Gümüştaş: İşçi sınıfı ve ezilenler sosyalizme yöneliyor
ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş ile Ekim Devriminin yıldönümünde devrimin güncelliğini konuştuk. Emperyalist küreselleşme evresinde varoluşsal krize saplanan kapitalizmin, işçi sınıfı, emekçiler, ezilen halklar ve kadınları ikna etme yeteneğini kaybettiğini vurgulayan Gümüştaş, emek-sermaye, devlet-halk ve cins çelişkisi etrafından gelişen isyanlara, halkçı iktidarlara ve devrimlere değindi, devrimci örgütlerin ayaklanma potansiyeline uygun hazırlık yapmasının önemine işaret etti.
Arap Baharı isyanından Gezi ayaklanmasına, Uruguay'dan Brezilya'ya, Şili'den Nepal'e, Rojava'da İran'a Rojhilat Kürdistan'a kadar süren halk isyanlarını yenileri takip ediyor.
Ekim Devriminin yıldönümünde Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş ile, emperyalist küreselleşme çağında egemenler ve ezilenler cephesinde yaşananları, devrimin güncelliğini, yaşanan halkçı iktidarlar ve devrim deneyimlerini, cins çelişkisi ve kadın isyanlarını konuştuk. Gümüştaş'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:
SSCB'NİN ÇÖKÜŞÜYLE BURJUVAZİ KAPİTALİZMİN EBEDİLİĞİNİ İLAN ETTİ
1990'larda SSCB'nin çökmesiyle iki kutuplu dünya sona erdi, kapitalizmin mutlak yönetim biçimi olduğu tartışmaları başladı. Sosyalizmin sona erdiği tartışmalarının başladığı o süreçten bugüne egemenler ve ezilenler cephesinde neler yaşandı?
20. yüzyıl sosyalizmin zaferi ile başladı. Ekim Devrimi ile dünyanın altıda birinde burjuvazinin egemenliğine son verildi. Devrim, sömürücü sınıfları ortadan kaldırıp, üretim araçlarını toplumun denetimine verdi. Toplumsal mülkiyet biçimlerini geliştirdi. Sosyalist demokrasi ve sovyet devleti ile emekçi halkın kendi kendini yönetmesini sağladı. Ezilen ulusa, ezilen cinse tam hak eşitliği ve özgürlük sağladı. Devrim, emperyalist kuşatma altında geriye dönüşü yaşadı. 1980'lerin sonunda da revizyonist SSCB çöktü. 20. yüzyıl sosyalizmin yenilgisi ile kapandı.
BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN
Dünya burjuvazisi bu durumu sosyalizmin öldüğü propagandasının imkanına, yoğun bir ideolojik saldırıya dönüştürdü. 'Tarihin sonu'nu ve kapitalizmin ebediliğini ilan eden dünya kapitalizmi işçi sınıfı ve emekçi halklara en azgın biçimde saldırdı, 20. yüzyılın tüm kazanımları gasp edildi. Emperyalist küreselleşme ve neoliberal saldırganlığa karşı yeniden ayağa kalkan dünya ezilenleri, küreselleşme karşıtı hareket Seattle'da, Quebec'de, Porto Alegre'de 'başka bir dünya mümkün' sloganını yükseltirken, Güney Amerika'da antiemperyalist, demokratik, halkçı bir dalga egemen oldu. SSCB'nin çöküşü ile kapitalizmin ebediliğini ilan eden dünya burjuvazisi, bu teorinin üzerinden 10 yıl geçmeden yeni bir dünya özlemi ve yeni bir değişim dalgası ile yüz yüze kaldı.
ARAP BAHARI, GEZİ AYAKLANMASI
2008 yılında ABD'de esas olarak yaşanan ve tüm dünyada büyük bir ekonomik çöküş yaratan krizin ardından Tunus'ta başlayan isyan Mısır ve Libya ile Arap Baharı'na döndü. Türkiye'de Gezi-Haziran ayaklanmasını oluşturdu. Avrupa'da meydan ve fabrika işgalleri, ABD'de yüzde 99'un hareketi gibi meydan isyanları yarattı. Pandeminin hemen öncesi, 2019 yılı ayaklanmalar yılı olarak başladı, isyan dalgası 41 ülkeye yayıldı.
