4 Ekim 2024 Cuma

Hüseyin Yeter yazdı | Boğaziçi direnişi ve İslami faşist rejimin kirli savaş taktikleri

Boğaziçi direnişi ve bütün üniversitelerde gelişme eğilimine giren antifaşist gençlik mücadelesi gidilecek yolu gösteriyor. İşçi sınıfı, emekçiler, kadınlar, Aleviler bütün ezilen toplumsal kesimler "Gençlik yalnız değildir" sloganı ile faşizme ve savaşa karşı mücadelede yerini aldığında kazanacağız. Birleşerek kazanacağız, biz kazanacağız.

Boğaziçi Üniversitesi'ne, rektör olarak atanan "kayyum" Melih Bulu'ya karşı başlayan devrimci ve antifaşist direniş, 30. gününü aştı. Yakın tarihte iş cinayetlerine karşı Tuzla tersane işçileriyle dayanışma içine giren, Gezi ayaklanmasında aktif yer alan Boğaziçili gençler, Türkiye ve Kürdistan'ın "devrimci talebeler" geleneğinin 50 yıl sonrasında büyük bir kararlılık ve onurla takipçisi oluyor. Onlar, "Kayyım rektör istemiyoruz", "Demokratik üniversite" talebiyle bütün emekçilere ve ezilen halklara tam da bunu söylüyorlar!

Bu devrimci tarihsel gelenek heyulası ve üniversitelerde baş gösteren kitlesel uğultuların farkında olan Türk-İslam sentezci faşist rejim, gençlik hareketindeki güncel gelişme dinamikleri ve eğilimine karşı fiziki zor ve gözaltıların yanında, karşı devrimci kirli taktik ve sloganlar, ülkücü-İslamcı faşist çetelerin örgütlenmesine sarıldı. 

Boğaziçi direnişine karşı faşist intikam ve düşmanlıkla işkence ve gözaltı saldırılarına girişirken, Beyazıt'ta her renkten İslamcı, faşist güruhların "Kabe açıklaması"na alkış tuttu. Böylece Türk-İslamcı rejim, provalarla paramiliter ve ülkücü-İslamcı faşist grupları, çeteleri sokağa salacağının, yönlendireceğinin işaretlerini verdi.

Bu gruplar üzerinden politik mesajlar veriliyor. Bunlar kirli, karşı devrimci taktik ve politikalardır. Gençlikten başlayarak aşağıdan sınıflara ve ezilen halklara yayılacak antifaşist, antisömürgeci kitle hareketini sindirme, daraltma, boğma veya geriletmeye yönelik hamlelerdir. Ülkücü-İslamcı faşist güruhların Türk-İslam sentezli saldırganlığıdır.

Rumları ve Ermenileri hedefleyen 6-7 Eylül saldırılarında; İstanbul kanlı pazarında; CIA ve NATO kontra eğitimlerinde, komando kamplarında bu karşı devrimci çeteler vardı. İşçi sınıfı grev ve direnişlerinde, Kürt ve Alevi halkına yönelik katliamlarda, LGBTİ+'lara yönelik nefret ve linç saldırılarında, devrimci harekete yönelik suikast ve katliamlarda bu paralı uşakların nasıl kullanıldıklarını iyi biliyoruz. Devrim ve sosyalizm kavgası karşısında nasıl dalgakıran rolü oynamaya çalıştıkları ortadadır. İşte faşist rejimin "yerli ve milli" gençleri bunlar...

Bu saldırı, sadece kayyum rektör ataması değildir. Bu aynı zamanda, üniversitelerde İslamcı-ülkücü "sosyal ve kültürel nüfuz" kurma politikasıdır. Kutuplaştırma ve düşmanlaştırma ekseninde "dindar ve kindar" gençlik yetiştirme ve eğitme hamleleridir.

Faşist Bahçeli, Boğaziçi direnişindeki gençler için "Başları ezilmelidir" dedi. AKP-MHP faşizmi, "Terörist kalkışma", "Kabe'ye hakaret", "LGBTİ sapkınlık" vb. kirli yöntem ve demagojilere başvurdu. Dini sembol ve "kutsalımız" dediklerini istismar etti, araçsallaştırdı. Gezi direnişi sürecinde sarıldıkları Kabataş yalanlarının bir benzerini Boğaziçi direnişine yönelik gerçekleştiriyorlar. "Kabe figürlü" resim istismarına sığınıyorlar... Dün Maraş Katliamı sürecinde yine cami istismarı vardı.

Bütün bunlar, Topal Osman'ın Mustafa Suphi ve arkadaşlarını Karadeniz'de katlederken kullandığı slogan ve yöntemlerdir.

