23 Kasım 2024 Cumartesi

'Hak alma bilinci olmayan, genç, itaatkar bir işçi kuşağı hedefleniyor'

İktidarın çocuk işçi sömürüsünün en somut örneklerinden biri olan MESEM'ler kapsamında çalışan pek çok stajyer çocuk ve genç işçi iş cinayetlerinde katlediliyor. Eğitim-Sen 7 Nolu Şube Kadın Sekreteri Heval Deniz Çakıcıoğlu, iktidarın MESEM'lerle genç, itaatkar bir işçi kuşağını hedeflediğini, mesleki eğitimin ise tamamen sermayeye devredilmek istendiğini vurgulandı.

AKP-MHP iktidarının çocuklar üzerindeki iş gücü sömürüsünün en somut örneklerinden biri olan Mesleki Eğitim Merkezlerinde (MESEM) çocuk işçi cinayetleri devam ediyor.

Son olarak İstanbul Büyükçekmece'de 14 yaşındaki Arda Tonbul MESEM kapsamında staj gördüğü Özkanlar Metal'de başı makineye sıkışarak katledildi.

21 Aralık 2023'te Diyarbakır'da 17 yaşındaki Ömer Çakar staj yaparken klima montajı için götürüldüğü Oto Galericiler sitesinde çatı katından düşerek ağır yaralandı, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.

Aralık ayının başında Ereğli Şeker Fabrikası'nda 17 yaşındaki stajyer öğrenci Ulaş Dumlu çökertme havuzuna düşerek hayatını kaybetti.

Antalya'da lise öğrencisi Beyzanur Hatmorioğlu'nun kalfalık eğitimi sırasında aracın yakıt deposunun şamandırasını değiştirirken meydana gelen parlamada vücudunun yüzde 80'i yandı. 18 yaşında olan Beyzanur Hatmorioğlu 7 ayda 15 ameliyat geçirdi.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ise bir açılış programında patronlara seslenerek, "İnebolu'da, Kastamonu'da hangi ara elemana ihtiyaç varsa, hangi sektörde ihtiyaç varsa oturuyoruz ilgili ticaret odası, sanayi odası ya da ildeki büyük sanayi, yatırım kuruluşlarıyla, 'Neye ihtiyacınız var, oradaki meslek lisesi bünyesinde o programı açalım' diyoruz. 'Eğitimci kadrosunu beraber oluşturalım, akademik personel bizde olsun, meslekle ilgili derslerin içeriğini sizinle yazalım' diyoruz" çağrısıyla sermayenin talimatı doğrultusunda hareket edeceğini bir kez daha gözler önüne serdi.

MESEM'lerin amacını, yaşanan emek sömürüsü ve çocuk işçi cinayetlerini Eğitim-Sen İstanbul 7 Nolu Şube Kadın Sekreteri Heval Deniz Çakıcıoğlu ile konuştuk.

HEDEF 1 MİLYON ÖĞRENCİNİN MESEM'DE ÖĞRENİM GÖRMESİNİ SAĞLAMAK

MESEM'lerde uygulanan sistem ve MESEM projesinin amacı nedir?
Bildiğiniz gibi Milli Eğitim Bakanlığı 2021 yılının Aralık ayında 3308 sayılı Mesleki Kanunu'nda yaptığı değişiklikle Mesleki Eğitim Merkezleri'nin yaygınlaştırılarak Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri'nin bünyesinde farklı bir okul türü olarak açılmasını sağladı. Bununla hedeflenenin devamsızlıktan başarısız sayılan ve aynı zamanda sınıf geçemeyerek öğrenim hakkını tamamlamış öğrenciler için alternatif yaratmak olduğunu iddia ettiler. Fakat gerçekte ise apar topar getirilen bu kararla yaklaşık bir buçuk milyon civarında öğrencinin eğitim aldığı MTAL'lerin mevcut öğrenci sayısı 500 binlere kadar geriletilmeye ve bu öğrenciler MESEM'lere yönlendirilmeye çalışıldı. Hedef bir milyon öğrencinin MESEM programlarında öğrenim görmesini sağlamaktı. MEB'in daha başlarken "Maaş ve sigorta, iş garantisi" gibi çok büyük reklam kampanyalarıyla sunduğu MESEM'in bu sloganlara bakıldığında dahi eğitimle hiçbir ilgisinin olmadığı anlaşılacaktır.

