Hapishanelerdeki faşist zulme karşı mücadeleyi büyütelim
Faşist şeflik rejimi, antifaşist direnişe zindanlarda diz çöktürme, antifaşist potansiyeli "Silivri soğuğu" tehdidiyle kötürümleştirme hedefine asla ulaşamayacak. Ancak bu, emekçilerin ve ezilenlerin ileri bölüklerinin hapishanelerde tırmanan faşist zulme aktif tavır almasıyla, antifaşist kitle hareketinin soluğunu siyasi tutsakların direncine katmasıyla beraber olacak. Öyleyse, hapishanelerdeki faşist tecrit ve işkence rejimine karşı mücadeleyi büyütelim, faşist şeflik rejimine karşı zindanlar cephesinde yeni kazanımlar elde edelim.
Zindanlarda tırmanan faşist zulmün her gün yeni örnekleri gündeme geliyor.
Yüzlerce siyasi tutsak infaz yakma saldırısıyla karşı karşıya. Politik kitap yasak, devrimci dergi yasak, hatta muhalif gazete bile yasak. Sohbet hakkı, görüş hakkı ve mektup hakkı, bir yandan keyfi disiplin cezalarıyla, diğer yandan koronavirüs bahanesiyle gasp ediliyor. Halay çekmek, marş söylemek veya yan hücreye seslenmek keyfi bir disiplin cezası almak için yeterli. Üzerinde "terör suçlusu" yazılı kağıt parçasını kimlik diye taşımayı reddeden devrimci tutsak baştan sona bütün haklardan yoksunlaştırılıyor. Tutsakların avukat görüşmeleri doğrudan denetim altına alınıyor, hücrelerinin içindeki hareketleri kameralarla izleniyor, sıklaştırılan aramalarla bütün eşyaları ve çalışmaları talan ediliyor. Bunlara itiraz eden pek çok siyasi tutsak derhal sürgün sevkle karşılaşıyor, zorla çok uzaklardaki hapishanelere götürülüyor. İmralı Hapishanesi'nde faşist tecridin en ağırı, en pervasızı, en keyfisi uygulamada. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın dünyayla bağlantısı düpedüz sıfırlanmış durumda.
Ağır hasta tutsaklar faşizmin mevcut hukukunu dahi hiçe sayan intikamcılığıyla yüz yüzeler. Devrimci tutsaklardan ağır hastalıklara tutulanlar, hiç tahliye edilmediklerinden ya da tahliyeleri hayatlarının son günlerine değin geciktirildiğinden, bir bir ölümsüzlüğe yürüyorlar. En basit tedavi olma hakkı ise kelepçeli muayene veya ağız içi arama dayatmalarıyla imkansızlaştırılıyor.
Faşist işkence çarkı gün geçtikçe daha hızlı dönüyor; hapishaneye girişteki veya avukat görüşmesi dönüşündeki çıplak aramalar, sayım veya hücre araması sırasındaki linç girişimleri, süngerli hücredeki işkenceler, ardı arkası kesilmeyen fiziki saldırılar, cinsel tacizler, tehditler ve hakaretler, hatta polis veya MİT sorgusuna götürmeler. Öyle ki, artık birçok hapishanede işkence yapmakla açıkça övünen, 12 Eylül'ü takiben Amed zindanındaki sınırsız zalimliğin sembol ismi olmuş Esat Oktay'a hayranlık belirten müdürler var.
Bugün hapishanelerdeki faşist tecrit ve işkence rejimi, bakanından müfettişine, müdüründen gardiyanına, hapishane savcısından infaz hakimine değin faşist zulmü icra eden personeliyle, ceza infaz yasasından disiplin yönetmeliğine ve bakanlık genelgesine değin faşist zulmü sınırsızlaştıran mevzuatıyla, faşist şeflik rejiminin aynası durumunda. Hapishanelerdeki bu tecrit ve işkence rejimi, bu aşağılık faşist zulüm sistematiği, emekçilerin ve ezilenlerin bağrında yeşeren isyan filizlerini kırıp atmak, halklarımızın ölesiye susamış oldukları politik özgürlüğü ebediyen zincire vurmak amacıyla bağlı.
İnkarcı ve sömürgeci, cinsiyetçi ve ayrımcı, politik İslamcı faşizm, açık ki, devrimci öncüleri öbek öbek zindana atarak, zindandaysa koyu tecrit ve işkence altında kimliksizleştirerek, ezilenlerin antifaşist direnişini öncüsüz ve nihayetinde takatsiz bırakmayı hedefliyor. Sarayın başlıca politik enstrümanları arasındaki faşist siyasi polis ve istihbarat teşkilatları, saray yardakçısı faşist savcılar ve hakimler, devrimci öncülere bu doğrultuda tam tekmil taarruz halindeler. Fakat antifaşist direnişi tasfiye saldırısının muhtevası bununla sınırlı değil. Herhangi bir antifaşist bireyin başının üstünde durmaksızın faşist hapishane sopası sallanıyor, aklına ve yüreğine o tehditkar Silivri imgesi boca ediliyor. Art arda açılışları yapılan ve birbiriyle adeta zulüm yarışına tutuşan yeni hapishane kampüsleri, işçileri, fakirleri, kadınları, öğrencileri, Kürtleri, Alevileri, ezilen ulusal ve dinsel toplulukların fertlerini, ekolojistleri, LGBTİ+'ları, yaşam tarzı özgürlüğü isteyenleri, sanatçıları ve aydınları faşist şeflik rejiminden kurtuluş mücadelesine girmekten alıkoyacak birer gözdağı abidesi olarak tasarlanıyor.
