24 Kasım 2024 Pazar

İHD: Deprem değil bina öldürüyor

Büyük Marmara depreminin 25. yıl dönümünde, depremde yaşamını yitirenleri anan İHD İstanbul Şubesi, "Tüketim, rant ve kar odaklı kent politikaları derhal terk edilmelidir. Kentsel dönüşüm programları, kar ve rant odaklı değil, barınma hakkı kamusal bir hak olarak görülerek projelendirilmelidir" dedi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 17 Ağustos büyük Marmara depreminin 25. yıl dönümü sebebiyle Beyoğlu'nda bulunan dernek binası önünde basın açıklaması düzenledi. "25 sene geçti önlem yok. Deprem değil bina öldürüyor" pankartı açılan eylemde basın açıklamasını İHD İstanbul Şube Sekreteri Oya Ersoy okudu.

25 yıl önce gerçekleşen Gölcük merkezli 7.4 şiddetindeki depremde resmi rakamlara göre 17 bini aşkın kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatan Ersoy, "25 yıl içinde Mayıs 2003'de Bingöl, Ekim 2012'de Van, Ocak 2020'de Elazığ, Ekim 2020'de İzmir ve 2023'de Maraş merkezli 11 ili etkileyen 6 Şubat depremlerinin acısını yaşadık. Her bir depremde can kayıpları yaşamaya devam ettik" dedi.

'TÜM TEDBİRLER KAĞIT ÜZERİNDE KALDI'
Her depremden sonra depreme hazırlık için yapılması gerekenlerin sıralandığını, afet acil eylem planları oluşturulduğunu, araştırma komisyonları kurulduğunu söyleyen Ersoy, tüm bunların kağıt üzerinde kaldığını vurguladı.

İnşaata dayalı politikalarla şehirlerin betona boğulduğunu söyleyen Ersoy, "İstanbul'da son 20 yılda tamamlanan ve yapımı devam eden büyük ölçekli inşaat projeleri, mevzuata aykırı uygulamalar ve imara açılan alanlarda üretilen inşaat alanları ile elde edilen 1,4 trilyon lira maddi kazançla İstanbul'daki orta ve üzeri riskli yapıların tamamı 4 kere dönüştürülebilirdi" dedi.

'SORUMLULUK HALKIN SIRTINA YÜKLENEMEZ'
Şehirleri depreme dirençli hale getirmek yerine çıkarılan imar aflarıyla depremin yıkıcı etkisinin daha da artırıldığını söyleyen Ersoy, şöyle devam etti: "17 Ağustos depreminin 25. yılında depremde kaybettiklerimizi anarken bir kez daha hatırlatıyoruz: Yüzde 98'i aktif ve farklı deprem kuşakları üzerinde yer alan bir deprem ülkesinde yaşıyoruz. Depreme karşı mücadele yerel ve merkezi iktidarların görevidir. 'Riskli binalarda oturmayın' diyerek sorumluluk halkın sırtına yüklenemez. Güvenli binalarda, deprem dirençli şehirlerde yaşamak bir insan hakkıdır. Öncelikle tüketim, rant ve kar odaklı kent politikaları derhal terk edilmelidir. Kentsel dönüşüm programları, kar ve rant odaklı değil, barınma hakkı kamusal bir hak olarak görülerek projelendirilmelidir."

'YAŞAM HAKKINI ÖNCELEYEN BİR KENT PLANI İÇİN KENT KOORDİNASYONLARI'
Ersoy, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
🔹"Yaşam hakkını önceleyen, insan, doğa ve tüm canlıları odağına alan bir kent planı için yerel yönetimler ve başta emek meslek örgütleri olmak üzere demokratik kitle örgütleriyle birlikte kent koordinasyonları kurulmalıdır.
🔹Kamu binalarının depreme karşı güvenli oluşu tartışılmaz bir gerçek olmalı, başta hastaneler, okullar deprem sonrası işlevini yerine getirebilmelidir. 
🔹Kentlerde altyapı, toplu ulaşım, yangından korunma gibi sistemler, deprem riski öngörüsüyle inşa edilmelidir.
🔹İstanbul gibi yaklaşık 16 milyon insanı barındıran bir şehirde deprem sonrası toplanma alanlarının sayısı sadece 77'dir. 1999 depreminin ardından 'Afet Acil Eylem Planı' çerçevesinde belirlenen 493 toplanma alanı imara açılmış ve yerine rezidans, AVM ve otopark inşa edilmiştir. İstanbul depreminin yeniden hatırlattığı "toplanma alanları sorunu" sadece İstanbul'a özgü değildir. Kağıt üzerinde toplanma alanı belirlemek de yetmez. Deprem sonrası toplanma alanlarının; üzerinde geçici kentlerin kurulabileceği, insanların asgari düzeyde yaşamlarını devam ettirecekleri düzeyde olması gerekir.
🔹Eğitim, sağlık, barınma, beslenme ve ulaşım gibi en temel hizmetlerin eşit, nitelikli güvenli ve ulaşılabilir olmaları her koşulda güvence altına alınmalıdır.
🔹Afet bilinci ve kültürünün gelişmesi için ilköğretimden itibaren coğrafya ve jeoloji dersleri müfredata alınmalı; afet öncesi, afet anı ve sonrası için eğitimler verilmeli, afet esnası ve sonrasında yapılacaklara dair eğitimler ilkokul seviyesinden başlatılmalıdır.
🔹Afet yönetiminde toplumsal cinsiyet eşitliği temel alınmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesi kamu politikası olarak kabul edilmeli ve afet yönetiminin tüm süreçleri bu politika üzerinden yapılandırılmalıdır. 
🔹AFAD ve Kızılay yeniden yapılandırılmalı, iktidardan bağımsızlaştırılmalıdır. İllerde AFAD danışma kurulları oluşturulmalı, ilgili demokratik kitle örgütleri ve yerel yönetimler bu kurullarda yer almalıdır."