ÇOCUKLARA İŞÇİ OLMAKTAN BAŞKA SEÇENEK BIRAKILMIYOR

MESEM kapsamında öğrenciler 1 gün okula, 4 gün ise çalışmaya gidiyorlar. Sizce bu düzenleme öğrenciler açısından sağlıklı ve nitelikli mi? Öğrenciler yeterli eğitimi alıyor mu? Genelde nasıl yerlerde ve koşullarda çalışıyorlar?
Bu proje uygulamada pek çok sorunu da beraberinde getirdi. Nedir bu sorunlar? Birincisi sizin de sorunuzda belirttiğiniz gibi henüz 14, 15 yaşındaki bu çocukların haftanın yalnızca bir günü okulda eğitim görme şartı ortaya konularak aslında örgün eğitime katılma hakları ellerinden alınmış oluyor. Böylece fiili olarak zorunlu eğitim 12 yıldan 8 yıla indirilmiştir. Bunun sonucunda bu çocukların bedensel, ruhsal, eğitsel ve sosyolojik olarak birçok sorunla karşılaşmasının yolu açılarak pedagojik açıdan da tamamen büyük bir yanlışa düşülmektedir. MESEM programlarına en çok kayıt yaptıranların yoksul emekçi ailelerin çocukları olduğu, bu çocukların kendilerini bir yandan çalışarak aile bütçelerine destek olma zorunluluğunda hissederken bir yandan da bir lise diploması edinme çabası göz önünde bulundurulduğunda henüz hak alma bilincinde olmayan, genç, itaatkar bir işçi kuşağı yetiştirilmeye çalışıldığı ve bu çocuklara işçi olmaktan başka seçenek bırakılmadığı da apaçık ortaya çıkıyor. Düşünsenize, bu yaştaki çocukların karşılaşabilecekleri şiddet, taciz ve kötü muameleye karşı direnç gösterebilmesi mümkün mü?

YETERLİ DÜZEYDE USTA ÖĞRETİCİLER BULUNMUYOR
İkincisi, işyerlerinde bu eğitimi verebilecek yeterli düzeyde usta öğreticiler bulunmuyor. Tıpkı ÇEDES ve çeşitli protokollerle yapıldığı gibi eğitim işi yine bu işin uzmanı olmayan birilerinin eline teslim edilmiş oluyor. MESEM projesi başlatıldığında öğrencilerin iş yerleriyle sözleşme yapabilmesi için o iş yerinin usta öğretici bulundurma şartı koşuluyordu. Fakat işyerlerinin çoğu bünyesinde böyle bir usta öğretici çalıştırmadığı için MEB bu sefer de alelacele ustalık belgesi olanlara MTAL bünyesinde verdirdiği birkaç haftalık tırnak içinde eğitimle bu kişileri sertifikalandırdı. Ustalık belgesi olmayanlara da hızlıca telafi eğitimleri açıldı. Ve bunun için de devlet işverenlere yine teşvik adı altında kaynak aktardı. Bu oran asgari ücretin yüzde ellisi kadar olduğu için de birçok işletme telafi programı almak için okullara adeta hücum etti. Hatta sırf bunun için aracı firmalar bile çıktı ortaya. Bu uygulamaya temmuz ayında son verildiği açıklandı ama bazı alanlar için telafi programları devam ediyor.

Sorunların üçüncü ayağını ise meslek dersi öğretmenlerinin ve idarecilerin artan iş yükü, azalan öğrenci sayılarına bağlı olarak norm kadro fazlası durumuna düşen öğretmenlerin yaşayacakları sıkıntılar oluşturuyor.

MESLEKİ EĞİTİM TAMAMEN SERMAYEYE DEVREDİLMEK İSTENİYOR

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in patronlara dönük "Siz ihtiyacınızı söyleyin, biz gerekli bölümü açarız" çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben burada planlı ekonomi ve bununla bağlantılı olarak planlı bir eğitim politikası meselelerine girmeyeceğim bile. Ancak Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in bununla kastettiğinin "sektörün ihtiyacı olan ara eleman yetiştirme" iddiası olduğunu varsayarsak bazı başlıklarda adım atılmış olmasını beklemek gerekir. Örneğin sizin belirli alan ve dallarda öğrencilerin öğrenim görmesini sağlayabilmeniz için öncelikle yine bu alan ve dalları kapsayabilecek üniversite programlarında öğretmenler yetiştirmiş olmanız gerekir. Ayrıca bu alan ve dallarla ilgili müfredat ve planlar hazırlamalısınız. Tüm bu süreçler atlanarak plansızca açılan alan ve dalların fiilen işlemediğini deneyimleyerek görüyoruz.

Bir yandan da en başında bahsettiğim MTAL'lerin öğrenci sayılarının düşürülüp kalanlarının ise özel sektöre devredilerek aslında yük olarak görülen mesleki eğitimin tamamen sermayeye devredilmesinin hedeflendiğini düşünüyoruz. MESEM'lerle birlikte eş zamanlı olarak yürütülen ve tüm yıl boyunca kayıt yaptırılabilen açık liselerde, fark dersleri verilerek diploma alma hakkının tanınması da buna işaret ediyor. Zaten tıpkı sağlıkta olduğu gibi eğitimin de piyasalaştırıldığı neoliberal bir sistemde sosyal devlet olmanın en temel yükümlülüklerinden birinden daha böylece kurtulunmuş olacak.

