Gelecek ellerimizde
Kapitalizmin köhnemiş surları hala ayakta. Bu kalenin sahipleri bütün zor ve ideolojik aygıtlarını kullanarak "en iyi savunma saldırıdır" taktiğine başvuruyor. Bu kaleye devrimci akınlar düzenleyen halk isyanları ise bütün kudretine rağmen tarihin kilidini kırabilmiş değil. Tarih, devrimci akınlara komutanlık edecek olan öncü kurmayın savaş sahasına çıkmasını bekliyor.
Emperyalist küreselleşme evresindeki kapitalist sistemin çelişkilerinin şiddetli biçimde keskinleşerek bir varoluş krizi halini aldığı günümüzde, dünya tekelci burjuvazisinin saldırıları altındaki işçi sınıfı, gençler, kadınlar, sömürülen ve ezilen ulus ve ulusal topluluklar, tüm emekçi, ezilen sınıf ve tabakalar arasında, büyük ayaklanmaların, devrimlerin bütün koşulları olgunlaşıyor. Sokakları dolduran ezilenlerin isyanı kapitalizme karşı öfkenin kitle şiddeti biçimlerini yaratırken, özgürlük talebi halk ayaklanmalarına damgasını vuruyor. Ancak kapitalizmin köhnemiş surları hala ayakta. Bu kalenin sahipleri bütün zor ve ideolojik aygıtlarını kullanarak "en iyi savunma saldırıdır" taktiğine başvuruyor. Bu kaleye devrimci akınlar düzenleyen halk isyanları ise bütün kudretine rağmen tarihin kilidini kırabilmiş değil. Tarih, devrimci akınlara komutanlık edecek olan öncü kurmayın savaş sahasına çıkmasını bekliyor.
Faşist şeflik rejiminin, adı konmamış olağanüstü hal koşullarını fiili rutin hale getirerek, polis ve ordu kuvvetlerinin azami seferberliği temelinde faşist terör cenderesini sıkmayı sürdürerek, elindeki devasa imkan ve araçlarla faşist psikolojik savaşı aralıksız devam ettirerek politik ideolojik tasfiyeciliği örgütleme, bu konuda attığı adımları sağlamlaştırma saldırıları devam ediyor. Ne var ki, gerçeğin tablosu bunlardan daha geniş. Faşist diktatörlük, gözaltı, işkence, tutuklama, hapis cezası, işten attırma, faşist terörün gölgesini evlerin, mahallelerin, kentlerin, üniversitelerin üzerinden eksik etmeme, korku ortamını canlı tutma gibi araçlarla, sokağa çıkma cüretlerini rehin tutmasına karşın, başta Kürt halkı olmak üzere, özgürlükten, adaletten, eşitlikten yana olan kitleleri teslim alamıyor. Faşist diktatörlüğün kitle temeli genişlemiyor, yavaş da olsa, daralıyor. İşçilerle, kadınlarla, gençlerle, Kürt halkıyla, Alevilerle, yoksullarla, işsizlerle saray rejimi veya devlet arasındaki gerilimler yoğunlaşıyor. Ekonomik ve toplumsal koşullar yığınların yeni kesimlerini memnuniyetsizliğe, soru sormaya, görüş açısını genişletmeye itiyor. "Halk öfkesi" sabırla kozasını örüyor. Tablonun bütününden hareket etmek, fakat devrimci imkanlara kilitlenmek, bu özel tarihi sürecin öncü öznesi olmanın gereklerini yerine getirmek, birleşik devrim hareketimizin varlık nedeninin andaki görünümüdür. Kürdistan'da sömürgeci kirli savaşın tırmandırılması, Türkiye'de faşist devlet terörünün sistematik tarzda yoğunlaştırılması, ordu ve polis şiddetinin ezilenlerin günlük yaşamına değin girmesi, sarayın ve AKP-MHP biricik yasama, yürütme ve yargı gücü olarak deşifre oluşu, mafya çeteleri, yolsuzluk