Emperyalist merkezlerden mali sömürge ülkelere yayılan isyanların ekseni, ekonomik krizin etkileri ve emperyalist küreselleşmenin iktisadi ve toplumsal saldırı politikalarına karşı öfke, politik özgürlükten yoksunluk ve diktatörlük rejimlerine duyulan öfke oldu. Rojava'da demokratik halkçı devrim 21. yüzyıl devrimlerinin işaret fişeği oldu.
EGEMENLER CEPHESİNDE ÇELİŞKİLER KESKİNLEŞTİ
Dünyanın bugünkü çehresini, egemenler cephesinde keskinleşen çelişkiler ve büyüyen bunalım; ezilenler cephesindeki isyan ve ayaklanmalar oluşturuyor. Bunalımın derinliği kapitalist üretim sisteminin varoluşsal krizine, çelişkilerin derinliği yeni bir toplumun maddi temeline işaret ediyor. Dünya pazarının bütünleşmesi, sermayenin uluslararasılaşması ile devletlerin ayrı ayrı siyasi varoluşları arasındaki çelişkinin boyutlanışı; emperyalistler arası ilişkileri ticaret savaşları, yayılmacılık, silahlanma ve savaş biçiminde keskinleştiriyor.
Dünya ekonomisi yükselişe geçemiyor. Bu ekonomik ve siyasi koşullar altında toplumda iki karşıt uca ayrışma eğilimi güçleniyor. Bu uçlaşma, ABD ve AB'de yükselen yeni faşist hareketler, devlet yapılarının faşistleşmesi, siyasi rejimlerin faşist dönüşüm süreçlerine girmesinde somutlaşıyor.
Çelişki ve bunalımın kaçınılmaz sonuçları Tunus'ta, Brezilya'da, Sri Lanka'da, Bangladeş'te, Fransa'da halk ayaklanmaları ve işçi hareketleri ortaya çıktı. Boyutlanan cins çelişkisi kadın isyanına yol açtı, ulusal kurtuluş mücadeleleri boy gösterdi.
KAPİTALİST ÜRETİM VE BURJUVA TOPLUM KRİZDE
İçinden geçtiğimiz süreçte kapitalizmin hangi özellikleri devrimin güncelliğini koşulluyor?
Dünyanın bugünkü çehresinden yansıyan ırkçılık, faşizm, atlatılamayan ekonomik kriz, giderek büyüyen gelir eşitsizliği, işsizlik, yoksulluk, ayaklanmalar ve karşıdevrimler, sınıf çelişkilerinin keskinleşmesinin, burjuvazinin eskisi gibi yönetememesi, ezilenlerin eskisi gibi yönetilmeye razı olmamasının görünümleridir. Bu tablo varlık nedenini yitirmiş kapitalist üretim tarzının ve burjuva toplumun krizinin ürünüdür.
VAROLUŞSAL KRİZ SERMAYE ORTADAN KALDIRILMADAN AŞILAMAZ
Yedek sanayi ordusunun yaratılması, kronik işsizlik, işçinin, kadın ve çocuk emeğinin sömürüsü, mülksüzleşme, finansal araçlarla başkasının birikimine el koyma servet edinmenin biçimleridir, sermaye birikimi böyle oluşur. Tekeller ve dünya piyasası yaratmak sermayenin başlıca eğilimidir, savaşlar sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Emeğin toplumsal üretim güçlerindeki gelişme, sermayenin tarihsel işlevi ve varoluş koşuluyken; kapitalist gelişmenin bugünkü verileri bize sermayenin üretici güçlerin gelişmesinin engeli haline geldiğini ve aşılması gereken bir düzeye ulaştığını gösteriyor. Emek ve sermaye çelişkisinin geldiği bu düzey ve tablo kapitalizmin varoluşsal krizinin nesnel temelini bize sunar. Bu kriz öyle derin ve tarihsel bir krizdir ki sermaye ortadan kaldırılmadan ve onun politik iktidarı yıkılmadan aşılamaz. Bu durum yeni toplum biçiminin yani sosyalizmin maddi temelini yaratıyor.