Faşist şef Erdoğan'ın, saray saltanatını ayakta tutmak ve sürekli kılmak için faşist devlet terörünü gitgide tırmandırmaktan başka çaresi yok. Dolayısıyla hapishane, bugün, faşist saray iktidarına karşı mücadelenin kaçınılmaz bir uğrağı, faşist şeflik rejimine direnişin başlıca bir odağı. Sayısız komünist ve devrimci militanın, HDP'nin binlerce üyesi ve yöneticisinin, sosyalist ve demokrat basın emekçilerinden onlarcasının, antifaşist gösterilerin birçok katılımcısının, hatta saray muhalifi twitter paylaşımı yapan veya cumhurbaşkanına hakaretten yargılanan pek çok insanın yolu hapishanelerde kesişiyor.
Bu yalın gerçeklik, bize, hapishanelerdeki faşist tecrit ve işkence rejimine karşı mücadelenin sözünü sakınmayan her antifaşist için görev, özgürlük isteyen her emekçi ve ezilen için gündem olduğunu söylüyor.
Devrimci tutsaklar, hapishanelerdeki faşist zulme hiçbir zaman boyun eğmeme, zindan direnişini her biçimiyle büyütme, en zorlu esaret şartlarında dahi devrimci örgütlülüğü ve komün yaşamı diri ve disiplinli tutma, en ağır yoksunluklar içinde devrimci üretkenliğin imkanlarını yaratma, her yeni tutsağı direniş bilinci ve azmiyle donatma sorumluluklarını omuzlamaya mutlaka devam edecekler. Faşist şeflik rejimi antifaşist direnişe zindanlarda diz çöktürme, antifaşist potansiyeli "Silivri soğuğu" tehdidiyle kötürümleştirme hedefine asla ulaşamayacak. Ancak bu, emekçilerin ve ezilenlerin ileri bölüklerinin hapishanelerde tırmanan faşist zulme aktif tavır almasıyla, antifaşist kitle hareketinin soluğunu siyasi tutsakların direncine katmasıyla beraber olacak.
İşte; infaz yakmaya, sürgün sevke, yayın yasağına, ağır hasta tutsakları rehin tutmaya karşı yükselmeye başlayan demokratik tepkiler yaygınlaştırılmayı bekliyor. İşte; tutsaklarla dayanışma cephesinin öncü eylemleri omuz verilmeyi bekliyor. İşte; hapishanelerdeki faşist zulme karşı koyma amaçlı ortak platformlar güçlendirilmeyi bekliyor. İşte; Kürt yurtsever tutsakların ailelerince sürdürülen adalet nöbeti desteklenmeyi bekliyor. Hepsi birden, faşist şeflik rejimine karşı güncel antifaşist mücadelenin aslında temel bir kulvarını meydana getiriyor.
Çıplak arama işkencesine karşı yürütülen ısrarlı mücadelenin faşist şefliği ilgili yasa ve yönetmelikte "çıplak arama" yerine "detaylı arama" ibaresini getirmeye nasıl mecbur bıraktığını ya da İmralı tecridine karşı sürdürülen genel direnişin faşist sömürgeciliği Abdullah Öcalan'ın avukatlarıyla görüşmesine onay vermeye nasıl zorladığını hatırlayalım. Bunlar, hapishanelerdeki faşist zulüm çarkına çomak sokmakla sınırlı kalmayan, aynı zamanda sarayın surlarında politik gedikler açan kazanımlardı. Fiili karşılıklarını, elbette ki, mücadelenin ve direnişin sürekliliği ölçüsünde bulabilmiş ve bulabilecek demokratik kazanımlar.
Öyleyse, hapishanelerdeki faşist tecrit ve işkence rejimine karşı mücadeleyi büyütelim, faşist şeflik rejimine karşı zindanlar cephesinde yeni kazanımlar elde edelim.
Yolu hapishaneden geçen yakınlarımızı ve yoldaşlarımızı, o aşağılık işkencelerle karşılaşan, kitapsız ve havalandırmasız bırakılan, tacize ve tecavüze maruz kalan ama bütün bu faşist zorbalığa hepimiz için direnen tutsakları hiç aklımızdan çıkarmayalım.
Yasaklanmış bir yayındaki devrimci mesajın bir mektup arkadaşlığında yankılanmasının, hapishane önü eyleminde bir dayanışma ve sahiplenme tutumu sergilenmesinin zindanlardaki direniş mevzilerine yapacağı siyasal ve moral tahkimatı hiç aklımızdan çıkarmayalım.
Siyasi tutsak ailelerini antifaşist mücadelede saflaştırma çalışmalarına hız kazandırmanın, zindanlardaki faşist zulme karşı çıkış pratiklerini çoğaltmanın faşist şeflik rejimi karşısında cesaretlenmeye ve cepheleşmeye sunacağı kritik katkıyı hiç aklımızdan çıkarmayalım.
Ve bugün, hapishanelerdeki faşist tecrit ve işkence rejimine karşı sokakta gerçekleştireceğimiz her eylemin, sadece halihazırdaki siyasi tutsaklar için değil, bizzat kendimiz için de olduğu gerçeğini hiç aklımızdan çıkarmayalım.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 10 Aralık tarihli 40. sayı başyazısı.