ve işlevsizlikle tanımlanır duruma gelmiş burjuva meclisin telafi edilemez itibar kaybı, bütünüyle politikleştiği için halkın vicdanını kanatan, kararlarına yeni halkalar ekleyen adalet mekanizması, kadın katliamlarından kadına yönelik şiddetin tüm diğer biçimlerine, eşbaşkanlık mevzilerini tasfiye zeminindeki kayyum saldırısına, Rojava devriminden Güney Kürdistan'a yönelik sömürgeci faşist işgale dek sayısız gelişme, bu gerçeği içinde barındırıyor. Sosyal patlamaları mayalayan, ürkütücü boyutlara ulaşan işsizlik ve yoksulluğu koşullayan toplumsal eşitsizlikleri giderek derinleştiren ekonomik ve sosyal politikalar, egemenler cephesinin ayırdedici gerçekleridir. Eğer bu elverişli koşullar altında devrimci savaşım güçlenemiyor, sıçrayamıyorsa, işçi sınıfı ve emekçilerde büyük bir devrimci enerji uyandırılmıyorsa ve özellikle Türk halkı kuşku, güvensizlik, umutsuzluk, çaresizlik, acı ve sefalet içinde çürüyorsa, sorumlu devrimci parti ve örgütlerin niteliksel durumunda, tarzında, devrimci potansiyeli devrimci enerjiye dönüştürme yeteneği gösteremeyişinde, farklı mücadele araç ve biçimlerini birbirini tamamlayan bir çizgide pratikleştirememesinde aramak yanlış olmayacaktır.
Faşizmin ve burjuvazinin açık ve sistematik şiddetine, politik mücadelenin güncel dönemsel ihtiyaçlarına uygun planlanmış hazırlanmış araç ve yöntemlerle yeterince karşılık verilemeyişi; savaşımın barışçıl, askeri, yasal, yasadışı biçimleri arasında sağlıklı, istikrarlı, verimli bir bütünlük yaratılamayışı; tüm bunlar kaçınılmaz olarak başarıları, gelişmeyi sınırlamış, sıçramaları engellemiştir. Ki burada en önemli yönlerden birini, savaşımın askeri biçimlerini geliştirme, politik mücadelenin ihtiyaçlarına bağlı olarak yaygınlaştırma, süreklileştirme ve yeni düzeylere kavuşturma sorunu oluşturmaktadır. Faşist devlet terörünün ve rejimin, sıradan insanlarda bile "isyan" duygusu yaratan adaletsizliklerinin alabildiğine meşrulaştırdığı, doğal bir hak haline getirdiği ve zorunlu bir karşı koyuş pozisyonu kazandırdığı kitle, grup ve bireye dayalı devrimci şiddetin sahneye çıkarılmayışı, var olanın da alabildiğine cılız oluşu çok önemli bir engel ve yetersizlik olarak çok yönlü olumsuz etkilere yol açmaktadır. Bu sorunun çözülememesi halinde durum çok daha ağırlaşacaktır.
Saray faşizmine karşıtlığın coğrafyamızda temel bir dinamosu, kuşkusuz Türkiye ve Kürdistan gençliğidir. Hangi devrimci programa, strateji ya da taktiğe bağlı olduğu şurada dursun, bugün bir bütün gençlik hareketinin kavraması gereken en temel olgu, Erdoğan diktatörlüğünün kendi ideolojik yaklaşımı doğrultusunda, kendi araç ve biçimleriyle, her koldan gençliği kuşatarak, yeni bir gençlik kuşağı, yeni bir nesil inşa etme hedefiyle hareket ettiğidir. Saray diktatörlüğünün gençliği kuşatma stratejisi, gençliğin kendi hayatının belirleyeni-sahibi olma hakkının gaspını, yani geleceksizleştirme yöntemlerini süreğenleştirmeye çalışıyor. Bunun en kapsamlı yanı, kuşkusuz eğitimin Türk-İslam yoluyla itaatkar, ırkçı ve dindar nesil yaratma yönelimidir.