SERMAYE FAŞİST BASKILARLA RIZA ÜRETİMİNE SARILIYOR
Emperyalist küreselleşme evresinde varoluşsal krize saplanan kapitalizm, gelir eşitsizliğini sürdürülemez düzeyde derinleştirirken, bütün emekçileri işçi sınıfının saflarına itiyor ve çıkarlarını birleştiriyor. İşsizlik, yoksulluk, sefalet dünyanın her tarafında kronik ve kitlesel bir hal alıyor. Emek-sremaye çelişkisi dünyanın her yanında belirleyici hale geliyor. Emek-sermaye çelişkisi keskinleştikçe devlet daha çıplak ve açık biçimde sermaye devleti olarak kendini gösteriyor. Kapitalizm işçi sınıfı ve halkları sisteme razı edecek politikalar geliştirme yeteneğini yitirdi. Burjuva reformlarla ezilenleri ikna etme yeteneğini yitiren devlet, çıplak zor ve faşist baskılarla rıza üretimine sarılıyor. Bu durum dünyanın her yanında devlet-halk çelişkisini ikinci belirleyici çelişki haline getiriyor.
DEVRİMCİ PATLAMA ÖGELERİ BİRİKİYOR
Ekonomik, siyasi, ideolojik kriz içindeki kapitalizm koşullarında, dünyanın her yanında ayaklanmalar patlak veriyor. Yoksulluğa karşı isyan hızla politik özgürlük mücadelesiyle iç içe geçiyor. Bu iki çelişkinin baş gösterdiği yerlerde devrimci patlama ögeleri birikiyor. Kadın emeğinin ve bedeninin sömürüsü, kadınların erkek egemen burjuva devletle çelişkisi dünya çapında bir kadın isyanına yol açıyor. Doğanın talanı ve ekolojik sorunlar, Avrupa'da gençliğin, Türkiye-Kürdistan'da emekçi köylülüğün içinde olduğu ekoloji mücadelesini yaratıyor.
İNSANLIK SOSYALİZME NESNEL OLARAK DAHA YAKIN
Çelişkilerin çözümü bir dünya devrimini gerektiriyor. Bunalım ögelerinin biriktiği bu koşullarda insanlık sosyalizme nesnel olarak daha yakındır. Devrim emperyalizmin en zayıf halka ya da halkalarından patlak verebileceği gibi bölge devrimleri olanağı da oluşmuştur.
HALKÇI İKTİDARLAR GÜNEY AMERİKA'DA ABD HEGEMONYASINI GERİLETTİ
Güney Amerika'daki halkçı yönetimler, Nepal devrimi ve ardından Rojava devrimi bu tartışmalarda nereye oturuyor?
21. yüzyılın girişi emperyalist küreselleşme politikalarına karşı işçi sınıfı ve ezilenlerin hareketlerine sahne oldu. En hareketli coğrafya olan Güney Amerika'da burjuva demokrasisini aşan, emekçilere ait sovyetik organlar ve bu organların iktidarı yönünde talepler belirdi.
Güney Amerika politik özgürlüğe aç bir kıta. 70'lerde ABD emperyalizmi tarafından örgütlenen askeri faşist darbeler, 80'lerde ezilenlerin mücadelesinin politik özgürlüğe odaklanmasıyla; Uruguay, Arjantin, Şili, Brezilya, Bolivya'da burjuva reformcu yoldan tasfiye edildi. Ardından kıtada neoliberal hükümetler dalgası egemen hale geldi. Emperyalizmin 20 yıllık sömürü ve soygun programı ve burjuva demokrasisi koşullarında açık sınıf çelişkileri sivrildi. Yoksulluk, açlık görülmedik boyutlara ulaştı. 2000'lerde kıtada antiemperyalist, demokratik, halkçı bir dalga egemen oldu. Bu dalga önce kimi ülkelerde neoliberal burjuva hükümetleri deviren halk ayaklanmaları, ardından bunların yerine ilerici, reformcu, halkçı hükümetleri geçiren seçim çalışmaları biçimine büründü. Ezilenlerin söz, eylem, örgütlenme özgürlüğü fiilen genişlerken, kıtadaki Amerikan hegemonyası geriledi.