ÇOCUKLAR İŞVERENİN İNSAFINA TERK EDİLMİŞ VAZİYETE ÇALIŞTIRILIYOR

MESEM kapsamında çalıştırılan çocuk işçilerin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği çok sayıda olaya tanıklık ettik. Son olarak 14 yaşındaki Arda Tonbul kafası makineye sıkışarak hayatını kaybetti. Bu iş cinayetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bakın yasalarda açıkça 18 yaş altı işçi çalıştırmak yasak deniyor. Bu yasağa rağmen Milli Eğitim Bakanlığı eliyle 14, 15 yaşındaki çocukların eğitim adı altında 4 gün işyerinde çalıştırılmasıyla çocuk işçiliği yaygınlaştırılıyor. Uluslararası standartlarla çalışan hiçbir kurumsal firma henüz çocuk yaştaki bu MESEM öğrencilerini yasaya ters düşmemek için çalıştırmayı kabul etmiyor. Dolayısıyla özellikle MESEM öğrencisi çalıştırma noktasında oldukça hevesli olanlar çoğunlukla küçük ve orta ölçekli, büyük oranda kurumsallıktan uzak işletmeler oluyor. Bu da denetimsizliği ve keyfiliği artıran faktörler arasında geliyor.

3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu'ndaki yoruma açık maddeler nedeniyle, örneğin "öğrenciler, işyerinin şartlarına ve düzenine uymak zorundadırlar" gibi ibarelerle bu keyfiliğin önü daha da açılmış oluyor. Normalde iş yerinin her eğitim öğretim yılının başında okul/kurum tarafından verilen "Gelişim Tablosu"na uyarak ve iş güvenliği kuralları çerçevesinde öğrenciyi "eğitme" zorunluluğu var ancak sıklıkla bunun dışına çıkıldığını biliyoruz. İşletmeyle yapılması zorunlu olan sözleşmede öğrencilerin görev ve sorumlulukları arasında açıkça "sendikal faaliyetlere katılmamak" yazıyor. Bu çocuklar kağıt üstünde öyle gözükse de gerçekte iş güvenliğinden tamamen yoksun ve işverenin insafına terk edilmiş vaziyette çalıştırılıyorlar. Sonuç ne yazık ki medyaya yansıyan bu çocukların iş cinayetlerine kurban gittiği haberleri oluyor.

UCUZ İŞ GÜCÜ DEMEK YETERSİZ, BU ÇOCUKLAR BEDAVA İŞ GÜCÜDÜR
Hem bu güvencesizlik hem de devlet tarafından ödenen teşvik düşünüldüğünde MESEM konusunda sermayenin neden bu kadar iştahlı davrandığını anlamak zor değil. Bu çocuklar için ucuz iş gücü deniyor, oysa ki devletin MESEM öğrencisi 12. sınıflar için asgari ücretin yüzde ellisi, diğer kademedeki öğrenciler için ise asgari ücretin yüzde otuzunun tamamını bu işletmelere verdiğini yani işletmenin cebinden tek kuruş çıkmadığını düşünürsek ucuz iş gücü demek az kalıyor. Bu çocuklar işveren açısından bedava iş gücüdür! Üstelik sigortaları da yine okul/kurum tarafından yapılıyor. Tüm bu teşvikler için de kamunun kaynaklarının kullanıldığını söylemeye ise gerek yok sanırım.

TÜM SİYASİ ÇEVRELERCE ACİLEN GÜNDEME ALINMALI

MESEM kapsamında gerçekleştirilen çocuk işçi emeği sömürüsü ve iş cinayetlerinin önüne geçmek için neler yapmak gerekir? Kamuoyuna, siyasi partiler, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütlerine düşen görevler nelerdir?
Bu düzenleme ilk getirildiğinde öğretmelerde de bir kafa karışıklığı vardı. 4+4+4 düzenlemesi ile artan akademik başarısızlık ve devamsızlık sonucu bu öğrenciler meslek liselerine yönlendirilmiş ve bu liselerin mevcut sayısı kapasitelerinin üzerine çıkmıştı. Dolayısıyla bu düzenlemeyi destekleyenler olmuştu. Bir de durumdan vazife çıkaran okul idarecileri tabii. Eğitim-Sen olarak biz üyelerimizle geniş katılımlı toplantılar düzenledik. Eğitim bileşenlerinin tümünün görüşlerini alarak meseleye nasıl yaklaşılması gerektiğiyle ilgili bir doğrultu koyduk ortaya ve bugün ne yazık ki sizlerin de tanık olduğu sorunlara işaret eden bir broşür hazırladık. İşyeri ziyaretleri ve basın açıklamalarıyla konunun anlaşılmasına dair kamuoyu oluşturmaya çalıştık. Ancak bu konuda yeterli olduğumuzu söyleyemeyiz. Sonuçta pek çok başlıkta olduğu gibi bu uygulamada da sonuç alıcı bir adım atabilmiş değiliz. Bir yandan da içimiz yanarak çocuk işçi ölümlerine tanık olmaya devam ediyoruz. Dolayısıyla bu konunun başta emek örgütleri olmak üzere tüm siyasi çevrelerce acilen gündeme alınması, atılacak adımlara dair örgütlü ve etkili bir mücadele verilmesi gerektiğini düşünüyorum.