22 Kasım 2024 Cuma

Hindistan'da katledilen Asifa için adalet!

Derinden bölünmüş bir toplumda kolektif eylemsellikler her zaman zor olmuştur. Öfke, ancak bu küçük insana yapılan işkencenin detayları ortaya çıkınca ve politik doğruculuk sınırları aşılıp faşizmin açık savunusu yapılınca patlak verdi.
Hindistan'da 2012'de 23 yaşındaki üniversite öğrencisi Nirbhaya Delhi halk otobüsün içinde toplu tecavüze uğramış, katledilmiş, cesedi araçtan atılmıştı. Kadına yönelik vahşetin ve kadın yaşamını yok saymanın ilk ve son örneği olmayacaktı Nirbhaya. Fakat bu sefer farklıydı. Nirbhaya'nın otobüsten atılan cesedi bütün kadınların önüne atılan bir sembole dönüştü. Ülke çapına yayılan eylemler hızlıca bir kadın isyanına dönüştü ve ülkedeki tecavüze karşı verilen ceza yasalarının değişmesini sağladı. Kadınların "Artık yeter" çığlığı dünyanın dört bir yanında duyulmuştu.
 
2018 yılının başına gelelim. Asifa Bano Himalayalar'da hayvancılıkla uğraşan ve yaşam alanı olarak Kaşmir vadisi ile Jammu arasındaki bölgeyi kullanan Kaşmirli yoksul Müslüman göçebe bir aileye mensup. Kaşmir 1989'dan beri silahlı bir ayaklanmanın olduğu Müslüman çoğunluklu bir bölge, Jammu ise Hindu çoğunluklu bir vadi. Kış zamanı, Jammu'daki ormanlık alanın kullanımı Müslüman göçebeleri, oradaki Hindu yerleşimcileri ile zaman zaman karşı karşıya getirmekteydi. İşte böyle bir ortamda 10 Ocak'ta 8 yaşındaki Asifa Bano kaçırılıp 8 gün boyunca 8 Hindu erkek tarafından bir Hindu tapınağında işkence gördü, toplu tecavüze uğradı ve ardından katledildi. 17 Ocak'ta Kathua şehrindeki ormanlık alana yakın bir yerde Asifa'nın cansız bedeni bulundu. Vahşetin detaylarının ortaya çıkması başlangıçta Hindistan'da ülke çapında bir infiale yol açmadı. Bu vahşetin sorumlusu 8 erkek ise Şubat'ta tutuklanmıştı.
 
Asifa'nın canice katledilmesine karşı toplumsal öfke ancak Nisan ortasında patlak verdi. Kadına ve çocuğa yönelik şiddet bu kez farklı boyutlar taşıyarak yeniden ön plana geldi. Irkçı-faşist Hindu grupların tutuklu erkekleri savunmak için harekete geçmesi, toplumda olayın kendisi kadar bir utanca yol açtı. Basına yansıyan protestolar cinayeti kamuoyunun gündemine soktu. Kaşmir'de yaşanan bu tür olayların, özellikle Delhi merkezli medyada taraflı şekilde yansıtılması veya hiç yansıtılmaması kamuoyu tepkisini belirleyen bir diğer etken: Kaşmir'deki gerçekler genellikle "ulusal güvenlik" meselesi olarak ele alınmakta. Hali hazırda dini kutuplaşmanın üst düzeyde olduğu Hindistan toplumunda bu olay dinsel çatışmaların kıvılcımı olarak da kurgulanmakta. Tutuklanan erkekler arasında tamamı Hindu, emekli bir hükümet görevlisi ve 4 polis memuru -ki bunlardan birisi olayı soruşturmakla görevli ekibin içinde- bulunmakta. Cinayeti araştıran yetkililer tutuklanan polislerin bölgedeki toplulukları terörize ederek dinsel bir çatışmayı planladıklarını açıkladı. Polislerden araştırmaya da dahil olan bazılarının Asifa'nın kanlı kıyafetlerini yıkadıktan sonra inceleme için laboratuvara gönderdikleri anlaşıldı. Şüphelilerin Jammu şehrindeki avukatları davanın Hindistan federal polisine devredilmesini talep ederken savunmalarında Müslüman göçebe toplulukların Jumma'nın Hindu çoğunluklu demografisini değiştirmek için ormanlık alanlara ve su kaynaklarına sızdıklarını söylediler. Basının halinden kurulan komplolara kadar ne kadarda tanıdık bir hikaye; politik alandaki benzerliklere de bakalım.
 