MECLİS VE KONSEYLER HALKIN OTORİTESİNİ TEMSİL ETTİ
Arjantin'de 2001 halk ayaklanmasını Halk Meclisleri'nin kuruluşu, Bolivya'da 2003 ayaklanmasını Açık Meclis ve Mahalle Birlikleri Federasyonu'nun kuruluşu, Venezuela'da Chavez'in seçilmesi ve 2002'de Amerikancı darbenin püskürtülmesini Komünal Konseyler'in kuruluşu izledi. Bu meclis ve konseyler halkın otoritesini temsil eden fiili iktidar organları olarak işledi. Küçük burjuvazinin yasal, kitlesel seçim partileri ile işçi sınıfının sovyetik tipteki mücadele örgütleri iki temel biçim olarak şekillendi. Küçük burjuva reformist partiler Kurucu Meclisler yolundan burjuva anayasal düzeni reforme etme siyasetini izlerken; işçi sınıfının devrimci eğilimi burjuva düzenin kurumlarına karşı kendi özel sovyetik kurumlarını yarattı.
İLERİCİ HÜKÜMETLER EMEKÇİLERİN ÇIKARLARINI PROGRAM EDİNEMEDİ
Güney Amerika halkı burjuva demokrasisinin sınıf karakterini bizzat yaşayarak, sınıf mücadelesinin açığa çıkardığı gerçekler zemininde öğrendi. Ayaklanmalarla işbaşına gelen ilerici hükümetler, halkın emekçilerin çıkarlarını program edinmek yerine sermayenin dümen suyuna girdiler. Yeni sovyetik kitle organları işçi emekçi iktidarını hedefleyen programlar ile buluşamadı; parlamenter çoğunluğa dayanarak, barışçıl yoldan politik devrim siyaseti izlendi. Esen devrimci rüzgar orta burjuvazinin yelkenlerini şişirdi ve küçük burjuva reformculuğunu geliştirdi.
BURJUVAZİYLE İTTİFAK NEPAL DEVRİMİNİ YENİLGİYE UĞRATTI
Nepal'de on yıldan fazla süren monarşi karşıtı halk savaşı, 2006'da ortaya çıkan devrimci kriz koşullarında bir demokratik devrime evrildi. Silahlı mücadelenin ürünü olarak gelişen devrim olarak ayrı bir niteliğe sahip olan Nepal devrimi devrimci bir iktidarın Nepal'de nasıl kurulacağına dair bir strateji ortaya çıkaramadı. Geçici hükümet ve Kurucu Meclis, kralı kovduktan sonra yükselen burjuvaziye karşı mücadele etmek yerine onunla uzlaşma yoluna girdi. Askeri yoldan kentleri zapt etmek yerine burjuvazi ile ittifak yoluna girmeyi ve kentlerde kitle ayaklanmaları yolundan ilerlemeyi tercih etti. İnisiyatif işbirlikçi burjuvazinin eline verildi. Ülke ekonomik, siyasi, kültürel anlaşmalarla Hindistan'a satıldı. Halk ordusu ve halk savaşının tüm mevzileri ve kurtarılmış bölgeleri tasfiye edildi. İktidarı alma hamlesi sürekli ertelendi, devrimci dinamikler ve halk kurtuluş ordusu bekleme koridorunda çürütüldü. Devrimi gerçekleştiren parti NKP(M) şiddetsiz, barışçıl bir devrim savunusuna, Nepal'de demokratik cumhuriyet alt aşamasından geçmenin zorunluluk olduğu iddiasına konakladı. Devrim ağır bir yenilgi aldı.
PARLAMENTER ÇOĞUNLUKLA DEVRİM OLANAKSIZ
Emperyalist küreselleşme koşullarında parlamenter çoğunluk yoluyla devrim olanaksızdır. Onu derhal boğmaya hazır kuvvetler yeni sömürgelerdeki egemenlik ilişkileri içerisinde çoktan mevcuttur. Emperyalizm çağında politik devrim; gerici burjuva egemen sınıfların politik iktidarların yıkılıp, yerine politik özgürlüğün önündeki her türlü devletsel engelin kaldırıldığı, her türlü hakkın yasal güvenceye alındığı, yeni bir sınıf egemenliğinde yeni bir devlettir.
