23 Kasım 2024 Cumartesi

Güngör: Aleviler devrimci iktidarın kurucu öznelerinden biri olacak

ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Güngör, Alevi halkına yönelik asimilasyon politikalarının sadece AKP-MHP iktidarı dönemine ait olmadığını vurguladı. Kemalist laiklik döneminde de benzer saldırıların yaşandığına işaret eden Güngör, AKP'nin de CHP'nin Alevi halkını oy deposu olarak gördüğüne dikkat çekti. Demokratik Alevi hareketiyle devrimci sosyalistlerin bağının yeniden güçlendirilmesi gerektiğini söyleyen Güngör, "Başta Alevilik olmak üzere tüm inançlar devrimci, sosyalist iktidarımız altında güvenceye alınacak, din ve vicdan özgürlüğü, eşit yurttaşlık bayrağı altında sağlanacak" dedi.

Alevi halkı ve inancı Osmanlı'dan başlayarak ve cumhuriyet döneminde de rejimin hedefindeydi. O günden bugüne sadece izlenen yol ve yöntemler değişti. Devletin kodlarında bir değişiklik olmadı. Kemalist laiklik döneminde Alevi halkı yok sayıldı, inancı reddedildi, cemleri basıldı, tutuklamalar yaşandı. Asimilasyon siyaseti bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın çıkardığı kanun hükmünde kararname ve Mecliste kabul edilen yasa düzenlemesiyle devam ediyor.

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Sıtkı Güngör ile Alevi halkına yönelik son dönemde geliştirilen saldırılar, Alevi halkına yönelik cumhuriyet döneminde izlenen politikalar, Alevi örgütleri ve sosyalistlerin bu saldırılar karşısında ne yapması gerektiği ve ESP'nin Alevi halkına yönelik saldırılara karşı politikasını konuştuk.

Güngör'ün sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:

AKP 2007'DE ALEVİLERİ HEDEF ALMIŞTI

Saray rejimi uzunca bir süredir Alevilerle ilgili çeşitli girişimlerde bulunuyor. Bu hafta KHK ile Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu, ayrıca Mecliste torba yasayla çeşitli düzenlemeleryapıldı. Rejimin Alevilerle ilgili bu yöneliminin amacı nedir?
Saray iktidarının bu girişimi yeni olmadığı gibi orijinal de değil. Hatta bu tür girişimler yalnızca AKP-MHP dönemine ait de değil. Hemen tüm burjuva düzen partileri özellikle seçim süreçlerinde Alevilere dönük sözde çözüm projeleri gündemleştirdiler. Bunların en bilineni 2007-2009 yılları arasında AKP'nin "Alevi açılımı" diye adlandırdığı süreçti. Hatırlanacaktır, 2007'de dönemin başbakanı Erdoğan öncülüğünde de Aleviler bir kez daha bu tür politikaların hedefindeydi. O yıllarda da AKP, Aleviliğin devlette temsilini dile getirmiş, o günkü devlet mekanizmaları içinde başbakanlığa bağlı bir genel müdürlük düşünülmüştü. Bugünkü projeye benzer biçimde birkaç bin kişilik kadro, bir-iki milyonluk bütçe ve yine Alevi dedelerine eğitim, maaş gibi adımlar vardı. Yürürlüğe konulan güncel politikanın bir orijinalliği yok derken tam da bu yakın geçmişten hareket ediyorum. Amaç ve yöntemler aynı. Arada yalnızca değişen devlet mekanizması bağlamında nüans var diyebiliriz.

CHP'DE AKP'DE ALEVİLERİ OY DEPOSU OLARAK GÖRÜYOR
Bu tür politikalarla amaçlanan nedir sorusunun biri aktüel diğeri tarihsel iki yanıtı var. Birincisi; güncel gelişmelerdir. Bu coğrafyada milyonlarca Alevi yurttaş yaşıyor. İktidara gelmek ya da iktidarını korumak isteyen tüm burjuva partiler doğal olarak bu milyonları oy deposu olarak görüyor. CHP de bunu böyle görüyor, AKP de. Dolayısıyla bu kitleye dönük politika üretmeleri gerekiyor. AKP-MHP faşist blokunun kitle tabanının önemli oranda daraldığı, meşruiyet krizi yaşadığı bir süreç içindeyiz. Üstelik bu bir seçim süreci aynı zamanda. Dolayısıyla iktidar bloku kitle konsolidasyonu için farklı toplumsal kesimlere dönük adımlar atıyor. Aleviler de bu politikanın özel bir kitlesi olarak görülüyor. Bu tabi ki burjuva partiler açısından son derece klişe, pespaye bir seçmen veya oy imalat politikası. Tüm burjuva düzen partileri bu türden vaatlerle kendisine seçmen yaratmak istiyor. Bu yaklaşım, başta politik özgürlük olmak üzere, temel demokratik hak ve özgürlükler meselesinde Türk burjuvazisinin ve onun farklı renklerdeki siyasal örgütlerinin neredeyse hiçbir adım atma anlayışı ya da zemini olmadığını gösteriyor bize. Ellerinde artık cılkı çıkmış bir vaatte bulunma, hile ve aldatma dışında bir şey yok. Yine paslı silaha başvuruyorlar.

