bir halkın direnişinin durumu değiştirmeyeceğini, sonuç vermeyeceği düşünmek yanılgıdan öte, umutsuzluğun bir başka adıdır.

İkizdere'deki direniş de, 1 Mayıs yasaklarını yırtıp, sokakları özgürleştiren direniş de, bütün tutuklama gözaltı saldırılarına rağmen Newroz alanlarını doldurması da, cinsiyetçi politikalara karşı isyan çığlığını yükselten kadınların, LGBTİ+'ların "vazgeçmiyoruz" haykırışları da, Kod 29'la işten atılan işçilerin işe dönmek için yürüttüğü mücadele de "birilerinin" değil, bizimdir, hepimizindir. İhtiyaç olan bu direnişleri, özgürlük türküsünün ortak ezgisine dönüştürmektir.

*HDP Kadın Koordinasyonu Üyesi