Toplumsal öfkeyi arttıran bir diğer gelişme de iktidar ortağı Hindu millyetçisi BJP partisinden iki bakanın suçlanan bu erkekler için gösterilere katılarak tecavüzcüleri savunmaları oldu. BJP'li bir vekilin yine olayı bir aile çatışması olarak tanımlayıp muhalefeti olayı politize etmeye çalışmakla suçlaması büyük tepki topladı. Hindistan Başbakanı Narendra Modi ise ancak geçen cuma Twitter'da "Suçlular arasında ayrım yapılmayacak, kızlarımız kesinlikle adalete kavuşacak" yazabildi. "Bir kereden bir şey olmaz" diyen bakandan, "Fısıldayarak söylenmeli" diyen Başbakan'a pekçok rezaleti yaşamış bu ülke için ilk değil bu tutumlar.
 
Ne kadar da benziyor kadına yönelik vahşet hikayeleri. Ne kadar da çok yaşanmış bu ortak acılar, Hindistan'da, Türkiye'de, bütün dünya'da. Nirbhaya için adalet çığlığı Özgecan isyanında yankı bulmuştu, dışlanan ve düşmanlaştırılan Müslüman kimliği olan Asifa'nın başlangıçta sahiplenilmemesi, LGBTİ'li Hande Kader'in katledilmesinin toplumsal bir infiale dönüşmemesini hatırlattı bize. Hatun Tuğluk'un Kürt kimliğini hatırlayalım. Hatun Tuğluk'un cenazesini Ankara'ya gömdürmeyen faşistler günümüz Antigone'si yaratmada da tek değiller. Asifa'nın cenazesini kendi yaşadıkları yere yakın bir yere gömmek isteyen aile, mezarlık alanı ırkçı-faşist Hindu gruplar tarafından sarılmış olarak buldu. Asifa'nın babası verdiği röportajda cenazeyi diğer köye gömmek için 10 km yürümek zorunda kaldıklarını söylüyor.
 
Tüm bunlar üst üste geldi ve Hindistanlı kadınlar başta olmak üzere toplum bir kez daha ayağa kalktı. Kadın örgütleri yüzbinlerce insanın katıldığı protesto gösterilerinin ve eylemlerin adalet arayışı sonuç verinceye kadar devam edeceğini belirtiyor. Delhi Kadın Komisyonu Başkanı Swati Maliwal ise geçtiğimiz Cuma günü ülkedeki kadınlar ve çocuklar için daha iyi güvenlik talebiyle süresiz açlık grevine başladı. Twitter'da #justiceforAsifa etiketi üzerinden insanlar tepkilerini ve adalet taleplerini dile getirirken yine #Unnao etiketi üzerinden de kuzeydeki Uttar Pradesh eyaletindeki Unnao şehrinde geçen yıl BJP'li faşist bir parlementerin 16 yaşındaki bir çocuğa tecavüzü için de adalet talep etmekte.
 
Başka bir rezaletin örneği olan bu tecavüz saldırısı genç kadının saldırgana karşı açtığı davanın reddedilmesiyle, aile üzerinden baskı kurulup davadan vazgeçmeleri için babasının tutuklanması ve işkenceyle katledilmesiyle kazındı aklımıza. Bu vahşet ise geçen hafta genç kadının bakanın evinin önünde intihara teşebbüs etmesiyle ancak ortaya çıkmıştı.
 
Derinden bölünmüş bir toplumda kolektif eylemsellikler her zaman zor olmuştur. Öfke, ancak bu küçük insana yapılan işkencenin detayları ortaya çıkınca ve politik doğruculuk sınırları aşılıp faşizmin açık savunusu yapılınca patlak verdi. 2012'de Delhi'de yaşanan tecavüz olayının ülke çapında eylemlere yol açması kurbanın "içimizden biri" olmasıyla açıklanırken Asifa ise acımasız kast sisteminin bile dışında, Müslüman halkına mensuptu. Ani öfke patlamaları ve "Ya diğerine neden tepki verilmedi" şeklinde iki duygu çok yaygın bu tür katliamlara verilen tepkilerde. Katledilenlerin ezilen kimliklerinin ortaklığı ise ortada duran tek gerçek. Hindistan KP/Kızılyıldız'ın yaptığı açıklamada "Özellikle azınlıklardan kadın ve çocuklara yönelik tecavüz, Naziler tarafından muhaliflere boyun eğdirmek için kullanılan bir yöntemdi. Hindistanlı faşistler bu pratiği sistematik biçimde uygulayarak azınlıklara ve Dalitlere (kast sistemindeki ayaktakımı) karşı bir silah olarak kullanmakta...Tüm demokratik güçlerin ülkenin yüzleştiği bu en büyük tehdite karşı ayaklanması gereken bir zamandayız." demektedir. Bu silah Hindistan'da olduğu gibi hem bir cins kırımı için hem de ulusal ve dinsel kimlikleri yok etmek için kullanılıyor bu topraklarda da. Asifa'nın ezilen kadın, Müslüman ve sınıfsal kimliği onun için adalet arayışının da temelini oluşturmaktadır. Asifa için adalet, tüm kadınlar ve çocuklar için adalet! Artık yeter!