İçinden geçtiğimiz özel ve kritik süreç, aynı zamanda saldırıları püskürtecek birleşik devrimci bir cephe bakımından da önemli devrimci olanaklar, fırsatlar, dinamikler ve zemin sunmaktadır. Devrimci hareketin bu durumu görmesi ve buna uyun bir yönelim içerisinde olması gerekir. Eğer bu gerçeği görmez ve kavrayamaz, buna uygun kendimizi yeniden konumlandıramaz, hız ve tempomuzu buna göre örgütleyemezsek çok önemli fırsatları kaçıracağımız gibi, süreç aleyhimize de dönüşebilir. Bunun gereği olarak; Kürdistan'da ve Türkiye'de bütün ilerici, devrimci kuvvetlerin geçmekte olduğumuz bu kritik ve özel sürecin ihtiyaçlarına göre konumlanması, faşist rejimden hesap sorma ve koparıp almada ısrarlı olması bu sürecin en önemli tarihsel ve siyasal görevidir.
HBDH Yürütme Komitesi 11 Ekim 2020 tarihi itibariyle "Faşizmi yıkalım özgürlüğü kazanalım!" şiarıyla devrimci bir hamle başlatmıştır. Bu devrimci hamle birleşik devrim güçlerinin faşizmin saldırıları karşısında güçlü bir yanıt olurken faşizmi iki cephede savaşa zorlayıp yenilgiye uğratmayı hedeflemektedir. Bu devrimci hamle askeri-politik bir kampanya şeklinde sürdürülecektir. Birleşik Devrimci Gençlik Hareketimiz bu devrimci hamle kapsamında başta devrimci-yurtsever, sosyalist gençliğin devrimci işbirliğine dayanan, birleşik gençlik hareketinin öncülüğünde birleşik gençlik mücadelesinin sürükleyiciliği ve kararlılığıyla cisimleşen, değişik toplumsal ve siyasal kesimleri faşist rejime karşı saflaştırmayı, savaştırmayı başaran bir yönelim içerisine girmelidir.
Hazır birleşik devrim güçlerimizin birleşik vuruşlarıyla düşmanı zorlamak, ezilen yığınların devrimci enerjisini uyandırmak; birikmiş ve politik durumda değişiklik yapabilecek dinamiklere sahip potansiyel kuvvetleri savaşıma çekmek, örgütsüzlük ve öncülükten yoksunluk nedeniyle sinmiş olan yeni bir yaşam özlemi içindeki geniş kitlelerin beklentilerinin yanıtlanmasını sağlamak için acil ve zorunlu hale gelmiş biçimde kendini dayatan bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Örgütlenmede, eylemde, direnişte, miliste, askeri vuruşlarda çıtayı yükseltme zamanı. Atılganlığı, cüreti, militanlığı her zamankinden daha fazla devreye koyması gerekir. Bu bakımdan militan bir gençlik hareketini ateşleyecek öncü çıkışlar özel bir önem taşımaktadır. Faşizme karşı atılacak her taş, sıkılacak her kurşun, patlayacak her bomba, faşizme karşı direnişin de son derece etkili mevzilerine dönüşeceği unutulmamalıdır. Yaptığımız ve yapacağımız her eylem mütevazi de olsa bir değer taşımaktadır ve vurucu gücü yüksek eylemlerin hazırlığı ve öncüsü olacaktır. Birleşik devrim milislerimizin son süreçte yapmış oldukları askeri eylemler bu bakımdan büyük önem taşımaktadır. Birleşik devrim hareketimizin bileşenlerinin olduğu her yerde, olanak ve gücümüzün sınırlarını sonuna kadar zorlayarak feda ruhu ve cüreti kuşanarak sömürgeci faşist diktatörlüğe darbeler vurmaya devam etmeliyiz.