Faşist Erdoğan, 2014 yılında, 4. Esnaf ve Sanatkarlar Şurası'nda şunları söylüyordu:

"Bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkarlar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir, hakemdir, gerektiğinde şefkatli kardeştir."

Erdoğan burada her şeyi itiraf ediyor. Bekçi kılığına girmiş İslamcı faşist gençleri, ordudaki paralı çavuşları, yargıdaki hakimleri, alperenleri, Osmanlı Ocakları'nı, SADAT ve Esedullah timlerini kastediyor.

Ensar Vakfı ve diğer vakıflar, Gülen Cemaati, Genç MÜSİAD, AKP Gençliği, Anadolu Gençlik Derneği, Kuran kursları, tarikat ve ocaklar gençleri örgütleme merkezleri ve kaynaklarıdır. İBDA-C, DAİŞ, El Nusra, El Kaide, Hizbullah, ÖSO ve mafyatik çeteler bu alanlarda üretilmekte, beslenmektedir.

Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret Şirketi de (SADAT) tam da bu çete oluşumlarını organize eden, silahlandıran kontra örgüttür. Başında emekli generaller vardır. AKP gençlik kolları ve Osmanlı Ocakları'ndan devşirdiği gençleri eğitim kamplarında eğitmekle görevlidir. 15 Temmuz askeri darbe girişimi sürecinde asker ve sivilleri öldürenler de bunlardır.

Osmanlı Ocakları da bu organizasyon içinde önemli yer tutan, rejime muhalif güçleri tehdit eden ve eylemler örgütleyenler oluşumların başında geliyor. HDP binalarına yönelik saldırıda düzenleyenler de "Erdoğan namusumuzdur", "R. T. Erdoğan'ın askerleriyiz" sloganlarını kendilerine rehber edinen bu çete oluşumdur.

Esedullah timleri ise Kürdistan'da Kürtlere yönelik cinayetler işleyen özel bir merkez olarak konumlandırılmıştır.

AKP'ye bir kuvvet olarak Trabzon merkezli örgütlenen Halk Özel Harekat Derneği (HÖH), üyelerini halka, ezilenlere, devrimcilere yönelik sokak saldırılarına hazır hale getiren eğitimler vermektedir.

Tüzüğünde şunlar yazılır: "Yerli STK Halk Özel Harekatı milletimizin gür sesi olmaya ve toplum içerisindeki vatanseverlerin bir çatı altında toplanması için öncülük eden mili bir oluşumdur."

Burada AKP'sinden MHP'sine Doğu Perinçek'e; Çakıcı'dan Mehmet Ağar'a kadar "vatanseverler" yer alıyor. Ve bunlar, bugün Topal Osman'ın katliamcı mirasını sürdürüyor.

Bu alanlardaki mesaj, çağrı, silahlanma ve örgütlenme çalışmaları aynı zamanda bir iç savaşa hazırlıktır. İsçi sınıfı, emekçiler, kadınlar ve gençlik kitleleri sermaye ve faşizme karşı savaşımında karşıdevrimin örgütlenen bu siyasal zoruna karşı kendi özsavunmasını kurmak ve pratiğe geçirmek zorundadır. Birleşik devrimci hareket bunun adresidir.

Boğaziçi direnişi, eyleminin içeriği ve bileşenlerinin çeşitliliği ve çokluğu ile antifaşist mücadelenin nasıl yükseltileceğini gösteriyor. Öğretim görevlileri, öğrencileri, çalışanları, çeşitli siyasal eğilimleri, inançsal gruplarıyla özgürlük mücadelesi yürütülüyor. Bu üniversitedeki Müslüman gençlerin "Kabe figürü"ne ilişkin direnen öğrencilerin yanında yer alan açıklaması da faşist demagojileri boşa çıkarıyor.

Z kuşağı, öyle itaat eden, söyleneni sorgulamadan kabul eden bir genç kuşak değil. Faşist ülkücü ve İslamcı çeteler, bu geniş gençlik kitlelerini kirli politikalarına alet edemedikleri için bu kadar saldırganlaşıyorlar.

Bugün, Boğaziçi direnişi ve bütün üniversitelerde gelişme eğilimine giren antifaşist gençlik mücadelesi gidilecek yolu gösteriyor. İşçi sınıfı, emekçiler, kadınlar, Aleviler, bütün ezilen toplumsal kesimleri "Gençlik yalnız değildir" sloganı ile faşizme ve savaşa karşı mücadelede yerini almalıdır. Bu kavga özgürlük ve sosyalizm kavgasıdır!