ASİMİLASYON POLİTİKASI DEVAM EDİYOR
İkincisi ve daha önemlisi bunun tarihsel bir politika olduğudur. Fakat çözüm adı altında sunulan bu projeyi tersten okumak lazım. Şöyle ki, bu bir çözüm projesi değil, yüz yıldır sonuca ulaştırılamayan bir asimilasyon politikasının devamıdır. Burjuva cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Aleviler ret ve inkar politikasının muhatabı oldu. Kemalist laiklik anlayışı politik islamı gerilettiği kadar Alevi inanışını da hedef aldı. Bir yandan Türk ulus inşasında Alevilik kullanılmak istendi, Alevilik Türkleştirildi. Öte yandan devlet denetimine alınan İslam'a içerilerek eritilmek istendi, Müslümanlaştırıldı. Tüm sağcı ve kemalist iktidarlar boyunca bu politika sürdürüldü. Yer yer kitlesel kıyımlarla Aleviler sindirilmek istendi. Fakat tam bir asimilasyon başarılamadı, aksine Aleviler son 30 yıl içinde örgütlendi, temel talepler etrafında demokratik bir Alevi hareketi açığa çıktı.

ALEVİLİĞİ EGEMENLER AÇISINDAN SORUN OLMAKTAN ÇIKARMAYI AMAÇLIYORLAR
Şimdi bu sindirme, asimilasyon politikası AKP ve saray iktidarı eliyle sürdürülüyor. Demokratik Alevi hareketi bunun son derece sarih ve özlü bir tarifini yaptı yıllar önce; devlet Aleviliği diye. Dün de Alevi inancına "Alevi İslam inancı" deniyordu, bugün de. Dün kemalist laiklik temelinde Aleviler asimile edilmek istendi, bugün bu politikayı politik islamcı iktidar devraldı. Özsel olarak değişen bir şey yok. Aleviliğin saraydan kumanda edilen bir kuruma bağlanması da, elektrik-su faturalarının karşılanması da, maaş ve kadro da asimilasyonda ve devlet Aleviliğini kabul karşısında verilen birer rüşvet. Bu projeyle amaç Alevilerin yaşadığı sorunları demokratik temelde çözmek değil, bu yolla burjuva cumhuriyetin yapısal kriz unsurlarından biri olan Aleviliği egemenler açısından bir sorun olmaktan çıkarmaktır.

CUMHURİYET ALEVİLİĞİ İSLAM'IN İÇİNDE ERİTMEK İSTEDİ

Sen de bahsettin Alevilerin inançlarını yok sayan uygulama bugüne ait değil. Peki Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Alevilere yönelik saldırılarla bugünkü saldırıların birbirinden farkı var mı? Benzerlikleri, ayırt edici yanları neler?
Az önce vurguladığım gibi, bu yeni bir politika değil, Türkiye Cumhuriyetini esas alırsak cumhuriyetin kuruluşundan bu yana var. Şüphesiz sorunun kaynağını çok daha eskilere, Osmanlı dönemine götürmek mümkün ama burjuva cumhuriyetin kuruluşuyla sınırlayalım. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Alevilere dönük politikaların temeli hep aynı oldu. Bu, Aleviliği resmi devlet dini olarak tanımlanmış İslam'ın içinde eritmekti. Yani asimilasyona, bozuma uğratmaktı. Üstelik burada bir ret politikası da vardı.