Dünyanın farklı ülkelerinde gelişen kitle hareketlerini incelediğimizde bir mücadele ve örgüt biçiminden bir diğerine bir anda geçilebildiğini görüyoruz. Barışçıl ve yasal gündelik ekonomik-demokratik, akademik mücadele ve örgüt biçimlerinin yerini bir anda şiddete dayalı yasadışı biçimler alabilmektedir. Devrimci örgütler bir yandan bir çok örgüt ve mücadele biçimini bir arada kullanabilirken diğer yandan ayaklanmacıların ortaya çıkardığı yeni örgüt ve mücadele biçimlerini tanımalı ve onları sınıf mücadelesinin araçları haline getirmelidir.
Bu hamle kapsamında emperyalizmin, kapitalizmin, sömürgeci faşist AKP-MHP'nin çürümüş, kokuşmuş halk, kadın ve doğa düşmanı yüzü tüm çıplaklığı ile ortaya konulmalıdır. Buradan gündelik sorunların önemsizleştiği anlamı çıkarılmamalıdır. Aksine gündelik sorunlar o kadar çoğalmıştır ki, bulunulan her yerde bunlar politik mücadelenin konusu yapılmalı ve bütün bu sorunların asıl kaynağı olan sömürgeci faşist burjuva düzen daima teşhir tahtasına çivilenmelidir. Kesimsel ya da genel sorunlardan yola çıkıldığına bakılmaksızın, bir yandan sömürgeci faşist AKP-MHP iktidarına geri adım attıran, onu yıkmayı hedefleyen mevzi zaferleri önemsenirken diğer yandan her durumda ortaya çıkan her sorunda burjuva düzen ve devlet hedef haline getirilmeli, devrim ve özgürlük fikri daima canlı tutulmalıdır.
Son olarak, gençlik hareketinin yakalayacağı temel bir halka, saray faşizminden rahatsızlık duyan, bunalıp nefessiz kaldığını düşünen, buna itiraz eden, yaşam tarzı özgürlüğünü isteyen gençlik kesimini daha ileri bir mücadele hattına çekmek, kendi gelecek savaşımının aktif öznesi düzeyine taşımak, devrimci bir mevzide konumlanışını örgütlemek olmalıdır. Çünkü bu mücadele yalnızca AKP/saray faşizmi saldırıları karşısında "dar anlamda" eğitimin bilimselleştirilmesi ve demokratikleştirilmesi talebiyle sınırlı değildir. Anlık/dönemsel kazanımlara odaklanmakla yetinmeyen, reformcu tarzı aşan bir devrim iddiasının parçasıdır.
Bu mücadele, en yalın ifadeyle politik özgürlük mücadelesidir, devrim mücadelesinin gençlik cephesinden yükseltilmesi sorunudur. İşte bundan dolayıdır ki, bu kavga gençliğin özgürlük kavgasıdır! Zorlu bir dönemi, devrimci onur ve devrimci değerleri bayraklaştırmamız gereken, halklarımız ve ezilenler adına yeni bir yaşam isteyen kitlelerin özlem ve umutları adına dövüşmemiz gereken bir dönemi omuzladığımız bilinciyle hareket etmeli, bunun gerektirdiği politik cüreti, yılmazlığı, feda ruhunu, özveri çıtasını, disiplini, kitlelere güven ve kitleleri değiştirme çalışmasında ısrarı yeniden ve yeniden üretmeliyiz. Bu, deyim uygunsa, birleşik devrim hareketimizin varlık nedeniyle ve amaçlarıyla, ölümsüzlerimizin idealleriyle belirlenmiş "yazgısı"dır. Birleşik devrim hareketimiz, bu yazgıyı veya tarihsel görevi taşımayı, gereklerini yerine getirmeyi mutlaka başaracaktır.