ORTADOĞU'NUN BAĞRINDA ROJAVA DEVRİMİ YEŞERDİ
Batı Kürdistan/Rojava'da gerçekleşen devrim bu tablo içerisinde ayırt edici yerdedir. Silahlı halk ayaklanması ile iktidarı ele geçirip, yeni tipte bir devletin inşasına girişen Rojava 21. yüzyıl devrimlerinin işaret fişeğidir. Suriye'de gerici iç savaş ve emperyalist işgal saldırıları altında Kürtler üçüncü bir cephe açtı ve Esad cephesinin Rojava'daki politik iktidarına son verildi. İktidar boşluğu PYD öncülüğündeki halk meclisleri ile dolduruldu. Devrimci demokratik bir anayasa yürürlüğe kondu. Komün ve konseylere dayalı devrimci demokratik bir halk iktidarı inşa edilmeye başlandı. Direnişin ve devrimin baş aktörü silahlanmış halk kitlesi ile kuşatma ve savaş altında yeni toplumun inşasına girişildi. Engels'in Paris Komünü üzerinden tariflediği, "şimdiye değinki biçimi ile devlet gücünü parçaladı ve gerçekten demokratik bir iktidar ile değiştirdi" devlet anlayışı Rojava için de geçerlidir. Emperyalist işgal ve gerici iç savaşlar içerisinde devrimci demokratik bir cephenin açılması ve halkçı iktidarın yaratılması; devrime öncülük eden kuvvetin varlığına ve hazırlığına doğrudan bağlıdır. Devrimin öncü kuvvetinin hazırlığı ve ulusal kurtuluşu sosyal kurtuluş ile birleştirmeyi amaç edinen görüşü Ortadoğu'nun bağrında devrimi yeşertmiş, sadece bölge Kürtlerinin değil, bölgede yaşayan tüm halklar ve ulusal toplulukların eşitlik, özgürlük pınarı olmuştur.
KADINLAR YAŞAMI VE ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN AYAKTA
Erkek egemen kapitalist sistemin kadınların kazanımlarına yönelik saldırıları ve buna karşı kadınların isyanı var. Bu isyanlar sadece sömürge, yarısömürge ülkelerde değil, emperyalizmin merkezlerinde de sürüyor. Bu isyanları nasıl değerlendirebiliriz?
Boyutlanan cins çelişkisi Polonya'dan Arjantin'e, İrlanda'dan ABD'ye, Türkiye'den İran'a pek çok ülkede kadın isyanına dönüyor. Kadına yönelik şiddete, kürtaj yasağına, ücret eşitsizliğine, giyim-yaşam tarzına dönük müdahalelere, faşist erkek egemenliğine karşı kadın özgürlük mücadelesi kitlesel biçimde gelişiyor. Toplumsal ayaklanma ve isyanlarda kadınlar ön saflarda yer alıyor. Kurtuluş mücadelemizin yüzyılları bulan birikimi ve emperyalist küreselleşme koşullarında cins çelişkisinin geldiği boyutun etkisi ile cins bilinci ve özgürlük mücadelesi şekilleniyor.
Kadınlar her yerde yaşamı ve özgürlüğü için ayağa kalkıyor. Bu ayağa kalkış enternasyonal kadın grevinin örgütlenmesi pratiklerinde görüldüğü gibi birleşik ve kitlesel eylemlerle kadın isyanını büyütürken, ülkelerin toplumsal mücadele dinamiklerine yol açan bir kuvvet de yaratıyor. Kadın hareketinin İstanbul Sözleşmesi için mücadele, kürtaj hakkı gibi tek tek hakları temelinde, yaşamları temelindeki mücadelesi; 2019 yılı isyanlarındaki kadın varlığında, İran'da Jîna Amini'nin katledilmesi ile başlayan kadın isyanının ülkede bir ayaklanmayı tetiklemesinde görüldüğü gibi toplumsal kurtuluş için mücadele ile buluşuyor. Ezilenlerin 21. yüzyıl mücadelesi toplumsal devrim ile iç içe şekillenen bir kadın devrimi ile ilerlemenin adımlarını atıyor.