KEMALİST LAİKLİK DÖNEMİNDE CEMLER BASILDI
Yüz yıl boyunca bu amaçta bir farklılık oluşmuş değil. Eğer bir farktan bahsedilecekse bu yalnızca amaca ulaşmakta izlenen yöntemlerdeki kimi farklar olabilir. Kemalist laiklikle yönetilen dönem Türkiye'sinde Aleviler hiç de eşit yurttaşlar değildi. İnançlarını özgürce, huzur ve güven içinde yaşamıyorlardı. 1925 yılında M. Kemal iktidarının çıkardığı 677 sayılı Tekke ve Zaviyeler Kanunu kapsamında Alevilerin inançlarını yaşadıkları dergahlar kapatıldı. Örneğin, bu kanundan sonra Anadolu'da yaşayan birçok Alevi-Bektaşi şeyhi ve dedesi ülkeyi terk etmiş, Tiran'a yerleşmiştir. Cem törenleri dergahlar yerine evlerde yapılmaya başlanmış, bunlar da zabıta ve polisin baskınlarına uğramıştır. Kanunla birlikte Aleviler üzerinde devlet takibatı yoğunlaşmıştır. 1930'lu yılların basını incelendiğinde orada sık sık "gizli Alevi-Bektaşi tarikat üyeleri yakalandı" gibi haberler görülür. Dönem boyunca cem törenleri baskına uğramış, inanç ritüelleri hedef alınmış, tutuklamalar yaşanmış, kurulan cem ayinleri sazlı-sözlü, içkili alemler ve hatta "mum söndü" gibi iğrenç yalanlarla basına servis edilmişti. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Dolayısıyla kemalist laikliğin övüldüğü o dönemlerde de Aleviler devlet baskısı altındaydı.

KATLİAMLAR SINIF MÜCADELESİNİ VE ALEVİ İNANCINI HEDEFLİYORDU
1950'lerde Menderes iktidarıyla siyasal zeminde yaşanan değişimler ve Türkiye'de kentleşme olgusunun hızla gelişmesi de Alevi inancını ve yaşamını etkileyen siyasal, sosyolojik nedenler olarak sıralanabilir. Alevilerin Sünni İslam inancına kıyasla kurumsal örgütlenmelerindeki ciddi zayıflıklar, onları kaçınılmaz olarak devlet okullarındaki tek dinli, tek inançlı eğitimlere mahkum etti. Bu da Alevi kültür ve inancında kaçınılmaz deformasyonlar yarattı. Rejimin baskısı ise bakiydi. 60'lardan itibaren sınıf mücadelesinin yükselişi, Alevileri sol, devrimci örgütlenmelerin saflarına yığınsal şekilde itti. Rejim ise bu yıllardan itibaren yarattığı Alevi-Sünni çelişkisini sınıf mücadelesinin böleni olarak kurguladı. Böylece Aleviler yeni bir baskı stratejisinin cenderesine alındı. Maraş, Çorum, Malatya, Erzincan katliam ve olayları, 90'larda Sivas ve Gazi katliamları hep bu stratejinin uygulamalarıydı ve sınıf mücadelesini olduğu kadar Alevi inanç mücadelesini de hedefliyordu.

Bu stratejinin vurucu güçleri bugün iktidarda ortak olanlardır mesela. Düne kadar Gülenciler devlet gücüne ortaktı ve 60'larda antikomünist mücadelenin politik islamcı kurucu kadroları bunlar arasından çıktı. AKP'nin geleneği olan Milli Görüş hakeza öyle. Ülkü Ocakları, Nizam-ı Alem Ocakları ve MHP teşkilatlanması da Alevileri hedef alan rejim güçleri olarak öne çıktı.

ALEVİLİK 'ALEVİ İSLAM İNANCI' OLARAK DEVLETLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILIYOR
20 yıllık AKP iktidarında da, 2015'ten bu yana şekillenen AKP-MHP faşist iktidarı altında da Alevilere dönük politikaların özünde bir değişim olmadı. Hala cemevleri resmi statü kazanmış değil. Aleviler faşist odakların tehdidi altında yaşıyor. Bugünkü politikaların ayırt edici yanı kaba inkarcılığın belli düzeylerde gerilemiş olmasıdır. Kimi taleplerin çok sınırlı düzeyde karşılanmasıyla Alevilik yine "Alevi İslam inancı" olarak devletleştirilmeye çalışılıyor. Politik ajitasyon düzeyinde de olsa egemenler Alevileri "eşit yurttaş", "cumhuriyetin asli unsuru" olarak kabul ediyor.

DEMOKRATİK ALEVİ HAREKETİ REJİME GERİ ADIM ATTIRDI
Rejimin Alevilik karşısında kısmen attığı geri adımlar ise 30-40 yıldır gelişen demokratik Alevi hareketinin, Alevilerin örgütlenmeleri ve kurumsal yapılarını inşa etmeleri sayesindedir. Yoksa rejimin yapısal zihniyetinde yaşanmış bir demokratik dönüşümden dolayı değil.

TEK ÇARE ÖRGÜTLÜ MÜCADELE

Aleviler bu saldırılara karşı nasıl mücadele etmeli?
Birincisi; kendi inanç merkezleri etrafındaki örgütlülüğü, yanı sıra kendi demokratik kurumsal yapılarını güçlendirmelidirler. Her türden baskı politikalarına karşı tek çare örgütlü mücadele etmektir.

KÜRT SORUNUNDA DEMOKRATİK TAVIR GÜÇLENDİRİLMELİ
İkincisi; kendi öz talepleri etrafında yürüttükleri mücadeleyi farklı toplumsal, sınıfsal kesimlerin mücadelesinden yalıtık şekilde ele almamalıdırlar. Rejime karşı sınıf, inanç, kültür, kimlik gibi kategorilerde özgürlük mücadelesi yürütenlerle yan yana gelmek demokratik Alevi hareketinde kazanılmış bir düzeydir. Bunu sürdürmek, geliştirmek gerek. Özellikle Kürt sorunu karşısında Alevi örgütlerinin alacağı demokratik tavır, Alevilerin hak ve özgürlük mücadelesini de güçlendirecektir.

CHP'DEN KOPUŞ SAĞLANMALI
Üçüncüsü; tarihsel bir zafiyet olan CHP'den kopuş başarılmalıdır. Bu her şeyden önce egemenler blokunun ayrışma içinde olduğu Cumhur ve Millet İttifakları olarak saflaştıkları bugünkü konjonktürde çok önemli bir tutum. Kemalist temeldeki devletçi laikliğin baskısını 80 yıl boyunca çok gördü Aleviler. Önümüzde tarihsel bir süreç var. Bu süreç milyonlarca Alevi'nin de inanç özgürlüğünü, söz, eylem ve örgütlenme özgürlüğünü kazanabileceği bir süreç. Aleviler politik islamcı faşist rejime karşı devletçi, kemalist laikliğin etkisi altında kalmamalılar. Politik islamcı rejimin baskısından kurtularak biraz olsun nefes almak elbette anlaşılır. Ancak bunun bir rejim sorunu olduğu, yüz yıllık krize çözüm olamayacağı bilinmelidir. CHP desteklenerek değil, ancak siyasi baskı altına alınarak, kitlelerin devrimci ajitasyonu, eylemi ve örgütlülüğü tarafından kuşatılarak adım atmaya zorlanabilir. Olası bir iktidar değişiminde başka türlü bir kazanım elde etme imkanı yok. Yoksa CHP'nin de, etrafındaki sağcı, politik islamcı ve faşist müttefiklerinin de Aleviliği kabul etme anlayışları olmadığı açık.

SOSYALİSTLER ALEVİ HAREKETİYLE ZAYIFLAYAN BAĞLARINI GÜÇLENDİRMELİ

Sosyalistler bu mücadelenin neresinde?
Aleviler, sosyalist hareketin en güçlü kitle kaynağı oldu. Bu son derece anlaşılır bir durum. Eğer bir yerde halkın belli bir kesimi şu ya da bu sebeple rejimin şedit baskısı altındaysa bu kesimlerin rejime isyan eden güçlerle, devrimci mücadeleyle buluşmaları son derece anlaşılır. 60'lı yıllardan bu yana gelişmeye başlayan sosyalist hareketin Alevilerle buluşması da böyle. Alevi inancıyla sosyalist kültür ve felsefe arasında büyük benzerlikler var. Alevi deyişleri, Yunus Emre gibi büyük ozanların gizli saklı kalmış o enfes dizeleri okunduğunda, özünde sınıfsız, sömürüsüz, eşitlikçi bir toplum tasavvuruna ulaşıldığı görülür. Bu anlamda Alevi inancıyla sosyalist hareket arasında benzeşen bir felsefi-politik zemin olduğu söylenebilir. Bu iki hareketin objektif olarak buluşma zeminidir. Bundan dolayı da, rejim tarafından Alevi inancına karşı yürütülen mücadele aynı zamanda antikomünist mücadele olarak görüldü.

Devrimci, sosyalist hareket bu topraklarda ezilenlerin, yok sayılanların en kararlı gücü olageldi. Kızılbaş Alevi mücadelesi açısından da bu geçerli. Alevilerin en temel talepleri devrimci, sosyalist parti ve örgütlerin daha fazla güncel-siyasal faaliyetinin konusu olmalı. Saray rejimi altında en güvensiz olarak yaşayan iki kesim var: Kadınlar ve Aleviler. Süregiden Suriye iç savaşının Alevi toplumuna etkisini görüyoruz. Aleviler DAİŞ gibi radikal islamcı çete örgütlerinin olduğu kadar faşizmin de potansiyel tehdidi altında. Bu aynı zamanda antifaşist mücadelenin odak noktalarından biri olarak görülmeli.