CİNS ÇELİŞKİSİ KESKİNLEŞİYOR
Emperyalist küreselleşme evresinde kadını toplumsal yaşamın içine çeken üretimin toplumsal karakteri ile evsel köleliğini pekiştiren mülkiyetin özel karakteri arasındaki çelişkinin derinleşmesi cins çelişkisini keskinleştiriyor. Kadının ucuz işgücü olarak sömürüsünün katmerlenmesi, seks endüstrisinin küreselleşmesi, ev eksenli güvencesiz çalışmanın evsel kölelikle kaynaşması, burjuva aile yapısının kadının toplumsal işçi-ev içi köle konumu arasındaki durumu taşıyamaz hale gelerek krize girmesi kadın devriminin maddi zeminini yaratıyor. Bu zeminde 21. yüzyıl bir kadın devrimleri çağı olarak başlamıştır. Toplumsal bir kuvvet halini alan LGBTİ+'lar onun önemli bir ittifak gücü haline gelmiştir.
İSYANLAR, BURJUVA DÜZENE KARŞI GELİŞİYOR
Pandemi öncesi 41 ülkede yaşanan isyanlar ve İran'da kadınların başlattığı ve halk isyanına dönüşerek devam eden isyana değindin. Bu isyanlara baktığımızda sosyalizm, komünizm, devrimler günceldir diyebilir miyiz? Bu kapsamda Ekim devrimi bugün insanlığın geleceğine ışık tutabiliyor mu?
Bu isyanların bir önceki isyan dalgasından kısa bir süre sonra ve yaygın biçimde patlak vermesi kapitalizmin varoluşsal krizi zemininde isyanlar, bir ülkedeki hareketlenmenin hızla başka ülkeleri tetiklemesi temelinde gelişecek ayaklanmaların göstergesidir.
İşsizliğe, yoksulluğa, ekonomik kriz ve gelir adaletsizliğine karşı gelişen isyanlar, aynı zamanda kapitalizmin kriziyle birlikte yükselen sağ iktidarlar dönemine ve faşist uygulamalara karşı da başkaldırı niteliğindeydi. Şu ya da bu talep için, şu ya da bu patrona karşı değil, burjuva sınıfın kendisine, düzenine, devletine karşı gelişti.
BİZ BURADA DEVRİM YAPIYORUZ
Bu ayaklanmaların bileşimini işçiler, işsizler, küçük esnaf, küçük toprak sahipleri, işçi-işsiz kadınlar yani yoksullar oluşturdu. İşgal, grev, boykot, barikat ayaklanmanın biçimleri olarak yaygın biçimde kullanıldı. Ayaklananlar iş, ekmek, özgürlük isteğini haykırırken 'hepsi gitsin', 'biz burada devrim yapıyoruz' sloganlarını yükseltti. İran'da kadınların saçları ile başlayan isyan tüm toplumun özgürlük bayrağı haline geldi ve ayaklanan tüm bölge ve kentlerde 'diktatör defol' şiarını yükseltti.
İktisadi bir talep hızla siyasallaşırken, isyanlar hızlı biçimde siyasi hedeflere yönelme ve yıkıcı hale geçme potansiyeli taşıyor.
AYAKLANMALARI BULUNDUĞUMUZ ÜLKELERE YAYARAK BAŞARABİLİRİZ
Bu eylem ve hareket tarzı burjuva toplumu aşma bilinci yaratıyor. Bu bilinç ve eylem düzeyi ile işçi sınıfı ve ezilenler kurtuluşa dünden daha fazla yakındır. Bu imkan nesnel koşullara bilinçli, iradi müdahaleyi, öncü kuvvetin varlığını gerektiriyor. Devrimci örgütler dünyanın her yerinde biriken ayaklanma potansiyelini kavrama, bu potansiyeli açığa çıkarmaya aday devrimci hazırlık içinde olmalı. Bir bölgede başlayan isyanı kendi ülkesine yaymak, başka ülkedeki bir halk direnişini desteklemek, uluslararası birlikler ve dayanışmayı gerçekleştirmek biçiminde siyasi eylemle, her ülkede siyasi iktidarı almaya yönelecek bir program ve stratejik hareketle başarılabilir.
İNSANLIK SOSYALİZME YÖNELİYOR
Demokrasi ve refah sağladığı yalanlarına karşın kapitalizm insanlığa savaştan, açlıktan, yoksulluktan, faşizmden, ekolojik yıkımdan başka bir şey vermedi ve veremez. İnsanlık bu yok oluşu kabul etmeyecek ve sosyalizme yönelecektir. Ekim Devrimi tüm birikimi ve bilinci ile bugünde işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesine içkindir ve devrimci sosyalistlerin yeni Ekim'ler için mücadele parolasıdır.