Fakat sosyalist hareketle demokratik Alevi hareketi arasındaki ortak örgütsel zemin 2000'li yıllardan bu yana göreli olarak zayıfladı. Sosyalist güçlerin örgütsel zayıflığı bunda temel etken oldu. Bu örgütlülüğün de güçlendirilmesi gerekiyor. Demokratik kitle örgütleri olarak gelişen bu mücadele içinde daha fazla yer almak, bu kitle örgütlerinin güçlendirilmesini başarmak zorunda sosyalistler. Sosyalist etkinin zayıfladığı her durumda burjuva ideolojisinin etkisinin -ki bu da CHP etkisi demek- gelişeceğini unutmamalıyız.

ALEVİ-SÜNNİ ÇELİŞKİSİ TEMEL ÇELİŞKİLERDEN

Partinizin Alevi halkına yönelik bu politikalara karşı yaklaşımı nedir?
Devrimci sosyalistlerin Alevilerin mücadelesiyle bağı köklü ve somuttur. Partimizin saflarında yetişmiş çok sayıda Alevi devrimci, komünist vardır. Devrim şehitlerimiz arasında azımsanmayacak sayıda Alevi vardır. Devrimci sosyalistler 1978 Maraş katliamında da, 1995 Gazi katliamı ve buna karşı gelişen ayaklanmada da ağır bedeller ödemiş, katliamlara karşı direnişin öznesi, öncüsü olmuştur. Demokratik Alevi kurumlarının kuruluş ve geliştirilmesinde devrimci sosyalistlerin büyük emeği vardır. Bu bağ hala güncel ve somuttur. Kurumsal, örgütsel düzeydeki zayıflıklar, gerileyen yanlar ise partimizin örgütsel önderlik sorunu olarak gündemindedir.

Biz Aleviliğin reddini burjuva cumhuriyetin yapısal kriz unsuru, Alevi-Sünni çelişkisini ise rejimin işçi sınıfı ve halklara karşı kullandığı üç temel politik çelişkiden biri olarak görüyoruz. Dolayısıyla Alevi sorununun demokratik temeldeki çözümü bizim için yalnızca güncel politikanın değil, devrimci stratejinin konusudur. Alevilere dönük her türlü baskı, katliam, sindirme, asimilasyon politikası ise partimizin güncel mücadele konularıdır. Öte yandan demokratik Alevi hareketinin de formüle ettiği talepler, partimizin de savunuculuğunu yaptığı taleplerdir.

SOSYALİST İKTİDARIMIZDA ALEVİ İNANCI GÜVENCEYE ALINACAK
Alevi yurttaşların temel talepleri partimizin programında "İnanç, vicdan ve ibadet özgürlüğü" başlığı altında ele alınmıştır. Buna göre yalnızca Alevilerin de değil, rejimin resmi tanımı dışında kalan tüm inançlara ve inanmayanlara özgürlük sağlayacak bir formülasyonumuz var. Bu maddelerde, "Yurttaşların inanç, ibadet ve bir dine mensup olmama ya da dinsel inanca sahip olmama özgürlüğü yasal güvenceye kavuşturulacak, dini, mezhebi, inançsal kültürü ya da herhangi bir dine inanmayışı nedeniyle uğradıkları baskılara, horlanmalara, haksızlıklara son verilecektir" deniyor. Cumhuriyetin kurucu öznesi olmaktan dışlanan Aleviler, halk cumhuriyetleri birliğinin kurucu devrimci öznesi olacak.

Bununla birlikte başta Alevilik olmak üzere tüm inançlar devrimci, sosyalist iktidarımız altında güvenceye alınacak, din ve vicdan özgürlüğü, eşit yurttaşlık bayrağı altında sağlanacak. Bunu "Din-devlet, din-okul işleri birbirinden tamamen ayrılarak, Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilecek, zorunlu din dersi kaldırılacak, dinsel inanış, bireyler ile inandıkları kutsallık arasındaki bir mesele olarak kabul edilecek, halklarımızın Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Alevi, Êzidî inanışlardan kesimleri arasında her tür eşitsizliğe, ayrımcılığa, düşmanlaştırıcılığa karşı yasal, eğitsel, kültürel alanlarda sistematik bir mücadele yürütülecektir" şeklinde formüle ettik.

Son olarak, bu hedeflere yürümede Devrimci Kızılbaşlar Hareketi'nin varlığını, gelişimini, programatik görüşlerini ve kitleselleşmesi ihtiyacını ise parti olarak önemsediğimizi belirtmek istiyorum.